2016 Mayıs ayı sonu itibarıyla DAEŞ, – ya da bizde daha çok anılan ismiyle IŞİD – Türkiye’nin Suriye sınırının güneyinde daha önce yitirdiği bölgeleri büyük ölçüde geri alarak iki Kürt kantonu arasındaki hattı büyük ölçüde ele geçirmiş gözüküyor. Bir başka deyişle, örgüt – bu kez Ankara’nın iradesine rağmen – Azez-Cerablus hattının neredeyse tümüne yerleşmiş durumda.
Önümüzdeki günler de barış ve huzur namına çok umut vaat etmiyor. IŞİD’in Ramazan’ı her yıl yeni stratejik hedeflere yönelme fırsatı olarak gördüğüne dikkat çeken siyasi gözlemciler, örgütün 6 Haziran – 5 Temmuz tarihleri arasında geniş bir coğrafyada bu temelde kanlı saldırılar düzenleyeceğini öngörüyorlar. IŞİD’in hem Suriye’nin kıyı şeridinde yaşayan Alevilere yönelik cinayetlerini artıracağı hem de özellikle Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi ülkelerde yeni provokatif saldırılara girişebileceği tahmin ediliyor. Geçtiğimiz günlerde Antep’te kaçırıldığını öğrendiğimiz araçlar belki de bu eylemlerin habercisi.
Şimdi filmi biraz geriye sararak bu noktaya nasıl gelindiğini, Ankara destekli rejim muhalifi cihatçı grupların bu mevzileri IŞİD’e nasıl kaptırdığını gelişmelerin seyri içinde anlamaya çalışalım.
Malum, Suriye’de 27 Şubat tarihinde yürürlüğe giren ateşkesin olanak tanıdığı iç savaşı sonlandırma çabaları, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye destekli Riyad Cephesi’nin Nisan ayında Cenevre III görüşmelerinden çekilmesi ile birlikte bir kez daha çökmüş ve “barış girişimleri” yerini pek çok cephede yeniden savaşa bırakmıştı.
Ardından önce Halep’i merkeze alan çatışmalar ve bombardımanlar şiddetlendi. Tam o esnada Rusya Hava Kuvvetleri desteğindeki Suriye ordu birliklerinin Halep’in doğusuna yönelik kara harekatı başlatabileceği de düşünülürken bir anda başka şeyler oldu. Suriye Ordu birlikleri Palmira yönünde hareketlenirken, Azez-Cerablus hattında güvenli bölge oluşturma talebine çok uzun süredir olumlu bir yanıt alamayan Ankara yeni bir planı yürürlüğe koyan bir hareketlilik içinde görüldü. Neydi o plan?
Ankara’nın uzun süredir desteklediği söylenen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) artığı rejim karşıtı cihatçı güçler TSK’nın da sınır aşırı top desteğiyle IŞİD’e karşı taarruza geçti. Amaç, Türkiye sınırının hemen güneyini IŞİD’den arındırılmış ama rejim muhalifi ve Ankara’nın nüfuzu altında bir bölge haline getirme mücadelesi gibi gözüktü.
Ankara, bölgenin IŞİD denetiminde kalmasının kendisi için orta vadede artık hiç de iyi sonuçları olmayacağını öngörmüş olmalıydı. Belli ki, El-Bab ve Menbiç’in düşmesinin ardından IŞİD’i bu bölgeden çıkarmaya yönelik büyük bir harekâta girişilebileceğini ve örgütün bu topraklardan sökülüp atılmasıyla buraya er ya da geç Ankara’nın inisiyatifi dışında, aralarında Kürt Savunma Birlikleri’nin (YPG) de olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin yerleşme ihtimali olduğu görülmüştü.
Bunu engellemenin bir yolu da, bu hattı IŞİD’ten temizleyip yerine ABD’nin de desteğini almış rejim muhalifi bazı cihatçı güçlerinin geçmesini sağlamaktı. Ancak burada böyle bir muharebeyi sürdürecek yeterli savaşçı unsur yoktu. Halep bağlantısı da daha önce Ruslar tarafından kesilmişti. Ankara’nın ihtiyaç duyduğu unsurlar İdlib’in kuzeyinden Türkiye’ye aktarılabilir, oradan doğuya taşınıp Kilis sınırından yeniden güneye, Suriye topraklarına sokulabilirdi. Zira Türkiye gerek Amerikalıların gerekse de Rusların Suriye sınırının kapatılması yolundaki çağrılarına kulak asmamıştı.
