16 Aralık 2013

2013 bitmeden İstanbul’da bunları yapın

2013 bitmeden İstanbul’da bunları yapın

Karlı bir akşamüzeri Molla Aşkî’den İstanbul’u seyredin

Balat-Ayvansaray sırtlarındaki Haliç’e nazır Molla Aşkî Terası, İstanbul’un en panoramik seyir teraslarından biri olmayı yüzlerce yıldır kesintisiz sürdürüyor. Sırtını 18. yy’dan kalma Molla Aşkî Camii’ne ve Macarlar Yokuşu’ndaki Bizans devri saray kalıntılarına dayayan terastaki çay bahçesinde “molla çayı” ya da salep içmenin keyfi karlı günlerde bir başka.

Bu şehre 18. yüzyılın ortalarında gelmiş ve bu noktadan Haliç’in öbür yakasına bakmış olsaydınız,  sahilde Topkapı Sarayı’ndan bile daha etkileyici bir saray (Tersane Sarayı) ve arkasında o saray erkanının ava çıktığı, okçuluk talimleri yapılan muhteşem bir orman görecektiniz. Tercihimizi betondan (!) bir medeniyet inşa etmekten yana kullandığımız için, bugün o güzellikleri sadece Fransız gezgin ve ressam Melling’in gravürlerinde görebiliyoruz.

Ancak Molla Aşkî’nin doğusunda 50 yıldır çehresi değişmemiş Ayvansaray sokaklarına ve bacalarından halen soba dumanları tüten mütevazı evlerine bakmak da güzel. Arka planda Galata Kulesi’nden Topkapı Sarayı’na, Bizans’tan Osmanlı’ya çok sayıda anıt eserle çevrili İstanbul siluetini saatlerce seyretmek de!

“Kentsel dönüşüm” uygulamaları bu siluetin son izlerini de tarihe havale etmeden önce, gidin ve Pastırmacı Yokuşu’nun yanı başındaki Molla Aşkî’den eski şehrin direnen son mevzilerini izleyin.

 

Kara sırtlı misafirimizi ziyaret edin

Bir sabah Beşiktaş ya da Karaköy’den Kadıköy vapuruna atlayıp, güvertede iskele tarafında yer tutun. Haydarpaşa mendireğe yaklaştığınızda gözlerinizi dört açın ya da dürbününüze sarılın. Çünkü mendireğin boğaz tarafında, şehrimizde yaşayıp üreyen çok sayıda yerli deniz kuşlarımız arasında tek bir tane “büyük kara sırtlı martı” göreceksiniz. Çoğunlukla gümüş martı ile karabaş martı gibi martı türlerine rastladığımız İstanbul’da büyük kara sırtlı martı şehrin yerlisi değil; Avrupa’nın Atlas Okyanusu kıyılarından bir şekilde buralara gelmiş bir kış konuğumuz. Haydarpaşa’da Aralık ayı başından bu yana kış konaklaması yapan bu misafirimiz yakın geçen teknelerden rahatsız olup uçmadığı, serin sularda avlanmadığı zamanlarda, mendirekte dinleniyor. İstanbul’a tek başına, cesaretle bir zenginlik, farklılık katıyor. Görmesini bilenler için...

 

Batna en güzel cilayı Çarşamba’da çekin

Soğuk kış günlerinde insanın canı sıklıkla güzel bir çorba çeker. Siz de çorba deyince aklına ilk önce leziz bir mercimek çorbası gelenlerdenseniz, hatırınızda bulunsun, İstanbul’da belki de en güzel mercimek çorbasını Fatih Çarşamba’daki Öz Mevlana Pidecisi yapıyor. Burada fırında kemik iliğiyle pişirilen çorbanın tadına doyulmuyor. Öyle ki, “kana kuvvet, göze fer, batna cila çorbamızın” lezzetini zayıflatacağı endişesiyle insan çorbaya limon sıkmak dahi istemiyor. Çorbayla yetinmeyecek olanlara etli ekmeğinin incecik ve kıtır olduğunu hatırlatalım. Öz Mevlana Pidecisi, Çarşamba’da İskender Ağa Cami’sine en fazla 100 m. mesafede, Manyasizade Caddesi no. 37’de.

 

Belgrat Ormanı’nda geyik muhabbeti yapın

Hafta sonları rotayı Belgrat Ormanı’na çevirenler daha çok Neşet Suyu bölgesine giderek civarı buradan hareketle gezmeyi tercih eder. Oysa ormana giriş yapılacak çok sayıda nokta, gezilip görülecek çok yer var. Falih Rıfkı Atay Mesire Alanı da bunlardan biri. Bu mesire alanı ile Ayvad Bendi arasında, yolun sağ tarafında yaklaşık 10 hektarlık bir alanda faaliyet gösteren bir geyik üretim çiftliği var. Çiftlikte şu aralar 60 civarında geyik olması lazım. Eğer ormanın kalabalık olmadığı günlerde, çiftliğin bulunduğu bölgeden aracınızla ağır ağır geçerseniz, geyikleri görme şansınız olabilir. Bu şansı artırmanın en iyi yolu ise, aracınızı yol kenarına park edip, elde dürbün beklemek. Yeterince sessiz, sakin olur ve bir süre beklerseniz, arada yapacağınız o boş, geyik muhabbetinin (!) ardından bu güzelim hayvanlar, olağanüstü güzelliklerini ödül olarak size açabilirler.

