17 Eylül 2019

HTŞ: Bir ümmet projesi mi, bir devrim projesi mi?

İlerleyen günler ittifakların kolayca değişebildiği ve "dost" iken "hain" ilan edilmenin an meselesi olduğu Orta Doğu coğrafyasında bizleri şaşırtacak yeni gelişmelerin de önünü açabilir

Bölgesel ve küresel aktörlerin İdlib bölgesindeki hâkim muhalif silahlı güç olan Heyet Tahrir'üş Şam(HTŞ) siyasi ve askeri hedefleri doğrultusunda farklı biçimlerde şekillendirme gayretleri sürerken, örgüt içinde kazanın kaynadığı ve yapıyı çatlatmakta olduğu da görülüyor.

Bunun son ve en çarpıcı örneğini, HTŞ içindeki üst düzey komutanlardan biri olan Ebu el Abid Eşidda'nın örgüt lideri Ebu Muhammed el Cevlâni'ye isyan bayrağı açtığı 9 Eylül tarihli video röportajıyla tanık olduk. "Gemiyi Batmaktan Kurtarmak" başlığıyla yayımlanan röportaj, dünkü yazımızda dile getirdiğimiz üzere, tam da ABD'nin HTŞ'de bir "ümit" görüp "cankurtaran simidi" attığı düşünülen bir döneme denk geldi. Örgütün son dönemde iyice yozlaştığını, mali, idari ve askeri yönetim zaafı sergilediğini ileri süren Eşidda, söz konusu röportajında Cevlâni yönetimine karşı artık güçlü bir isyan bayrağı açılması ve reformlar yapılması gerektiğini vurguluyordu.

TIKLAYIN - Akdoğan Özkan yazdı: Washington'dan El-Nusra'ya 'cankurtaran simidi'

Sahada işlerin zorlaştığı, örgüt içindeki ihtilafların derinleştiği bir döneme de denk gelen röportaj, Cevlâni'nin hoşuna gitmemiş olmalı ki, Zaman el Vasıl gazetesi'nin bildirdiğine göre, söyleşiyi gerçekleştiren İdlib merkezli gazeteci Ahmed Rahhal 48 saat geçmeden tutuklandı. Röportajın video görüntüleri de söz konusu haber sitesinden kaldırıldı.

Eşidda, 12 Eylül günü de Suriye'deki cihatçılara yakınlığı ile bilinen Amerikalı gazeteci ve belgesel yapımcısı Bilal Abdul Kerim'e bir röportaj verdi. Ancak bu son söyleşiden birkaç saat sonra da Eşidda'nın HTŞ militanları tarafından tutuklandığı haberi geldi.

Cihatçıların cephesindeki gelişmeler bununla da sınırlı kalmadı ve aynı gün HTŞ, İdlib'in güney kırsalında görev yapan bir başka medya mensubu olan Muhammed Ceydan'ı da tutukladı. Ceydan'ın eşini Cisr'eş Şugur kentinin 18 km doğusundaki Muhambel köyünde bulunan akrabalarının yanına bıraktıktan sonra dönüş yolunda geçtiği kontrol noktasında tutuklandığı bildirildi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin son aylık raporuna bakılırsa, bölgedeki "güvenlik önlemlerini" sıklaştıran HTŞ 23 kişiyi tutuklamış durumda. 

'Savaşçılar örgütü terk ediyor'

Peki bölgedeki gerilimin yükseldiği şu dönemde HTŞ içinde "isyan bayrağı" olarak nitelenebilecek ilk söyleşinde ne diyordu Eşidda? Röportajın video kaydı bahsettiğimiz internet sitesinden kaldırılmış olsa da, İdlib'deki silahlı muhaliflere yakın Enab Beladi gazetesi, röportajın deşifresine ana hatlarıyla sayfalarında yer verdi. Ayrıca röportajın 4,5 dakikalık bir kısmı da TNT Reports tarafından İngilizce altyazılar eşliğinde YouTube sayfalarına aktarıldı.

Muhalif komutan, söyleşide örgütün askeri kanadının ayda 650 bin dolara ihtiyaç duyduğunu, bunun da örgüt gelirlerinin sadece yüzde 5'ine tekabül ettiğini söyledi. Örgütün aylık 13 milyon dolar civarında geliri olmasına rağmen, geçen zaman içinde bu paraların gitmesi gereken yerlere ulaşmadığını ileri süren Eşidda, paraların nereye harcandığını da soruyordu.

