Geçen haftaki (6 Ocak) yazımda, ilk iktidar değişiminde bir kanunla, örneğin son 10 yılda sözlü sınavla/mülakatla girilen tüm kamu görevlerine (hakim-savcılık ve asistanlıklar dahil) yapılan atama işlemleri kaldırılarak, istifa etmiş sayılacakları şeklinde bir düzenleme yapılabileceğini belirtmiştim.
Yazıya ve bu önerime dair çok fazla geri dönüş aldım. Büyük çoğunluk önerimi destekliyor. Bir kısmı ise böyle bir uygulamanın son dönemde KHK'lılara yapılan muamele ile aynı olacağı ve büyük bir mağduriyet yaratacağı görüşünde. Bazıları ise sorunun torpille alınanlara tekrar bir yeterlilik sınavı yapılarak çözülebileceğini düşünüyor.
Konu tabii ki tartışmaya açık ve böyle bir tartışmayı başlatmanın bile önemli olduğu kanısındayım.
Sonuçta öneriyi biraz daha somutlaştırmakta yarar olduğu görülüyor.
Öneri aslında daha bütünsel bir reformun parçası.
(Eğer görürsek!) İlk iktidar değişiminde mümkünse doğrudan Anayasa'da, olmazsa kanunla, kamuya yapılacak tüm alımlarda sözlü ve mülakat sınavının bütünüyle kaldırılması ve alımların sadece merkezi objektif yarışma sınavına göre yapılmasının kurala bağlanması doğru olur.
Peki, bunca yıldır torpille alınmış olanların ve bu nedenle hakları yenmiş bunca insanın durumu ne olacak? Haksız biçimde atananın yaptığı yanına kâr mı kalacak?
İşte haksızlığı bir ölçüde de olsa giderebilmek için, kanunla, örneğin son 10 yılda sözlü sınavla veya mülakatla girilen tüm kamu görevlerine (hakim-savcılık ve asistanlıklar dahil) yapılan atama işlemleri kaldırılarak istifa etmiş sayılacakları şeklinde bir hüküm konulabilir.
Ancak bu kanun, sözlü sınav sonucu merkezi yazılı sınav sonucu ile paralel olanlara dokunmayacak. Yani örneğin bir birime 5 kişi alınacaksa, sözlü/mülakat sonucunda zaten merkezi yazılıda da ilk beşe girmiş olanların yapılmış atamasına dokunulmayacak. Kanun, sözlü/mülakatı peşinen adil olmayan sınav olarak kabul edecek ama sözlüde/mülakatta sadece haksız biçimde kazandırılanların ataması kaldırılacak.
Ayrıca kamuya torpille atanmış olanların yeniden objektif sınava girerek hak ediyorlarsa kamuya tekrar girmesine engel olmayacak. Hatta bunların merkezi objektif sınava tekrar girebilmeleri için sonradan değişmiş olabilecek yabancı dil, yaş sınırı gibi ön şartları da sağlamış sayılacağı öngörülecek.
Sonuçta bunlar KHK'lılar gibi "sivil ölü" konumuna sokulmayacak. Atamaları geri alınmayıp sadece ileriye yönelik sonlandırılacak hatta bir anlamda askıya alınacak. Aynı kadro için veya başka kadrolar için açılacak yeni objektif sınavlara katılabilmeleri için gereken koşullar sağlanacak.
Böyle bir uygulama hukuken "kazanılmış hakları" ihlal etmez. Çünkü ilk kazanıldığında "meşru" biçimde kazanılmamış ve ayrıca toplumun adalet duygusunu sarsarak kamu düzenini bile ihlal etmiş hakkı hukuk düzeni korumaz. Bunun dışındaki hiçbir çözüm ise adaleti yeniden tesis edemez ve yapanın yaptığının yanına kâr kalmasına engel olamaz.
Diğer yandan, kamuya girişte çerçevesi ve sınırları objektif ve somut olarak iyi belirlenmiş, girilecek kamu görevinin türü ve niteliğine göre dozajı farklı olabilecek ve hukuk devleti standartlarına uygun bir güvenlik soruşturması yapılmalı. Merkezi yarışma sınavı sonucunda asil kazananlar yanında yine başarı sırasına göre yedek kazananlar da belirlenecek. Asiller arasında güvenlik soruşturmasına takılan veya atamadan sonradan vazgeçen olursa başarı sırasına göre yedekler otomatik biçimde çağrılacak.
