04 Temmuz 2012

'Ahh Avrupa!'*

O\'nunki, bir tür baba kritikerliğiyle, birleşme idealinin gücünü ve planlarını koruduğu 80\'ler Avrupa\' sına bakışından kaynaklanan bir ah...

Başlığı Hans Magnus Enzensberger'den ödünç aldım. O' nunki, bir tür baba kritikerliğiyle, birleşme idealinin gücünü ve planlarını koruduğu 80'ler Avrupa' sına bakışından kaynaklanan bir ah. İlk önemli ekonomik çatlaklar, siyasetin modernist ajandalarındaki dikiş tutmazlıklar (solun ve sağın amorflaşması da denebilir buna), kültürel köklere dönük artan neo-pagan ilgiler (merhaba kimlik siyaseti). İki büyük savaş ve ardından özellikle genç kuşaklarca yüksek tondan dalgalandırılan itirazlar sonrası yaşanan tuhaf 'soğuma' zamanları... Mezarlık geçilirken çalınan ıslığın melodisinde değişme vakti.

Benim 'ah!' ım biraz daha buruk. Büyük ve ilham verici sosyal hareketlerin iktisadi kazanımları vıcık vıcık bir spekülasyon kapitalizmine yediriliyor.Sinik ve utanmaz bir refah toplumu eleştirisi büyümeseviciliğin ağzında sakız. Kendi ülkesinin otuz kırk bin gayrimüslimine rahat vermeyen zevat onmilyonlarca (ve farklı etnisiteden) müslümanın sorunlarıyla boğuşan Avrupa'ya politik  postalar koyuyor. Kıtanın kötü ünlü ırkçılığı kozmopolit cesaretten yoksun bağırış çağırış içinde alanını genişletiyor. Orada kışın eli kapıda.

Avrupa'nın sineması da kendi iklimindeki sertleşmelerden payına düşeni alıyor.Fransa'nın kalburüstü sinemacılarından Cedric Kahn' ın son filmi Daha İyi Bir Hayat gösterime girdi.Filmde Lübnan göçmeni Nadia'yı ve onun babasız büyüttüğü oğlu Süleyman'ı görüyoruz. Yann da yalnız bir adam, bir aşçı. Şef olma hayalleri var. Yann ve Nadia bir iş görüşmesi sırasında karşılaşıp güzel bir geleceğe doğru ortak adımlar atmaya başlıyorlar. Kırda bir restoran için alınan acaip faizli krediler, mortgage sisteminin acımasızlıkları ve kaçan keyifler. Film daha iyi bir hayat'a çıkmanın zor yollarını aşındıranları anlatıyor,etnisite ve din-ötesi dertlerden mustarip Avrupa'nın çoğunluğunu...

Yönetmenin işe iyi bir casting ile başladığını belirtmek gerek. Guillaume Canet (Yann), Leila Bekhti (Nadia), ve Slimane Khettabi (Süleyman) filmdeki harmoniyi gayet iyi tamamlıyorlar. Canet mesleğine ve kadınına emek vermek isterken borç tuzağından kurtulamayan karakterinin gerilimine sahip çıkmayı başarmış. Bekhti yüzünün (özellikle gözlerinin) avantajını dramı ilerlerken iyi kullanıyor. Küçük Khettabi de kasmayan, içten bir iş çıkarmış. Fakat film zaten karakterlerine aşırı yüklen
meyen, onların farklı yüzlerini ve tavırlarını küçük ama etkili sekanslarla anlatan,hikayesindeki duyarlılıklara sahip çıkan bir iş. Senaryoyu Kahn Catherine Paille'yle birlikte yazmış.Öykünün gerilimi artarken de düşerken de filmin tüm unsurları bunda hakkıyla yer alıyor.

Yaşlı kıtanın daha zor zamanları da oldu belki. Ve bu yüzden daha iyi bir hayatla başka hayatlar arasındaki farkı hissetmemesi mümkün değil Avrupa'nın.Filmin başında Yann ve Süleyman maket helikopterle oynarlarken bir havada bir suda görürüz oyuncağı.Son düştüğü yerden kurtarırlarken Yann hayallerini kışkırtan o yeri görür. Daha iyi yerler ve hayatlar iyiyle kötünün sabitlerinden yine de daha heyecan verici olsa gerek.

*H. M. Enzensberger, Metis y.,çeviri:Sezer Duru,1990.

Yazarın Diğer Yazıları

'Kelimeler, gerçeğin beceriksiz avcıları...'*

Üçlemeler konusunda kuvvetli bir hassasiyete sahibiz, kabul etmek lazım. Bir kere sayının kendisi çekici

Korkularımı korkutmasam da mı saklasam!?

İyi olur diyeceğim, fakat bu yakışıksız kaçabilir. Onlarla yüzleşmem yolunda türlü çeşit bir profesyonel uyarı tomarı kapımda bekliyor.

Bir Zanaat Olarak Mutluluk Hırsızlığı

Yapma\'nın ve eylemin başlı başına ilgi çekiçi olduğunu herhalde yadsıyamayız...