Nitekim, olaylar gözlemcilere göre, başta bu şekilde ve Ankara’nın istediği gibi yürüdü; ÖSO bu süreçte epey bir mevzi kazandı. Her ne kadar IŞİD epeydir müsamaha gördüğü Ankara’nın bu artık pek de “dostça” olamayan tavrına Kilis’i Katyusha’larla vurarak karşılık verse de, sınırın güneyindeki köyler yavaş yavaş yeniden kimi (eski) ÖSO güçlerinin hakimiyetine giriyordu.
Ancak bir süre sonra gelişmelerin rengi değişti. Özellikle Rus uçaklarının desteği altındaki rejim güçlerinin Palmira’yı IŞİD’den temizlemesi akabinde IŞİD Halep’in kuzey kırsalında büyük bir taarruza geçerek ilk etapta sınıra yakın altı köyü ele geçirdi.
IŞİD militanları stratejik bölgelerde de var olduğunu göstermeye çalışıyordu. 5 Mayıs’ta Suriye’deki Şaer petrol kuyularının denetimini yeniden ele geçiren örgüt 8 Mayıs ile 17 Mayıs’ta Maher ve Cezel petrol sahalarına saldırdı. IŞİD finansal olarak iyice zayıflatılmasına izin vermek istemiyordu.
Örgüt bir yandan da rejimin kontrolü altındaki kuzeybatıda Tartus ve Ceble şehirlerinde 23 Mayıs’ta kapsamlı intihar saldırılarına girişerek en az 150 sivilin ölümüne 200’den fazlasının da yaralanmasına sebep oldu.
23 Mayıs hem Suriye hem de Irak cephesi için önemli bir tarihti. Zira aynı gün Irak Güvenlik Kuvvetleri Hizbullah’ın da desteğiyle Felluce’yi IŞİD’den geri almak üzere uzun süredir hazırlıklarını sürdürdükleri kapsamlı bir operasyona girişmişlerdi. Fırat Vadisi’ni Hadise Barajı’ndan Ramadi’ye kadar emniyete alma peşindeki Irak ordusu 19 Mayıs’ta Rutba’yı, 23 Mayıs’ta da Garba’yı kontrol etmeyi başarmıştı. 30 Mayıs’ta da bu kez Peşmerge güçleri Başir’i almıştı.
Örgüt 27 Mayıs’ta Türkiye’nin Azez-Cerablus sınır hattındaki bölgeyi büyük ölçüde ÖSO’dan temizleyerek aynı gün Azez-Mare bağlantısını da kesiverdi. Bu gelişmeler hem Azez hem de Mare’den epeyce sivilin Afrin’e tahliye edilmesine yol açtı. Gerçi IŞİD ertesi günü Azez-Mare yolunun doğusuna püskürtüldü ama örgüt kuzeyde önemli bir kazanım elde etmişti.
Gözlemcilere göre, bu süreçte IŞİD’e karşı savaşan ÖSO unsurlarına koalisyon güçleri destek vermiyor, plan sadece Türk-Suud ortak yapımı olarak uygulanır görünüyordu. Yani Ankara bir kez daha kendi oyunuyla düşmüş oluyordu. Ankara’nın desteklediği güçlerin Fırat’ın batısında bu şekilde kaydettiği başarısızlık Washington yönetiminin PYD’ye verdiği destekte gaza basmasına yol açabilirdi.
Bir yandan da, bir süre önce rejim muhalifi isyancılara rejim güçlerinin eline geçtiğinde çalışmayacak, akıllı yazılma sahip –“Manpad” kısaltması ile anılan – taşınabilir hava savunma sistemi verilmesini isteyen Ankara’nın bir helikopteri Çukurca’da PKK güçleri tarafından düşürülmüştü. İşler hiç de Ankara’nın istediği gibi gitmiyordu.
Amerikalılar ise yakın bir tarihte başkanlık koltuğunu devredecek olan Obama’ya Beyaz Saray’a veda etmeden önce Rusların Palmira’da aldıklarına benzer bir zafer tattırmak istemiş olmalıydılar. Yanlarında Kürtler, omuzbaşlarında YPG armalarıyla bazı Amerikan askerlerinin Rakka’nın kuzeyine yöneldiği görülüyordu. Bunu yaparken de ABD Merkez Kuvvetler (Centcom) Komutanı Joseph Votel’i Ankara’dan önce Kobani’ye gönderiyorlardı.
IŞİD’in aktif bir eylemlilik içinde geçireceği düşünülen Ramazan yaklaşırken, Suriye siyasetini Washington Institute Türkiye Araştırmaları Direktörü Soner Çağaptay’ın tarifiyle “2012’den 2016’ya getiremeyen” Ankara için bunaltıcı ve zorlu bir yazın bütün sinyalleri sahaya yansımış durumdaydı!
@akdoganozkan