27 Mayıs 2019

ABD savaş tamtamları ile kime, ne mesaj veriyor?

Suriye Savaşı'nda sona yaklaştıkça herkes sahanın daha az karmaşık bir hal alacağını umuyor. Ancak gerçek bunun tam tersi

ABD'nin tansiyonundaki artışa ve bölgeye yönelik yaptığı askeri yığınağa rağmen İran ile doğrudan bir savaşa kalkışacağı yok. En azından şu tarihsel momentte durum böyle. Bir kere, Beyaz Saray, her ne kadar türlü yalan dolanla 2003'te müttefiklerini Irak'ın işgali için arkasına almışsa da, bugün yeterince derdi olan ve hele de kuzeye doğru sığınmacı akışının hızlanmasından iyice ürken o Avrupalı müttefikler Irak işgalindekine benzer bir oyunun parçası olmak niyetinde değiller. Bu konudaki itirazlarını belki öyle çok gür ve üst perdeden telaffuz etmiyorlar ama ne Amerikalarının savaş tamtamlarını heyecan verici buluyorlar, ne de İran'la ticaretlerini kolaylaştırmak isterken ve Avrupalı şirketleri ABD'nin yaptırımlarından korumak için yeni bir ödeme mekanizması geliştirme çabası içine girerken ayaklarına bazı engeller takılsın istiyorlar.

Öyleyse peki bütün bu tansiyon artışının arkasında ne yatıyor? Bu tamtamlar kimin için çalıyor?

Aslında benim gibi, Orta Doğu'da 1980 yılından bu yana yaşanan hemen hemen bütün savaşların 1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak savaşının birer tekrarı olduğunu söyleyen ve ABD'nin İran'a dönük hesap ve yaklaşımlarını bu köşede defalarca uzun uzun konu eden biri için bu soruya yanıt vermek pek güç değil. Ancak açıklaması biraz uzun sürebiliyor.

Lakin bu kez daha kısa ve görüntülü (!) bir cevap vererek somut bir açılım yapmak için elimizde bir fırsat da var. Bu "fırsatın" temelini, ImageSat International'dan alınan 19 Mayıs tarihli uydu görüntülerinin de desteklediği bir FoxNews haberi oluşturuyor.

FoxNews'un internet sitesinde geçtiğimiz hafta yer verdiği söz konusu uydu görüntüleri ile iddia ettiği husus şu:

Suriye ile Irak arasında kapalı olan (El Bukamal yakınlarındaki) El Kaim sınır kapısının bir miktar güneybatısında yoğun bir kazı ve inşaat çalışması var. Malum, bu sınır kapısı 2017 yılının sonlarına kadar IŞİD'in denetiminde idi. O yılın Ekim ayının sonlarında ABD ile Rusya arasında buranın kontrolünü ele geçirmeye yönelik büyük bir yarış yaşandı. Yarışı Fırat'ın hemen aşağısındaki kulvardan sürdüren Rusya'nın desteğindeki Suriye Ordu birlikleri, 23 Ekim'de başlattıkları taarruzu 6 Aralık'ta başarıyla sonlandırarak sınır kapısının denetimini (İran destekli milislerin de katkısıyla) aynı çabayı Fırat'ın yukarısından sürdüren ABD desteğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) unsurlarından önce ele almıştı.

Bu aslında, ABD ve müttefikleri için belki de Halep'in yeniden Şam Yönetimi'nin denetimine girmesinden daha ağır bir yenilgiydi. Zira, bu sınır kapısının Suriye ordusunun eline geçmesi demek, Tahran'ın Suriye ve Lübnan'daki İran destekli milislere yönelik ikmal hatlarını ilelebet açık tutabilmesi, bir diğer deyişle İran'ın yeniden Akdeniz'e uzanması anlamına geliyordu.

Ancak ABD hükümeti, sıcak ilişkiler geliştirdiği Irak hükümetini ikna etmiş ve El Kaim sınır kapısının her şartta kapalı kalmaya devam etmesini güvence altına almıştı. Bir diğer deyişle, IŞİD 2017 sonlarında bölgeden atılmış ve sınır kapısının kontrolü yeniden iki ülkenin resmi güçlerinin eline geçmiş olsa da, El Kaim o zaman bu zamandır aktif kullanıma kapalı kaldı.

Ancak Amerikan haber kanalı FoxNews, elde ettiği uydu görüntülerinden hareketle, İran destekli milislerin El Kaim geçiş noktasının bir miktar güneybatısında yeni bir geçiş noktası açmaya çalıştıklarını ileri sürüyordu. İddiaya göre, bu milisler bu amaçla 270m. x 165m.'lik bir alanda üç aydır kazı ve inşaat çalışmalarını temel alan altyapı faaliyetleri yürütüyorlardı. Kanala göre, hedef bu geçiş kapısının yakınlarında araç, silah ve mühimmat depolanacak bir yer inşa etmek olmalıydı.

