09 Ekim 2022

Bruno Latour ile bir evvelki dünyadan kopma

Bruno Latour’un ölüm haberini alıyorum. Bu kadar genç mi bir ölüm ve bu kadar genç bir hayata sığan bir araştırmacı, filozof, sosyolog, iklim krizi üzerine ilk düşünenlerden biri olarak daha modern olmadığımızı ileri süren büyük düşünür…

Bugün şaşkınlıkla 75 yaşındaki Bruno Latour'un ölüm haberini alıyorum sosyal medyadaki haberlerden. Bu kadar genç mi bir ölüm ve bu kadar genç bir hayata sığan bir araştırmacı, filozof, sosyolog, iklim krizi üzerine ilk düşünenlerden biri olarak daha modern olmadığımızı ileri süren büyük düşünür…

Fransa'nın Beaune adlı şarap bağlarının olduğu bir toprakta (Bourgogne Franche-Compté bölgesinde), şarap bağları olan bir ailede doğan Bruno Latour'un çok yönlü bir araştırmacı olduğunu ileri sürmektedir, Henning Schmidgen[1]. Burası sırasıyla 18.yüzyılın sonunda ve 19. yüzyıl başında, yani 1746'da Gaspard Monge adlı tasviri geometrinin buluşunu yapan bilim adamının ve 1830'da Etienne-Jules Marey adlı bilimsel laboratuvarda çalışan fizyolojistin doğduğu yerdir.

Bazıları onun teknoloji etnografı olduğunu, bazıları ise tıpkı Barthes, Baudrillard ve Derrida gibi "post-modern" bir düşünür, diğerleri ise bilim ve teknolojiyle ilgili olduğunu yazmaktadırlar. Kitaplarında "Bilim Araştırmaları" yapmakta olduğunu tespit etmek mümkündür, diğer vasıflarıyla kıyaslandığında; o kendisinin felsefe yaptığını söylemekteydi ("Yeni Bilimsel Tin" adlı kitabında "epistemolojik kopma" kavramının yaratıcısı Gaston Bachelard'ın on yıl boyunca (1930-1940) ders verdiği, hardalıyla meşhur Dijon'da 1966'da felsefe okumaya başlamıştır). Çeşitli mecralarda bunu açıklamıştır[2]. İki dili Fransızcayı ve İngilizceyi hem konuşma ve konferans dili olarak hem de yazı dili olarak kullanmaktaydı (Fransız entelektüellerinde ender görülen dili kullanma biçimidir, bu)[3].

Michel Serres ile gerçekleştirdiği söyleşi kitabı çok önemli bir çalışma olarak bilim ve düşünce tarihine girmiştir. Serres'in takip ettiği yoldan bayrağı almış ve aynı şekilde taşımaktadır. Serres'in "Hermes" adlı kitaplarıyla, bilimler ve disiplinler-arası olarak başlattığını Latour başka alanlara doğru çekerek benzer yöntemi sürdürmektedir[4]. Serres kitaplarından birinde başlık olarak Tercüme'yi(La Traduction) kullanmaktaydı[5]. Latour da benzer bir şekilde bilimler arasında bir çeviriden söz etmektedir (ama her tercümenin bir ihanet olduğu gerçeğini de unutmamak lazımdır: Traduttore- traditore.). Diller arası olduğu kadar şeylerin teknolojisi, haritalar, fotoğraflar, diyagramlar, değişik içerikler, organların ve hücrelerin manipülasyonları üzerine laboratuvarlarda çalışılan mikroplar vb. hepsi birbirleriyle ilişki halindedir; birbirlerine tercüme edilmektedirler.

Michel Foucault için nasıl hapishane ve akıl hastanesi, Giorgio Agamben için nasıl kamplar bir çalışma alanıysa Latour için de laboratuvar bir çalışma alanıdır, bir "topos"dur[6]. Bruno Latour, Michel Foucault'dan ve Jean-François Lyotard'dan ne kadar yararlansa da Deleuze'ün felsefesinin onun için daha önemli olduğunu vurgulamıştır. Zaten çalışma alanında, tekrar ve imitasyon üzerine Gabriel Tarde ve estetik üzerine, Etienne Souriau ve de teknoloji üzerine düşünmekteyken, Gilbert Simondon gibi düşünürleri kullanmasından, Deleuze'e ne kadar yakın olduğunu, söylemeseydi bile, sezmekteyiz. Tarde'a doğru giden çizgisinin içinde Chales Péguy'nin etkisinin olduğu söylenebilir; çünkü Péguy, Fransız sosyolojisinin kurucusu E. Durkheim'ın yaklaşımına karşı çıkan bir filozof, şair ve yazardır.

