08 Aralık 2014

Özal’dan AKP’ye: Bizim büyük ufuksuzluğumuz

“vizyon” adıyla tedavüle sokulan dış politikamızın bize her cephede nasıl eksi yazdığına tarih şahidimiz oldu.

Bugün Türkiye’nin istikrarını tehdit eden dış gelişmelerin önemli kısmının tohumları aslında bundan yaklaşık çeyrek yüzyıl önce dış politikadaki ufuksuzluklarımız, öngörüsüzlüklerimiz sayesinde atıldı.

BİR: Turgut Özal, bundan 24 yıl önce “Prezidan Buş”a Saddam Hüseyin’e karşı korkmadan bir askeri operasyon düzenleyebileceği yönünde akıllar, fikirler verirken, Irak’ın olası bir ABD müdahalesi sonrasında zamanla fiilen üçe bölüneceğini öngörememişti.

İKİ: Turgut Özal, Türkiye’nin üslerini kullanıma açtığı böyle bir müdahale ile Irak’ta Sünni’lerin geleneksel iktidar imkânını yitireceklerini, Şiilerin daha avantajlı bir konuma geçeceklerini öngörememişti.

ÜÇ: Turgut Özal, ABD’nin öncülük edeceği operasyonun sonucunda İran’ın bölgede artan bir güç ve öneme sahip bir ülke haline geleceğini, bunun hem Türkiye’yi, hem de kuzeyden Şii kuşak ile çevrelenecek Suudi Arabistan’ı ve diğer körfez monarşilerini sıkıntıya sokacağını öngörememişti.

DÖRT: Turgut Özal, Felluce’de, Ramadi’de pazar yerlerine atılan Amerikan bombalarının 25 yıl sonra belirecek IŞİD gibi yapılanmaların bu bölgedeki tohumlarını eken bir işleve sahip olacağını öngörememişti.

BEŞ: Turgut Özal, “saygılıyız” dediği “Irak’ın toprak bütünlüğünün” bir yalandan ibaret kalacağını, günü gelince Irak’ı işgal de edecek olan “özgürlük savaşçısı” ABD’nin gerekli etnik, mezhepsel tercihleri ve ihtiyaç duyduğu anlaşmaları yaptıktan sonra ülkeyi topyekun istikrarsızlığın pençesine teslim edip çekip gideceklerini öngörememişti.

ALTI: Turgut Özal, 36. paralelin kuzeyini “uçuşa yasak bölge” haline getirmenin, kendisi için emniyet anlamına geleceğini sanmış, bunun Irak’ı parçalanmaya sürükleyeceğini ve ilerde farklı etnik/dini yapılara devlet kurma imkânı vereceğini öngörememişti.

YEDİ: Turgut Özal, daha Körfez Krizi’nin başında Türkiye, Kerkük-Yumurtalık boru hattını kapatıp ABD’ye tam destek vermekle “1 koyup, 3 almayı” hedeflemiş, tersi olabileceğini öngörememişti. Özal’a göre, bu yolla “AB üyeliği kendiliğinden kucağımıza düşecek” idi. Savaş bittikten sonra yeni dünya düzenini şekillendirecek bir masa kurulacak, Türkiye de o masada yer alacaktı. Oysa Türkiye değil o masada, Kuveyt Emiri’nin ülkesi Irak işgalinden kurtarıldıktan sonra USA Today gazetesine verdiği ve uluslararası koalisyona katılan tüm ülkelere tek tek şükranlarını sunduğu ilandaki listede bile yer alamıyordu. Yani çiğ fırsatçılığı ayan beyan deşifre olan Türkiye o ham “vizyonuyla” bölgede milyarlarca dolarlık ticaretten olduğu gibi, bırakın üçü ya da o üçün birini, bir kuru teşekkür bile alamıyordu.

Sonuçta “vizyon” adıyla tedavüle sokulan çiğ hayallerle örülen dış politikamızın bize hemen her cephede nasıl eksi yazdığına tarih şahidimiz oldu.

Aradan 20 yıl geçti... Bu kez, geçmişteki “vizyon” kadar çiğ “stratejik derinlik” sahibiyiz.

Ve 2002’den beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin geçmiştekileri mumla aratan öngörüsüzlüklerine tanık olduk.

BİR: AKP iktidarı, Beşar Esad’ı devirmek üzere Şam’a karşı ortak bir askeri müdahaleye çağırdığı Batı’nın “yoğurdu üfleyerek yiyeceğini” öngöremedi. Ortadoğu’da artık tek bir gencini kaybetmeye dahi tahammülü olmayan Amerikan vergi mükelleflerinin Obama’ya Suriye’de kapsamlı bir operasyon kredisi açmayacağını öngöremedi.

