01 Ocak 2025

Yeni bir yıla doğru

Otoriter devletçilik, yönetimsel bir demokrasi, yarı-despotizm yeni yılın siyasi habercisi olarak bize gelmiyor mu? Dünyanın her yerinde hayat pahalılığı ve enflasyon ile işsizlik toplumsalın büyük bir kısmını etkilemekte. Yeni illiberalizm doğaya değil üretimin şartlarına dokunmak istemekte

Yeni bir yıla girerken mutlu, neşeli, barış dolu, sağlıklı bir yıl dileğinde bulunulur. Yine öyle bir dilekte bulunmak doğru olacak. Ama bu dileği dilerken, aynı zamanda bile bile bu dileklerle bir masal dünyasında yaşar gibi gerçekten uzakta olduğumuzu bilmiyor muyuz? Ya da bu durumun kendi bilgimiz içinde olduğunu herkes gibi biliyoruz. Nasıl beklenebilir ki bu dileğin adları? Bunlara isim olarak bakabiliriz; sıfat olarak değil. Veya insanın nitelikleri olarak da görülebilir bunlar. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalında bunlar cücelerin isimleri değil midir? Biz de bu cüceler gibi bu sıfatları nitelikleri belirleyen isimler olarak görmek istersek zaten masal dünyasına girmişiz demektir. Masallarda ancak olmayacak şeyler gerçek olabiliyor. Veya mucizeler nasıl gerçekleşir? sorusunu da sorabiliriz. Yeni yılın bir masal yılı olmasını da arzulayabiliriz. Masallarla yaşayabilen insanlar mıyız yoksa?

Zaten bize hep masal mı anlatılmakta martaval mı? Bağırıp çağıran ve atıp tutan bir dünyada mı yaşamaktayız? Yunan Savaş tanrısının adı olan Mars’tan mı gelmekte bu atıp tutmalar. Savaş da bunun parçası mıdır? İçinde bulunduğumuz durum martaval dünyası gibi görünmekte. Her yerden saldırılar, her yerden gelen seslerin anlamsızlığı, sessizliğin gürültüsü içinde duymadan ve işitmeden mi yaşamaktayız?

Dünyayı pespembe görenler de vardır muhakkak; ama bu nasıl mümkün olabilir? Masalların renginde mi bu olabilir? Pembe kıyafetli bir prenses ve mavi giyinmiş bir prens bu masalların kahramanları mıdır? Yoksa öyle mi olduğunu sanmaktayız da aslında öyle değildir.

Dünyamız yeni yılda bu soruları sorarken yeni yıla girmeye başlayacak zaten. Öyle değil midir? D. Trump’un seçilmesi sonrasında Kapitalizmin yeni yolu olarak önce “otoriter bir liberalizm” demokrasiyi bir kenara bırakmaya başlamadı mı? Çin modeli olarak başlayan bu yol V. Orban tarafından öne sürülen illiberal kavramıyla kendine yeni bir kavram bulmadı mı? Trump’ın seçilmesinde önemli bir rol oynayan E. Musk ise eğlence toplumundan kalan bir hamleyle özgürlükleri totalleştiren bir ekonomik görüş ile “özgürlükçü liberalizm” kavramına doğru yönelmedi mi? Peki J. Milei elinde bir biçerdöver ile kampanyasını yaparken dünyanın en saçma davranışıyla seçimleri kazanmasını bilmedi mi? Ciddiyet ötesi bir durumda halk Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi sirke ve ekmeğe doğru yüzünü çevirmeye başladı: “Eğlence istiyorum eğlence başka bir şey değil!”. Yaşamın şatafatlı kenarında bulunanların hayatlarına gıptayla bakmak değil mi toplumun büyük çoğunluğunun arzusu?

Yine Avrupa’da seçimlere bakıldığında Musk’ın Almanya da gerçekleşecek seçimlerde Neo-Nazi Partiye oy atılmasını açıkça savunmuyor mu? Bu kadar açık bir destek artık saklamanın da ortadan kalktığı gerçek bir açık pokeri ortaya koymakta değil mi? Çin’den veya Rusya’dan gelen etkiler ne kadar eski siyasi dünyanın etkilerine bağlı ise, Musk’ın açık oynaması artık işin raydan çıktığını ve kitlelerin arzularının açıkça ifade edilerek yönlendirebildiğini göstermekte değil mi?

Otoriter devletçilik, yönetimsel bir demokrasi, yarı-despotizm yeni yılın siyasi habercisi olarak bize gelmiyor mu? Dünyanın her yerinde hayat pahalılığı ve enflasyon ile işsizlik toplumsalın büyük bir kısmını etkilemekte. Yeni illiberalizm doğaya değil üretimin şartlarına dokunmak istemekte. Kirlenen dünya nasıl olursa olsun, paranın kazancı kapitalizmin kendine has 20.yüzyılın ikinci yarısına ait rasyonalitesinden çıkmış vaziyette. Nereye gidiyoruz? Mutluluk nerede?

Yine de masallara ihtiyaç duyulabilir yeni yıla temennilerde bulunmak üzere. Cüceler, centilmen şövalyeler, iyi insanlar, yardımseverler, vicdanı yanık olmayanlar, kendilerini denetleyerek toplumları yönetenler, barışı isteyenler gelecek yeni yılın masal kahramanları olacak herhalde?

O halde masallarda kutlandığı gibi bir yeni yıl kutlaması temenni ediyoruz.

Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.

Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 

1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.

Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. 

             

 

Yazarın Diğer Yazıları

Arhan Kayar’ın hayal gücü

Kendi hızını hayat yakaladı ve birdenbire bıraktı. Arhan İstanbul’un hayal gücüydü. Ama hayal gücü olarak anılmaya devam edecek. İstanbul İstanbul’u yapanları unutmaz

Vardın mı?

Toplumsal alanın içindeki cins kimlikleri arası anlaşmazlıkların aşılması ve barışın vurgulanması için 25 Kasım’ın duyurulması ve yaygınlaştırılması ehemmiyetli gözükmekte

Kriz nerede?

Sıkışan ve sayıca azalan hâkim bir burjuvazi ile orta üst sınıfların, eski devlet memurlarının ve de daha sonra “orta direk” olarak ortaya çıkanların ekonomik krizden kuvvetli bir şekilde etkilendiğini gözlemlemekteyiz. Alt diye adlandırılan sınıfların ise, maaşlı, emekli, işsiz vb. “açlık sınırında” olduğu belirtiliyor: Kriz!

"
"