04 Kasım 2020

Macron’un planı işe yarar mı?

Macron'un eleştirisi İslam'a yönelik değil. İslam'ın "kafa kesmeci" radikal yorumuna karşı. Mücadele planı da İslam karşıtı değil. İslam'ı nefret ve şiddet dini olarak lanse etmeye çalışan irticai uygulamaların önünü kesmeye odaklı

Geçen haftaki yazımda (T24, 28 Ekim) Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un radikal İslam ile mücadele planının temel hatları hakkında bilgi vermiştim. Bugünkü yazının konusu ise Macron'un bu mücadele planını değerlendirmek. Başarılı olup olamayacağı, artıları ve eksileri hakkında biraz kafa yormak.

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu konuda Macron'a yapılan eleştiriler son derece haksız.

Eleştiri 1) İslam'dan sana ne? İslam'a niye karışıyorsun? İslam'ı reforme etmek, İslam'ın nasıl yorumlanması gerektiğini belirlemek üstelik Müslüman bile olmayan bir siyasetçi olarak sana mı kaldı?

Fransa İslam'ın radikal yorumundan birinci derecede etkilenen bir ülke. Son yıllarda Fransa'da radikal İslamcılar tarafından din adına çok sayıda cinayet işlendi. Halen de işlenmeye devam ediyor. İslam adına işlenen cinayetler Fransız kamu düzenini ciddi biçimde tehdit etmeye başladı.

Bu durumda ülkenin devlet başkanı olarak bu soruna kökten bir çözüm bulmaya çalışmak Macron'un hem siyasi hem de hukuksal açıdan görevi.

Eleştiri 2) İslam dinine yönelik eleştirileri İslam karşıtlığı değil mi? Hz. Muhammed'in karikatürlerine destek vermesi İslam düşmanlığı değil mi?

Macron'un eleştirisi İslam'a yönelik değil. İslam'ın "kafa kesmeci" radikal yorumuna karşı. Mücadele planı da İslam karşıtı değil. İslam'ı nefret ve şiddet dini olarak lanse etmeye çalışan irticai uygulamaların önünü kesmeye odaklı.

Bu noktada geçen haftaki yazımda Macron'un bu planının Atatürk'ün laiklik devrimi sonrası İslam'ın irticai yorumu ve uygulamasına karşı mücadelesi ile benzerliğine vurgu yapmıştım.

Ayrıca Macron yeni açıklamasında, kişisel olarak Hz. Muhammed karikatürlerini doğru bulmadığını ve bu karikatürlerden rencide olan Müslümanları anladığını; ama bu karikatürleri yayınlayan özgür basın kuruluşlarına müdahale etmemenin Batı hukuk sisteminin asli unsurlarından olan "ifade özgürlüğü" gereği olduğunu ve ifade özgürlüğünü korumasının da kendisinin asli görevi olduğunu belirtmiş (Bkz. El Cezire'ye verdiği demeç, 31 Ekim ).

Sonuçta Macron'u siyasetçi olarak beğenirsiniz veya beğenmezsiniz. Ama son günlerdeki radikal İslam ile mücadele planının haklı nedeni olmadığını da, İslam karşıtı olduğunu da iddia etmek haksızlık olur.

Bu arada bazı gözlemciler son günlerdeki olayların Fransa'da ve genel olarak Avrupa'da kimseye zararı olmadan ve barışçı biçimde dinsel vecibelerini yerine getiren çok sayıda Müslümana karşı Avrupa toplumunda büyük bir dışlamayı ve önyargıyı tetikleyeceğini ve Avrupa'da Müslümanların yaşamını daha da zorlaştıracağını ileri sürüyorlar.

Maalesef bu savda büyük bir gerçeklik payı var. Ama bunun en büyük müsebbibi İslam'ı evrensel demokratik değerler ile bağdaşmaz gösteren ve Müslüman olmayan herkesi hatta İslam'ı kendileri gibi algılamayan diğer Müslümanları bile yok edilmeleri gereken böcek gibi gören radikal İslamcılar. Gerçek Müslümanların asıl bunlara tepki göstermesi gerekiyor.

Bu kutuplaştırma ise eşyanın tabiatı ve "etki-tepki kuralı" gereği radikal Hristiyanlar veya ırkçı radikal milliyetçiler (neo-naziler vs.) nezdinde daha fazla taraftar bulunmasına yol açıyor. Yan etki olarak Avrupa'da Le Pen tarzı aşırı milliyetçi partileri güçlendiriyor. Sonuçta olan bizim gariban "Almancılara" oluyor. Korkarım kabak da gelecekte onların başında patlayacak.

