17 Nisan 2017

Zimbabve’ye mi öykündük şimdi biz?

Bir diğer deyişle, dünya üzerinde iktidara yönelik denetimin en az olduğu ülkelerden biri Türkiye

Türkiye dün bir referandum sınavından geçti. Referandumda halkoyuna sunulan anayasa değişikliği maddelerinin temelinde aslında şu tez yatıyordu.

“Türkiye’de hükümetlerin üzerinde onu denetlemeye yönelik çok fazla denge& fren mekanizması var. Bunlar ülkenin ayağına dolanıyor. Biz bu mekanizmaları olabildiğince elimine edip tüm idari yetkileri de bir kişiye verelim. Var mısınız?”

Türkiye toplumunun çoğunluğu bu genel yaklaşımla halkoyuna sunulan değişikliklere küçük bir marjla da olsa “evet” demiş gözüküyor.

Peki sorunun içerdiği yaklaşım doğru muydu? Yani Türkiye’de hükümetlerin ayağına dolanan çok fazla denge& fren mekanizması mı vardı?

Teorik bir “kuvvetler ayrılığı” tartışması yapmaktan ziyade, varsa nesnel veriler üzerinden konuşmak sanırım daha doğru. Ki evet, var!

Türkiye “hükümetler üzerindeki denetleyici kısıtlamalar” kategorisinde  World Justice Project  (WJP -Dünya Adalet Projesi) isimli organizasyon tarafından pek çok ülkeyle beraber yıllardır masaya yatırılan bir ülke.

2006’da kurulmuş, bağımsız bir organizasyon olan World Justice Project  (WJP -Dünya Adalet Projesi), stratejik iş ortakları ile birlikte 10 yılı aşkındır ülkeleri sekiz kriter üzerinden değerlendirerek “hukukun üstünlüğü endeksi” temelinde küresel bir sıralamaya tâbi tutuyor.

Microsoft’un kurucusu Bill Gates ile eski ABD Devlet Başkanlarından Jimmy Carter’ın da sponsorları arasında olduğu bir organizasyon bu. WJP’nin ülkeleri denge/fren mekanizmalarının kurumsallığı üzerinden değerlendirdiği “hükümetler üzerindeki denetleyici kısıtlamalar” kategorisi bu sekiz kategoriden biri.

Türkiye “hükümetler üzerindeki denetleyici kısıtlamalar” alanında 2012/2013’te değerlendirmeye alınan 97 ülke arasında 68. idi. E, “pek parlak bir skor değil,” diyebilirsiniz. Ancak, 2016’da 113 ülke arasında 108. sıraya yerleşti. Yani, Türkiye denge/fren mekanizmalarının iktidar üzerinde en az denetim gücüne sahip olduğu altı ülkeden biri olarak ölçüldü.

Bir diğer deyişle, dünya üzerinde iktidara yönelik denetimin en az olduğu ülkelerden biri Türkiye. Sadece Sisi’nin Mısır’ı, Mugabe’nin Zimbabve’si, Maduro’nun Venezuela’sı, Mirziyoyev’in Özbekistan’ı ve Kral Sihamoni’nin Kamboçya’sı Türkiye’den daha az hükümetlerini denetleyen ülkeler olarak belirdi.

Hal böyleyken, sözde parlamenter sistemin üzerindeki şuncacık kamu denetiminden bile rahatsız olduk ve bu durum elimizi kolumuzu bağlıyormuş gibi, tuttuk bunu kırmaya yönelik bir anayasa değişikliği arzuladık. Yani, sanki sıralamanın dibindeki o beş ülkeye kendimizi benzetircesine referanduma gitme kararı aldı.

Olabilir! Hukukun üstünlüğünün her alanda hakim kılındığı ve demokratik gelenekleri çok kuvvetli, temel hakların çok sağlam olduğu bir toplumsunuzdur ve hükümetinize ya da onun liderine de güveniniz bu yüzden tamdır. Peki durum öyle mi? Hangi kurum ve demokratik geleneklerinin sağlamlığına güvenebilir Türkiye?

Yine veriler üzerinden tek tek bakalım, demokrasinin hangi alanında neyimize güvenebiliriz Türkiye yurttaşları olarak!

Bakınız, Türkiye...

Temel Haklar bahsinde 2012/2013’te dünya ölçeğinde 76. sırada iken, 2016’da 105. sırada yer aldı. Yani  3-4 yılda 29 sıra geri gitti. Artık Uganda, Kamboçya ve Özbekistan’ın ardında yer alıyor.

Yolsuzluk Yokluğu bahsinde 2012/2013’te  35. sırada iken, 2016’da 58. sırada yer bulabildi. Yani 3-4 yılda 23 sıra geri gitti. Artık Filipinler ile İran’ın gerisinde yer alıyor.

Şeffaf Devlet bahsinde 2012/2013’te 57. sırada iken, 2016’da ancak 96. sırada yer alabildi. Yani 3-4 yılda 39 sıra geri gitti. Artık Zambiya, Vietnam, Lübnan, Ürdün ve Nijerya’nın ardında sıralanıyor.

Kamu Düzeni ve Güvenlik bahsinde 2012/2013’te 70. sırada iken 2016’da ancak 98. sırada yer aldı. Yani 3-4 yılda 28 sıra geri gitti. Artık Dominikler, Liberya ve Ekvator’un arkasında.

Düzenleyici Uygulamalar bahsinde 2012/2013’te 39. sırada iken 2016’da ancak 84. sırada yer aldı. Yani 3-4 yılda 45 sıra geri gitti. Artık Özbekistan, Burkina Faso ve Zambiya’nın bile gerisinde.

