28 Ekim 2020

Macron'un içine Atatürk mü kaçmış?

Macron'un Radikal İslam ile mücadele için bulduğu somut çözüm, Müslüman çocuklarına İslam dininin okulda öğretilmesi ve imamların devlet memuru olması

Fransa'da 6 milyon Müslüman var. Bu da ülke nüfusunun yüzde 10'u demek.

Son yıllarda Fransa'da radikal İslamcı çeşitli terörist eylemlerde çok sayıda can kaybı yaşandı. Buna ilaveten Fransa'da doğmuş büyümüş Fransız vatandaşı birçok genç Suriye'deki İŞİD'ciler arasına katıldı. Yine geçtiğimiz günlerde bir lise öğretmeni Hz. Muhammed'in karikatürünü derste gösterdiği için başı kesilerek hunharca öldürüldü.

Radikal İslamcılarca gerçekleştirilen bu eylem ve cinayetler doğal olarak Fransız toplumunda çok büyük bir infiale sebep oldu.

İnfialin en büyük nedeni ise bu terörist saldırıların ABD'dekiler gibi yurt dışından gelen profesyonel teröristlerce değil, doğma büyüme Fransa'da yaşamış Fransız vatandaşlarınca yapılması. Yani saldırıları yapanlar bizzat kendi "Almancı"larının çocukları. Fransa'nın kendi içinden çıkmış Müslüman göçmen çocukları.

Bardağı taşıran bu son cinayet üzerine Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkede birçok cinayet işleyen ve kamu düzenini ciddi biçimde tehdit eden bu radikal İslam sorununu kökünden çözmek için hükümetinin bir dizi karar aldığını açıkladı.

Tabii burada Macron ve diğer Fransızları derinden rahatsız eden sadece işlenen cinayetler ve terörist saldırılar değil. Aynı zamanda, yükselen bu İslamcılığın politik bir meydan okumaya da kalkışarak klasik Fransız Cumhuriyet değerlerini yani mevcut Fransız kültürünü de tehdit eden bir boyuta ulaşması.

Nasıl mı?

Örneğin, normal bir kıyafet üzerine örtülen sade bir başörtüsü değil, ama bir kadının kara çarşafa bürünmesi ortalama bir Fransız için insan haysiyeti ile bağdaşan bir şey değil.

Mayo veya şort giymesinler diye kız çocuklarını lisedeki jimnastik veya yüzme dersine göndermemek Fransız kültürüne meydan okuma olarak algılanıyor.

Kadın–erkek eşitliğini benimsememe, kadını aşağı görme, hatta kadın eli sıkmama gibi uygulamalar sıradan bir Fransızın tahammül sınırlarını çok çok aşıyor.

Macron'un, ana hatlarını 2 Ekim'de açıkladığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da sert tepki gösterdiği, Radikal İslam ile mücadele planının ana hatları şöyle:

Radikal İslamcılığın kültürel "bölücülüğü"

Öncelikle Macron sorunu, Radikal İslamcılığın Fransa'daki "kültürel bölücülüğü" olarak adlandırıyor.

Yani "teşhis" bu.

Öyle anlaşılıyor ki Macron'u en çok rahatsız eden, "kültürel cemaatçilik" olarak nitelediği, radikal İslamcıların Fransa'da yaşayan Müslümanlara, Fransız cumhuriyet kültüründen soyutlanıp salt gerici bir İslami kültürü yaşamaya zorlandıkları cemaat adacıkları şeklindeki yaşam tarzını empoze etmeleri. Böylece Müslümanların Fransız kültürüne entegre olmalarını olanaksız kılmaları. Hatta bu grupların kendi İslami değerler sistemini Fransız cumhuriyet değerlerinin üstünde görmeleri.

Aslında Fransız anlayışı ile Amerikan anlayışı arasında bu noktada temel bir fark var:

Fransa'da sosyolojik olarak toplum "monoblok"tur. Yani pek çoğulcu olduğu söylenemez. "Cumhuriyet değerleri" olarak sınırları çizilen bir yaşam tarzı toplumun çok büyük çoğunluğu tarafından toptancı bir yaklaşımla benimsenmiştir. Farklı yaşam tarzlarına toplumda iyi gözle bakılmaz.

Amerikan toplumu ise daha çoğulcudur. Kamu düzenini bozmadığı sürece, farklı yaşam tarzlarını benimsemiş farklı topluluklara ve "cemaatlere" kimse karışmaz. Tabii bunun da belli sınırları var kuşkusuz.

Bu noktada Macron, vatandaşlarına belli bir dine inanmaları, inanmamaları, az inanmaları, çok inanmaları yönünde baskı yapma hakkı ve yetkisi olmadığını; ama Cumhuriyet değerlerine uyulmasını sağlama görevinin de devletin işi olduğunu söylüyor.

Bu kapsamda sorunun somut çözümü olarak, Laikliği Güçlendirme Kanun Tasarısı hazırlayıp en kısa sürede Parlamento'ya sunacaklarını belirtiyor.

