17 Nisan 2024

YÖK'ün yeni yurt dışı denklik düzenlemesi: Doğrular ve yanlışlar

Yeni yurt dışı diploma denkliği kuralları açısından usuli yönden hukuksal risk almamak adına, eğer yurt dışında üniversite lisans eğitimi yapmak istiyorsanız ya da çocuğunuzu yönlendirmek istiyorsanız, size tavsiyem, dünya sıralamasında ilk 400'e giren üniversitelere gitmeniz. Denklik açısından hiç hukuksal risk taşımayan seçenek bu

YÖK, geçen ay yaptığı yeni düzenleme ile yurt dışında üniversite okuyanlar için Türkiye'de denklik alma koşullarını yeniden belirledi ve zorlaştırdı.

Aslında yurt dışındaki niteliksiz ve düşük seviyeli üniversitelerden alınan diplomaların denkliğini objektif bir denetime bağlayarak, kaliteyi artırma yönünde doğru bir adım attı.

Ancak bunu yaparken hukuksal açıdan teknik bazı önemli hatalar yaptı.

Yani usul hataları esasta doğru ve gerekli bir reformu gölgelemiş oldu.

Türkiye'de son yıllarda, liseyi bitiren öğrenciler için üniversiteyi yurt dışında okumak son derece yaygınlaştı.

Üniversite okumak için yurt dışına gidenleri kabaca iki gruba ayırabiliriz (lisans öğrenimini kastediyorum, master vs. gibi lisans üstünü değil):

İlk grup, yabancı dil ağırlıklı kolejlerde eğitim görüp, Türkiye'deki üniversite kalitesini yeterince iyi bulmadığı için, Amerika (ABD, Kanada) veya Avrupa'da daha nitelikli üniversitelerde okumak isteyenler.

Bunlar genelde akademik olarak başarılı ve kendilerine güvenenler ve zaten kendilerini yurt dışında okumaya hazırladıkları için Türkiye'deki merkezi üniversiteye giriş sınavlarına (YKS) hazırlanmayanlar hatta hiç girmeyenler. Bunların hem yabancı dili iyi, hem de çoğu "IB" gibi uluslararası geçerliliği olan ve zor alınan diploma sahibi.

Dipte denklik!

İkinci grup ise normalde Türkiye'deki YKS'ye hazırlanmış ve girmiş, ancak bu sınavda istediği başarıyı sağlayamadığı ve Türkiye'de istediği üniversite ve/veya bölümü kazanamadığı için, yurt dışında okumayı tercih edenler.

Yani bunların aslında mutlaka yurt dışında okuma gibi bir önceliği yok. Öncelikleri Türkiye'de kazanamadıkları ve iyi bir meslek sağlayacak bölümü daha kolay ve pratik yollardan yurt dışında okuyup, o mesleği Türkiye'de icra etmek. Balkanlar, Kafkaslar, Doğu Avrupa, Orta Asya ülkeleri gibi

Örneğin Türkiye'de tıp fakültelerini veya iyi mühendislikleri kazanamayanların sınavsız veya göstermelik sınavlarla kolay yollardan Doğu Avrupa veya Orta Asya ülkelerinde bu bölümleri okuyup Türkiye'ye dönmeleri ve bu meslekleri burada icra etmeye çalışmaları gibi.

Sonuçta yurt dışından alınan diplomaların denkliği konusunda Türkiye yüksek öğrenim sistemi açısından ciddi sorun doğuran husus bu ilk gruptakiler değil, ikinci gruptakiler.

Bunların yurt dışında birtakım kalitesiz, niteliksiz ve asgari akademik seviyeyi sağlayamayan ve gerek kayıt için gerekse okuldaki dersleri geçmek için hiçbir seviye aramayan ve salt parayı bastırınca diploma veren üniversitelerden aldıkları diplomaları bir şekilde zorlayarak Türkiye'de kabul ettirmeleri, o bölümlere burada ter dökerek ve hak ederek giren ve bin bir zorlukla okuyanlara ciddi haksızlık oluyor.

Ayrıca oralardan böylesine kolay alınan diploma sahibi bir hekime kimse muayene olmak istemez sanırım!

Aynı şekilde o şekilde alınan diploma sahibi bir mühendisin statik hesabını yaptığı ve projesini çizdiği binada da kimse oturmak istemez sonuçta!

