04 Ağustos 2014

Temmuz 2014’ün öne çıkanları...

Geride bıraktığımız Temmuz (2014) ayında medyada öne çıkanlara –aslına bakarsanız çoğunlukla çıkmayanlara (!)- kişisel ve mecburen taraflı bir bakış isterseniz, buyurun buradan okuyun...

Geride bıraktığımız Temmuz (2014) ayında medyada öne çıkanlara –aslına bakarsanız çoğunlukla çıkmayanlara (!)- kişisel ve mecburen taraflı bir bakış isterseniz, buyurun buradan okuyun...

 

TÜRKİYE’DE AYIN İNSANI

 

Türkiye’de temmuz ayının insanı, kanımca sergilediği sıra dışı Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla Ekmeleddin İhsanoğlu oldu. Sesini yükselterek, gümbür gümbür konuşan, esip gürleyen, masaya yumruğu vuran politikacıya alışmış memleketimizde, onun sakin, gürültüsüz haline bakanlar, İhsanoğlu’nu “iddiasız” ve “sıradan” bir aday zannettiler. Geçen zaman zarfında sakin gücünü ve bilgeliğini, zarif hazırcevaplığıyla birlikte çok güzel konuşturdu Ekmeleddin Bey. Türkiye Erdal İnönü’den bu yana ilk kez bir seçimde böyle “zarif” bir adayla karşılaşıyordu. Alışmamıştık zarafete. Üzerimizde nasıl duracağını bilemiyorduk!

İhsanoğlu, 21 Temmuz 2014 tarihinde CNN Türk’ün Tarafsız Bölge programında gazeteci Ahmet Hakan’a konuk oldu. Ahmet Hakan İhsanoğlu’na değişik yerlerde yöneltilen soruları hatırlatarak, “sinirleniyor musunuz böyle sorular sorulduğunda” şeklinde bir soru sorduğunda, “akla ziyan şeyler biraz insanın aklını çeliyor” şeklinde über-zarif bir cevap vermekle yetindi. Epeyce farklıydı. Biz de farklıydık. Adıyla alay edebilen patavatsızlar çıktığı gibi, olmadı Atatürkçülüğünü veya dindarlığını sorgulamaya kalkan, o da olmadı yerelliğini teste tabii tutan da oldu! Hiç bir cevabında esip gürlemediği için verdiği akıllıca cevaplar bizim aklımızda iz de bırakmıyordu! Biz zaten nasılsa unuturduk. İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimindeki şansının ne olduğunu, -eserleri dışında- siyasi bir şahsiyet olarak ne ölçüde “kalıcı” olacağını bilmiyoruz. Ama sanırım kendisine yöneltilen kimi “akla ziyan” soruları karşılarken yaptığı nefis “göğüs istoplarını” ve volelerini, saha içindeki tatlı “jestlerini”, 2014 Dünya Kupası’nda eksik kalan bir şeyleri dolduran güzellikler olarak hatırlayacağız. Tabii Ekmeleddin Bey bu güzel oyununu 10 Ağustos’ta bir de “uçan kafa” ile süsleyebilir mi, ya da oyunu uzatmalara taşıyan bir performans sergileyebilir mi, bilemem. Ama kimi sorulara verdiği cevaplarını hiç unutmayacağımı gayet iyi biliyorum. Bir keresinde, Trabzon’da bir kardeşimiz “Ben hafızım, hıfz çalışıyorum. Çankaya’ya çıkarsanız Kuran’ı yasaklayacak mısınız” diye kızgınlıkla sordu. İhsanoğlu’nun cevabı, “hıfz çalışıyorsan, Çankaya’ya çıktığımda kıraat-ı aşere’yi senden beklerim” şeklinde oldu. Soruyu soran dahi cevabı anlamamıştı. Belli ki o sadece bir yerlerden tembihliydi. İhsanoğlu verdiği cevaplarla bizleri bazen cehaletimizle bazen edepsizliğimizle çoğu kez de önyargılarımızla ve uzlaşmaz yapımızla baş başa bırakabiliyordu. Böyle olunca temmuz ayında aklımıza şu soru geldi: Türkiye böyle bir Cumhurbaşkanı’na hazır mıydı?

 

DÜNYADA AYIN İNSANI

 

Fatih AkınTemmuz ayında “Dünyada Ayın İnsanı,” çektiği “The Cut” (Kesik) filmini tamamlayarak yarışmak üzere Venedik Film Festivali’ne gönderen sinema yönetmeni Fatih Akın oldu. Akın’ın yeni filmi Ermeni Kıyımı (1915) döneminde Mardin’de yaşayan Nazaret’in kızlarını bulmak için çıktığı yolculuğu anlatıyor. Hiç bir Türk oyuncuyu Hrant Dink rolünü oynamaya ikna edememiş Fatih Akın. İzleyicilerini 1915 üzerine daha çok şey öğrenmeye teşvik etmeyi arzulayan Akın, filmiyle ilgili olarak Agos gazetesine verdiği demecinde, “şeytan dışımızda değildir, sinsice içimize sokulur. Onu bir tek kendimiz kovup atabiliriz,” diyordu. Akın’a göre, 1915 ile yüzleşemiyorsak, “şeytan bizi hâlâ parmağında oynatıyor demektir.” Fatih Akın “içimizdeki şeytan” ile hesaplaşmak için bir şans daha veriyor bize. Umalım ki bu “cut” ile bunu hem kendimize hem de dünyaya gösterme şansını biz de iyi kullanabiliriz.