Örgüt liderliğini mevzilerin tahkimatına, kamuflaj çalışmalarına, roketsavar alımına, taarruz hazırlıklarına ve yeni mevziler açarak saldırıları yoğunlaştırmaya önem vermemekle eleştirdi Eşidda. Örgütten yeterli para gelmeyince, mevzilerin tahkimatı için yoksul yerel halktan gelen bağışlara bel bağlamak durumunda kaldıklarını itiraf eden muhalif komutan, savaşçıların da aylık ücretlerini alamadığını vurguladı. Ay sonunu getiremeyen çok sayıda savaşçının aşırı yoksulluğun pençesine düşerek "cihadı terk etmek zorunda kaldıklarını" ileri sürdü.

2016 yılı sonlarında mensubu olduğu Ahrar'üş Şam çatısı altındaki "Eşiddâ-yi Mücâhiddin" (Savaşan Yiğitler) adını taşıyan taburundaki 100 savaşçısı ile birlikte bu örgütten ayrılarak HTŞ'ye katılan Eşidda'nın HTŞ içinde saygı gören ve pek çok detaya hâkim bir isim olduğu söyleniyor. Halep Şehir Muharebesinde Suriye hükümet kuvvetlerine karşı savaşan tümenin başkomutanlığını yürütmüş olan Eşidda, HTŞ çatısı altındaki seçkin askeri yapılanmalardan biri olan Ömer İbn'ül Hattab Ordusu'nun da idari yöneticisi idi.

"HTŞ artık bir ümmet projesi değildir"

Muhalif HTŞ komutanı, bahsi geçen söyleşide söyleşide "vergiler, harçlar, zekât gelirleri, ticaret tekelleri ve müsadere edilen mallar ile savaş ganimetlerinden gelen gelirler örgüt liderliğince silaha, mücahitlere, cihata, Rusları ve Nusayrileri topraklarımızdan atmaya harcanmıyorsa, o zaman nereye gidiyor bu paralar" diye konuşuyordu.

100 milyon doları aşkın gelir elde etmiş bir örgüt olarak HTŞ'nin İslami hareketler tarihi içindeki belki de en zengin yapılardan biri olduğunun altını çizen Eşidda şunları da dile getirdi:

"Çiftçinin mahsulüne çok düşük bir bedelle el koyup onu da ihraç etmek yerine tek kişiye, Esad rejimine satıyorlar. HTŞ'nin mevcut aylık hasılatı İdlib'in bütün cephelerindeki savaşçılar için, tüm gruplar için, Kurtarılmış Bölgelerdeki tüm idari ihtiyaçlarımız için kâfidir. (…) Ama tabii o hasılat emin ellerdeyse…"

HTŞ'nin hem sivil halk nezdinde hem de militan saflarında sahip olduğu eski popüler desteğe bugün sahip olmadığını ifade eden komutan, örgüt liderliğinin içerden ve dışardan verilen reform tavsiyelerine de kulak asmadığını ileri sürdü. "HTŞ, artık bir ümmet projesi değildir, bazı şahısların bireysel deney sahasına dönüştürülmüştür, şeklinde konuşan muhalif komutan, Meclislerinin (Şura) artık ortak aklı hâkim kılan bir yapı değil, "benim dediğim doğrudur" diyen bir yapıya dönüştüğünü de savundu.

Öte yandan, HTŞ'nin bölgedeki petrol ticaretini tekelleştirdiği, Nureddin Zengi Hareketi'nin örgüt saflarına katılmasıyla bu örgüte ait 1,1 milyon dolar değerindeki malların da müsadere edildiğini belirten Eşidda, ancak bu paraların kamu çıkarı doğrultusunda harcanmadığının ortada olduğunu ileri sürdü. Örgütün Fırat Kalkanı ile Suriye Ordusu denetimindeki bölgeler arasında yapılan ticaretten ve Türkiye sınırından yapılan kaçakçılıktan gelirler elde ettiğini ifade eden Eşidda, ancak bu gelirlerin örgütün askeri kanadını geliştirmeye dönük olarak harcanmadığını iddia etti.