Maalesef bir süredir bu denklik sorunu ülkede çok ciddi bir sorun.

O halde YÖK'ün son girişimi ile bu yurt dışı diploma denkliği sorununu ciddiye alıp, kaliteyi ve niteliği sağlamaya yönelik objektif bir denetim mekanizması oluşturmaya çalışması bence son derece isabetli bir yaklaşım.

YÖK'ün son düzenlemesi ile bu konuda getirilmeye çalışılan objektif denetim sisteminin özü şu:

Dünyada genel kabul gören en önemli 4 uluslararası sıralama ölçeğinden en az üçünün sıralamasına göre dünyada ilk 400 üniversiteye giren yurt dışı üniversitelerden mezun olanlara her halükârda otomatik biçimde denklik veriliyor.

Böylece yurt dışı denkliği konusunda hem öngörülebilir ve objektif, hem de kaliteyi ön planda tutan bir sistem kurulmuş oluyor.

Dünyada genel kabul gören bu 4 üniversite sıralaması ise YÖK tarafından belirlenmiş durumda. Times Higher Education (THE) ve QS sıralaması gibi.

Buraya kadar her şey yolunda.

Yalnız işler buradan sonra biraz karışıyor. Belirsizlikler ve çelişkiler başlıyor.

Mevzuat karmaşası

YÖK'ün geçen ay (15 Mart 2024) Denklik Yönetmeliğinde yaptığı ve Resmi Gazete'de yayımlanan değişikliğe göre, Türkiye'de YKS sistemine göre "başarı sıralaması aranan bölümler" için, liseyi Türkiye'de okuyan öğrencilerin yurt dışında aldıkları üniversite lisans diplomalarının denkliğinin kabul edilebilmesi iki şarta bağlanmış:

İlk şart, bu öğrencilerin yurt dışında aldıkları lisans diplomalarını dünya üniversiteleri için yukarıda değinilen ve dünyada kabul gören 4 farklı sıralamanın en az üçünde dünyada ilk 1000 üniversite arasına girmiş bir üniversiteden almış olmaları.

Yani Yönetmeliğe göre, anılan dünya sıralamasında ilk 1000 üniversite arasına giremeyen yurt dışı üniversiteden alınan diplomalara hiçbir şekilde denklik verilemiyor.

İkinci şart ise bunların Türkiye'de YKS'ye girip, "başarı sıralaması aranan bölümler" için belirlenmiş asgari puan barajını aşmış olmaları.

Burada kastedilen "başarı sıralaması aranan bölümler" ise tıp, diş hekimliği, eczacılık ve hukuk olarak belirlenmiş.

Örneğin YKS'den asgari ilk 125.000 öğrenci arasına giremiyorsanız hukuk tercihi yapamıyorsunuz. Tıp'ta ise bu baraj 50.000 (sayısal).

Yönetmeliğe göre sözkonusu YGS barajını geçme zorunluluğunun tek istisnası, yurtdışı lisans diplomasının dünya sıralamasında ilk 400'e giren üniversiteden alınmış olması. İlk 400'e giren üniversite mezunlarının YKS'ye girmiş olmaları gerekmiyor.

İlk 400 dışındaki tüm yurt dışı üniversitelerden alınmış diplomaların denkliği için yönetmelik YKS barajını zorunlu tutmuş.

Ne var ki YÖK, geçen ay 15 Mart'ta yaptığı bu yönetmelik değişikliğinden kısa süre sonra sözkonusu bu iki şarttan da geri adım attı.

Sanırım gelen tepkileri göğüslemekte zorlandı.

Oysa bu kurallar ve özellikle de yurt dışında ilk 1000'e giremeyen üniversitelerin mezunlarına denklik vermeme kuralı sanırım Türkiye'de vakıf üniversitelerinin paralı kontenjanlarını dolduramama riskine karşı bir önlem olarak düşünülmüştü.

Belli seviyenin altındaki öğrencilerin yurt dışındaki ilk 1000'e giremeyen zayıf üniversitelere gidip döviz harcaması yerine, Türkiye'deki vakıf üniversitelerine yönlendirme gibi aslında kamu yararı ve ülke ekonomisi açısından hiç de mantıksız olmayan bir amaç güdüyordu bence.

