05 Nisan 2014

Elveda Pamir! Hoşgeldin toplum!

Katillerin en fazla eşkâllerini yakalayabildiğimiz ülkemizde kayıp çocuklarımızın da ancak cesedini bulabiliyormuşuz demek ki!

Katillerin en fazla eşkâllerini yakalayabildiğimiz ülkemizde kayıp çocuklarımızın da ancak cesedini bulabiliyormuşuz demek ki!

Oysa onu bütün bir gün ve gece civardaki bir çalının dibinde ya da evine komşu ormandaki ulu bir meşe ağacının koynunda uyuyakalmış çıplak ayaklı bir masumiyet tulumu olarak bulabilmeyi dilemiştik.

Belki yakınlardaki anaokulunun bahçesindeki rengârenk oyuncak köşesinde...

Olmadı!

Ölüm, günün ilk ışıklarıyla kendisini evden dışarı atacak kadar muazzam bir hayat iştahına sahip 3.5 yaşındaki bir çocuğumuzu o iştahın zirvesinde yakalayıverdi.

Bu kez şehrin en mutena köşelerinden birinde, kendi yarattığımız güvenlik ve konfor zonunun 2 metre dibinde üstelik.

Çürük bir konfor zonunun ta dibinde!

Hiç bir şey tesellisi olmayacak böyle bir ölümün!

Çocuklarımızın ölümlerini engelleyemediğimiz hayatlarımızın, standartlarımızın bir tesellisi olacak mı? Bu soru da belki yalnızca acılı ailesinin hayatlarının bundan sonraki bölümünde cevap verebileceği bir şey olacak.

Bize düşen sadece yas tutmayı bilmek. Ve de bir çocuktan, o çocuğun ölümünden, üzerine bastığı ihmallerden ders almayı bilmek.

Böyle durumlarda çocukların cennetten bize el salladıklarına inanmak isterim hep.

Ama nedense bir çocuk öldüğünde gökyüzünden koca bir yıldız düşmüş ve de gelmiş boğazıma saplanmış gibi hissetmemin önüne geçemem.

Hele de o çocuk bizleri kısacık yaşamının bir insan için en kısa ama insanlık için en uzun gününde, çok istersek el ele verip fenerlerle bir toplum olabileceğimize inandırmışsa...

Hele de ormana bakarken ağaçları görmezden geldiğimizi de hatırlatmışsa, giderken...

İşin daha çok başında olduğumuzu, yapacak çok şeyimiz olduğunu hissettirmişse o gittiği yerden...

Hepimizin başı sağ olsun tabii!

En başta da Pamir’in yokluğunu en derinlerinde hissedecek olan acılı ailesinin...

Sonra da, bir çocuk için bütün bir şehri ayağa kaldırıp, 7.4 şiddetinde bir afetle sarsılmış, yıkılmışız gibi -17 Ağustos (1999 Marmara) Depremi sonrasındakine benzer- bir toplumsal dayanışma duygusuyla seferber olabilen, bunu gören ve gösteren, bu ülkenin vicdan cenahının başı sağ olsun!

Gecenin bir vakti Beşiktaş’tan, Kurtköy’den, Beylikdüzü’nden kalkıp gelip ellerinde fenerlerle bir çocuğu Zekeriyaköy’ün bilmedikleri sokaklarında, çayırlarında, ormanlarında arayan, ama sadece çok istersek bir toplum olabildiğimizi görebilen ve gördürtebilen binlerce insanın başı sağ olsun!

@akdoganozkan

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"