08 Temmuz 2019

Suriye’nin ekmeğiyle kim oynuyor?

Buğday tarlalarında bu yılın mayıs ayı başlarında patlak veren ve haziran ayında da süren yangınlar/kundaklamalar gülmeye hazırlanan yüzleri yeniden hayal kırıklığına sevk etti

Çok değil yakın bir tarihte, varsıl olmasa ve “ekmeğini taştan çıkarsa” da, kendi kendine yeten, dünyanın başka yerlerinden tahıl ürünleri ithal etmesi gerekmeyen bir ülkeydi Suriye. Önce savaş sonra da özellikle bu yılın mayıs ayından beri ülkenin özellikle kuzeydoğusundaki buğday tarlalarında çıkarılan yangınlar bu gerçeği iyice darmadağın ettiği gibi, birilerinin Suriye’nin ekmeğiyle oynamayı bırakmayacağını da açıkça göstermiş oldu.

Savaş öncesinde ülke nüfusun yarısının çalıştığı tarım sektörünün millî gelirdeki payının yüzde 25 olduğu söylenirdi. Resmi rakamlara göre, 2008 yılının hemen öncesinde ülkenin yıllık buğday üretimi 4 milyon tonu buluyordu. İç talep bu rakamın altında olduğu için de, Şam yönetimi üretim fazlasını komşu Arap ülkelerine ihraç etme yoluna giderdi. İhraç edilen buğday yılda 1,5 milyon tonu bulurdu.

Suriye Tahıl Ürünleri Kurumu Direktörü Yusuf Kasım’ın basınla paylaştığı bilgilere göre, Suriye 1994-2008 arasında komşularına buğday ihraç eden bir ülkeydi. Kasım’ın yerel radyo istasyonu el Medine’ye 10 Haziran tarihinde yaptığı açıklamaya bakılırsa, Suriye o yıllarda Ürdün’ün bütün buğday ihtiyacını karşılayabildiği gibi, Mısır ve Tunus’a da buğday temin edebiliyordu. Hatta ürettiği kaliteli buğdayın bir kısmını erişte üretiminde kullanılması için başta İtalya olmak üzere Avrupa ülkelerine dahi gönderiyordu.

Ancak 2009 ve 2010 yıllarında bölgede baş gösteren kuraklık tahıl üretiminin sert bir şekilde düşmesine yol açacaktı. Suriye ihracat yapamasa da, yine de kendi ihtiyacını karşılayabilir bir durumdaydı. Gelgelelim ülkede 2011 yılı bahar aylarında fitili ateşlenen savaş üretime çok büyük bir darbe indirince Suriye’nin tarımda kendi kendine yeten ülke statüsü de son buldu. Gerek tarım alanlarının bombardımanlarda zarar görmesi gerekse de siloların zaman zaman silahlı güçlerin hedefine girmesi, ayrıca insanların boşaldığı bölgelerdeki kimi alanlarda tarım yapılamaması buğday üretimine büyük darbe vurmaya başlamıştı. Hal böyle olunca, Şam Yönetimi, savaşın ilerleyen safhalarında Rusya Federasyonu’ndan binlerce ton buğday ithal etmek mecburiyetinde kalacaktı. Yusuf Kasım’a göre, Suriye artık buğdayının yüzde 75’ini ithal etmek zorunda kalan bir ülke olmuştu.

Eski İçişleri Bakanı Abdullah el Garbi’nin 2018 yılı Haziran ayı sonlarında Reuters’e yaptığı açıklamaya bakılırsa, Suriye yakın tarihlerde de büyük kısmı Rusya’dan olmak üzere 3 milyon ton buğday ithal etmeyi planlıyordu.

Her ne kadar mevcut projeksiyonlar o yüzde 75 rakamının yakın bir zamanda yüzde 40’a kadar düşeceğini gösteriyorsa da, artık karşımızda ihtiyacını karşılayamayan bir ülke vardı. Neyse ki, 2019 yılı bahar ayları yağmurlu ve bereketli geçmiş, hem çiftçinin hem de ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürmüştü.

Gelgelelim, bu yılın Mayıs ayı başlarında patlak veren ve Haziran ayında da süren yangınlar/kundaklamalar bu gerçeği bir anda tersine çevirdi, gülmeye hazırlanan yüzleri yeniden hayal kırıklığına sevk etti. Washington Post’a konuşan Tel Hamis kasabası yakınlarındaki 24 kişilik Suriyeli bir ailenin 75 yaşındaki en yaşlı üyesi Muhammed Abbas el Yağçak, yangınlar sebebiyle kömür karası kesilmiş tarlalarına bakarak, “Bütün bir aile olarak bu mahsulü bekliyorduk. 10 yıldır böyle güzel mahsul elde edememiştik. Ama şimdi ondan eser kalmadı,” diyordu.