Öyle ya, bölge zaten çöllük bir coğrafyaydı. Kapının bir yerden alınıp başka bir yere taşınması çok zor değildi. İran destekli milis güçler bölgenin her tarafındaydı. Bunu yapmaya zaten ihtiyaçları vardı. Çeşitli Batılı kaynakların aktardığı istihbari bilgilere bakılırsa, El Kaim bölgesi yakınlarında İran destekli şu milis grupları yer alıyordu:

Liva el Tafuf; Hareket el Abdal; Seriyye Talia el Horasani; Kata'ib Seyyit el Şüheda; Kata'ib Hizbullah; Haşd'i Şabi; Liva Fatimiyun; Kata'ib el-İmam Ali; İslam Devrim Muhafızları; Lübnan Hizbullahı.

Kısacası, gerek ABD'nin Lübnan Hizbullahı ile bağlantılı gördüğü İran Devrim Muhafızlarını terör örgütü listesine almasının, gerekse de İran'a yönelik yeni yaptırımlara yönelmesinin ve daha önce yaptırımlardan muaf tuttuğu, aralarında Türkiye'nin de olduğu 8 ülkeyi ayrıcalık kapsamından çıkarmasının, bunlarla da yetinmeyip Körfez'deki gerilimi artırıcı bir askeri yığınağa girişmesinin ardında, bu milis yapıların Suriye Savaşı'ndan zaferle çıkarak güçlerini pekiştirmeleri yatıyordu. Bu yapılar, Trump'ın çekileceği müjdesini (belki biraz erken) verdiği Suriye'deki ikmal hatlarını güçlendirecek ve bölgenin her yerini kendi karargâhları, üsleri haline getirebilecek, diledikleri gibi personel, silah ve mühimmat taşıyabileceklerdi. ABD'yi endişeye sevk eden buydu.

Washington da bunun karşılığında, gerginliği tırmandırarak aslında Suriye'yi ve Rusya'yı bu İran destekli yapıları dizginleme ve Tahran'ın savaşla güçlendirdiği Suriye'deki nüfuzunu sekteye uğratma konusunda "hizaya getirmek" istemişti.

ABD'nin savaş tamtamları çalmasının ardında İran'ı işgale dönük bir mesaj değil, Suriye ve Rusya'nın dış politikalarını İran'ı dizginleme doğrultusunda etkileme gayreti vardı.

Olan buydu!

Peki Halep, Hama, Guta, Palmira gibi şehirlerin cihatçı güçlerin elinden alınması aşamasına kadar İran yanlısı milislerle aynı safta savaşan Rusya (ve hatta Şam Yönetimi) neden Tahran'ı hizaya getirme çabasına girişsindi? Neden İran yanlısı milisleri Suriye'nin stratejik noktalarından olabildiğince uzak tutmaya çalışsın, hareketlerini kısıtlamaya gayret etsindi?

Bu sorunun da cevabı zor değil aslında. Rusya savaşın sonunu herhangi bir kazaya uğramadan tüm stratejik hedeflerine ulaşarak görme çabası içindeydi. Bu amaçla bölgesel ve küresel diplomasiyi dengeli bir şekilde yürütmek zorunluluğu hissediyordu. Moskova'nın Tahran'a yönelik "kısıtlayıcı" bir yaklaşımı varsa, bunun ardında İsrail'in ve ABD'nin gazabını bölgeden olabildiğince uzak tutabilme gayreti vardı.

Moskova işte bu noktada yeri geldiğinde sadece İsrail ile değil, Suudi Arabistan ile de yakın çalışabilirdi. Bu gerçeğin farkında olan ve Rusya tarafından etkisizleştirilmesinin mümkün olabileceğini hisseden Tahran bu gerçekten benzer ölçüde tedirgin olan Şam Yönetimi ile ilişkilerini hızla daha da geliştirme gayretine girdi.

Moskova ile yaşadığı güven bunalımının ardından Tahran, Şam Yönetimi ile 2019 yılı Ocak ayında kapsamlı bir ticari işbirliği anlaşması imzaladı. Anlaşma ile Suriye, Tartus ve Lazkiye'deki limanların yenilenmesini ve işletimini İran'a bırakıyor, Tahran Yönetimi bu anlaşmayla üç yılda tamamlanmak üzere 526 megawatt kapasiteli bir termik santral inşası ile Baniyas'tan Lazkiye limanına bir boru hattı inşa edilmesini öngören projeleri de üstleniyordu.