Bu noktada haksızlık olmasın diye şu ayırımı da yapmak gerekir:

Her "dindar", "katı dindar" hatta "aşırı dindar" burada belirttiğimiz anlamda "radikal İslamcı" değildir. Halk arasında "sofu" diye tabir ettiğimiz ve İslam'ın tüm kurallarını kendince katıksız biçimde uygulamaya çalışan çoğu dindar, başka dinden olanların veya İslam'ı kendisi gibi yaşamayan diğer Müslümanların öldürülmesini filan istemez.

Burada kastettiğimiz radikal İslamcılar, İslam'ı bir dinden çok siyasi ideoloji gibi algılayıp, İslam'ı kendisi gibi yorumlamayan veya kendi İslam yorumunu kabul etmeyen herkesi yok edilmesi gereken düşman gibi görenler.

Macron'un planı realist mi?

Planın özü, Fransa'daki Müslümanların ve özellikle de çocuk ve gençlerin İslam'ı doğru ve insan hakları gibi evrensel demokratik değerlerle uyumlu biçimde öğrenmesi ve uygulaması temeline dayanıyor. Müslümanlar, çocukluktan itibaren İslam'ı bu şekilde bir iyilik, doğruluk, barış ve tolerans dini olarak öğrenirse ve sonrasında da böyle uygularlarsa zaten otomatik olarak Fransız kamu düzenini de tehdit etmeyecekler. Plan bu.

Yani planın ana taşıyıcı kolonu, çocuk ve gençlerin eğitimi. İslam adına kafasına hurafeler, şiddet ve nefret aşılanmış bir gence belli bir aşamadan sonra ne yapılsa boş olduğu gayet isabetli biçimde teşhis edilmiş.

Bu din eğitiminin ise resmi okulda alınması zorunlu olacak. Plandaki en çok önemsenen hususlardan biri bu.

Müslümanlar çocuklarına din eğitimi aldırmak zorunda olmayacaklar. Ama din eğitimi aldırmak isterlerse bu eğitimi mutlaka resmi okullarda aldırmak zorundalar. Resmi okullar dışındaki yerlerde hatta ailede bile din eğitimi verilemeyecek.

Planın yardımcı taşıyıcı kolonu ise camilerde İslam'ın uygulanmasını bizzat sağlayacak olan imamların da çekirdekten devlet tarafından yetiştirilmesi. Örgütevi tarzı radikal cemaat ortamlarında hazır yetişmiş veya dışarıdan gelen "ithal" imamların uygulamada ne kadar tehlikeli olabilecekleri tecrübelerle test edilmiş.

Okulda din eğitimi çözümünde "standart İslam" sorunu

Plandaki bu en çok önemsenen "okulda din eğitimi" boyutu prensip olarak doğru ve tutarlı görünüyor. Çünkü İslam'ın radikal ve irticai yorum ve uygulamalarının pratikteki en önemli nedeni eğitimdeki yanlışlar ve eksiklikler. Yobazlık genelde cehaletten besleniyor. Yani sorunun çözüm odağına "eğitim"in konulması doğru bir yaklaşım.

Ancak bu noktadaki pratik sorun, çocuklara okulda hangi standart İslam'ın öğretileceği. İslam içindeki gerek çeşitli mezhepler, gerek mezhepler içindeki farklı itikatler (alt-mezhepler), gerekse gelinen coğrafya bazında bile birbirinden çok farklı yorum ve uygulamalar dikkate alındığında, Fransız okullarında Müslüman çocuklara verilecek "standart" İslam bilgisinin içeriği nasıl olacak? Türkiye'de algılanan İslam bilgisi mi? Mısır'da algılanan mı? Suudi Arabistan'daki mi? Cezayir, Tunus veya Fas'taki mi? İslam'ın gerek ibadet usulünde gerek esasında farklı coğrafyalara göre önemli farkların bulunduğu bilinen bir gerçek.

Yoksa bunlardan farklı ve ayrı bir standart Fransa İslam'ı içeriği mi oluşturulacak?

 Ayrıca bu standart İslam bilgisi içeriğini kim belirleyecek?

Fransız devleti mi? Devletin "imtiyaz" vererek yetkilendirdiği "ılımlı" bir İslam derneği ve Fransız Müslümanlar Birliği mi? Bunun Fransa'daki Müslümanlar nezdindeki "meşruiyeti" ne olacak?

Yapılan "standart" İslam yorumu neyi esas alacak? İslam'ın "başkalaştırıldığı" veya dinin "değiştirildiği" eleştirileri nasıl göğüslenecek? Radikallerden gelebilecek tehditlere karşı güvenlikleri nasıl sağlanacak?

Hepsi de pratikte çok ciddi sorunlar.

Ama çözülmeyecek sorunlar da değil. Okullarda verilecek standart İslam din bilgisi eğitimi içeriğinin demokratik yollarla seçilmiş ve Müslümanların en büyük kısmını temsil eden sivil toplum örgütünce belirlenmesi ya da onaylanması daha isabetli olur mesela.