Bu arada merkezi sınavda başarılı olanlar içinden belli kat aday için ilgili birimin kendisinin ayrıca yazılı sınav yapmasına da kuşkuyla bakmak gerekir. Zira, düzgün yapılan örnekleri olsa da, ilgili birimlerin kendilerinin yaptıkları yazılı sınavlar için bile soruların önceden sızdırıldığı veya değerlendirmenin adil yapılmadığına yönelik şaibeler olabiliyor. Ayrıca yazılı uzmanlaşma sınavı olacaksa bunun da merkezi ve objektif biçimde yapılması şart.
Bu noktada kamuya asistan alımında kanımca örnek alınması gereken ve uzun süredir başarı ile uygulanan örnek, tıptaki "TUS" sınavı. Maalesef bu TUS uygulaması tıp gibi sınırlı bir-iki alan dışında genişletilemedi ve üniversitelerin tüm alanlarındaki asistan alımlarına genelleştirilemedi. Nihai aşamada sözlü/mülakata yer veren ÖYP vs. gibi yöntemlerin ise TUS sistemine alternatif olamayacağı çok açık.
Torpillilere müjde!
Kamuda torpil konusunda buraya kadar yazdıklarım "torpillilerin" aleyhine, haksızlığa uğrayanların lehine.
Ama bu noktada torpillilere de bir müjde vereyim!
Benim bu önerimin iktidar değişiminde de olsa uygulamaya geçirilme şansı, tuttuğum takım olan Gençlerbirliği'nin Süper Lig'de şampiyon olma şansından daha yüksek değil!
Neden mi?
Şöyle bir senaryo hayal edin:
Ülkede iktidar değişimi olmuş. Yeni iktidarın karar vericileri bu konuya ilişkin olarak bir masa etrafında toplanmış. Memuriyetler, asistanlıklar ve hakim-savcılık dahil kamuya girişlerde sözlü/mülakat sınavları kaldırılsın mı kaldırılmasın mı konusunu tartışıyorlar.
Bir görüş benim gibi, hem bundan böyle sadece merkezi sınavlara göre alımı ve geçmişte torpille alınmış olanların atamasının da yukarıda önerildiği şekilde kaldırılmasını savunuyor.
Alternatif görüşte olanlar ise şunu söylüyor:
"Efendim biz enayi miyiz? Tam da sıra bize gelmişken ve artık bizim de kendi adamlarımızı alma olanağımız doğmuşken, böyle bir şansı niçin elimizin tersiyle itelim? Biz de kendi adamlarımızı alarak önceki alımlara karşı denge oluşturalım. Ayrıca biz onların aldıklarına dokunmayalım ki onlar da ileride tekrar iktidar değişirse bizim aldıklarımıza dokunmasınlar. Düzen böylece aynen devam etsin."
Bilin bakalım geçmiş tecrübelerinize göre bu iki görüşten hangisi üstün çıkar? Türkiye'yi biraz tanıyorsanız yanıtı belli.
Türkiye'de yapan hep yaptığıyla kalır. Haksızlığa uğrayan da hep uğradığıyla...
Adalet bu topraklarda sadece bir kadın ismidir. O bile artık o kadar nadir ki!
O yüzden başkalarının hakkını yiyerek torpille kamuya girmiş olanların içi rahat olsun…
NOT: Geçen haftaki (6 Ocak 2021) yazımda Ankara Hukuk'ta bir süre önce yapılan bir kişilik araştırma görevlisi alımındaki son aşamada, objektif merkezi sınava göre 10. sıradaki bir iktidar partisi milletvekilinin çocuğu olan adayın başarılı bulunduğunu belirtmiştim. Bir sosyal medya hesabından hatırladığım bu bilginin sıralama yönünden hatalı olduğu ve alınan adayın merkezi sınava (ALES) göre 10. değil 2. olduğu, yani merkezi sınava göre yapılan sıralamaya göre sadece 1 adayın önüne geçirildiği anlaşıldı. Düzeltir, sehven yapılan hata için özür dilerim.