Bruno Latour, Gabriel Tarde ve Etienne Souriau üzerine eğilmiş ve geçmiş dönemin iki ilginç düşünürünün yeniden sosyoloji alanında güncelleşmesine katkıda bulunmuştur. Latour, Center for Art and Media Karlsruhe'de, ZKM'de, Peter Weibel'in yönetiminde, yaptığı sergilerle (örnek, İconoclash ve Making Things Public) küratör olarak çalışmış ve bu anlamda da Lyotard ve Derrida gibi sanat kurumlarıyla çalışan filozofları takip etmiştir. Emekli olmadan evvel Paris'te Siyasal Bilimler ‘de "sanat ve siyaset" üzerine ortak bir bilimsel ve sanatsal çalışmaya ön ayak olmuştu.

"Hiç Modern olmadık" adlı kitabını 1991 yılında yayınlamasıyla birlikte antropolog olarak tanınmıştır. "Bilim antropolojisti" olarak Ecole des Mines' de "ağ-aktör" teorisini ortaya atmıştı. 1991 yılındaki kitabıyla birlikte bilgimizin nasıl geliştiğini ve nasıl ortaya konulduğunun araştırmasını yapmaya başlamıştır. Toplum ve doğa ayrımının ötesine gitmeye başlayan çalışmaları yıllar boyunca doğa ve politikayı yeni bir Anayasa içinde bağlamaya çalışmaktaydı ve bunu ileri sürmeye devam etti. "Şeylerin Parlamentosu" kavramını bu anlamda 1991 yılında ortaya koymuştu: Bu bakış doğa ve toplum arasında sosyolojinin öngörmüş olduğu ayrıma karşı çıkarak birbirlerini tamamlamaktadır. Bu şekilde, "ekolojik siyasi sosyolojiye" yaklaşmıştır. "Yarı-nesne" (quasi-object) kavramı, bu şekilde, dağınık ve melez olarak ele alınmaktadır: Yarı doğal yarı yapay.

"Doğa Politikaları" (2001) ve "Pandora'nın Umudu" (ilk baskısı İngilizce 1999 Fransızcası 2001) ile dikkatleri üzerine toplamıştır. Pandora, Tanrı Zeus'un yarattığı ilk yeni kadın robottur; Prometeus'a verilen güzel bir kadın robottur, yani Yunan mitolojisinde ilk kadın figürüdür") Bu kitapları bilimsel araştırma ve Bilim Çalışmaları (Sciences Studies) soruşturmasının önemli süreci içinde sayılabilir. Buna göre, "hibrit, melez bir çağda yaşamaktayız": Tanrı, tanrılar, bilim, nükleer santraller, küresel ısınma, suyun bitmeye yüz tutması ve tarım felaketi, siyaset, hayvan katliamı ve belki de günümüzde yarasadan veya vizondan insana geçen Covid-19 hep birlikte beraber yaşamaktadırlar.

Bilim filozofu İsabelle Stengers'in de belirtmiş olduğu gibi, kozmopolitik bir yaşam içindeyiz (bilimler arası bir savaş dünyası). Ve bilim birleşen konsensüs içinde değil, ayrımlarla ilerlemektedir. Bilim demek bilginin tek olmasını ifade etmek demek değildir, tersine bilim bir çoğulluk içinde düzen kurabilecek bir araştırmanın adıdır.

