27 Nisan 2022

Gücümüz Ermenilere mi yetmiş?

Geçmişte devlet ve toplum olarak bazı hatalar yaptığımızı kabul etmek bizden bir şey eksiltmez. Bilakis Ülke ve toplum olarak bizi daha da yüceltir.

24 Nisan’ın dünyanın birçok ülkesinde Ermeni Soykırımını anma günü olarak anılması ülkemizde yine ciddi tartışmalar doğurdu.

Rusya dahil Avrupa ve Amerika yani hemen tüm Batı dünyası 1915 yılında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilere karşı yapılan muameleleri “soykırım” olarak kabul ediyor.

Bu muamelelerden kasıt, özellikle Doğu Anadolu’da bağımsızlık yanlısı ayrılıkçı Ermeni ayaklanmacılarla yöredeki Türkler ve devlet güçleri arasındaki çatışmalar; yöredeki Ermeni ayrılıkçıların Türk köylerine saldırıp katliamlar yapmaları, devlet güçlerinin buna çok sert tepki verip karşı katliamlar yapmaları; Adana ve Kayseri gibi bazı illerde Ermeni mahallelerine saldırılar ve özellikle de zamanın devlet idaresi tarafından zorunlu göç (tehcir) kararı alınarak, Anadolu’daki hemen tüm Ermenilerin zorunlu olarak Güney Suriye’ye sürülmesi.

Tabii ki kış şartlarında ve zamanın çok zor araçlarıyla kadın, yaşlı, çocuk demeden bin km’den fazla yol kateden ve Güney Suriye’nin iptidai koşullarında kalmaya zorlanan 1,5 milyon civarında insandan bahsediyoruz. Çoğunun kurtulması mümkün olmamış. 

Bu olaylar esnasında veya sonucunda Ermeni kaynaklarca 1,5 - 2 milyon, Türk-Osmanlı kaynaklarınca 700-800 bin, daha tarafsız kaynaklarca 1,2 - 1,3 milyon Ermeni asıllı Osmanlı tebaasının öldüğü tahmin ediliyor. Yani nereden baksak kısa süre içinde 1 milyon civarında Ermeni vatandaşımız ölmüş.

Bu olaylar öncesinde Osmanlı devletinin toplam nüfusunun 13 milyon, bunlardan Ermeni olanların 2 milyon civarında olduğu biliniyor. Bu da nüfusun yaklaşık yüzde 15’i demek.

Bu olaylar sonrasında kurtulan Ermenilerin küçük bir kısmının Lübnan ve Suriye’de kaldığı, büyük çoğunluğunun ise başta Fransa olmak üzere Avrupa veya Amerika’ya iltica ettiği anlaşılıyor. Bu ülkelerde Ermeniler halen önemli bir azınlık grubu ve lobi gücünü temsil ediyor.

Gücü yetenler ve yetmeyenler

Peki Osmanlı devleti tarafından Ermenilere bu muameleler niçin reva görülmüş?

Osmanlı devleti zaten çeşitli “milletler”den yani etnik-dini farklı gruplardan oluştuğuna ve hatta Ermeniler, öncesinde Osmanlı devlet yönetimince “emin millet” (peuple sûr) olarak nitelenmesine rağmen niçin bir anda durum değişmiş? Başka “milletler” için değil de niçin Ermeniler için bu ağır muameleler yapılmış?

Öyle ya, sebep Ermenilerin Doğu Anadolu’da bağımsızlık istemesi ise, Yunanlılar da Bulgarlar da Makedonlar da Sırplar da bağımsızlık istemiş.

Fransız İhtilalinin etkisiyle o dönemde imparatorluklar içindeki her milletin bağımsızlık istemesi gayet doğal.

Gücü yetenler ve dış güçlerden (Avrupa, Rusya) de yeterli desteği alabilenler bağımsız olmayı başarabilmiş (Yunanistan, Bulgaristan gibi).

Gücü yetmeyenler ise başaramamış (Ermeniler gibi).

Tarihçi değilim ama benim anladığım kadarıyla, Ermeniler başaramayınca da Osmanlı devleti, kaybettiği ve gücünün yetmeyip bağımsızlık kazanmalarını engelleyemediği tüm toprakların acısını ölçüsüzce ve acımasızca Ermenilerden çıkarmış.

Bir anlamda Yunanlılara, Bulgarlara, Sırplara yetmeyen gücümüz Ermenilere yetmiş.

