27 Aralık 2021

Yeni düşman kamplar nasıl şekilleniyor?

BM Genel Kurulu’nda Neo-Nazizm üzerine yapılan bir oylama, tekleyen eski küresel düzenin fay kırıklarında nasıl bir mücadelenin şekillendiğini göstermesi bakımından “zihin açıcı” oldu

16 Aralık günü bizim medyanın pek ilgi göstermediği ancak sonuçları itibarıyla son derece ilginç bir oylama gerçekleşti, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda. Devletler nezdindeki belirleyici etkisinden ziyade sembolik önemi büyük bir oylamaydı bu. Bir karar tasarısıydı oylanan. Daha açık söylersek, Nazizm’in yüceltilmesi, neo-Nazizm ve günümüzdeki ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve bununla ilgili hoşgörüsüzlüğün diğer biçimlerine karşı mücadeleyi” temel alan bir tasarı oylandı. 130 ülkenin “mücadele etmek lazım” diyerek “evet” oyu verdiği tasarıya dünya üzerindeki 2 üye “hayır” oyu verdi.

Hayırcılar 

“Hayır” diyenlerden biri Amerika Birleşik Devletleri (ABD), diğeri ise Ukrayna oldu. Amerikalılar zaten Rusya’nın “dezenformasyon” çabalarının bir parçası olarak gördükleri tasarıya karşı çıkmalarına resmi gerekçe olarak ABD anayasasının birinci maddesini gösterirken, Ukrayna’dan herhangi bir açıklama gelmedi. ABD’nin NATO’ya sokarak Almanya’daki nükleer silahlarını kaydırmak arzusu taşıdığı Ukrayna’nın bu sessizliği şaşırtıcı değil, kuşkusuz. Ukrayna zaten bu meselenin fay kırığının yer aldığı tektonik plaka. Ultra-milliyetçiliğin yükselişte olduğu ve gündemine şiddeti aldığı, hatta faşist grupların Cadılar Bayramı’nda sokaklarında Klu Klux Klan kıyafetleriyle ve ellerinde “KKK geri döndü,” “Evet bizler ırkçıyız” ve “Beyaz Güç” yazılı pankartlar taşıyarak Nazi selamı verdikleri bir ülke artık Ukrayna. “Right Sector” adı verilen faşist paramiliter grubun eski bir liderinin Silahlı Kuvvetler Komutanlığı’na danışman olarak atanabildiği, Kiev’i Nazi işgalinden kurtaran Kızıl Ordu generallerine “ruhsuzlar” demiş bir Devlet Başkanına (Zelenski) sahip bir ülke.

Çekimserler 

Yabancı basın yayın organlarının BM’deki oylamayla ilgili haberlerine baktığımda, gözüm Genel Kurul’da “hayır” oyu kullananların ardından “çekimser” kalmayı tercih edenlere döndü, kimler bunlar, diyerek. Washington ile Kiev’in “hayır” cephesinde yer alması belki kimseyi şaşırtmaz ama oylamada 49 ülkenin “çekimser” kalmış olmasını, bu kadar çok sayıda ülkenin Neo-Nazizm’in karşısında yer almaktan imtina etmesini şaşırtıcı bulanlar olacaktır.

Hemen Avrupa’ya sırt vererek Rusya’yı çevreleyen ve ABD’nin (ve tabii NATO’nun) inisiyatifiyle 2015 yılında kurulmuş “Bükreş Dokuzlusu” (Polonya, Romanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya ve Slovakya) olarak bilinen ittifak üyesi ülkelerin oylarının renklerine baktım. Evet hiçbiri “Nazizmin yüceltilmesini” mahkûm eden kampa destek vermemiş, yani tamamı “çekimser” kalmayı tercih etmişti. Polonya Cumhurbaşkanı’nın, “Bükreş Dokuzlusu” içinde görme teklifi yaptığı ve yarın öbür gün bu ülkelerle aynı ittifakın içine girerek acaba olası bir “İstanbul Onlusunun” oluşumunu mümkün kılar mı dediğim Türkiye’ye baktım. O da “çekimser” kalmıştı. Asıl şaşırtıcı olanı, Sırbistan ile Bosna-Hersek dışındaki tüm Avrupa ülkelerinin “çekimser” kalanlar cephesinde yer almış olmalarıydı. Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda da aynı şekilde çekimser kalan ülkeler arasındaydı.

