Bu memleketin fıtratında (!) sanki daha çok bir “açıklanamazlık” var.
Ortak genetik kodlarımızın merkezinde oturan bir şey sanki o.
Bizim açıklanamayan kazalarımız, faili meçhullerimiz, kamera ve ses kayıtlarımız yok sadece..
Açıklanamayan “doğal” afetlerimiz var!
Açıklanamayan sellerimiz..
Açıklanamayan patlamalarımız..
Açıklanamayan yangınlarımız var..
Kısacası... Ben kendimi bildim bileli açıklanamayan bir şeyler vuku buluyor bu memlekette. “Neler mesela” diyen varsa, alın işte bir kaç örnek!
***
Ekim 2006, Beykoz: Bir akşam yağan bir saatlik bir yağmurun ardından 100 yıllık bir yerleşim olan Beykoz’daki Mahmut Şevket Paşa Köyü’nü korkunç bir sel aldı.
70’e yakın ev hasar gördü, 3 milyon TL’lik zarar oluştu. Köyde bir afet koordinasyon merkezi bile oluşturuldu.
İlginçtir, köylüler, sele dere taşmasının değil, köyün Alemdağı’na bakan yamacından gelen suların neden olduğunu söylediler.
Ama nasıl olup da dağdan sel geldiğini anlayamıyorlardı. “50 yıldır burada yaşıyoruz, böyle şey görmedik. Nasıl olur da dağdan sel gelir anlamadık” dediler. Yerel yöneticiler bile (!) şaşırdılar, “muamma” dediler, “açıklanamayan bir sel” dediler: “Açıklanamayan bir sel!”
Oysa açıklanamayacak bir şey yoktu. Tarım arazisi açmak, zerzevatçılık yapmak üzere yamaçlardaki makilik alanları yıllarca köklerinden sökmüş, toprağı su tutamayacak hale getirmiştik.
Komşu köyün adı bile Zerzevatçı idi.
Ama bir türlü “açıklayamıyorlardı” işte.
***
Şubat 2011, Ankara: Aralarında 2 km bulunan OSTİM ve İvedik Küçük Sanayi Bölgesi’nde 9 saat arayla büyük patlamalar meydana geldi. Ortalık savaş alanına dönmüş, iki patlamada toplam 21 kişi hayatını kaybetmişti.
Televizyoncular apar topar olay yerine koştu. Traktör yedek parçası imal edildiği varsayılan yerdeki olay için “açıklanamayan bir kaza” dendi.
Belki de, olay mahallindeki minik bir kıvılcım, park halindeki LPG’li bir araca sıçramış, sonuçta bu facia yaşanmış olabilirdi. Tam açıklanamıyordu işte!
Derken adamın biri canlı yayında aniden TV muhabirinin yanına gelip bu bölgede sahte mazot üretildiğini, bunu da herkesin bildiğini söyledi: Solventle baz yağ karıştırılarak 10 numara yağ ve sahte mazot üretiliyordu. Mikrofonlar hemen oradan uzaklaştı. İddialar hemen susturuldu.
Patlamadan etkilenen işyerleri soruşturma süresince kapatıldı. “Eksik bilgilerle firmaları zan altında bırakmaya kimsenin hakkı yok” denildi. “10 numara” unutuverdik mevzuyu! O oldu!
***
Mayıs 2014, Soma: Soma Kömür İşletmeleri bünyesinde işletilen Eyven Maden Ocağı’nda yerin yüzlerce metre altında meydana gelen bir yangının akabinde yüzlerce işçimiz korkunç bir şekilde can verdi.
Maden işletmesi facia sonrası yaptığı ilk açıklamasında, “Ne yazık ki işletmemizde mühendislik ve teknik olarak bugüne kadar görülmeyen ve açıklanamayan yangın vuku bulmuştur. Her türlü emniyet tedbirinin alınmasına rağmen” diyordu.
Oysa işçilerin hayatta kalabilmeleri için bir “yaşam odaları yoktu. Elektrik teknisyeni kabloların trafodaki gücü kaldırmayacağını kaza öncesi 17 gün boyunca yönetime gidip anlatıyor, dil döküyor, ama kimse dikkate almıyordu. Temiz hava veren fanlar 10 gün önce bozuluyordu. Bazı işçiler kızışmayla meydana gelen karbonmonoksit yükselmesini bir uyarı almadan hissedip çıkışa yöneliyor, amirleri onları madene geri gönderiyordu!
Ama işte “açıklanamayan yangın” kaderimiz (!) olmuştu bir kere.
***
Bu kadar çok “açıklanamaz” şey bizi öldürmek üzere bu kadar kolayca bir araya gelince, insan bu olup bitenlerin sonrasını topyekûn nasıl açıklayacağını bilemiyor! Aklına TV dünyasından bir cümle düşüyor sadece:
O cümle 70’li yılların kült televizyon dizisi Uzay Yolu’nda adamlarının Kaptan Kirk’e söylediği klişe bir cümleydi:
“Açıklanamayan bir cisim hızla bize doğru yaklaşıyor Kaptan!”
twitter: @akdoganozkan