Yangınların kundaklama sonucu çıktığı yolunda da çok sayıda iddia ve belirti vardı. Kimi yangınlar Şam yönetiminin denetimi altındaki Dera ve Süveyda bölgelerinde çıkmış olsa da asıl büyük yangınlar ülkenin kuzeydoğusunda, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) denetimi altındaki bölgelerde, özellikle Haseke kırsalında yaşanıyordu. Ağırlığını YPG/YPJ isimli Kürt grupların oluşturduğu SDG denetimindeki bölge ülkenin sadece petrol ve doğalgaz sahalarının bulunduğu bir coğrafya değil, aynı zamanda tahıl ürünlerinin de rezervi olan bir bölgeydi. Suriye Gıda ve Ziraat Teşkilatı’na göre, sulama tekniklerinin devreye sokulduğu tahıl yetiştiriciliği söz konusu olduğunda bu bölge ülkenin toplam buğday üretiminin yüzde 64’ünü karşılıyordu. Doğal yağışlara bağımlı olarak yapılan tahıl yetiştiriciliği söz konusu olduğunda da, SDG denetimindeki bölgede Suriye buğdayının yüzde 38’i, pamuğun yüzde 63’ü, mercimeğin ise yüzde 29’üretiliyordu. Geniş akarsularca sulanan bu topraklar bir anlamda ülkenin “ekmeğini de çıkarıyordu”.

Ancak yangınlar ülkenin kuzeydoğusunda 382 bin dönümlük bir alanda tahribat yaratmıştı. Bu kaybın maddi karşılığı 17 milyar Suriye lirası (170 milyon TL) idi.

Kundaklamaların kimin tarafından yapıldığı ise halen çok net değil. Bu konuda tüm taraflar birbirini suçluyor. Kürtler suçu tarım alanlarını bombaladığını iddia ettiği Türk uçaklarına ve Araplara atarken, Türkiye ise YPG’yi işaret ediyordu. Suriye’nin resmi haber ajansı SANA, Hama kırsalındaki yangınlara cihatçı grupların roket atışlarının sebep olduğunu, ülkenin kuzeydoğusundaki kundaklamaları ise gizlice SDG güçlerinin yaptığını ileri sürüyordu. Zira çiftçilerin buğdaylarını Şam yönetimine satmasının Kürtlerce istenmediği ileri sürülüyordu.

Bazı kaynaklar ise kimi Kürtlerin buğday ve arpayı toprak sahiplerinden Şam yönetiminin verdiği fiyatın altında almak istediklerini, ancak toprak sahipleri bu fiyattan vermeyince de bu şekilde cezalandırma yoluna gittiklerini iddia ediyordu. Başka bir iddiaya göre ise, Kürtler savaşın daha önceki evrelerinde IŞİD’i ya da El Nusra türevi grupları destekleyen Arapları bu şekilde cezalandırıyordu. Çeşitli yerel Arap kaynakların sosyal medyaya ilettiği videolar da benzer şekilde Kürt milisleri işaret ediyordu.

Kimilerine göre ise, yangınların arkasında SDG liderlerine siyasi alanda baskı uygulama çabasındaki uluslararası ve bölgesel aktörler vardı.

Öte yandan kimi kanallara göre de, yangınların sorumlusu IŞİD idi. Bu kaynaklar, örgüte ait El Nebat gazetesinin 24 Mayıs tarihli 183’ncü sayısında Suriye’nin doğusunda ve Irak’taki bazı yangınların sorumluluğunu IŞİD’in üstlendiğine dikkati çekiyordu.  

Olay mahallinden ve güvenilir haber kaynaklarından bu denli uzakta iken, üstelik de savaşın hüküm sürdüğü koşullarda gerçeğin ne olduğunu bilmemiz kuşkusuz hiç kolay değil. Bu nedenle tam hasat dönemi öncesinde ülkenin tarım alanlarında patlak veren yangınları her bir tekil olayda kimin ya da kimlerin başlattığını belki uzun bir süre daha bilemeyeceğiz. Ancak yangınların asli sorumlusunun kimler olduğunu, Suriye’nin ekmeğiyle kimlerin oynadığını bilebilmek çok da zor değil. Bu ülkeyi ateşin içine atan savaşı kimler başlattıysa, bu kan banyosunda kimlerin payı varsa, Suriye’nin buğdayıyla, ekmeğiyle oynayanlar da onlar aslında.

Savaşın mekanizması kendi dili ve araçlarıyla bir kez çalışmaya başladığında, ilk kararan önce hakikat oluyor. Hakikatin karardığı bir dünyada da sonra sıra şehirlere, tarlalara, ekmeklere ve hayatlara geliyor. Savaş demek çoğu kez etnik temizlik demek. Ve bu tablonun içinde sadece bombardımanlar ve mülteciler yok! Pervasızca ateşe verilen tarlalar, ekmeğiyle oynanan insanlar, ülkeler var! Herkesin bir ülke için “toprak bütünlüğüne saygılıyız” dediği ama var gücüyle ve birbirlerine benzer metotlarla insanların “ekmek bütünlüğünü” yok etmeye çalıştığı bir mekanizmanın diğer adı savaş!

 

twitter: @akdoganozkan

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"