22 Mart 2023

Hoş görülemeyecek işaretler

Gençlerin soykırımı gibi aşağılık bir tarihi unutarak, cinayetlerin insanlık suçuna dönüşmüş halinin tarih-dışı sanarak tekrar etmeleri sadece bir cehalet sorunu değil, kararmış zihniyetlerin vurdumduymazlıkları olarak anlaşılmalıdı

Son günlerde, Türkiye'de spor müsabakalarında siyasi işaretlerin gösterilmeye başlanmasıyla birlikte hoşgörü sınırlarına girmemeye başlayan bir şiddet ortaya konuldu. Önce Bursa'da başlayan ve 1990'lı yılların "kara günlerine" gönderme yapan pankartlar ve bazı cinayetlerin öne çıkarılarak taraftarları suçu teşvik eden hareketlere ve sözlere doğru yönlendirmesi, sadece akıl dışı ve spor dışı bir durumu ortaya çıkarmakla kalmadı, aynı zamanda kabul edilemeyecek hareket ve sözlerin uluorta sarf edilmesinin sınırların ne kadar gevşediğini ve aşıldığını bize gösterdi.

Sonra ise; önce 2018 yılında İstanbul'da seçimler sırasında başlayan, Pendik'te bir lisedeki panoda yer alan Twitter'in ortaya çıkmasıyla hortlayan veya hortlatılmak istenilen bir anti-semitizm göstergesi kendisine yer açmıştı. Anayasa'nın 216. maddesine göre "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçuna yol açan bir hareketi duymuştuk. Bugün ise yine seçimler yaklaşırken, İstanbul'da liseler arası bir futbol maçında, her ne kadar okul yönetimi engellemeye kalkmışsa bile da ve Musevi cemaatinden özür dilese de, anti-semit bir "aşağılama" veya "Nazi selamından" söz edilmekte.

Hiçbir siyasi rejimde, hele hele Cumhuriyet'in demokratik söyleminde yer almaması gereken bazı çirkinliklerin ortaya konulması toplumsal adabın kabul etme sınırlarının aşılmakta olduğunun habercisi olmaktadır. Kabul edilemezin içinde yaşamaya başladık. Ne siyaset ne toplumsal adap ne de ideolojinin kabul edemeyecekleri nasıl oldu da toplumsal alanın içinde "münferit vaka" gibi kabul edilse bile yer buldu?

Son hafta içinde bir spor müsabakasında Türkiyeli Musevi cemaatini hedef alacak bazı hareketlerin ve bilhassa çirkin bir Nazi işaretinin yer bulması ve haberlere yansıması üzüntü verici bir haber olarak duyuldu. Birincisi münferit ama ikincisi olduğunda endişe verici hale girmeye başlayan bu durumun okullarda ve kamusal alanda yer bulup, bu çirkinliğin ne anlama geldiğinin açıklanması ve anlatılması gerek değil midir? Seçimlere doğru giderken bu Nazi işaretlerini kullanan genç çocukların işaretin anlamını bilerek veya bilmeyerek, tarihteki lanetlenen bir rejimin siyasi sloganı veya işareti kamusal alanda bir anti-semitizme doğru yol almaya başlamasının ardında güncel siyasetin meşruluğunu veya gayri meşruluğunu arayamayız. Yapılması kabul edilemeyecek olan bir işaretin anlamının karşısındakileri kişiliksizleştirmeye doğru taşınması kabul edilemez. İkincisi ise yine İstanbul'da bir lisede Musevi bir öğrenciye karşı Nazi marşı söylendiği haberi yayımlandı. Okul idaresi bu haberi doğrulamasa bile yine de bir aşağılamadan söz etmekte.

