24 Ocak 2024

Kaç tip yargıç var?

Bugün özellikle vurgulamak istediğim husus, Yargı'daki prototip insan sınıfları

Ülkemizde günümüz Yargı'sının 28 Şubat'ın Asker'den brifing alan Yargı'sının bile gerisine düştüğünü daha önce yazmıştım.

Bu konu ülkenin geleceğinin karanlık mı yoksa aydınlık mı olacağını belirleyecek en önemli konulardan biri olduğu için, üzerinde daha fazla yazılıp çizilmeye ihtiyaç var.

Tabii ki çok sayıda ve farklı insanlardan oluşan bir kitleyi değerlendirirken toptancı olmak doğru değil.

Her toplulukta olduğu gibi Yargı camiasında da işini çok iyi yapanlar var; çok kötü yapanlar var. Bir de bu iki kesim arasında birine veya diğerine yakın veya ortalarda olanlar var.

Sonuçta her genelleme bir ölçüde yanlıştır.

Genellemelerde ve soyutlamalarda her zaman hata payı vardır.

Ancak kişileri, olayları, durumları, duygu ve düşünceleri kavramsallaştırıp gruplayamazsak, tasnif edemezsek ve genelleyemezsek, bilimsel bir çıktı alabilmek için bir üst seviyeye geçemeyiz.

Böylece bilimsel ilerleme de olmaz.

Bu nedenle, mutlak doğru olmadığına dair ihtiyat payını korumak kaydıyla, genellemeler ve tasnifler yapmak çoğu kez hem gereklidir hem de yararlıdır.

Yargı'daki yargıç tipleri

Bugün özellikle vurgulamak istediğim husus, Yargı'daki prototip insan sınıfları.

Öncelikle belirteyim ki burada yaptığım sınıflandırma spesifik bir bilimsel çalışmaya veya araştırmaya dayanmıyor.

Tamamen kendi kişisel gözlemlerime ve tecrübelerime dayanan bir sınıflandırma.

Üç yıl fiilen ve dolu dolu Danıştay üyeliği, yani yüksek yargıçlık yaptım.

Hukuk hocalığım vesilesiyle de yargıç camiası ile yakın bağlantılarım bulunuyor.

İdari yargıda hemen her kesimden ve kıdemden yargıçla teşrik-i mesaim oldu.

Anayasa Mahkemesi ile uzun yıllardır çeşitli seviyelerde hukukum oluştu.

Yargıtay ve Adli yargı ile de bilirkişilik dahil, birçok vesile ile yakın iletişimim bulunuyor.

Geldiğim noktada gördüğüm kadarıyla ülkemizde üç tip yargıç var:

"Gerçek" yargıçlar: Tüm yargıçların yaklaşık yüzde 10'u.

"Emir eri" yargıçlar: Yargıçların yaklaşık yüzde 20'si.

Yargıç görünümlü "memurlar": Kalan yüzde 70.

Gerçek yargıçlar

Doğru bildikleri yönde karar vermekten çekinmezler.

Siyasi düşüncelerini, dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını önlerindeki davaya karıştırmamaya özen gösterirler, önyargılı değillerdir.

Tarafsızlıklarını ve bağımsızlıklarını korurlar.

Siyasi baskılar dahil dış tazyiklere karşı, gerekirse sonuçlarını da göze alarak, yargıçlık onurlarını korumayı ön planda tutarlar.

Yaptıkları işin hakkını vermeyi öncelikli görürler.

Sayılarının bu kadar az olması ya da azalması ülke için büyük bir sorundur.

Çünkü sayıları benim tahminimce tüm yargıçların sadece yüzde 10'u civarında.

"Emir eri" yargıçlar

En tehlikeli ve mümkün olan ilk gerçek yargı reformunda derhal tasfiye edilmesi gereken kesim.

Gerek tarikat, cemaat veya siyasi aidiyetlerinin esiri olmaları nedeniyle, gerekse makam, mevki hırslarına yenik düşmeleri nedeniyle, önlerindeki davalarda haklı, haksız, hak, adalet, tarafsızlık, objektiflik kaygısı taşımadan, siyasi konjonktüre göre karar verenler.

