13 Kasım 2024

CHP için uzlaşmalı tek ya da iki aday: Win-win

İlk turda isteyen Yavaş’a isteyen İmamoğlu’na oy versin. İkinci tura iktidar bloğu adayına karşı hangisi çıkarsa hep birlikte ona destek verirler ve kazanırlar. Olur da ikinci tura CHP’nin her iki adayı kalırsa da düğün bayram! Her halükârda CHP kazanmış olur

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş

CHP şimdiden gereksiz bir Cumhurbaşkanı (CB) adayı paniğine girdi gibi.

Bu panik kimyasını bozuyor.

Oysa bu sorun aslında CHP için çok önemli bir sorun değil.

Kriz olarak bile görülse, aksine fırsata çevrilebilecek bir kriz.

Oysa aday sorunu aslında esas olarak iktidar bloğu için büyük sorun.

Sayın Erdoğan aday olamazsa (ki normalde olamıyor), yerine CHP adayı ile yarışabilecek alternatifi ortada yok.

Yani aday sorunu asıl iktidar bloğunda.

CHP yönetiminin bence yapması gereken şu:

Seçimlerden makul süre önce (1-2 yıl içinde) Sayın Mansur Yavaş’ı ve Sayın Ekrem İmamoğlu’nu adaylık için uzlaştırmaya çalışmalı. Mesela geçiş dönemi için ilkin bir dönem Mansur Bey’in, sonrasında ise Ekrem Bey’in CB adaylığı üzerinde mutabakat gibi.

Uzlaşamazlarsa da iki turlu seçimde aynı partinin ilk tur için iki aday çıkarması dünyanın sonu değil.

Yani uzlaşma olmazsa, CHP pekâlâ iki aday çıkarabilir.

Zaten her iki potansiyel adayın oy tabanları oldukça farklı.

Ekrem Bey’in oy tabanı daha çok klasik Sol/Sosyal demokrat seçmen ve ayrıca, ağırlıklı olarak İstanbul, Karadeniz ve Kürtler.

Mansur Bey’in oy tabanı ise Merkez Sol ve merkeze yakın Atatürkçü kesim, Türk milliyetçileri, Merkez Sağ ve ılımlı milliyetçi-muhafazakâr kesim.

Yani ilk tur için oy tabanları tam olarak kesişmez.

Böylece CHP’nin klasik tabanının adayı ile muhalefet bloğunun geniş çaplı adayı arasındaki farklılık handikapı da doğal olarak giderilmiş olur.

İlk turda isteyen M. Yavaş’a isteyen E. İmamoğlu’na oy versin.

İkinci tura iktidar bloğu adayına karşı hangisi çıkarsa hep birlikte ona destek verirler ve kazanırlar.

Olur da ikinci tura CHP’nin her iki adayı kalırsa da düğün bayram!

Her halükârda CHP kazanmış olur.

Yani iki turlu sistemde CHP’den ikisinin de adaylığı dünyanın sonu olmadığı gibi, tam tersi, daha olumlu bile olabilir.

Diğer bir anlatımla, aşağıdaki soru vakti zamanı geldiğinde mecburen sorulacak ve net bir yanıt gerekecek:

CHP için, Ekrem Bey’in tek CB adayı gösterilerek Mansur Bey’in partiden dışlanması mı daha iyi seçenektir?

Yoksa her ikisinin de CHP çatısı altında ilk tur adayı olarak kabul edilmesi mi?

Bence ikinci seçenek CHP için daha doğrudur.

Anladığım kadarıyla Mansur Bey her halükârda öyle ya da böyle CB adaylığı için kararlı gibi.

Gerek henüz adaylık süreci öncesinde gerekse adaylık sürecinde, Mansur Bey’in partiden dışlanması ve küstürülmesi Mansur Bey’den çok CHP’ye zarar verir.

Mansur Bey için CHP çatısı altında adaylık tabii ki önemlidir ve avantajdır.

Ama mecbur kalırsa ve partiden dışlanırsa, bağımsız adaylığı da kendisine pekâlâ Cumhurbaşkanlığını kazandırabilir.

Çünkü siyasi yelpazedeki Merkez, Merkez Sağ ve Milliyetçi-Muhafazakâr kesimler ülkede ciddi bir çoğunluğa ulaşıyor. Ciddi hata yapmazsa Mansur Bey bu kesimler için ilk tercih olur.

Ancak Mansur Bey’in CHP’den dışlanarak aday olması ve kazanması halinde siyaseten sadece mevcut iktidar kaybetmiş olmaz; aynı zamanda CHP de ağır bir yenilgi almış olur.

CHP için iktidara gelme hasreti daha da uzamış olur.

Yani CHP için bu süreçte yapılacak en büyük hata Mansur Bey’i dışlamak ve küstürmek olur bence.

Önemli olan parti yönetiminin Mansur Bey’i partide tutması ve iki aday durumunda ikisi arasında dengeli ve eşit konumda kalabilmesi.

Çok kolay bir iş değil kuşkusuz, ama istenirse yapılabilir.