HTŞ'den "Yüksek İstişare Kurulu" adımı

Muhalif komutanın örgütü idari ve mali yozlaşma içinde olmakla suçladığı ve yerel halkın da şikayetçi olduğunu dile getirdiği sözleri HTŞ saflarında epeyce etkili olmuş olmalı ki, görevinden alınıp tutuklanmış olsa da, örgüt 13 Eylül'de yayınladığı bir bildiri ile Eşidda'nın iddia ve ithamlarına cevap vermek zorunda kaldı. HTŞ söz konusu bildirisinde, bazı hatalar yaptığını kabul ederken, örgüt bünyesinde yapılacak reformları belirleyip bunları tavsiye olarak liderliğe iletecek bir Yüksek İstişare Kurulu kurulacağını da açıkladı. Kurulun ne tür yetkilerle donatılacağı, Eşidda'nın suçlamalarını ve reform çağrılarını ne ölçüde dikkate alacağı henüz bilinmiyor.

Yukarıda da altını çizdiğimiz gibi, Ebu el Abid Eşidda örgüte yönelik eleştirilerini sadece Suriyeli gazeteci Ahmed Rahhal'a dile getirmedi. Muhalif komutan, tutuklanmadan önce cihatçılara yakınlığı ile bilinen Amerikalı gazeteci ve belgesel yapımcısı Bilal Abdul Kerim ile de (12 Eylül'de) bir görüşme yaptı. Eşidda'nın Bilal Abdul Kerim ile yaptığı görüşme, OGN News tarafından YouTube'a da aktarıldı.

Bu arada cihatçılara yakın bir figür olarak Suriye Savaşı'nı pek çok cephede takip etmiş olan Bilal Abdul Kerim, Eşidda ile görüşmesinden önce HTŞ liderliğine bir çağrı yaparak muhalif komutanla röportaj yaptığı için tutuklanan gazeteci Ahmed Rahhal'ın derhal serbest bırakılmasını talep etti ve "biz Esad'a boyun eğmedik, başka kimseye hiç boyun eğmeyiz" diye konuştu.

ÖSO'dan Cevlani'ye suçlama

Öte yandan Özgür Suriye Ordusu bünyesindeki Mutasım Tugayları'nın siyasi büro şefi Mustafa Seceri de, sosyal medya hesabından 5 Eylül'de yaptığı açıklamalarında, el Nusra Cephesi örgütünü barışçıl yollardan feshetmenin artık çok güçleştiğini vurgulayarak, "habis ur" olarak nitelediği "Suriye devriminin bütün bünyesine yayılan bu uru" yok etmek için artık askeri operasyon seçeneğine baş vurmanın zamanın geldiğini ileri sürdü.

Seceri, Ebu el Abid Eşidda röportajının sonrasında yaptığı bir açıklamasında ise HTŞ'nin "genç ve samimi neferlerine" şöyle seslendi:

"Eşidda'yı duydunuz. Daha ne bekliyorsunuz. Zaman ona karşı durmanın zamanı. Cevlani HTŞ kaynaklarından gelen en az 13 milyon doları alırken HTŞ bileşenlerini yeterli desteği göremiyor. Ama o ve ona yakın olanlar iktidar, yetki ve paranın keyfini çıkarıyor."

ÖSO sözcüsü, 13 Eylül tarihinde yaptığı açıklamada ise, "sahadaki göstergeler, oyunun kurallarını tamamen değiştirecek şekilde, HTŞ'nin bir kenara konup Hurrâseddin grubunun desteklenmesi yönünde eğilimler olduğunu gösteriyor" diyerek, HTŞ'nin gidici olduğunu ileri sürdü.

Son gelişmelerin arka planı

Peki nasıl oldu da, yaz ortasında moralleri epey yüksek görülen İdlib bölgesindeki cihatçılar arasında bu denli belirgin bir yarılma gerçekleşti? Daha doğrusu, bu yarılma nasıl bir arka plan sayesinde gerçekleşti?

Hatırlanacağı gibi, İdlib'in kale kapısı olarak anılan Han Şeyhun'un Suriye ordu birliklerinin eline geçmesinden ve yakınlardaki bir TSK gözlem istasyonunun da Suriye Ordu birliklerinin denetim altına aldığı bölgede izole edilmesinden sonra Rusya ile Türkiye liderleri ve heyetleri 27 Ağustos 2019 tarihinde Moskova'da bir araya gelerek -iddialara göre- HTŞ'nin feshedilmesi/dağıtılması üzerinde mutabakat sağladılar. Ankara bunu önce barışçıl yollardan deneyecekti. Bunun mümkün olabilmesi için de bir ateşkes sağlanması gerekiyordu. İki ülke sekiz günlük bir ateşkes ilanında da anlaşınca, Suriye Ordusu bu görüşmenin ardından, ateşkes ilan etti.