Evetçiler

Rusya ile Çin, tasarının lehinde oy kullanırken, Japonya hariç neredeyse bütün bir Asya coğrafyası ile hemen hemen tüm Orta ve Güney Amerika ülkeleri ve Afrika’nın tamamı bu iki büyük güç ile aynı safta oy kullanmıştı.

BM’nin farklı kurullarında çeşitli kereler oylanan karar tasarısının temel meselesi acaba konuyu ve Genel Kurul’daki yarılmayı yanlış anlamamıza ve yorumlamamıza yol açacak bir içerik taşıyor olabilir mi, hemen bakalım.

Tasarı tam olarak neyi tavsiye ediyor?

Tasarı, II. Dünya Savaşı’nın sonuçlarının gözden geçirilmesini ve bu savaş sırasında işlenen insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının reddini önlemek amacıyla ülkelere yasama, eğitim, uluslararası yükümlülüklerine uygun olarak insan hakları alanında uygun somut önlemleri almalarını tavsiye ediyordu. 130 ülkenin tasarıdan yana oy kullanması pozitif bir gelişme olarak görülebilse de NATO üyesi ülkeler ile Avrupa Birliği’nin II. Dünya Savaşı’ndan çıkarılan derslerin unutturulmasından yana renk vermiş olmaları ırkçılığın çeşitli biçimlerinin dünyadan kökünün kazınması adına pek umut verici sayılmazdı. Dolayısıyla, pek yanlış anlaşılacak bir husus yok, Almanya da dahil pek çok ülke Neo-Nazizm ve ırkçılıkla mücadelede utanç verici bir şekilde sınıfta kalmış olarak görülebilirlerdi.

Zaman zaman bu köşede “dünyanın epey bir zamandır yeni güç ilişkileri ve oyun kurallarının hâkim olacağı yeni bir uluslararası düzenin doğum sancılarını çektiğini” yazıyorum. Tehlikeli ve krizlerle dolu, bölgesel savaş risklerinin yüksek olduğu, “zor” bir sürece girdiğimize dikkati çekiyorum.

Eski düzenin kimi kurumlarını atıl hale getirip boşa çıkartan bu sancılar bize yeni bir düzenle ilgili belirsizlik dışında bir ipucu vermiyor belki. Ama tarafların bu sancılar eşliğinde daha net şekillenmeye başladığı da görülüyor. İşte bu söz konusu oylama için “sembolik önemi büyük” dememin sebebi de bu. BM’deki oylama dünyamızda neyin “eskidiğini” göstermesi ve yeni düşman kampların nasıl şekillenmekte olduğunu ortaya koyması bakımından önemli ve dinamiklerini dikkatle takip etmeyi gerektiriyor. 2022’de bu şekillenmenin jeopolitiğini konuşmakta ve ayrışmanın bizde pek fazla yer bulmayan dinamiklerine ayrıntılı olarak bakmakta yarar var, kısacası.


twitter: @akdoganozkan

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir ‘devrimcinin’ bir cevlâni olarak portresi

HTŞ lideri Cevlâni’nin ailesinin Cevlân Yaylalarının İsrail tarafından işgali akabindeki zorunlu göçünde Filistin mücadelesine destek ile başlayan yolculuklarında altmış yıla yakın bir zaman sonunda geldikleri noktanın, Filistinli gruplara silah bıraktırıp kamplarını kapattırmak olması hayli manidar

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

"
"