28 Mart'ta açıklanan, ancak Resmi Gazete'de yayımlanmayıp YÖK'ün web sayfasında duyurulan yeni bir düzenleme ile (Denklik Yönetmeliğinin Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar), hem dünya sıralamasında ilk 400'e hem de ilk 1000'e giren üniversitelerin mezunları için denklikte YKS barajı şartı kaldırıldı.

Hatta denklik almak için ilk 1000'e giren üniversitelerden mezuniyet şartı da kaldırıldı.

Yani Usul ve Esaslar'a göre dünyada ilk 1000'e giremeyen üniversiteden mezun olanlara da denklik verilebilecek.

28 Mart'taki son düzenleme (Usul ve Esaslar) ile denklik konusunda sonuç olarak getirilen tek sınırlama, dünyada ilk 1000 üniversite arasına girememiş yurt dışı üniversiteden alınmış tıp, diş hekimliği, eczacılık ve hukuk lisans diplomasının denkliği için YKS barajının zorunlu olması.

Bu arada Usul ve Esaslar'da ilk 400'e giren üniversitelerden mezuniyette YKS şartı aranmamasının ve bunların denkliğinin direkt kabulünün Yönetmelikte dayanağı var. Yani bu noktada hukuksal sorun yok.

Diğer bir anlatımla, Yönetmelik değişikliği ile getirilen yüksek çıtadan, sonrasında getirilen Usul ve Esaslar ile geri adım atıldı.

Yönetmeliğe göre, denklikte dünyada 400-1000 arasına giren üniversite mezunları için YKS barajı gerekli (ilk 400'e giren üniversitelerin mezunları için gerekli değil); yani bunlara (400-1000arası) ancak YGS barajını aşmak kaydıyla denklik verilebiliyor; ilk 1000'e giremeyen üniversiteden alınmış diplomaya ise denklik hiç verilemiyor (tıp, diş hekimliği, eczacılık ve hukuk alanında).

Usul ve Esaslar'a göre ise, ilk 1000'e girmiş üniversiteden muzuniyette denklik için YGS gerekmiyor; YGS barajı sadece ilk 1000'e giremeyen üniversitelerden alınmış tıp, diş hekimliği, eczacılık ve hukuk diplomalarının denkliği için gerekli.

Aynı kurum kendi yönetmeliğine aykırı alt düzenleme yapabilir mi?

Görüldüğü gibi aynı Kurumun çıkardığı Usul ve Esaslar, Yönetmeliğe açıkça aykırı.

Peki bu durumda hukuken hangisi geçerli?

Durumu anılan Yönetmeliğe aykırı fakat Usul ve Esaslar'a uygun biri için hukuksal açıdan bir risk ya da hak kaybı olur mu?

Örneğin dünya sıralamasında 950. Sıradaki bir yurt dışı üniversiteyi bitirmiş bir tıp öğrencisi YKS'ye girmediği veya girip de tıp barajını aşamadığı halde kendisine denklik verilecek mi?

Verilirse bu denklik Yönetmeliğe aykırı olacağı için ileride kendisi açısından hukuksal risk teşkil eder mi?

İdare hukukunda idari düzenleme türlerinin kendi aralarında da normlar hiyerarşisi mevcuttur.

Örneğin yönetmelikler, "adsız" düzenleyici işlemler de denilen tebliğ, yönerge, usul ve esaslar, esaslar gibi isimlerle anılan diğer idari düzenlemelere göre "üst norm" sayılır. Bunların "adsız" diye anılmasının nedeni Anayasa'da belirtilmediği içindir.

Gerçi bir "adsız" düzenlemeyi yapan idari makam bir yönetmeliği yapan idari makamdan daha üst makam ise buradaki normlar hiyerarşisi hususu biraz daha tartışmalıdır.

Ama aynı idari makamın çıkardığı iki düzenlemeden biri yönetmelik, diğeri "adsız" düzenleme (usul ve esaslar gibi) ise yönetmeliğin daha "üst norm" olduğu hususunda idare hukukunda hiçbir tereddüt veya tartışma yoktur.