Ardından İdlib'in birçok şehir ve kasabasında HTŞ liderliğinin yerel halkın geleceğini tehlikeye attığını ve bu nedenle bölgeden çekilmesi gerektiğini haykıran protesto gösterileri düzenlendiğini gördük. Bu arada, geçen haftaki yazımda ayrıntılı bir şekilde belirttiğim gibi, HTŞ liderliği Moskova ile Ankara'nın aldığı ileri sürülen karara boyun eğmeyeceğini ve örgütü feshetmek gibi bir düşünceleri olmadığını net olarak ortaya koydu. Ayrıca HTŞ de boş durmuyor, kimi yerlerde Ankara ile Rusya'yı telin eden ve Türkiye'yi hain şeklinde yaftaladığı gösteriler düzenlenmesini sağlıyordu.

HTŞ lideri Ebu Muhammed el Cevlâni, örgüt içinde kendisine rakip/alternatif olabileceğinden ya da Ankara'nın dümen suyuna giderek kendisine karşı komplo düzenleyebileceğinden şüphelendiği üst düzey komutanları da safdışı bırakmaya başlamıştı.

Bu tip gelişmelerin sonuncusunda, HTŞ'nin üst düzey askeri komutanlarından, Suudi kökenli Ebu Abdulmuhsin el Cezrevi, 10 Eylül 2019 tarihinde İdlib muhafazasının Serakip şehrinde koruması Ebu Süfyan ile birlikte dolaştığı bir sırada kimliği bilinmeyen saldırganların silahlarla açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

Zaman el- Vasıl haber sitesi, HTS içindeki kaynaklara dayanarak, susturucu takılmış silahlarla gerçekleştirilen suikastın bir IŞİD hücresi tarafından da yapılmış olabileceğine dikkat çekse de, saldırının sorumluluğunu hiçbir grubun üstlenmediği dikkat çekti.

Pragmatik liderlik tarzı yüzünden örgüt içinde son yıllarda epeyce eleştiriler alan Cevlâni, özellikle grubun adını Şam'ın Fethi Cephesi'nden Şam'ın Kurtuluşu Heyeti'ne (Heyet Tahrir'üş Şam -HTŞ) çevirdiği Ocak 2017'den sonra içerdeki ihtilafların da derinleşmesinin yolunu açmış oldu. Kimi siyasi gözlemciler, 2017 yılı Eylül ayından sonra örgütün geniş liderlik kadrosu içindeki kimi isimlere dönük olarak artışa geçen suikastların bu çatlağın genişlemesiyle irtibatlı olabileceğine dikkat çekiyorlar.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, dünkü yazımızda da ayrıntılı şekilde aktardığımız gibi, ABD daha önce el Kaide yapılanmasının Suriye'deki uzantısı olarak görüp terör örgütü listesine aldığı ve şiddetle karşı çıktığı HTŞ örgütüne dolaylı destek anlamına gelebilecek aksiyonlara girişti.

Ancak tabii, Amerikalıların bir ümit görüp, "cankurtaran simidi" attığı ve "küresel cihat fikrinden uzaklaşıyorlar, Suriye devrimine odaklanıyorlar" diyerek parlatmaya çalıştığı bir örgütün içerden çatırdamaya başlaması ve içerdekilerin "gemi batıyor" demesi Orta Doğu'da ilk kez olmuyor.

İlerleyen günler ittifakların kolayca değişebildiği ve "dost" iken "hain" ilan edilmenin an meselesi olduğu Orta Doğu coğrafyasında bizleri şaşırtacak yeni gelişmelerin de önünü açabilir.

Özellikle de beşincisi Ankara'da düzenlenen Astana formatındaki Türkiye-İran- Rusya görüşmelerinde dün karar altına alınan hususların kendisine sahada yankı bulacağı günlerde…

Tabii onların ipuçlarının şu günlerde meydana gelen ve iki gündür aktardığımız mevcut gelişmelerde gizli olduğunu unutmayalım.

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"