ABD Başkanı Joe Biden’ın Kiev’e yaptığı ziyaret ertesinde, bir yandan Ukrayna’daki çatışmaların daha geniş bir cepheye yayılarak Balkanlara doğru genişleme ihtimali kuvvetlenirken, bir yandan da silahların susmasını sağlamaya dönük barış çabalarının biraz daha ete kemiğe bürünmekte olduğu görülüyor. Bir başka deyişle, Ukrayna’da kritik bir yolağzına doğru ilerleniyor sanki.
Ateşin Moldova’ya sıçrama ihtimali
Ukrayna Savaşı’nda birinci yıl geride kalırken “çatışmaların daha geniş bir cepheye yayılması” ihtimali ile kastımız, ateşin Moldova ve Romanya’ya da sıçraması olasılığı. Bu endişe verici ihtimal belki ilk kez beliriyor değil. Ancak ilk kez ciddi bir iddia ile birlikte gündeme geliyor. Rusya Savunma Bakanlığı tarafından geçen hafta içinde dillendirilen iddia şu: Ukrayna yönetimi, Dinyester Nehri'nin doğu kıyısında bulunan ve 1991’de Rusya'nın desteğiyle bağımsızlığını eden Transdinyester sınırına asker ve silah yığıyor. Ukrayna’ya bağlı askeri birlikler halkın büyük bir kısmının kendisini Rusya Federasyonu’nun bir parçası olarak gördüğü bölgeyi istilaya hazırlanıyor.
Moskova yönetimi, Ukrayna topçularının sınır bölgelerinde konuşlandırıldığını ve Transdinyester üzerindeki insansız hava araçları uçuşlarında çok ciddi artış olduğunu ileri sürüyor. Transdinyester yönetiminin davetiyle bölgede konuşlandırılmış olan “barış gücü” birliklerine sahip olan Ruslar, “planlı bir provokasyon” olarak gördükleri bu hareketliliğin söz konusu birlikler için doğrudan tehdit oluşturduğunu savunuyor. Rusya Savunma Bakanlığı’nın söz konusu açıklamasında, “Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri, Ukrayna tarafının yaklaşan provokasyonuna uygun cevabı verecektir,” ifadesi de dikkati çekiyor.
Ancak, Moldova’nın 2020 yılı sonlarından bu yana devlet başkanlığı görevini yürüten AB yanlısı, merkez-sağ lideri Maia Sandu’ya göre, Kremlin’in bu iddiaları gerçeği yansıtmıyor. 21 Şubat’ta Polonya başkenti Varşova’da ABD Başkanı Biden ile görüşen ve ondan ülkesinin AB üyeliği başvurusu ile ortaya konan yol haritasına destek vaadi alan Sandu, iddiaların aksine, Moskova yönetimini Rusya, Sırbistan, Belarus ve Karadağ’dan gelen yabancılarla birlikte hükümeti düşürmeye çalışmakla suçluyor.
Bu arada, Romanya Devlet Başkanı Klaus Iohannis de, 15 Şubat’ta yaptığı basın açıklamasında, Moldova’yı dış tehditlere karşı desteklediklerinin altını çizmiş ve “Moldova yalnız değildir” mesajını vermişti. Biden, Varşova'da düzenlenen ve NATO'nun doğu kanadındaki ülke liderlerinin katıldığı “Bükreş Dokuzlusu” (Bulgaristan, Çekya, Estonya, Macaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya ve Romanya) toplantısında 21 Şubat günü Iohannis ile de görüşmüştü.
Hemen belirtelim, Romanya bir NATO ülkesi ancak Moldova değil. Yine de unutmayalım ki, Moldova geçen yıl haziran ayında “AB’ye aday ülke” statüsü elde etti. Hem de Ukrayna ile aynı gün! Moldova hükümeti tartışmaların merkezindeki Transdinyester toprakları üzerinde doğrudan bir kontrol uygulamamasına rağmen, bölgeyi 22 Temmuz 2005'ten bu yana Moldova Cumhuriyeti içinde özerk bir bölge olarak kabul ediyor. Transdinyester ise kendisini bağımsız ve egemen bir ülke olarak görüyor.
