20 Aralık 2013

Şimdi yeni şeylere şaşırmak lazım!

“Aman Tanrım, inanmıyorum,” diyen var mı?

“Aman Tanrım, inanmıyorum,” diyen var mı?

“Vay anasını” diye şaşıran, şaşkınlıktan küçük dilini yutan?

“Meğer memlekette neler oluyormuş da, haberimiz yokmuş,” diyen var mı?

Gördükleri, duydukları ve okudukları karşısında hala şaşırabilen, “bir devlet nasıl bu hale gelebilir, getirilebilir,” diyen birileri varsa, bırakalım şaşırsınlar.

Ve bırakalım bu ülke şaşırmış (!) bir ülke olmaya devam etsin!

Bırakalım da, ayakkabı kutularına 4,5 milyon dolar nasıl sığar, ona şaşırsınlar!

Bırakalım paraların saçılmasına, makinelerle sayılmasına, rüşvetin, yolsuzluğun –“aaa bu kadarı da olmaz ama”- devletin tepesine kadar sirayet ettiği iddialarına hayretler etsinler!

Bırakalım, “Mr. Ten Per Cent”i 1967 yapımı bir sinema filmi zannetsinler.

SİT alanlarının usulsüz imara açılmasına şaşırsınlar!

İşadamlarının bürokratik işlerini çözen (!) devlet adamlarının varlığına hayret etsinler!

Medya, şoktan şoka girsin, bir bağlantıdan öbürüne uzansın.

Hakikat “hatta kalsın”, biz uzman konuklarımızla “vay anasını sayın seyirciler” eda edelim.

Anchorman, stüdyodaki konuklarına “peki nasıl oluyor da,” diye başlayan “taze” sorular sorsun.

Burası Oslo, bizler de Norveçli bir kabine tarafından yönetiliyoruz ya!

Bırakalım Avrupaî bir şaşkınlık geçirsin bazılarımız, şaşkınları oynasın!

Herkes aynı şeylere şaşırmak zorunda da değil elbette!

Burası en azından şaşırmışlık bahsinde “seçme özgürlüğümüzün” olduğu bir ülke.

Bırakalım isteyen de “illegal örgütlenmeye” şaşırsın, “kumpasa” şaşırsın.

İsteyen “psikolojik harekata”!

İsteyen kendisine karinelerden karine beğensin, süreçlerden süreç söylesin ortaya, fitnelerden fitne yakıştırsın başkalarına!

Gözyaşları taksın biri, parmak sallamalar takıştırsın öbürü!

“Yargıya intikal eden” suskunluklardan suskunluk beğensin!

“Saflıklarına,” şaşırabilme ve bu sayede hiç yaşlanmama hasletlerine verin!

Bırakın isteyen istediğine şaşırabilsin!

Ve burası “masum ve şaşkın” insanların ülkesi olmayı sürdürsün.

Ki bu ülkedeki en büyük cemaatin, hepimizin üyesi olduğu şaşkınlık cemaati olduğu görülsün!

Öyle uzun boylu, şatafatlı inisiyasyon törenlerimiz yok biliyorsunuz bu cemaate girişte!

Unutarak, unutmalarımızı tescil ettirerek gireriz müşterek kutsalımızın alanına.

En az 100 yıllıktır unutuşlarımız bizim.

Ona, buna, birilerinin dedesine, ninesine, anasına, babasına yapılanları unutarak.

Başkalarının ve başkalarının evlatlarının acılarını görmeyi reddederek gireriz bu cemaate.

Ama o kadarla sınırlı kalmaz unuttuklarımız, reddettiklerimiz.

Kendi acılarımızı da unuturuz. Kendimize, anamıza, babamıza, dedemize yapılanları da.

Unutmaktır milliyetimiz bizim.

Unutarak gireriz şaşkınlık cemaatine.

Şaşırmak hem unutuşlarımızın tescili, makbul ve masum vatandaş sayılmanın şartı, hem de gizli gizli, için için sızan tortulaşmış acılarımızı daha derinlere ittirmenin gereğidir.

Milyonlarca insanın vatan belledikleri topraklardan hiç bilmedikleri diyarlara, bilmedikleri dillere devlet eliyle sürülüşünü unuturuz bir gün.

Canlarını, mülklerini bize emanet bilişlerini aynı gün.

Devletin insanlara dillerini, inançlarını yasak etmelerini unuturuz sonra.

Bir başka gün devletin insanların evlerini, köylerini yakışını, uçak kaldırıp vatandaşlarının üzerine bomba yağdırışını unuturuz.

Kardeşi kardeşin karşısına kör bıçaklarla “Allah için” çıkarışını unuturuz...

Gün gelir, 167 klasörlük, 47 bin sayfalık katliam dosyasını unuturuz.

12 yaşındaki çocuğun üzerine 13 kurşun boşaltışını devletin...

14 yaşındaki çocukları arkasından bomba yağdırıp sonrasız bir uykuya mahkum edişini...

Gencecik bedenleri benzinli battaniyelerle “hayata döndürüşlerini” bir başka gün!

Mamak’ta dipçik, Yeşilyurt’ta bok yiyenleri...

Roboski’de bomba, Antakya’da fişek, Gezi’de gaz yiyenleri...

Eskişehir’deki “o son tekmeyi” sonra!

Engin “hoşgörümüzle” (!) unutuveririz asıl hatırlamamız gerekenleri.

Çok kollar kırıldı, hep yenler içinde kaldı bu memlekette.

Bir Norveçli, bir Alman ya da bir İngiliz gibi, “Oh my God! Yakışıyor mu hiç hukuk devletine!” diyebilme ayrıcalığı ve steril saadeti içindir unutuşumuz!

Ama o şaşırmalar, unutuşlar hep “dünde kaldı cancağzım.”

17 Aralık’tan sonra, şimdi yeni şeylere şaşırmak lazım!

 

Twitter: @akdoganozkan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"