Buna ilaveten bu vesileyle zamanın iktidarını fiilen elinde tutan İttihat ve Terakki’nin bu durumu fırsata çevirerek yeni yeşeren Türk milliyetçiliğini de Ermeniler üzerinden konsolide etmesi ve oportünist bir yaklaşımla Ermenileri Anadolu’dan temizleyip “milli bir devlet” için dikensiz gül bahçesi kıvamında bir altyapı oluşturma amacı da seziliyor.

Ermeni tehcirini meşrulaştırmak için yıllardır bize empoze edilen resmi açıklama, "Onlar Doğu Anadolu’da Ruslar ile işbirliği yapıp bizi arkadan vurdu. Ermeni çeteleri Türk köylerini basıp katliam yaptı. Bu nedenle tehcire mecbur kaldık." savunması.

Akil ve adil Osmanlı niçin rafa kalkmış?

Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım.

Bazı ayrılıkçı Ermeni grupların/çetelerin bir tür bağımsızlık mücadelesi adına Doğu Anadolu’da belli yerlerde Türklere karşı ciddi saldırılar ve katliamlar yaptığı bir gerçek olabilir. Tabii ki de bu tür ağır suçları hiçbir devlet otoritesi tolere edemez ve sert tepki vermeye yetkilidir. Hele o zamanın koşullarında.

Ne var ki belli yerlerdeki bu çetelerin fiillerine karşı Anadolu’daki tüm Ermenilerin apar topar kış şartlarında kendi yaşadıkları yerlerden 1000 km uzağa zorla sürülmesi o zamanın koşullarında bile ölçülü, makul ve orantılı bir tepki olarak kabul edilebilir mi?

Dile kolay yaklaşık 1,5 milyon insan evladından bahsediyoruz.

Bunların birkaç bininin hatta birkaç onbininin işlediği suçların cezasını çok ağır biçimde hepsine (1,5 milyon kişiye) çektirmek adil midir?

Hele Osmanlı gibi tarihinde her millete, gruba, dine, mezhebe adaletli ve merhametli davranmakla övünen, yüzyıllar süren bir devlet geleneği kurabilmiş, iyi işleyen bir idari sistem oluşturabilmiş ve üst düzey yönetim becerisi ile kendisini kanıtlamış bir devlete böylesine bir aşırı ve ölçüsüz tepki yakışmış mı gerçekten?

Osmanlıyı Osmanlı yapan o akil ve adil yönetim becerisi nerede kalmış?

Normalde böyle bir duruma akil ve adil bir Osmanlı devletinin vermesi gereken tepki, o suçları işleyen ayrılıkçıları/komitacıları tespit edip cezalarını kesmek olurdu. Hatta bu cezalandırma o günün koşullarında sorumluların tümünün kellelerine malolacak şekilde biraz fazla sert ve ağır da olabilirdi.

Ama yine bize okullarda öğretilen akil ve adil Osmanlı devleti bu somut suçların ceremesini kadın, yaşlı, çocuk demeden 1,5 milyonluk tüm bir toplumdan çıkarmazdı.

Hadi diyelim ki o günün koşullarının olanaksızlıkları nedeniyle, bazı kent ve kasabalarda Müslüman halkın Ermeni mahallelerine saldırıp yağmalamasına ya da bazı yerlerde karşılıklı saldırılara devlet güçleri müdahale edemedi. Yani zayıflayan devlet otoritesi fiili saldırılara karışmamış Ermeni tebaanın güvenliğini sağlamada yetersiz kaldı ve devlet organize olamadı.

Peki asayişi sağlamada organize olamayan devlet nasıl oldu da tüm ülkede böylesine büyük ve ayrıntılı bir sistematik “tehcir”i organize edebildi?

Demek ki devlet ve idari sistem o kadar da organize olamaz ve yetersiz değilmiş.

İktidarı fiilen elinde tutan İttihat ve Terakkici yapıda o zaman sözü geçenler (Talat Paşa, Cemal Paşa vs.) daha makul, adil, tutarlı, rasyonel ve vizyon sahibi olabilselerdi, muhtemelen bu derece kötü, yanlış ve Osmanlı devlet geleneğine uygun olmayan kararlar alınmayacaktı.

Yani tarimizde yanlış işler yapanlar da olabilir. Kimseyi putlaştırmayalım.