Barış girişimleri
Gelelim silahların susması yönündeki çabaların biraz daha ete kemiğe büründüğüne, daha doğrusu barışın da menzil dahilinde olabileceğine dair gözlemlerimize. Bu yönde iki ciddi girişimin varlığı dikkat çekiyor. Bunlardan en önemlisi, savaşın sebep olduğu durgunluktan en çok etkilenen, ancak Rusya’nın “özel askeri operasyonunu” kınamayı reddeden ülkelerin başında gelen Çin’e ait. Diğeri ise, Avrupa’nın üç büyük ülkesi olan İngiltere, Almanya ve Fransa’nın ortak diyebileceğimiz bazı adımlarını içeriyor. Sırasıyla aktaralım bu önemli gelişmeleri şimdi:
Çin Dışişleri Bakanlığı geçen cuma günü, Ukrayna’daki çatışmalara son vermeyi hedefleyen 12 maddeli bir siyasi yol haritası yayınladı ve uluslararası toplumun barışçı tüm çabaları yüreklendirmesi gerektiğini dile getirdi. “Bu karmaşık sorunun basit bir çözümü olmadığının” ifade edildiği açıklamada, Pekin yönetiminin barışçıl çözümü desteklediği belirtildi ve Kiev’e silah göndererek ateşe körükle gidilmemesi gerektiği dile getirildi.
Öte yandan, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı olarak da tanımlanabilecek en yüksek düzeyli diplomatı Wang Yi’nin Moskova’yı ziyaret ederek hem Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile hem de Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüştüğüne tanıklık ettik geçen hafta. Avrupa’daki sekiz günlük barış inisiyatifi turuna Paris’te başlayan ve daha sonra Roma ile Münih’e de geçen Wang Yi’nin son durağı Moskova olmuştu. Yi burada, Çin ile Rusya arasındaki stratejik bağları ve ilişkilerin sağlamlığını vurguladı. Ancak Kommersant köşe yazarı Sergey Strokan’a bakılırsa, Yi’nin Paris, Roma ve Münih’teki temaslarından ayrı düşünülemeyecek olan Moskova ziyaretiyle asıl hedefi, “dayanışmadan” ziyade, Rusya ile Batı arasında süregelen Ukrayna merkezli açmazın Çin için ekonomik açıdan giderek daha acı verici ve daha sorunlu hale geldiğine dair Moskova'ya açık bir mesaj iletmek idi.
Strokan, Wang Yi'nin Moskova'ya geldiği gün kamuoyuna duyurulan Çin'in yeni küresel güvenlik konseptinde “yeni hırsların kendini gösterdiğini” de ileri sürdü. Amacı “uluslararası çatışmaların kökenindeki sorunları ortadan kaldırmak” olan bu konseptin kulağa ütopik gelebileceğini, ancak Çin’in Avrupa başkentleri ve karar alma merkezlerinde kendisini artık sadece ekonomik değil jeopolitik bir güç olarak da ortaya koyduğunu vurguladı. Strokan’a göre, Moskova’nın bu mesajlara ve Pekin’in yeni rolüne uygun bir “barış operasyonu” geliştirmesinde fayda var.
Kremlin’in barış girişimine -Başkanlık Sözcüsü Maria Zaharova tarafından ifade edilen- ilk tepkisi olumlu oldu. Zaharova, "Çinli dostlarımızın Ukrayna'daki ihtilafın barışçıl yollarla çözümüne katkıda bulunma yönündeki samimi isteklerini takdirle karşılıyoruz,” şeklinde bir açıklama yaptı. Diplomatik nezaketi ön planda tutan ve fazla bir şey söylemeyen bir açıklama belki ama önemli.
Çin’in 12 maddeli yol haritası
Çin'in Ukrayna barış planının ayrıntıları bu hafta içinde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından açıklanması bekleniyor. Bloomberg'e göre, Çin’in önerisi, ateşkes çağrısının yanı sıra Kiev'e silah tedarikini de içerecek. Varılacak bir barış anlaşması sonrası, Pekin'in belirli koşullarla Ukrayna’nın yeniden inşası için hizmete hazır olduğu da dile getirilecek. Çin’in 12 maddeli barış girişimi şu hususları içeriyor:
- İhtilafa konu ülkelerin egemenlik haklarına ve toprak bütünlüklerine saygı.