"Memur imamlar" çözümü

Macron'un açıkladığı plandan, Fransa'daki camilerin imamlarının bizzat devlet tarafından eğitileceği ve yetiştirileceği ve dış ülkelerden imam ithal edilmeyeceği gibi Fransa içindeki özel kuruluşların, derneklerin ve cemaatlerin de imam yetiştirmesine müsaade edilmeyeceği anlaşılıyor.

Gerçi başlıkta ben "memur imamlar" diye karikatürize ettim, ama bu şekilde devletçe yetiştirilecek imamların camilerde nasıl ve hangi statüde istihdam edilecekleri henüz netleşmiş değil. Ama anlaşılan o ki ya imamları devlet bizzat kendisi istihdam edecek ("memur imamlar!"); ya da devletin güvenerek "imtiyaz" verdiği bir özel kuruluş veya sivil toplum örgütü ("Fransa Müslümanlar Birliği" vs.) tarafından istihdam edilmekle birlikte maaşları doğrudan veya dolaylı olarak Fransız devletince karşılanacak.

Böylece "düdüğü" her zaman "parayı veren" çalacağından, dinsel kurallarının uygulanması ve yorumlanmasında imamların cemaatlerini "irticai" kanallara yönlendirmelerinin önü alınmış olacak.

Ne var ki planın bu kısmı her ne kadar pratikte işe yarar görünse de, teorik olarak daha derin bir hukuksal sorunu var. O da "kanun önünde eşitlik" sorunu.

Fransa'da 1901 ve 1905 yıllarında kabul edilen iki kanunla devletin dinsel kurumlara mali yardımda bulunması ve bu bağlamda din adamlarının maaşlarının devletçe karşılanması ve kiliselerin finansmanının devlet bütçesinden sağlanması kesinlikle yasaklanmıştır. Din ve devletin kategorik biçimde ayrışmasını öngören bu kanunlar anayasal temeli de bulunan Fransız laikliğinin temelini oluşturur.

Gerçi zaman içinde bu kuralda bazı esnemeler olmuştur ama bu esneklik sadece kültürel değeri olan kilise binalarının ve aslında devlet okullarından pek farkı olmayan ve dinsel eğitim vermeyen kilise kökenli "özel okulların" binalarının tadilatının ve bakımının belediyelerce üstlenilmesine izin verilmesiyle sınırlı kalmıştır. Her durumda papaz ve rahiplerin maaşlarının devletçe ödenmesi Fransız laikliği açısından kabul edilebilir değildir.

Bu durumda imamların maaşlarının devletçe üstlenilip, papaz, rahip, haham gibi diğer din adamları için bunun mümkün olmaması, hukuksal açıdan çok ciddi bir kanun önünde "eşitlik" problemi ortaya çıkaracaktır. Papaz, rahip gibi diğer din adamlarının maaşlarının da devlet bütçesinden karşılanması halinde ise Fransa'nın yerleşmiş anayasal "laiklik" ilkesi çok ciddi yara alacaktır.

Diğer yandan böyle bu olgunun devlet bütçesinde doğuracağı ağır yük, büyük çoğunluğu dindar olmayan ve hemen hiçbir zaman kilise hizmetlerinden yararlanmayan Fransız seçmenin siyasi yönden de ciddi tepkisini doğuracaktır.

Sonuçta Macron'un, ülkesindeki radikal İslam ile mücadele planının eğitim yönü hem meşru, hem hukuki, hem doğru hem de realist görünmektedir. Ne var ki imamların istihdamı yönü için, realist olmakla birlikte, önemli bir hukukilik-anayasallık sorunu ortaya çıkacak gibi görünmektedir.

Her halükarda, tıpkı Fransız Devrimi ile laiklik konusunda tüm Avrupa'ya örnek olduğu gibi, radikal İslam ile mücadelede başarılı olması Fransa'yı bir kez daha Avrupa'nın öncüsü konumuna getirecektir.

Yazarın Diğer Yazıları

23 Nisan ve "okuyup büyük adam olmak" hayali

Çocuklarda ve gençlerde artık "okuyup büyük adam olma" hayali kalmadı

YÖK'ün yeni yurt dışı denklik düzenlemesi: Doğrular ve yanlışlar

Yeni yurt dışı diploma denkliği kuralları açısından usuli yönden hukuksal risk almamak adına, eğer yurt dışında üniversite lisans eğitimi yapmak istiyorsanız ya da çocuğunuzu yönlendirmek istiyorsanız, size tavsiyem, dünya sıralamasında ilk 400'e giren üniversitelere gitmeniz. Denklik açısından hiç hukuksal risk taşımayan seçenek bu

Merkez sağ nasıl dirilir?

Olası bir yarışta Mansur Yavaş'ın arkasında duracak bir merkez sağ partinin oluşması ideal siyasi çözüm için çok önemli