Yeni İttifaklar Şekillenirken

Moskova ile yaşanan güven bunalımı Suriye hükümetini Irak ve İran ile biraz daha yaklaştırırken, Suriye'nin kuzeyinde İran ile Rusya'yı bir kez daha farklı saflara yerleştiren yeni bir ayrışma daha yaşanmaya başlamıştı. Şam Yönetimi'ne yakınlığıyla da bildiğimiz el Masdar gazetesinin, geçtiğimiz ay kendi kaynaklarına dayandırarak verdiği haberine bakılırsa, Suriye'nin kuzeyinde son zamanlarda iki yeni ittifak beliriyordu; bu ittifaklardan birini Türkiye ile İran, diğerini ise Rusya ile Suudi Arabistan oluşturuyordu.

Habere bakılırsa, Suriye hükümeti ile Kürtlerin önderliğindeki SDG'nin barışçıl bir çözüme ulaşmasını isteyen Rusya, Suudi Arabistan ile yeni bir ittifak oluşturmaktaydı. Rusya'nın bu ittifaktan temel muradı, bölgedeki çeşitli Sünni kabile ve aşiretlerle yakın ilişkisi olan Suudi Arabistan'ın himayesiyle, Orta Doğu'nun en büyük aşiretlerinden olan ve özellikle Kürtlerin hak savunuculuğunu da yürüten Arap Şammar aşiretinin Şam yönetimi ile Kürtleri uzlaştırma konusunda etkin bir rol oynamasını sağlamak idi.

Suudilerin bu ittifaktan muradı ise, Akdeniz'den Basra Körfezine kadar uzanan alanda İran'ın nüfuzunu mümkün olduğunca dizginleyebilmek. Ancak Amerikalılar konuya ihtiyatlı yaklaşıyor, Kürtleri pek çok konuda desteklemiş Arap aşiretlerinin Şam Yönetimi ile anlaşacak olmasını Kürtler'e "bakın yalnızlaşıyorsunuz, görüyorsunuz tek dostunuz biziz" şeklinde sunuyordu.

Kürtler konusunda benzer güvenlik kaygıları taşıyan Tahran ile Ankara ise Kuzey Irak'taki işbirliklerini Kuzey Suriye'ye taşımaya hazırlanıyorlardı. Tartus ve Lazkiye'deki limanların yenilenmesini ve işletimini almış olsa da ABD'nin yaptırımlarından ötürü kendi petrol tankerlerini Lazkiye ve Tartus limanlarına gönderemeyecek olan Tahran bu işbirliği sayesinde petrolünü Türkiye'nin batısındaki limanlar üzerinden dolaylı yolla Suriye'ye sevk etme imkanına kavuşabilirdi.

Masdar'ın adını açıklamadığı kaynaklara bakılırsa, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in Nisan ayındaki Şam ziyareti sonrası doğruca Ankara'ya uçmasının ardında da bu işbirliği yatıyordu. Zarif, mevkidaşı Mevlut Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde Suriye hükümetinin bu konulardaki mesajlarını iletmişti.

Evet, Suriye Savaşı'nda sona yaklaştıkça herkes sahanın daha az karmaşık bir hal alacağını umuyor. Ancak gerçek bunun tam tersi. Ankara için de durum böyle. İdlib'de kimi hedeflerde -belki Tel Rıfat'ı Afrin'deki kontrol bölgesine katabilmek umuduyla- Ruslar ile ortak hareket ediyormuş izlenimi veren Ankara yeri geliyor, İran ile işbirliği yapabiliyor. Yeri geliyor, 25 Mayıs tarihli Reuters haberinde ileri sürüldüğü üzere, Rusya desteğindeki Suriye ordusuna karşı Hama'nın kuzeybatısında savaşan cihatçı güçlere aralarında ABD yapımı, güdümlü tanksavar füzelerinin (TOW) de bulunduğu silah ve mühimmat desteğini (muhtemelen ABD'nin de onayıyla) sağlıyor.

Gerçi El Nusra uzantısı Heyet Tahrirü'ş Şam (HTŞ) ve onun ittifak içinde bulunduğu gruplar, işgal altında tuttukları stratejik öneme sahip Kefer Nabuda yerleşim alanını dün Suriye ordusuna karşı kaybettiler ancak bu tip güçlü silahların varlığı Suriye Ordusunun kontrol alanını İdlib'in güneyindeki Han Şeyhun'a kadar genişletmesini bir süreliğine de olsa yavaşlatmış olacak.

Velhasıl Suriye'deki çatışma alanları eskisiyle kıyaslanmayacak boyutta azalmış durumda belki. Savaş giderek sona yaklaşıyor. Ancak bu aktörler arası ilişkilerin giderek daha az karmaşık bir yapıya büründüğü anlamına kesinlikle gelmiyor. Sahada umduğunu bulamayanlar çoğaldıkça bu böyle olmayı da sürdürecek hiç kuşkusuz!

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"