"Bilim sosyolojisi" olarak adlandırdığı alan ekoloji ve politikanın birlikte ele alındığı bir mecra olarak karşımıza çıkmaktadır. Latour sorar sık sık: Neden politik olan ile bilimsel olan birbirlerinden ayırılmaktadır? Halbuki bunların birbirlerine teğet de olsa bağları ve dokunuşları vardır. Bilim sosyolojisi, o halde, ekolojik bir epistemeye bağlı olarak işlemektedir.1990'lı yılların sonuna kadar gelen bir ekoloji politik hüsrana uğramıştır; hayal kırıklığıdır. Bu bakımdan bilim ile sosyal alanı yan yana almak zaruridir. İki odaklı bir politikaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bir taraf doğa diğer taraf ise politikadır. Bu ikisi birbiriyle temas halinde olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında, Kartezyen görüşüyle modernlik insan merkezci olarak kalmaktadır. Diğer uçta ise doğa merkezci bir ekoloji karşımıza çıkmaktadır. Doğanın siyasi uğraşların içine girmeye başlamasıyla birlikte insanlara dönmüş bakış adem-i merkeziyetleşmektedir. Ekoloji; doğaya yönelerek insanı bir kenara koymaya çalışmakta olduğuna göre, eski epistemolojistlerin soğuk olarak baktığı doğayı ekolojistler sıcak olarak kabul etmektedirler.

Latour'un kavramı olan ağ-aktör: Belirsizlikleri açmak, bunların sabitlenmesine bakmak ve kolektifi yeniden birleştirecek çalışmayı yapmak. "İyi bilim" Latour'a göre böyle yapılabilmektedir. Bu bakış bir anlamda tasvircidir ve normatiftir: Şeylerin Parlamentosu. Anglo-Sakson ülkelerin araştırmaları ile karşılaştırıldığında, Fransa'da "Bilim Çalışmaları" daha azdır; Fransa siyaset teorisinin çok kuvvetli bir şekilde yapıldığı bir coğrafyadır. Ekolojik Araştırmalar ise, Latour sayesinde bu ikisini yan yana getirmeye başlamıştır. Siyaset ve bilim yakınlaşması, o açıdan bakıldığında, Latour'un araştırmasının yakınlaştırdığı bilimsel alanlar olarak önem kazanmaktadır.

Latour, sosyolog olmaktan çok, kendisini felsefeci olarak görüyordu. Teknik, hukuk, din konularını felsefi ve sosyolojik, antropolojik olarak geliştirmişti. Alan araştırması yapmakta, Ampirik olmamasına rağmen Ampirik felsefe yaptığını söylemekteydi. Bilim Araştırmaları olarak adlandırılan epistemolojik çalışmalar, Latour için ampirik felsefeydi. Alan: hukuk, bilim çalışmaları, diğerleri ise daha felsefidir. Şeylerin Parlamentosu kavramı, ekolojik kriz dönemimizde bütün çalışmalarını özetler. Politikayı yeniden oluşturmak gerekmektedir: "Bilim ve sosyal bilimler birleştirilmeli ve aynı zamanda hayvanlar, bitkiler ve insanlar da aynı şekilde beraber ele alınmalıdır" diye düşünmekteydi Latour.

Onu okumaya devam edeceğiz…. 


[1] Henning Schmidgen, Bruno Latour in pieces, Fordham University Press, 2015, s.2-9

[2] G. Bachelard, Le nouvel esprit scientifique, P.U.F. 1934

[3] Henning Schmidgen, Bruno Latour in pieces, Fordham University Press, 2015, s.9

[4] M. Serres, Hermes, 5 cilt, 1969-1980, Minuit Editions

[5] M. Serres, Hermes, La Traduction, Minuit, 1974

[6] İbid. s.5


Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.

Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 

1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.

Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. 

Yazarın Diğer Yazıları

Arhan Kayar’ın hayal gücü

Kendi hızını hayat yakaladı ve birdenbire bıraktı. Arhan İstanbul’un hayal gücüydü. Ama hayal gücü olarak anılmaya devam edecek. İstanbul İstanbul’u yapanları unutmaz

Vardın mı?

Toplumsal alanın içindeki cins kimlikleri arası anlaşmazlıkların aşılması ve barışın vurgulanması için 25 Kasım’ın duyurulması ve yaygınlaştırılması ehemmiyetli gözükmekte

Kriz nerede?

Sıkışan ve sayıca azalan hâkim bir burjuvazi ile orta üst sınıfların, eski devlet memurlarının ve de daha sonra “orta direk” olarak ortaya çıkanların ekonomik krizden kuvvetli bir şekilde etkilendiğini gözlemlemekteyiz. Alt diye adlandırılan sınıfların ise, maaşlı, emekli, işsiz vb. “açlık sınırında” olduğu belirtiliyor: Kriz!

"
"