Sayın Özgür Özel’in siyasette bu zor durumu yönetecek yeterli tecrübe ve birikime sahip olduğunu düşünüyorum.

Sonuçta parti (CHP) çatısı altında mecbur kalınırsa iki aday zor olur ama diğer seçeneklere göre yine de daha doğru bir seçenek olabilir.

Dünyanın sonu olmadığı gibi, sonuçta daha avantajlı bir seçenek bile olabilir.

Hatta önceliğin iki aday arasında uzlaşma seçeneği olduğu ama olmazsa parti çatısı altında ilk tur için iki adaylığın da alternatif seçenek olduğunun şimdiden deklare edilmesi CHP’yi rahatlatır. İktidar bloğunu ise paniğe sokar.

CHP, Kürt sorunu ile siyasi mesafesini dengede tutabildi mi?

Siyaset tepki dozunu ayarlama sanatıdır.

Bazen tepkiniz yeterince sert olmazsa kaybedersiniz, bazen de gereğinden fazla sertse!

CHP son kayyımlar konusundaki tepki dozunu bence daha iyi ayarlayabilirdi.

Esenyurt ile diğer kayyımların durumu aynı değil.

Esenyurt’ta görevden uzaklaştırılan belediye başkanı için verilmiş mahkeme kararı yok. Sadece birkaç afaki ve soyut nedenlere dayandığı anlaşılan, açılmış bir soruşturma var.

Diğer üç kayyımda (Mardin, Batman, Halfeti) ise, henüz kesinleşmese de mahkemece verilmiş terör örgüt üyeliği cezası var.

Yani hukuken iki durum farklı.

CHP, bu nedenle son üç kayyıma daha mesafeli tepki verip, İktidar bloğunun CHP ile DEM ve PKK’yı birlikte ve beraber gösterme tuzağına düşmemeliydi.

“Biz adalet için Kürtler dahil herkesin hak ve hukukunu koruruz, ama terör ve PKK ile işimiz olmaz; iktidarın yaptığı gibi terör örgütü liderini muhatap alıp ondan medet ummayız!” söylemiyle üste çıkması gerekirdi.

Sonuçta ana ve asıl amaç mevcut iktidar yerine iktidara gelmek ise, siyasetin doğasında olan “realpolitik” davranma pragmatizmi ile saf adaleti savunma ve tam adil olma adına “doğrucu Davut’luk” yapma arasında bazen çelişki yaşandığında, asıl ana amacı gözetmekte daha çok kamu yararı görülebilir.

Erdoğan’ın oynadığı tavla mı, satranç mı?

Bu arada herkesin yanıldığı husus şu:

Sanki Sayın Erdoğan kendinden menkul bir üst ve üstün akılla, her şeyi planlıyor ve satranç dâhisi gibi siyaseti kuruyor imajı verilmeye çalışılıyor.

Bence bu algı yanlış.

Bence tam tersi.

Sayın Erdoğan’ın şimdiye kadar siyasette iyi oyun kurmayı başardığını kabul ediyorum.

Ama her şeyin bir sonu ve sınırı olduğu da bir gerçek ve Erdoğan artık siyaseten iyice açmaza girmiş durumda.

Panikten tüm tuşlara aynı anda basmaya çalışıyor gibi.

Öyle anlaşılıyor ki Sayın Bahçeli’nin danışıklı çıkışı ters tepti.

Kandil’den de Öcalan dışındaki Kürt aktörlerden de yeni açılım için destek alamadığı anlaşılıyor.

Panikten tekrar kayyım işine sarıldı gibi.

Gerek Öcalan’a statü verme işinin, gerek kayyım siyasetine dönüşün AK Parti’ye ilave oy getirmeyeceği belli olduğu gibi, kendi tabanından da oy kaybı doğuracağı çok açık.

Yani siyaseten iyice açmaza düşmüş gibi görünüyor.

Siyasette kuyruğu dik tuttuğunuz imajı vermek önemli olsa da, altınızın oyulduğunu zamanında fark edemezseniz düşmeniz çok daha ani olur.

Tavladaki “zar tutma” satranç oyununda sökmez!

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.

Yazarın Diğer Yazıları

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

YÖK ve üniversitelerde neler değişmeli?

Erdoğan rejimi 12 Eylül’ün yarattığı otoriterleşmeyi o kadar beğeniyor ve benimsiyor ki, adeta “öpüp başına koyuyor.” Çözüm, öncelikle YÖK üyeleri, rektör ve dekan atamalarındaki otoriter zinciri kırmak. Bu zincir ise YÖK üyeleri, rektör ve dekan atamalarında demokratik katılımı sağlamakla kırılabilir

Türkleri görmezden gelerek Kürt sorunu çözülür mü?

Gerek Kürt sorununu çözmek adına olsun gerekse salt terör sorununu çözmek adına olsun, bu konuda resmi muhatap olarak terör örgütünün baş yöneticisi kabul edilirse, sonuçta terör kazanmış olmayacak mı?

"
"