Meke Gölü

AYIN OLAYI

 

Temmuz ayının olayı, belki de son bir yılın, hatta son yılların en trajik gelişmelerinden biri olarak Konya Ovası’nın kuruması oldu. Biz “tren hızlı mı olacak, hızlandırılmış mı”, Ankara’dan Konya’ya gidecek hızlı trende fiyatlandırma dinamik (!) mi olacak, statik mi, diye düşüneduralım, 40 yıllık yanlış tarım politikalarımız epeyce dinamik (!) bir sonuç verdi ve Konya Ovası resmen kurudu. Bu durum, “Türkiye’nin tahıl ambarı” olarak seçtiğimiz Konya’da yeraltı ve yerüstü sularının foşur foşur tükendiği anlamına geliyor. Uzun kurutma sürecinin son safhalarından biri de “yağmur duası” oldu. Onu da yaptık çok şükür. Ellerini istiskâ için semaya kaldıranlar, “hatalarımıza bakmadan, günahlarımıza bakmadan, rahmetinle bizleri affeyle ya rabbel alemin” dediler. Şimdi sıradaki safha “Konya Çölü” oluşturma safhası. Çölümüz, DSİ 4. Bölge Müdürlüğü’ne, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’mıza ve bütün vatandaşlarımıza hayırlı olsun. Mevlana, Bahâeddin Veled'in mübârek cismi ve onların nesli bu şehirde bulundukça, bu şehre kılıç işlemez," diyordu. Kılıcı bilemem ama Konya’ya Ankara’dan on yıllarca bir kalem işlemediğini, bilinçsizce bir ekolojik felakete gidebildiğimizi de hep birlikte görmüş, yaşamış olduk.

Şimdi sırada Sapanca Gölü var! Kurur mu, kurur! Haydi Türkiye’m ileri!

 

AYIN MANŞETİ

 

“Devlet Emretti Öldürdük” Dedi ve Tahliye Edildi:  Bir devlet tarifi de yapan bu manşet 12 Temmuz 2014 tarihli Birgün gazetesinde yer alıyordu. Faili Meçhuller davasının tek tutuklu kalmış sanığı eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın’ın bir gün önceki tahliyesiydi söz konusu gelişme. 1990’lı yıllarda işlenen Faili Meçhul Cinayetlerle ilgili olarak somut deliller olmadığını düşünen mahkeme iddiaların soyut olmaktan öteye gitmediği kanaatine varmıştı. Çarkın, faili meçhul denen cinayetlerin, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakan, MGK, İçişleri Bakanlığı, İstihbarat Daire Başkanlığı ve Başbakanlığa bağlı MİT’in içinde bulunan Kontr-Terör Dairesi’nin , yani o dönemki devletin bilgisi dahilinde işlendiğini ve herkesin bilgi sahibi olduğunu söylemişti. Aziz memleketimize devlet “bilgi sahibi”, iddialar “soyut” olunca, tahliyeler de böylesine “somut” olabiliyordu işte!

 

AYIN ÖNGÖRÜSÜ

 

Demokrat Yargı Derneği Başkanı Orhan Gazi Ertekin’in 28 Temmuz tarihli Radikal gazetesinde  Ezgi Başaran’ın sorularına verdiği yanıtlar arasında, geride bıraktığımız ayın kayda değer tespitlerinden biri saklıydı. “Şuna alışalım artık. Bir devlet yok. Bir devlet başkanı yok. Bir yargı yok. Bir hukuk yok” diyen Ertekin, bu değerlendirmelerinden önce şu öngörüde bulunuyordu: “Bu iki grubun [cemaat ve iktidar] savaşının sonucunda bir yeni devlet, bir “yeni iktidar” ancak 2015 veya 2016 yıllarından sonra doğabilecek, belki de 2020’lere kadar sarkabilecek bir krizler yığını ile karşı karşıya kalacağız.”

Evet, bizler “yaz uykusunda, ”seyirlik sıralarda kalır da bu tip sonuçlarla karşı karşıya kalacak olursak, en azından “kimse demedi” demeyelim.