Nitekim yönetmelikler hukuk normu olarak açıkça anayasal seviyede tanınmış olup, usul ve esaslar gibi alt düzenleme türlerine anayasal seviyede değinilmemiştir. Her ikisini de yapanın aynı idari makam olması bunların iki farklı norm türü olmasına ve birinin daha üst norm olmasına engel teşkil etmez.

Kaldı ki Resmi Gazete'de ilan edilme özelliği de kamuyu bilgilendirme ve alenilik açısından önemlidir. Yani her iki normun yapılış ve yürürlüğe giriş prosedürü de farklıdır.

Dolayısıyla YÖK'ün denklik konusunda geçen ay yönetmelikle getirdiği düzenlemeden kısa süre sonra Usul ve Esaslar ile geri adım atması öncelikle usul hukuku açısından son derece hatalıdır.

Eğer bir hukuk normundan geri adım atılmak isteniyorsa hukuken yapılması gereken bunu aynı seviyedeki hukuk normu ile yapmaktır.

Nasıl bir kanunu yönetmelikle değiştiremezseniz, bir yönetmelikle getirdiğiniz kuralı da usul ve esaslar ile kaldıramazsınız.

Bu nedenle yeni kuralların acilen anılan yönetmelikte değişiklik yapılarak düzenlenmesi hukuken gereklidir.

Yönetmelikteki bir hükümle bu konudaki çıkacak "tereddütleri gidermeye" YÖK'ün yetkili kılınması da anılan Usul ve Esaslar'ı kurtarmaz. Çünkü Yönetmeliğe açıkça aykırı yeni bir kuralı Usul ve Esaslar ile getirmek "tereddütleri giderme" sayılmaz. Tereddüt ancak ortada yoruma açık ve net olmayan bir kural varsa sözkonusu olur. Yönetmeliğin "elma" dediği şeye Usul ve Esaslar "armut" deyince bunun adı "tereddütü giderme" olmaz. Alt normla Yönetmeliğe açıkça aykırı kural koyma, yani Yönetmeliği ihlal olur.

Usul ve Esaslar'daki anılan iki kural değişikliği dayandığı yönetmeliğe açıkça aykırı olduğu için, eğer bu Usul ve Esaslar hükümlerine karşı dava açılırsa Danıştay tarafından normal koşullarda iptal edilir. Çünkü alt normun (Usul ve Esaslar) üst norma (Yönetmelik) aykırılığı son derece açık ve net.

Böyle bir iptal kararı bu arada yönetmeliğe aykırı ama Usul ve Esaslar'a uygun biçimde verilmiş denklikler açısından da ciddi hukuksal sorunlar doğurma potansiyeli taşımaktadır. Bu tür mağduriyetler yaşanmaması için de yeni kuralların acilen bir yönetmelik değişikliği ile getirilmesi doğru olacaktır.

Eskiden T. C. İdaresinde en iyi işleyen idari birimlerden biri başta Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık "kanunlar ve kararlar" birimleri olmak üzere, bakanlıklar ile yerleşik kurumların mevzuatı ve mevzuat değişikliklerini hazırlayan birimleri idi. Bu birimlerde burada olduğu gibi gerçekten teknik açıdan çok bariz düzenleme hataları yapılmazdı. Bu konularda böylesine usul hataları yapılması ciddi ayıp sayılırdı.

Böylesine temel hatalar "devlet ciddiyeti" ile bağdaşmaz görülürdü.

Hatta üst konumdaki karar vericiler bu tür hatalarda ısrar etse bile mevzuat hazırlamadaki bu uzman birimlerden ciddi bir direnç ile karşılaşırlardı.

Görünen o ki artık idarelerde böylesine temel hususlarda bile seviye gerçekten eskiyi özletecek durumda ve maalesef çıta oldukça aşağılara düşmüş halde.

Diğer yandan, Usul ve Esaslar'ın yürürlük maddesinde bu düzenlemenin Kurul (Yükseköğretim Kurulu) tarafından kabul edildiği tarihte yürürlüğe gireceği belirtilmiş, ancak kabul tarihinin ne olduğu belirtilmemiş. Böylece yürürlük tarihi ilgililer açısından belirsiz kalmış. Kabul tarihin ne olduğu konusunda YÖK'ün web sayfasında ayrı ve özel bir duyuruyu da göremedim. Bu da düzenleme tekniği açısından ayrı bir sorun.