Bunlar yargıçlık mesleğinin onurunu o kadar ayaklar altına almış durumda ki, siyasi etkileri olabilecek davalarda kendilerine üst kanallardan talimat gelmese bile, durumdan vazife çıkarıp talimat sormaktan veya yine de taraflı karar vermekten beis görmezler ve bundan ayrıca kendilerine puan çıkarmaya çalışırlar.

Yargıçlık mesleğine yaptıkları ihanetin olumsuz etkileri maalesef uzun yıllar silinemeyecek.

Bunlardan bir kısmı bir siyasi iktidar değişiminde anında yeni konjonktüre göre pozisyon alacaktır ve şimdi "çamurdan olsun ama bizden olsun!" diye bunlara kol kanat gerenlere ilk iktidar değişiminde en büyük darbe bunlardan gelecektir.

Bunların sayılarının halen yüzde 20'ler gibi yüksek oranda olması ülke açısından ayrıca kaygı verici.

Yargıç görünümlü "memurlar"

Bunlar yargının yüzde 70'ini oluşturan "sessiz çoğunluk".

Bunların kendi içinde bir kısmı, çapsızlıkları ve niteliksizlikleri nedeniyle, yaptıkları işi klasik devlet memuriyeti gibi görürler.

Bu nedenle iktidarda kim varsa onun "memuru" oldukları kanısıyla, hak-hukuk kaygısı taşımadan, devleti ve iktidarı koruyucu pozisyon almalarının görevleri gereği olduğunu düşünürler.

Nazi'lerin emirlerini aynen uygulamayı görev gereği sayan ve yaptıklarının tam da bilincinde olmayan Alman memurlar gibidirler.

Bunlardan diğer grup ise aslında klasik memur konumunda olmadıklarını ve hak ve adalet neyi gerektiriyorsa öyle davranmalarını gerektiğini bal gibi bilirler. Ama pek işlerine gelmez.

Konfor alanlarından vazgeçemedikleri ve risk almak istemedikleri için, -üstten doğrudan talimat almaya rıza göstermeseler de- hükümeti siyasi olarak kızdıracak veya memnun etmeyecek bir karara imza atmama yönünde kendi kendilerine sıkı bir "oto-kontrol" uygularlar.

Gerektiğinde bu tür "el yakan" dosyaları ya sümen altı ederek ötelemeyi, ya da iktidarı çok da kızdırmayacak bir orta yol bulmayı tercih ederler.

Ama günün sonunda hak ve adaletin gerektirdiği adil kararı çoğu kez gereken zamanda veremezler.

"Salla başı al maaşı", "ben mi kurtaracam memleketi!" veya "ne şiş yansın ne kebap!" deyimleri vazgeçilmez "motto"larıdır.

Nihayetinde yaptıkları işin hakkını veremezler.

Sonuçta, yargıçlık gibi ekstra özveri, karakter, nitelik, bilgi ve ahlak gerektiren böylesine kutsal bir mesleği hakkını vererek yapanların sadece yüzde 10'larda kaldığı ülkede "Allah sonumuzu hayreylesin!" demekten başka seçenek kalmıyor.

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.

Yazarın Diğer Yazıları

CHP için uzlaşmalı tek ya da iki aday: Win-win

İlk turda isteyen Yavaş’a isteyen İmamoğlu’na oy versin. İkinci tura iktidar bloğu adayına karşı hangisi çıkarsa hep birlikte ona destek verirler ve kazanırlar. Olur da ikinci tura CHP’nin her iki adayı kalırsa da düğün bayram! Her halükârda CHP kazanmış olur

YÖK ve üniversitelerde neler değişmeli?

Erdoğan rejimi 12 Eylül’ün yarattığı otoriterleşmeyi o kadar beğeniyor ve benimsiyor ki, adeta “öpüp başına koyuyor.” Çözüm, öncelikle YÖK üyeleri, rektör ve dekan atamalarındaki otoriter zinciri kırmak. Bu zincir ise YÖK üyeleri, rektör ve dekan atamalarında demokratik katılımı sağlamakla kırılabilir

Türkleri görmezden gelerek Kürt sorunu çözülür mü?

Gerek Kürt sorununu çözmek adına olsun gerekse salt terör sorununu çözmek adına olsun, bu konuda resmi muhatap olarak terör örgütünün baş yöneticisi kabul edilirse, sonuçta terör kazanmış olmayacak mı?

"
"