17 Haziran 2019

Tahran ABD ile krizi nasıl aşmayı planlıyor?

Orta Doğu’nun bu iki büyük gücü, her ne kadar birbirlerini hasım hatta “düşman” olarak görseler de, jeopolitik dengeleri ve dünyanın bugünkü halini, seyrini okumada neredeyse ortak diyeceğimiz bir bakış açısına ulaşmış gibiler

Orta Doğu’nun iki büyük gücü olan İran ile Suudi Arabistan, bölgesel jeopolitik dengeleri ve dünyanın en azından bu bölgedeki halini, seyrini okumada, tüm düşmanlıklarına rağmen neredeyse ortak diyeceğimiz bir bakış açısına gelmiş gibiler. Böyle bir tespiti biraz da güvenle yapmama imkân veren gelişmelerin sonuncusunu geçtiğimiz günlerde Tahran’da yapılan bir toplantıdan sızan bilgilere borçluyum. Lübnanlı deneyimli gazeteci ve “El Rai” yorumcusu Elijah J. Magnier’in kendi makalelerini topladığı internet sitesine 13 Haziran’da taşıdığı toplantıyı temel alan habere bakılırsa, İran’ın dini lideri Seyyid Ali Hamaney ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını ve tehditlerini boşa çıkarmak için hükümete dört temel dayanağı olan bir plan önerisinde bulundu.

Hamaney’in hükümetle gerçekleştirdiği özel bir toplantıda dile getirdiği ileri sürülen planda yer alan dört tavsiyeden ilki, İran’ın öz kaynaklarını geliştirerek önümüzdeki yıllarda ithalat rakamlarını aşağıya çekme gayreti göstermesi. (2017 yılında 51,6 milyar dolarlık ithalata sahip İran’da en büyük ithalat kalemlerinin başında makine, bilgisayar ve telekomünikasyon sistemleri ile ilaç ve tıbbi cihazların geldiğini de hatırlatalım.)

Hamaney’in ikinci tavsiyesi, İran’ın bekâ sorunu yaşamamak için, uluslararası alanda stratejik ittifak ilişkilerine sırtını yaslamak yerine karşılıklı çıkarlara dayalı ilişkileri öne alan bir yol tutturması. Ancak bunu yaparken de kendisini uluslararası toplumdan tecrit edecek adımlardan kaçınması.

Üçüncü tavsiye ise, İran’daki siyasi partiler üzerindeki baskıların ABD’ye karşı milli bir dayanışma sergilenecek düzeye gelmesini sağlayacak şekilde hafifletilmesi. Bir diğer deyişle, Hamaney, Mehdi Karubi, Mir Hüseyin Musevi, Zehra Rehneverdi’nin de aralarında olduğu reformist kanata mensup siyasetçilerin elinin rahatlatılmasını istiyor. Zira, Donald Trump’ın bir beş yıllığına daha Başkan kalacak şekilde yeniden seçilmesi ihtimali var. Ve bu, ABD’nin İran’la yaşadığı krizi ileriki yıllara da taşıması anlamına geliyor. Bu nedenle İran’ın bu kriz yıllarını aşmasına yardımcı olmak üzere ülkedeki tüm siyasi partilerin “milli birlik” ruhu içinde davranmaları Hamaney açısından çok büyük önem taşıyor.

Ayetullah Seyyid Ali Hamaney’in son tavsiyesi ise, yıllık ham petrol sevkiyatı 21-27 milyar dolar arasında değişen ve dünya petrol piyasalarında yüzde 4,3’lük bir paya sahip olan Tahran’ın petrol ihracatından elde ettiği gelirlere yaslanmayı bırakıp yakın gelecekte ihracatta ürün çeşitliliğine yönelmesi.

Hamaney’in dini lider olarak hükümete yönelik tavsiyelerini içeren dört dayanaklı planı bana her şeyden önce Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın “Çöldeki Davos” girişimlerinin de arkasında yatan ve bir zamandır ülke yönetimine getirmeye çalıştığı vizyonu anımsattı. Muhammed Bin Selman da bölgesel ve küresel ilişkilerini stratejik ittifaklara teslim olmadan karşılıklı çıkarları ön planda tutan bir genişlikte yürütmek istiyor, o da ülkesini ürün çeşitliliğine yöneltmek çabası güdüyor. Ayrıca, Reuters haber ajansının da gördüğü söylenen 15 Mayıs 2018 tarihli bir mektup ile, Veliaht Prens’in Savunma Bakanlığı’ndan, Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi de dahil olmak üzere, alternatif askeri ekipmanları satın almaya ve bu konuda eğitim görmeye odaklanmalarını istediğini biliyoruz.

Neticede, Orta Doğu’nun bu iki büyük gücü, her ne kadar birbirlerini hasım hatta “düşman” olarak görseler de, jeopolitik dengeleri ve dünyanın bugünkü halini, seyrini okumada neredeyse ortak diyeceğimiz bir bakış açısına ulaşmış gibiler. Bunun da temel nedeni sanıyorum ABD’nin bölgeye yönelik “iştahı!”

Bu, tabii çok kapsamlı bir şekilde ele alınıp incelenmeye muhtaç bir konu. Ancak öncelikle şunu söyleyelim ki, Tahran yönetimi ABD’nin İran ile savaşa girmeyi ve kendisini bu şekilde çökertmeyi istediğini düşünmüyor. Tahran’a göre, Washington’un asıl amacı ABD’nin Orta Doğu’daki müttefiklerini kendisinden daha fazla silah almaya ikna edebilmek. İran’ın artan askeri becerisinin altını sürekli ve kalın kalemlerle çizmesinin, bu ülke ile gerginliği tırmandırıp bölgeye askeri yığınak yapmasının ardında bu var. Tahran yönetimine bakılırsa, Washington yönetimi, İran’ın ticari ve askeri ortak olarak gördüğü Çin ve Rusya ile yatağa girmesinden rahatsız, zira aslında ABD nihai olarak İran pazarındaki payını artırmayı istiyor.

Kendimizi S-400 krizinin orta yerinde bulmuşken Tahran’ın ve Riyad’ın dünyayı okuma konusundaki bu ortaklığı galiba bize de bir şeyler söylüyor. Belki de bizde olup bitenleri de düşündüren “tanıdık” hususlar da var.

Peki neler var ve bize neler söylüyor? Galiba bu konu, S-400 ve F-35 krizinde de olduğu gibi siyah/beyaz veya akla kara kutupsallığına düşmeden ele alınması ve üzerinde epeyce düşünmesi gerekli bir konu... Biz de ilerleyen zamanlarda fırsat buldukça bu konuda da düşünelim ve yazalım öyleyse…


twitter: @akdoganozkan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"