11 Kasım 2016

Seviye düştükçe kirlenme çoğalıyor

Kirlenme artar ve yaşananlar karşısında çaresizlik duygusu giderek daha da çoğalır

Türkiye’de basın tarihi içerisinde yazar atışmalarının geçmişi bir hayli eskidir. Buna karşın en tartışmalı dönemlerde bile belirli bir seviye muhafaza edilmiş ve mesleğin onuru ön planda tutulmaya çalışılmıştır. İçinden geçtiğimiz dönemde ise kutuplaşma öylesine yakıcı bir hal aldı ki taraflılık her şeyin önüne geçmeye ve meslek etiğinin ayaklar altına alınmasının kapılarını ardına kadar açıverdi.

İster siyaset alanında isterse spor alanında olsun çıkar amaçlı yazılar ve bunun üzerinden kendisi gibi olmayanlara ‘ayar’ verme anlayışının hakim olduğu bir medya düzeni egemen kılındı. Artık işler fikirsel tartışma, yayın ilkeleri, etik, gazeteci duruşu gibi kavramlar düzeyinde işlemiyor. Bunun yerine farklı olanı ‘linç’ etme psikolojisinin devrede olduğu ve ne kadar çok hakaret yağdırırsan o kadar çok haklı olduğun bir dönemdeyiz. Her şeyin birbirine karıştığı ve makamlar aracılığıyla yükselen insanların güç bağımlısı olduğu zamanlarda en çok kaybolan duygu hiç kuşkusuz alçak gönüllülük ve tevazudur.

Yandaş ve Candaş medya tartışmasından bu yana Türkiye’de gazeteciler ‘birbirlerinin kurdu’ halini almışlar ve olanlardan en çok etkilenen de bu ülkenin gazeteciliği olmuştur. Uzun bir süreden bu yana gazeteciliği savunmak, gazetecilerin hapishanelerde yatmasını eleştirmek adeta suç olarak gösterilmeye ve bunun üzerinden var olan iktidara eklemlenen bir gazetecilik yapılır oldu. Karşıda olduğuna inanılan kim olursa olsun söylediği sözün herhangi bir kıymeti harbiyesi kalmamakta ve hızla önce hesap vermeye ardından da patronları üzerinden işiyle tehdit edilmeye varan bir anlayış prim yapıyor. Böylesi bir yapıdan basın etiği, habercilik ve okuyucuyu aydınlatacak bir gazetecilik beklemek de tabii ki hayal oluyor.

Nüfusumuz artıyor buna karşın gazete okuyucusu sayısı azalıyor ve insanların gazetelerle kurmuş oldukları bağlantı giderek zayıflıyor. Gazetecilik yaptığını zannedenler gazeteciliğe ve geleceğin okur kitlesine en büyük zararı vermeyi sürdürüyorlar. Sorulmayan sorulardan, sonucu belli olmayan seçim yarışlarının galibini ilan etmeye kadar her türlü tuhaflık var işin içinde. Örneğin dün Amerikan başkanlık seçimi sonuçları belli olmadan Posta gazetesi Clinton başkan oldu haberi ile okuyucularına seçimin galibini açıklayarak çıktı. Ama hiç beklenmedik bir biçimde tam tersi olunca bugün okuyucularından özür dilemek zorunda kaldılar.

Bir diğer örnek ülkemiz televizyonlarının seçim sonuçlarını Amerikan televizyonlarından önce açıklama ve Trump’ın başkan seçilmesi için kalan delege sayısını verme istatistiklerinde de yaşandı. Bu seçimlere gösterilen büyük ilgiyi ve sabaha kadar yapılan canlı yayınlar aracılığıyla uzmanları konuşturma meselesini de not etmeliyiz. Haber kanalları birbirleriyle yarıştılar ancak çoğunlukla aynı noktada buluşmak suretiyle bir örnek yayıncılık anlayışına imza attılar.

Gelelim yazının asıl konusu olan Güntekin Onay’ın katıldığı programda söylediği ‘bu ülkede gazeteciler tutuklanıyor, buna baksınlar’ cümlesi üzerinden yaratılan fırtınaya dikkatinizi çekmek isterim. A spor ile Fotomaç gazetesi arasında başlayan polemik sonrasında Beşiktaş kulübü gazetenin tesislerine girişini yasaklamıştı. Güntekin Onay da kendisine bu durum ile ilgili sorulan soruya yukarıdaki cevabı vermişti.

Bunun üzerine hızla bir ders verme ve yerini bildirme kampanyası başlatıldı ve sihirli sözcüklerle söylenenler adeta tersine çevrildi. Bu dönemin en büyük özelliklerinden bir tanesi sizin söyledikleriniz değil, söyledikleriniz üzerinden değerlendirme yapanların bu sözleri hangi noktalarla ilişkilendirip ilişkilendirmeyecekleridir. Ucu tamamen açık ve herkesin bir potada eritilebileceği bir anlayışın tavan yaptığı bu bakışla birlikte ülkemizde gazeteler ve gazetecilik etiği de yeniden tanımlanır hale getirilmiştir.

Siyah ile beyaz arasında sıkışıp kalan bir kültürün içinde farklı tonların yaşamasına olanak tanımayan ruh halimiz, bu dönemle birlikte iyice ön plana çıkartılmıştır. Artık ya bütün olanların yanındasınız ya da tam karşıda yer alıyorsunuz. Hayatın her alanını bu şekilde kodlayan ve bu doğrultuda şekillendiren bir bakış açısında gazetelerden ve televizyonlardan taşan öteki karşıtlığı sokakta yankı bulmaktadır.

Kendilerine yapılmasını istemedikleri davranışı/ları başkasına yapmaktan çekinmeyen bir de üstelik bunu kendisi için hak olarak gören kitleler bu sayede hızla harekete geçirilmektedir. Beşiktaş kulübünün tesislerine Fotomaç gazetesini almaması son derece yanlış, basın özgürlüğünü hiçe sayan bir karardır. Buna karşın bu gazetenin bağlı bulunduğu yayın grubunun A Spor kanalında canlı yayınladığı Beşiktaş Sompo Japan-Zielona Gora basketbol maçında tribünlerdeki taraftarların sesini ekrana yansıtmayıp, banttan taraftarların sesini vermesi de bir o kadar skandaldır. Hatta bunun ötesinde çok daha büyük bir güç gösterisini hayata geçirmektir. Gücü, parayı, iktidarı haberlerin ve toplumun bilgilendirmesinin önüne geçirdiğiniz her noktada bundan sadece orada yaşayan insanlar zarar görmezler.

Kirlenme artar ve yaşananlar karşısında çaresizlik duygusu giderek daha da çoğalır. Ne yazık ki bizde medya kendisini sadece söylemde dördüncü güç olarak gördü ancak hiçbir zaman ne bunun içini doldurabilecek bir yapıyı üretebildi ne de bunun için çaba harcadı. Kolay yoldan iktidarlar üzerinden kendi varlığının devamını oluşturacak bir yayıncılık anlayışını sürdürmek suretiyle ‘ne yardan ne de serden olma’ anlayışı ile bugünlere kadar gelmemizde önemli bir rol oynadı.

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"