- Soğuk Savaş zihniyetinin reddi ve bundan ayrı düşünülemeyecek olan güvenlik mimarilerine bağlı kalınması
- Çatışmaların durdurulması.
- Barış görüşmelerinin başlatılması.
- İnsani krizin hafifletilmesi.
- Sivillerin ve savaş esirlerinin koruma altına alınması.
- Nükleer tesislerin güvenliğinin sağlanması.
- Nükleer silah kullanımının reddi.
- Tahıl anlaşmasının gereklerine uyulması.
- BM Güvenlik Konseyi'nin onayı olmadan yaptırımların devreye sokulmasının reddedilmesi.
- Üretim ve tedarik zincirlerinin istikrarının sağlanması.
- Savaş sonrası ülkenin yeniden inşası ve toparlanması.
Çin’in bu girişiminin nasıl karşılık göreceğini, Ukrayna barışının bundan sonraki lokomotifinin Pekin yönetimi olup olmayacağını henüz bilemiyoruz. Rus Ria Novosti gazetesi yazarlarından David Narmania’ya bakılırsa, Pekin ve Moskova gelecekteki dünya düzenini benzer şekilde görüyor ve bu nedenle daha fazla yakınlaşmalarını beklemeliyiz. Ancak Strokan’ın da ima ettiği gibi, Moskova’nın Çin planını olduğu gibi elinin tersiyle itmek gibi bir lüksü yok.
Amerikalılar elbette Rusya’nın Ukrayna’daki “özel askeri harekatının” yıldönümü arifesinde Çin tarafından ortaya atılan bu barış girişiminin başarısız olması için ellerinden geleni yapacaktır. Nitekim ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’dan gelen ilk tepki, “Çin keşke önerisini ‘ihtilafa konu ülkelerin egemenlik haklarına ve toprak bütünlüklerine saygı’ şeklinde kaleme alınmış birinci madde ile sınırlasaydı” şeklinde oldu.
Çin kendisini diplomasi ile bile sınırlamış değil. İdeoloji mücadeleyi de gündem tutuyor. Çin Dışişleri Bakanlığı’nın aynı günlerde, “ABD Hegemonyası ve Tehlikeleri” başlıklı bir makale yayınlaması bu bağlamda dikkat çekici. Çin’deki çeşitli medya organlarında kendisine yer bulan bu makalede, ABD’nin siyasi, askeri, teknolojik ve ekonomik hegemonyasının yıkıcı sonuçlarına dikkat çekilerek, “Birleşik Devletler ciddi bir vicdan muhasebesi yapmalıdır. Yaptıklarını eleştirel bir gözle incelemeli, kibir ve ön yargılarından sıyrılmalı, hegemonik, otoriter ve zorba temelli uygulamalarından vazgeçmelidir,” denildi.
Avrupa’dan yeni bir açılım
Öte yandan, NATO'nun en güçlü üç Avrupalı üyesinin, Kiev yönetimini Moskova ile müzakereye zorlamayı amaçlayan bir plan üzerinde mutabık kaldıkları ileri sürüldü. Amerikan Wall Street Journal gazetesinin 24 Şubat Cuma günkü sayısında yer verilen haberde aktardıklarına bakılırsa, Britanya Başbakanı Rishi Sunak savaş sona erdiğinde, Ukrayna'nın özsavunması için gelişkin askeri teçhizata, silahlara ve mühimmata çok daha kolayca erişim sağlamasını da öngören bir anlaşma planı hazırladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz, bu ayın başlarında Elysee Sarayı'nda verilen bir akşam yemeğinde, bu planı destekleyerek Zelensky'ye yıl içinde Rusya ile barış görüşmelerine oturmayı düşünmeye başlaması gerektiğini söylediler. Ancak gazetenin yazdığına bakılırsa Zelenski bu teklifi reddetti. Planın NATO’nun Temmuz ayındaki yıllık toplantısında gündeme geleceği bildirildi.
Bakalım o tarihe kadar Zelenski’ye Biden’dan da benzer yönde bir telkin gelecek mi?