Geçtiğimiz haftanın Ortadoğu’daki en önemli -ama tüm boyutları gözden kaçtığı için medyada kendine en az yer bulabilen- gelişmelerinden biri, Humus kentinin –tıpkı Halep gibi- cihatçı militanlardan bütünüyle temizlenmesi oldu. Kentte cihatçıların elinde kalan son bölge olan Vair’de hafta sonu muhaliflerin tahliyesi operasyonu vardı.
Şimdi önce bu gelişmenin sonuçlarının görünen boyutlarından söz edelim, sonra da görünmeyenleri analiz ederiz…
Rusya’nın girişimiyle sağlanan ateşkes anlaşması kapsamında ilk partide 400’ü savaşçı 1500-2000 civarında Suriyeli, Rus askerî polisinin gözetiminde cumartesi günü otobüslere bindirilerek Humus’un Vair bölgesinden tahliye edildi. Önümüzdeki 1,5-2 ayda 10-15 bin militanın bu şekilde ve peyderpey şehri terk etmesi bekleniyor. Şam hükümetinin çıkardığı af yasası gereğince şiddeti reddeden muhalifler Humus’ta kalma hakkına sahipse de, bunların sayısının çok yüksek olmayacağı tahmin ediliyor.
El Nusra yanlısı muhaliflerin “Suriye devriminin kalbi” olarak tanımladıkları Humus’ta ellerinde tuttukları son bölgeyi de yitirmeleriyle, şehir 2011’den bu yana ilk defa bütünüyle hükümet güçlerinin denetimine girmiş olacak.
Kentten ayrılan cihatçı militanların büyük bölümünün TSK destekli Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) denetiminde olan Cerablus’a –bir kısmının da Azez’e geçmesi- bekleniyor. 15 bine yakın muhalifin sınırımızın dibindeki, Karkamış’ın hemen karşısında bir kente gelip yerleşecek olması bizi gelişmenin görünmeyen ama çok önemli boyutlarına taşıyor.
BİR: Öncelikle bu gelişmeyle, anlıyoruz ki, Suriye Savaşı’nda bundan böyle şehirlerden ve diğer çatışma alanlarından ateşkesle tahliye edilecek cihatçıların deportasyon bölgesi artık İdlip değil büyük olasılıkla Cerablus olacak. Benzer bir uygulamanın Humus’tan sonra Doğu Guta ve Şam kırsalında hükümet kuvvetlerine karşı savaşan cihatçılara da uygulanması muhtemel. Ve bu bölge Türkiye’nin (kolluk kuvvetlerini eğitmesi vs.) desteğiyle devletleşiyor.
İKİ: Böylece Ruslar (ve tabii Şam yönetimi) muhaliflerle uzlaşma arayışlarını ve pazarlıklarını ağırlıklı olarak “Heyet Tahrir’üş Şam” örgütünün (yani eski Suriye el Kaide’sinin) büyük ölçüde egemen durumda olduğu İdlip’teki muhalif unsurlarla değil, doğrudan doğruya Cerablus’ta ÖSO’nun hamisi konumunda olan Ankara ile yürütecekler.
ÜÇ: Bu da, İdlip’in -dolayısıyla “Heyet Tahrir’üş Şam”ın (HTŞ)- tecridi ve yalnızlaştırılması anlamına geliyor! Halep’in temizlenmesi sonrası işler sanki Rusların istediği gibi gitti. Halep’ten İdlip’e tahliye edilen savaşçılar ile bölgedeki El Kaide unsurları savaştı ve burada ciddi bir ayrışma, polarizasyon ve birleşme süreci yaşandı. Neticede HTŞ İdlip’te büyük ölçüde hakim konuma geçti. “Ilımlı” görülen –ya da barış görüşmelerinde müzakere edilebilen- cihatçıların Azez-Cerablus hattına yerleştikleri şartlar altında, Rusya Hava Kuvvetleri desteğindeki Suriye Ordusunun İdlip’teki El Kaide unsurlarını ileride Türkiye’ye doğru süpürüp temizlemeye çalışmasının önünde de pek bir engel kalmıyor.
DÖRT: Cihatçı militanların Humus’tan Cerablus’a geçmesi, aynı zamanda Türkiye destekli ÖSO kuvvetlerinin, yani Fırat Kalkanı’nın da güçlenmesi anlamına geliyor. Bu gelişmeler ışığında, Ankara’nın bir planının da, bundan böyle Cerablus’u üs tutacak cihatçıların artık Suriye ordusu ile (ya da DAEŞ ile) değil, doğrudan YPG ve PKK unsurlarıyla savaştırılmasını mümkün kılmak olabileceği ileri sürülebilir. Bu durumda Menbiç’in kuzeyinde ve Afrin’de daha önce yer yer Suriye Demokratik Güçleri (SDG) unsurlarıyla çatışan ÖSO güçlerinin YPG’ye yönelik saldırılarını önümüzdeki dönemde yoğunlaştırması sürpriz olmayacaktır.
Kürtlerin Afrin’den Menbiç’e giden yolu açmasına Fırat Kalkanı Harekâtı ile engel olan Ankara, Cerablus’u ileride farklı açılımlar da içerecek şekilde bir yeni İdlip olarak mı kurguluyor, bunu ilerleyen zamanda göreceğiz... Suriye’nin farklı bölgelerinden tahliyelerle gelen ve gelecek cihatçıların aileleriyle birlikte artık İdlip yerine Fırat Kalkanı Harekâtı ile ele geçirilen bölgelere ve Cerablus’a yerleştirilmeleri yeni bir gelişme... Bu gelişmeyi kolaylaştıran Ankara’nın sınırlarını Afrin ve Menbiç’e doğru zorladığı söz konusu bölgenin nüfus yapısının değişmesini (ve sınırboyunda Hatay’dan Fırat’a kadar alanın Kürtsüzleştirilmesini) sağlamak gibi bir tasarımı da var mı, önümüzdeki süreçte bunu da anlayacağız.
twitter: @akdoganozkan