İKİ: AKP iktidarı, Amerikan kamuoyunu kulak vermek zorunda olan Obama yönetiminin Suriye’de Irak’takine benzer bir operasyona kalkışmayacağını, bunun hem maddi hem de insan hayatı anlamında çok yüksek bir bedeli olduğunu (1983 Beyrut’u başta olmak üzere) yaşadığı deneyimlerden hareketle çok iyi tartacağını öngöremedi.

ÜÇ: AKP iktidarı, Suriye’nin İsrail’e karşı geliştirildiği için yüksek beceriye sahip olan ve Sovyet yapısı S-300 füzeleriyle desteklenen sofistike hava savunma sisteminin kabiliyetlerini öngöremedi. Suriye’nin hava sahasına yakın uçan bir F-4 uçağımızı Akdeniz’in 260 metre derinine gömeceğini, biri teğmen, biri yüzbaşı iki genç pilotumuzu bir hiç uğruna kaybedebileceğimizi öngöremedi. Bedelinin yüksekliğinden ötürü ABD’nin Suriye’de bir “uçuşa yasak bölge” ilan etmeyeceğini öngöremedi.

DÖRT: AKP iktidarı, yeterince “proaktif” davransa dahi ABD’nin Libya’da güvenle Fransa’ya teslim ettiği askeri operasyon liderliğini Suriye’de kendisine vermeyeceğini öngöremedi.

BEŞ: AKP iktidarı, savaş nedeniyle yerinden yurdundan edilmiş milyonlarca Suriyeli mültecinin Türkiye’ye gelmelerinin toplumsal dokumuzu ve işgücü pazarındaki dinamikleri nasıl etkileyeceğini öngöremedi.

ALTI: AKP iktidarı, komşusundaki iç savaşa çanak tutmakta, koordinasyon ve levazımat sağlamakta beis görmeyen “stratejik derinliğinin” Beşar Esad’ı koltuğundan etmek için yeterli gelmeyeceğini öngöremedi. İsrail bile Suriye’deki yangına benzinle gitmenin bölgeyi “Lübnanlaştıracağını” öngördü, AKP iktidarı bunun Türkiye’yi “Pakistanlaştırma” riski taşıdığını öngöremedi.

YEDİ: AKP iktidarı, Suriye’deki savaş sayesinde palazlanan, üs ve silah desteği verilen radikal İslamcıların güneyimizdeki Kürt güçlerini (PYD) temizlemeye yöneleceklerini hesap edip umarken, bu “yanlış hesabın Bağdat’tan olmasa da, destansı bir direnişin verildiği Kobane’den, hatta bir zaman sonra Halep’ten de döneceğini,” bu dönüşle birlikte memleketin silahlı militan akınına uğrayacağını öngöremedi. Güney sınırındaki silahlı Kürt güçlerinin “temizleneceğini” umarken, asıl onların tarih sahnesinde vatan savunmasındaki özgürlük savaşçıları olarak belireceklerini öngöremedi.

Umarım bugün Suriye’de çatışan ama yarın Antep’e, Hatay’a, Adana’ya çekilmeye zorlanabilecek radikal İslamcı grupların aralarındaki hesaplaşmalarını Türkiye’de sürdürmeye yeltenebileceklerini öngörmüştür. Yoksa gördüklerimizin göreceklerimizin kıyısından bile geçmeyeceği daha karanlık bir ufuksuzluk kapımızda demektir!

 

Twitter: @akdoganozkan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yaklaşan bir “yeni sürecin” tarihi kodları

Etnik ve mezhepsel savaşlara karşı barışı ve dayatmacı siyasete karşı demokratik siyaset çerçevesinde ısrarlı bir zemini savunmak, bu ülkede yaşayan herkes için artık değerlendirilmesi gereken bir seçenek değil hayati bir mecburiyet

Dünyayı sarsacak 15 gün

Netanyahu’nun Filistinlilere yönelik etnik temizliği hız kesme de, İran’a saldırı için zaman kollayan İsrail’in iki hafta içinde Başkanlık Seçimleri’ne gidecek olan ABD’nin desteğiyle yapabileceklerden ötürü ortada’ fırtına öncesi sessizlik’ var demek de mümkün

ABD’nin başladığı işi İsrail tamamına erdirecek mi?

ABD’nin 11 Eylül akabinde başlattığı Orta Doğu’yu yeniden tanzim etme operasyonunu 7 Ekim sonrasında tamamlama gayreti içine giren İsrail “stratejik ortağı” ile el yükseltiyor. Soru: nereye kadar?

"
"