Örneğin devlet yönetiminde o dönem Atatürk gibi bir vizyoner etkin olsaydı, böylesine kötü, vizyonsuz ve tüm ülkeyi şaibe altına sokan hatta gelecek kuşakları bile tüm dünyaya mahcup edecek kararlar alınmazdı bence.

İnanmayacaksınız ama biz Türkler de hata yapabiliyoruz maalesef!

Bunları söylerken bazı çevrelerden sert tepkiler alacağımın farkındayım.

Kimseye yaranmaya da ihtiyacı olan biri değilim.

Ne olursa olsun günahlarıyla sevaplarıyla tarihimizle ve atalarımızın artı ve eksileriyle yüzleşmeliyiz.

Bizim atalarımız hiç hata yapmadı! Biz sütten çıkan ak kaşığız!” demek sadece kendi kendimizi aldatmak olur.

Her devletin/ülkenin tarihinde utanılacak şeyleri de gurur duyulacak şeyleri de vardır.

Her toplumun tarihinde mutlaka kirli çamaşırları bulunur.

Önemli olan tarihimizin iyisiyle kötüsüyle yüzleşmektir.

Ermenilere yapılan tehcir o dönemin Osmanlı yönetiminin ciddi bir yönetim zafiyetidir, hatalıdır, yanlıştır.

Eğer Ermenilere bunlar yapılmasaydı sonradan o kadar Ermeniyle milli bir devlet kurmak mümkün olur muydu? Anadolu gerçekten bir Türk yurdu olabilir miydi? O kadar Ermeni ile tek bir millet olabilir miydik?

Bunlar ayrıca tartışılır.

O kadar Kürt’le nasıl iyi kötü bir noktaya gelebildiysek, yine de gelebilirdik, bilmiyorum. Ne olurdu kimse de bilemez.

Ama PKK terör eylemleri yapıyor diye Ülkedeki tüm Kürtleri örneğin Irak’a zorla sürmek ne kadar saçma ise, zamanında Ermenilere yapılanlar da böyle bir şey gibi geliyor bana.

İşin hukuk boyutu yine ayrı.

Teknik olarak “soykırım” kapsamına bir halkın topluca zorunlu göçe (tehcire) tabi tutulması da giriyor.

Ama Almanların Yahudilere yaptığı ile bu olayın aynı kefeye konulması da ne kadar adil?

Bunlar ayrı tartışmalar ve net sonuçlara ulaşmak kolay değil.

Hukuki açıdan ülke menfaatimiz için doğru hamlenin ne olduğunu belirlemek ayrı bir konu.

Makul bir tartışma iklimi oluştuğunda bunlar ayrıca tartışılır.

Ama ne olursa olsun bu konudaki mevcut katı hamaset ve “biz hiç hata yapmadık! Yüzde yüz haklıyız. Sıfır hatalıyız. Yapılanlar tamamen doğruydu!” yaklaşımı hem haklı değil, hem de adil değil.

Geçmişte devlet ve toplum olarak bazı hatalar yaptığımızı kabul etmek bizden bir şey eksiltmez.

Bilakis Ülke ve toplum olarak bizi daha da yüceltir.

Yazarın Diğer Yazıları

Siyasi değişim “kokusu” almak ve idari takdir yetkisi

Danıştay İDDK’nın başta değindiğim enteresan kararının bende uyandırdığı izlenim, mevcut siyasi iktidarın artık “gidici” olduğu ve artık bu iktidarla “uyumlu” çalışmanın pek de gerekli olmadığı algısının yüksek yargı ve bürokraside de yerleşmeye başladığı

Adaylık tartışmaları: Bir bardak suda fırtına koparmak

Seçim sathı mahalli yaklaştığında ise muhtemel ihtimallerin hiçbiri -özellikle de seçimin 2 turlu olması nedeniyle- ana muhalefet için yönetilemez nitelikte de değil, kriz çıkaracak nitelikte de değil. Hatta diğer bir ihtimal olarak, o günler yaklaştığında her iki potansiyel adayın aralarında uzlaşmaya varmayacağından da kimse emin olamaz. Neden olmasın!

Selçuklular mı Moğollar mı: Kurumları çökertme rehberi

İktidarda olunca "her kaleyi fethedelim!" mantığıyla, işini düzgün yapsa bile, hakim olamadığınız ve emriniz altına girmeyen her kurumu çökertmek zorunda mısınız?

"
"