Zorlu kış günlerinde çiftliğe patates, elma, kara lahana, brokoli gibi sebzeler götürerek geyiklerin hayatta kalma mücadelesine bir nebze destek olmak da isteyebilirsiniz.

 

Yılbaşını yılın en uzun gecesinde kutla

Ki aslında orijinal fikir (!) de böyleydi. Yani Noel’in kökeni çok eski çağlarda hem teknik hem de mitolojik sebeplerle, kuzey yarımkürede yılın en kısa günü olan 21 Aralık’a dayandırılıyordu. Çünkü o gün güneş ışınları Oğlak Dönencesi’ne dik geliyor ve yılın en uzun gecesi yaşanıyor. Ve o tarihten sonra günlerin kısalması da duruyor. O nedenle, 21 Aralık güneşin geri gelmeye başladığı tarihi olarak da bilinir. Kış Gündönümü’nden yaklaşık 12 gün sonra günler düzenli olarak uzamaya başlar. Aradaki bu istikrarsız dönem özellikle pagan mirası da yüklenmiş Anadolulu Ortodoks Rumların Hristuğenna, Protohronia ve Theofania gibi 3 yortularının idrak edildiği özel bir dönemdir. Ermeniler Gağant ve Dzınunt, Süryaniler ise İdo Dmavladö bayramlarını bu dönemde –zamanla benimsenmiş yeni takvimlerin sebep olduğu ötemelerden ötürü- farklı günlerde idrak ederler. Eskiden “kara koncolos” isimli bir iblisin bu 12 günlük dönemde yeraltından çıkıp evlerin ateşini, ocağını söndürmek, bereketini kaçırmak istediğine inanılırmış. Bunun için de ocaklar her daim harlı tutulur, her yerde ateşler yakılırmış. Koncolosların bu dönemin sonunda ve yakılan bu ateşler sayesinde uzaklaştırılıp yeniden yeraltına mecbur edildiğine inanılırmış. O yüzden eski Türk ruznamelerinde bu 12 günlük dönemin başına “Evvel-i Koncolos”, sonuna ise “Ahir-i Koncolos” denirmiş. Ağaçların ışıklandırılmasında da bu ateş sembolizması yatarmış. Haydi, en azından bir seferliğine yılbaşını yılın en uzun gecesi kutlayın! 21 Aralık’ta sevdiklerinizle doğaya çıkın! Mesela Mahmut Şevket Paşa Köyü’ndeki Kulindağ’a gidin! Küçük de olsa ateşler yakın, en uzun gecenin tadını çıkarıp, güzel dilekler tutun, tazelenin!

 

Tuzla’da hayata döndürülen gölü görün

Bir zamanlar İstanbul’un tuz gereksinimini karşılayan ancak hemen dibindeki tersanelerin de etkisiyle 2001 yılında tamamen kurumuş olan Tuzla’daki Kamil Abduş Gölü hayata geri dönüyor. Denizle bağlantısı çok uzun dönemden beri kesilmiş olan gölde su döngüsünün yeniden sağlanması için Tuzla Belediyesi’nin girişimleriyle boğazlar açıldı. Gölün derinliği artırıldı ve yapay adacıklar oluşturuldu. Amaç İstanbul’un dibinde bir “kuş cenneti”ne kavuşmak olarak belirlendi. Şimdi mevsimlerden kış. Bahri, küçük batağan, sakarmeke, elmabaş patka, çamurcun ve yeşilbaş ördek gibi türler konaklamak için Tuzla Kamil Abduş Gölü’ne geri döndüler. Yeniden beliren bu güzellikleri görme ve selamlama fırsatını kaçırmak istemiyorsanız atlayın Tuzla’ya gidin! Ya da yakın bir tarihte bu gölde kış ortası su kuşu sayımı yapacak olan İstanbul Kuş Gözlem Topluluğu’nun gönüllü destekçilerinden biri olun ve çevreyi onlarla, bilerek gezme fırsatına kavuşun.

 

Tire lezzetlerine Emirgan’da uzanın

Tire’ye gitmeden yöre lezzetlerini, özellikle de Tire Köftesi’ni tatmak isteyen İstanbulluların artık Emirgan’a kadar uzanması yeterli. Emirgan Cami’nin bulunduğu sokakta sahilden 60-70 m. yukarıda, sağ kolda yer alan Filia Cafe’de serpme kahvaltı da, mevsimine göre Ege otları da bulunuyor. Ama mekanın amiral gemisi Tire Köftesi. Midelerinde tatlıya yer bırakanlar yemeğin üzerine karadutlu lor tatlısı da söyleyerek kendilerini Ege’deymiş gibi hissedebilirler.

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"