 

AYIN EN İYİ KÖŞE YAZISI

 

Fehim TaştekinAyın en informatif köşe yazılarından biri, Ortadoğu’da savaşlarla sarsıldığımız son dönemlerde belli başlı aktörlerin bölge için vizyonunu ele veren bilgiler aktaran Fehim Taştekin’den geldi. Radikal gazetesi yazarı Taştekin, “Savaşı Bitirmek İşimize Gelmez” başlığıyla 17 Haziran’da kaleme aldığı yazısında, Suriye krizinin nasıl bir kurgu olduğundan; ABD’nin, Türkiye’nin ve Suudi Arabistan’ın bu “oyun” içindeki vizyonlarına (!) kadar pek çok konuda doyurucu bilgiler veriyordu.

 

AYIN EN EĞLENCELİ KÖŞE YAZISI

 

Birgün gazetesi yazarlarından Kaan Sezyum geçen ayın en keyifli yazılarından birine 29 Temmuz 2014’te imza attı. “Gelecek Bayramlar Böyle mi?” başlıklı yazısında Sezyum, “Galaktürk İmparatorluğu”na dair eğlenceli püf noktaları veriyordu. Bir ara şu cümleyi de kurup okurlarını kopartıyordu: Gelecekte hırsızlık yaptığı ya da rüşvete bulaştığı an kendini yüksek bi binadan aşağı atan politikacılar da olsa nefis olur ama o işin doğasına ters. Kimse tanrıcılık oynamasın, doğayı değiştirmeye çalışırsak Curasik Park gibi bir ortama döneriz.”

Arada böyle yazılar da olmasa akıl sağlığımızı nasıl koruruz, bilemiyorum.

 

AYIN EN UFUK AÇICI FİKİR YAZISI

 

Erdoğan Özmen’in, Birikim Dergisi’nin “Birikim Güncel” başlıklı web sitesinde  2 Temmuz 2014 tarihinde yayınlanan “Kimlik Politikalarının Sınırı” başlıklı makalesi, geçen ayın en ufuk açıcı yazılarından biriydi kanımca. Birikim yazarı analizinde temel olarak şu sorunun cevabını arıyordu: “(...) küçücük bir çocuk eriye eriye henüz ölmüşken insanın kanını donduracak bir soğukkanlılık ve kayıtsızlıkla borsa rakamlarından bahis açabilen bu kara vicdanlılar örgütü, ucuz bir yalan, hırsızlık, şantaj, tehdit ve zorbalık makinesi gibi çalışan bu kanunsuzlar şebekesi insanlarla nasıl ve hangi yollarla bağ kurmaktadır?”

 Özmen’in bu soruya vermeye çalıştığı cevap geriye dönüp okunmayı fazlasıyla hak eden cinsten.

 

AYIN KİTABI

 

Tabii ki Emrah Serbes’in “Deliduman” isimli romanı. İletişim Yayınları’ndan çıkan Deliduman, kâlp ve riyakar bir dünyaya, umursamaz ve Allahsız sermayeye isyan edip, “zamanın ruhunu”, Gezi Direnişi’nin isyancılarını, hürriyetleri için öksürenleri, yerinde duramayanları, ağzını bozanları, ağlamayı unutmak için yumruklarını sıkanları resmediyor. Serbes’in okurlarınca uzun süredir beklenen bu romanı, her zaman “kenarda kalanların” öyle okuyup da bir kenara atamayacakları bir dokunaklılığa sahip.

 

Ulaş ÖzdemirAYIN SESİ

 

Bu ay, “Ayın Demeci” bölümünü Bülent Arınç’a hat-trick şansı vermemek için atlıyor, bir aylığına “Ayın Sesi” kategorisini icat edip, ona sığınıyorum; kimse kusura bakmasın! Ve bu ses, yani “ayın sesi”, Forabandit grubunu oluşturan Ulaş Özdemir, Sam Karpienia ve Bijan Çemirani’nin yeni albümleri “Port”tan yükselen bir ses. Anadolu âşıklarının kutsal sazı bağlamayı geleneksel İran müziğinin temel vurmalı çalgısı zarb (tonbak) ile Güney-Batı Fransa'da Pirene sıradağlarının eteklerindeki Oksitanya trubadurlarıyla buluşturan bu yumuşacık ses bana geçen ay bir CD içinde geldi. Mayıs ayında Avrupa’da yayınlanan “Port” albümü, ekim ayında da Türkiye’deki müzik-marketlerde olacak. Oksitanya’da geçmişi Kathar düşüncesine kadar uzanan trubadur şarkıları ile Alevilik ve Bektaşilik inancını temel alan âşık türkülerinden yola çıkan Forabandit, Oksitanya, Anadolu ve İran coğrafyasından tüm “kenarda kalanlara” eşsiz bir selam gönderiyor.

Yeni albüm Port’un tadına ekimden önce bakmak isterseniz, buraya tıklayabilirsiniz.

Forabandit’in kendi adlarını taşıyan ilk albümlerindeki favori parçalarımdan Vesionari isimli parçaya kulak vermek için ise buraya.

Teşekkürler Ulaş! Teşekkürler Sam! Teşekkürler Bijan! İmdadımıza yetişen sesiniz için!

 

twitter: @akdoganozkan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"