Macron'un ifadesine göre Kanunda şunlar öngörülecek:

- Laikliğe ve eşitliğe aykırı tüm uygulamalar yasaklanacak: Bu kapsamda örneğin okullarda Müslüman öğrencilere domuz eti içeren yemekler empoze edilemeyecek, alternatif sunulması zorunlu olacak,

- Kamu görevlilerinin tarafsızlığı kuralı kamusal hizmet sunan özel sektör çalışanları için de genişletilecek; yani bunlar için de dinsel simge (türban) yasağı gelecek,

-Radikal İslamcı dernekler ve topluluklar kapatılacak ve yasaklanacak,

- Cumhuriyet değerleriyle uyumlu davranmayı taahhüt eden ılımlı Müslümanların derneklerine devlet para yardımı yapacak; sonradan uyumlu davranmazlarsa verilen paralar geri alınacak,

- Dinsel eğitim dahil, çocuklara evde eğitim verilmesi kesinlikle yasaklanacak; İslami eğitim veren özel kurs ve okullar valiliklerce araştırılıp derhal kapatılacak,

- 2021 itibarıyla 3 yaşından büyük tüm çocuklar için resmi okullara gitmek zorunlu olacak,

- Diğer ülkeler ile dil ve kültür eğitimi işbirliğine son verilecek (artık Türkiye'den Milli Eğitim Bakanlığı aracılığı ile Fransa'ya Türkçe ve din bilgisi öğretmeni gönderilemeyecek),

- Camiler radikallerin etki ve baskısından kurtarılacak, bunun için özel bir koruma ve güvenlik birimi kurulacak,

- Diğer ülkelerden anlaşmayla imam getirme uygulamasına son verilecek,

- Devlet cami imamlarını kendi vatandaşları arasından kendisi yetiştirecek ("devlet memuru" imamlar!), bunlar Cumhuriyet değerlerine inanan ve savunan, entelektüel, modern ve iyi eğitimli imamlar olacak ("modern imamlar!"),

- Çoğunlukla Müslümanların yaşadığı büyük şehirlerin banliyölerindeki okul, sınıf ve öğretmen sayıları artırılacak ve eğitim kalitesi yükseltilecek.

Sonuçta Macron'un radikal İslam ile mücadele için bulduğu çözüm, Müslüman çocukların din eğitimi dahil tüm eğitimini aileleri yerine devletin yerine getirmesi ve camilerdeki din görevlilerinin de devlet memuru olması.

Daha da basitleştirirsek, Macron çözümü:

Müslüman çocuklarına İslam dininin okulda öğretilmesi ve imamların devlet memuru olması.

Bu noktada Macron, İslam dininin tüm dünyada "krizde" olduğunu ve bir "Aydınlanma" devrimine ihtiyacı olduğu görüşünden hareket ediyor.

Fakat İslam dinin yeniden yapılandırılmasının Fransız devletinin işi olmadığını da açıkça vurguluyor.

Ancak, Fransız Müslümanlarının bu İslam Aydınlanmasını kendilerinin başarabilmesi için devletin kendilerine her türlü yardım ve desteği vereceğini belirtiyor. Bunun için Fransa'daki Müslümanların temsilcileriyle yakın görüştüğünü ifade ediyor.

Bu bağlamda, Macron'un sorunun çözüm temeline eğitim ve "okul"u koymasını son derece doğru ve tutarlı bulduğumu söylemeliyim.

Atatürk'ten mi etkilenmiş?

Yukarıda da vurguladığım gibi, Macron'un Radikal İslam ile mücadele için bulduğu somut çözüm, Müslüman çocuklarına İslam dininin okulda öğretilmesi ve imamların devlet memuru olması.

Peki bu çözüm size bir yerlerden tanıdık geliyor mu?

Evet bildiniz! Atatürk'ün Türk Cumhuriyet devriminde dinsel gericiliğe karşı bulduğu formül:

Dinin çocuklara devletin kontrolünde öğretilmesi; çağdaş uygarlık prensipleriyle uyumlu biçimde yorumlanması ve bu çağdaş yorumun toplumda memur imamlar vasıtası ile icra edilmesi.

İş başa düşünce ve radikal İslam tüm Fransız toplumunu ve bu arada muhtemelen siyasi iktidarını da derinden sarsmaya başlayınca Mösyö Macron, Atatürk'ün 100 yıl önce icat ettiği formülü kullanmaktan başka çare bulamıyor.

Her şeyi Batı'dan ithal ederken, bu da Batı'ya Atatürk'ün ihracatı olsun!

Gerçi Atatürk'ün bu amaçla kurduğu Diyanet, artık o misyona kapısını kapattı bir süredir. Ama o ayrı konu. Kapanan kapılar tekrar açılmak için vardır.

Bu arada Macron'a bu nedenle hakaret edenler galiba Macron üzerinden Atatürk'e saydırmış oluyorlar aslında…

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"