Yürürlüğe girmedeki öngörülebilirlik sorunu

Bu arada Yönetmeliğin geçici maddesinde yeni düzenlemeden sadece yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte yurt dışı üniversitelere "kayıt olanların" muaf olacağı belirtilmiş.

Yani bu yıl yurt dışı üniversiteye kayıt olmayı planlamış, hazırlığını ona göre yapmış ve kendisini ona göre ayarlamış olanlara bir anda bir sürpriz yapılmış ve bunlara yeni kurallar empoze edilmiş oluyor.

Bilindiği üzere yurt dışı üniversiteler için kayıt ve kabul süreçleri genellikle önceki yılın Ekim-Kasım ayları gibi başlıyor. Resmi kayıtlar bahar-yaz gibi olabiliyor, ancak kabul ve seçme süreçleri bahara kadar tamamlanmış oluyor.

O halde diploma denkliği konusunda böylesine köklü ve önemli bir mevzuat değişikliğinin Mart ayında yapılması oldukça sorunlu.

Ya mevzuat değişikliğinin önceki yılın yaz sonuna kadar yapılması ya da düzenlemede geç kalındıysa değişikliğin yürürlüğe girmesinin izleyen yıla bırakılması öngörülebilirlik ve idareye güven açısından şarttı.

Kişilerin yaşamları için son derece önemli bu tür kural değişikliklerinin süreçler devam ederken ve hazırlıklar tamamlanmışken sürpriz biçimde yapılması vatandaşların idareye ve devlete olan güvenlerini iyice sarsmaktadır.

İnsanlara kural değişikliklerine karşı kendilerini makul süre önce hazırlamaları için fırsat tanınmalıdır.

Esasen medeni bir ülkede yaşamanın asli göstergelerinden biri budur.

Sonuçta, yeni yurt dışı diploma denkliği kuralları açısından usuli yönden hukuksal risk almamak adına, eğer yurt dışında üniversite lisans eğitimi yapmak istiyorsanız ya da çocuğunuzu yönlendirmek istiyorsanız, size tavsiyem, dünya sıralamasında ilk 400'e giren üniversitelere gitmeniz.

Denklik açısından hiç hukuksal risk taşımayan seçenek bu.

Bunun için ise hem lise mezuniyet ortalamasının yüksek olması, hem yabancı dil seviyesinin iyi olması ön şart. Yoksa yurt dışındaki nitelikli üniversitelere kabul edilmek kolay değil. Özellikle lise mezuniyet ortalaması çok önemli.

Gerçi YÖK burada niye sınırı ilk "400" olarak belirledi bilmiyorum.

Bence pekala "ilk 500" de olabilirdi.

Türkiye'de bile bu sıralamalarda –bir-iki istisna dışında- dünyada ilk 400'lere girebilen üniversite yok iken çıtayı bu kadar yükseğe koymanın yerindeliği tartışılabilir.

Ancak yukarıda değinilen usul sorunları bir yana, YÖK'ün bu denklik konusunda getirmeye çalıştığı objektif denetim sistemini, kaliteyi artırma adına, kural olarak doğru bulduğumu ve desteklediğimi vurgulamak isterim.

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkleri görmezden gelerek Kürt sorunu çözülür mü?

Gerek Kürt sorununu çözmek adına olsun gerekse salt terör sorununu çözmek adına olsun, bu konuda resmi muhatap olarak terör örgütünün baş yöneticisi kabul edilirse, sonuçta terör kazanmış olmayacak mı?

Öcalan “cici çocuk”, Demirtaş “kötü çocuk”muş; yerseniz!

Sayın Bahçeli’nin Öcalan’a statü verme ve onu muhatap görme önerisi hem siyaseten hem de hukuken ne kadar hatalı ise, Sayın Özgür Özel’in Demirtaş’ı muhatap görme yaklaşımı da o kadar doğru ve meşrudur

Siyasi değişim “kokusu” almak ve idari takdir yetkisi

Danıştay İDDK’nın başta değindiğim enteresan kararının bende uyandırdığı izlenim, mevcut siyasi iktidarın artık “gidici” olduğu ve artık bu iktidarla “uyumlu” çalışmanın pek de gerekli olmadığı algısının yüksek yargı ve bürokraside de yerleşmeye başladığı

"
"