02 Aralık 2013

Ey Matrix! Müsaadenle ben 'üçüncü hapı' istiyorum!

Bugün Türkiye’de dershanelerle ile ilgili olarak sürdürülen tartışmalar bana Neo’nun ikilemini hatırlatıyor

1999 yapımı Matrix filminde dünyada ters giden bir şeyler olduğunu fark eden hacker Neo (Keanu Reeves), “Matrix” isimli bir sistemin/programın varlığından haberdar olur.

Gecelerini bilgisayar başında Matrix’in sırlarını çözme uğraşıyla geçiren Neo, bu arayış içinde tanıştığı Trinity isimli bir başka hacker sayesinde direnişçilerin lideri Morpheus’a ulaşır.

Morpheus, Neo’nun diğer insanlar gibi -enerjisi bu sistem tarafından sömürülen-bir köle olduğunu, ancak Matrix’in bu gerçeği görünmez kılmak için gözlerinin önüne sanal bir dünyayı perde olarak çektiğini anlatır.

Dünyanın bir simülasyon olduğuna dair bir kaç ipucu da gösteren Morpheus, Matrix’in ne olduğunu iyice kavramaya kararlı Neo’ya iki elini açarak uzatır. Avuçlarından birinde mavi, diğerinde ise kırmızı bir hap vardır. Sinema tarihine damgasını vurmuş efsanevi repliğinde Morpheus, Neo’ya şunları söyler:

“Bu senin son şansın. Bu noktadan sonra artık geriye dönüş yok. Mavi hapı alırsan, hikaye burada biter, yatağında uyanır, sonrasında neye inanmak istersen ona inanırsın. Kırmızı hapı alırsan, Harikalar Diyarı’nda kalırsın, ve ben de sana tavşan deliğinin ne kadar derine gittiğini gösteririm. Unutma, sana sadece hakikate ulaşmanı teklif ediyorum – başka bir şeyi değil.”

Neo artık mavi hap ile kırmızı hap arasında zor bir seçim yapmak zorundadır.

Tabii “seçme özgürlüğünün” (!) bu şekilde illüzyonla (mavi hap), o illüzyonun ardındaki gerçekliğe ulaşmak (kırmızı hap) arasındaymış gibi sunulmasında haksızlık payı yok değil.

Evet doğru, belki Matrix denen şey gerçekliği şekillendiren kurgular üreten bir sistem. Ama Zizek’in dediği gibi, gerçeklikten onu regüle eden sembolik kurguları çeker alırsak, gerçekliğin bizzat kendisini de kaybetmiş olmaz mıyız?

Bugün Türkiye’de dershanelerle ile ilgili olarak sürdürülen tartışmalar bana Neo’nun ikilemini hatırlatıyor. Çünkü bizdeki tartışmalarda, taraflardan biri diğerini yanılsamanın sürmesini sağlayan “mavi hapı” sunan taraf gibi gösteriyor.

Ve enerjimizle beslenen bu sistemin esaretinden kurtulmak için “kırmızı hapı” almamız ve o illüzyonla bağlantıyı kesmemiz isteniyor. Yani dershaneleri kapatmamız ve özgür kalmamız!

Bizdeki meselenin Matrix’ten belki de en büyük farkı, kırmızı hapı alacak dershanecilere sadece “hakikat” değil, beraberinde bonus olarak “arsa ile vergide ve enerjide muafiyet” önerilmesi.

Kırmızı hapçılar bizi “muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmak” istermiş gibi yapan (ve 4+4+4 çeken) örgün eğitim kurumlarımızı yeterli buluyor! Mavi hapçılar ise mevcut sistemde “emniyet supabı” olarak işlev gören dershanelerle adil ve “paralel” bir evren, ayrıca “fakir fukaraya” düş görme imkânı sunulduğu düşüncesinde.

Tartışmadaki argümanların detaylarına fazlaca boğulup lafı dolandırmadan 2013 tarihi itibarıyla bir durum tespiti yapalım.

Bu ülkede kobay niyetine her yıl “yeni” bir reforma (!) tâbi tuttuğumuz, sistemlerini yazboz tahtasına çevirdiğimiz, her durumda her eğitim dönemi öncesinde“eski” kitaplarını yakıp “yenilerini” bastığımız, falanca giriş sınavlarına “yenilerini” eklediğimiz, adeta “yenilik manyağı” yaptığımız öğrencilerimiz var ya!

Bizler işte onların hayatına “pırıl pırıl” bir “yenilik” daha bahşetmeden önce eğitim bahsinde durumumuz şu:

Tüm dünyada 15 yaşındaki lise öğrencilerinin bilgi düzeylerini değerlendiren ölçüm (PISA -2009)sonuçlarına göre, Türkiye OECD üyesi 33 ülke arasında matematik ve fen bilgisi alanlarında sondan üçüncü.

Böyle bir uluslararası teste ihtiyaç duymadan bildiğimiz gerçek de şu: Yüksek öğrenimlerini tamamladıklarında bu öğrencilerin büyük çoğunluğunu bekleyen birinci olasılık işsizlik olacak.

Şimdi bu gerçeklere değil de, başka bir takım hesaplara (!) bakarak, dershaneli eğitim sistemi öğrencileri ve velileri hapsettiği hücrelerde enerjilerini sömüren bir “Matrix” gibi sunuluyor.

Konu eğitimse...

Sondan üçüncülüğümüzü değiştirme bahsine en ufak bir katkısı olmayacak bir hapı ve onun etrafında dönen tartışmayı kim ne yapsın!

O yüzden ben bu tartışmada ne mavi ne de kırmızı haptan yanayım!

Ne illüzyona itibar ediyorum ne de taraflardan birinin hakikat diye sunduğu şeye!

Hem illüzyonun içindeki gerçekliği görmek gerektiğinin farkındayım, hem de o “hakikat” denilen şeyin de aslında bir kurmaca olduğunun!

O yüzden, varlığını mavi hapa borçlu olan bir kırmızı hapa ihtiyacımız olmadığını düşünüyorum.

İhtiyacımız olan,“hakikatin peşinden gitme süreci”.

İhtiyacımız olan, eğitimde bizi OECD sıralamasının üst basamaklarına taşıyacak yol ve yordamları samimi bir şekilde aratacak ve bu uğurda hakikatin peşinden gitmemizi sağlayacak olan hap!

Yani ihtiyacımız olan, hap-geçirmez bir hap: Üçüncü hap!

O yüzden, müsaadenizle...

Ben üçüncü hapı istiyorum!

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"