20. yüzyılın yüzkarası olan barbarlığın ve insanlık suçunun en üst noktaya taşınmasına yol açan Yahudi Soykırımının bugün unutulması veya unutturulmaya çalışılması ile bu çirkin siyaset dışı hareketin, Nazi selamının, gençler arasında yer bulması hem yanlış bir tarihe yaslanmaktadır hem de güncel uluslararası siyasetin bir parçası olamayacak kadar gayri-ahlakidir. Ahlakilik lafı az kalmaktadır. Vahşet ve şiddet içermektedir ve başkasını aşağılama gibi çirkinliğe sahiptir. Sosyolog Tilman Allert'e göre Nazi selamı "karşı tarafı kişilikten çıkartmakta ve iletişimi ahlaksızlaştırmaktadır". Dolayısıyla insanlık dışıdır. Nazi dönemi Almanya'sının bu işareti özel hayatta olduğu kadar kişisel olmayan toplumsal ahlakta da yer bulduğunda "kişilik tapınmasının" işaretidir. Ahlak ve adap dışıdır. Çirkindir, küçümseyicidir, başkasına olan saygının terk edilmesidir.

Biri çıkıp da "spor müsabakalarında zaten adet olan karşı tarafı aşağılamaktadır" derse eğer, bu toplumsal alanda kabul görebilecek veya hoş bakılabilecek bir tavır olmaktan çok uzaktır. Kendi takımlarının morali ve kuvveti için bağırmakla karşı tarafı aşağılamak arasındaki insani fark aslında aşağılamaya kalkanların ruhlarındaki "aşağılık duygusudur". Kendi ezik hallerinden çıkmak için başkalarını aşağılayarak haykırmaktır. Haykırma ise zayıfların seslerini yükseltmeye çalışmasıdır. Kendi kontrollerini kaybetmesidir.

Gençlerin soykırımı gibi aşağılık bir tarihi unutarak, cinayetlerin insanlık suçuna dönüşmüş halinin tarih-dışı sanarak tekrar etmeleri sadece bir cehalet sorunu değil, kararmış zihniyetlerin vurdumduymazlıkları olarak anlaşılmalıdır. Bu Nazi selamının, aşağılık kompleksiyle birlikte "Führer'e saygı ve boyun eğme" anlamında ela alan sosyolog T. Allert, Nazilere tabi olanların nasıl da kendi öznelliklerini bir tek kişinin eline bırakmakta olduklarını hatırlatmaktadır. Boyun eğme hareketi ve işareti bir spor müsabakasını kazanmaya gelen taraftarların yapabileceği bir işaret (Nazi selamı) olmaktan çok uzaktır; tersine, karşı takımın tarafının kuvvetine teslim olmamak için (zayıflığın simgesi olarak) yapılmakta olduğunu anlayamamaktır. Yani üstün gelmeye çalışırken altta kalmanın bir yoludur, ezikliğe doğru giden bir yoldur. Bu işaretin, Nazi selamının modern tarihte ne olduğunu bilememektir, hesaba katamamaktır. Nazi sempatizanlarının anlayamadığı da zaten buydu ve tarih onları lanetleyerek bu acılı dönemi geçirdi.

"Bir daha asla" sloganının bugün unutulmaması çok önemlidir; büyük bir toplumsal sorumluluk ve bilgilendirme gerektirmektedir. Yoksa çukurlarda bocalamaya başlayan ve lanetlenecek bir cinnet dünyasının içine dalabiliriz ki, bu bir felaket tablosundan başka bir şey olamaz.

Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.

Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 

1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.

Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. 

Yazarın Diğer Yazıları

Arhan Kayar’ın hayal gücü

Kendi hızını hayat yakaladı ve birdenbire bıraktı. Arhan İstanbul’un hayal gücüydü. Ama hayal gücü olarak anılmaya devam edecek. İstanbul İstanbul’u yapanları unutmaz

Vardın mı?

Toplumsal alanın içindeki cins kimlikleri arası anlaşmazlıkların aşılması ve barışın vurgulanması için 25 Kasım’ın duyurulması ve yaygınlaştırılması ehemmiyetli gözükmekte

Kriz nerede?

Sıkışan ve sayıca azalan hâkim bir burjuvazi ile orta üst sınıfların, eski devlet memurlarının ve de daha sonra “orta direk” olarak ortaya çıkanların ekonomik krizden kuvvetli bir şekilde etkilendiğini gözlemlemekteyiz. Alt diye adlandırılan sınıfların ise, maaşlı, emekli, işsiz vb. “açlık sınırında” olduğu belirtiliyor: Kriz!

"
"