Sivil Adalet bahsinde 2012/2013’te 44. sırada iken 2016’da ancak 86. sırada yer aldı. Yani 3-4 yılda 42 sıra geri gitti. Artık Sırbistan, Zimbabve ve Dominik’in ardında.

Cezai Adalet bahsinde 2012/2013’te 71. sırada iken 2016’da 75. sırada yer aldı. Yani 3-4 yılda 4 sıra geri gitti. Artık Tanzanya, Kazakistan ve Trinidad & Tobago’nun arkasında.

Durum bu! Görüldüğü gibi, Türkiye son yıllarda “hukukun üstünlüğünü” ilgilendiren sekiz kategoride birden inanılmaz bir gerileme sergiledi. Yani şu veriler hukukun üstünlüğünün her alanda hakim kılındığı ve demokratik gelenekleri çok kuvvetli, bir ülkeye işaret etmiyor. Dolayısıyla bu içerikte bir anayasa değişikliği ile hükümet üzerindeki denetimi iyice azaltır, yetkiyi tek elde toplarken bunları gönül rahatlığıyla yapacak bir ülke değil. Aksine denge ve fren mekanizmalarını zayıflattığımız ve demokrasimizi kuvvetlendiremediğimiz için endişelenmemiz gereken bir durum var ortada

Nitekim The Economist’in 167 ülkede yürütülen araştırmalarla ölçümlediği küresel Demokrasi Endeksi’ndeki sıralamamız da benzer bir uyarı veriyor. Dünyanın en eski haftalık haber, uluslararası ilişkiler ve ekonomi dergilerinden biri olan The Economist’in hazırladığı endeks dünya üzerindeki ülkelerde demokrasinin konumunu özgür ve adil seçimler, yurttaş hakları, devletin işlevleri, siyasi katılım ve siyasi kültür üzerinden sınayan bir endeks. Söz konusu Demokrasi Endeksi sıralamasında Türkiye 2006’da 88’nci sırada yer alırken 2016’da 97. sıraya indi, artık “karma rejimler” liginde ele alınan bir ülke oldu. Zambiya’nın bile gerisinde şu an.

Kısacası, Türkiye son yıllarda ne hukukun üstünlüğünü sağlamada ne de demokrasisini pekiştirmede başarılı olabilmiş bir ülke görüntüsü verebildi. Bu şartlar altında, böyle bir anayasa değişikliğine giden bir ülke iktisadi olarak daha hızlı gelişmeyi ve rekabet gücünü artırmayı bekleyebilir miydi?

Büyüme temelli Küresel Rekabet Endeksi’nde 2000 yılında 40. sırada olan Türkiye, 2014 raporunda 45. sıraya, 2016 raporunda ise 55. sıraya indi. Kısacası 15-16 yılda 15 basamak geri gitti.

Gelecek adına umutlanmamız da çok mümkün olamıyor, zira öğrencilerine muazzam eğitim veren, yarınlarını garantiye almış bir ülke tablosu da çizmiyoruz. 2003, 2006, 2009, 2012 ve 2015’te matematik, fen ve okuma alanlarında PISA testlerine tâbi tutulan liseli gençlerimiz OECD ülkeleri arasındaki sıralamalarda ya sonuncu ya da sondan üçüncü sıraya düştü. OECD ortalamasının bu denli altında kalırken yarınlardan umutlu olmamız nasıl mümkün olabilir?

O halde bütün bunlar veri iken, nasıl olur da “Türkiye’de hükümetlerin üzerinde onu denetlemeye yönelik çok fazla denge& fren mekanizması var. Bütün bunlar ülkenin ayağına dolanıyor. Yoksa rekabetçi gücümüz çok iyi, bu mekanizmalar ayağımıza dolanmazsa, uçarız” diyebilirdik!

Madem öyle, bu ülkenin –şu anki sonuçlara göre- küçük bir marjla da olsa çoğunluğu niye “bu ülkenin ayağına dolanan mekanizmaları iyice elimine edip tüm idari yetkileri bir kişiye verelim mi?” benzeri bir soru soran referandumda “evet” dedi?

Hükümetler üzerinde en az denetleyici kısıtlamaya sahip olan altı ülkeden biri olmamız yetmedi, en alttaki Mısır, Zimbabve, Venezüella, Özbekistan ve Kamboçya’ya mı öykünüyoruz? Gözümüzü bu ülkelerin yerine mi dikiyoruz? Onların da arkasına geçip 113 ülke arasında 113. olunca mı muradımıza ereceğiz?

Sahi, Zimbabve’ye mi öykünüyoruz şimdi biz?

 

twitter: @akdoganozkan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yaklaşan bir “yeni sürecin” tarihi kodları

Etnik ve mezhepsel savaşlara karşı barışı ve dayatmacı siyasete karşı demokratik siyaset çerçevesinde ısrarlı bir zemini savunmak, bu ülkede yaşayan herkes için artık değerlendirilmesi gereken bir seçenek değil hayati bir mecburiyet

Dünyayı sarsacak 15 gün

Netanyahu’nun Filistinlilere yönelik etnik temizliği hız kesme de, İran’a saldırı için zaman kollayan İsrail’in iki hafta içinde Başkanlık Seçimleri’ne gidecek olan ABD’nin desteğiyle yapabileceklerden ötürü ortada’ fırtına öncesi sessizlik’ var demek de mümkün

ABD’nin başladığı işi İsrail tamamına erdirecek mi?

ABD’nin 11 Eylül akabinde başlattığı Orta Doğu’yu yeniden tanzim etme operasyonunu 7 Ekim sonrasında tamamlama gayreti içine giren İsrail “stratejik ortağı” ile el yükseltiyor. Soru: nereye kadar?

"
"