18 Şubat 2025
Bu yazının yazılmasına neden olan husus sevgili dostum Prof. Dr. Ahmet Şimşek tarafından sosyal medya hesabında yayınlanan bir videonun altına görüşlerini merak ettiği sosyologlardan birisi olarak tarafımı da eklemesidir. Son derece enteresan olan videoda 22 yaşında olduğunu beyan eden bir hanımefendinin erkek arkadaşının kendisine vermiş olduğu sevgililer günü hediyelerine ilişkin görüşleri yer almaktadır. Aslında videonun kendisi son derece önemli bir unsuru tartışmamıza yol açabilecek bir mahiyet içerdiği için bu yazıyı yazıyorum da diyebilirim. Öncelikle videodaki genç kızın sözlerini olduğu gibi tırnak içerisinde sizlere aktarıyorum: "Evet arkadaşlar erkek arkadaşımın benim için sevgililer gününde aldığı hediyeyi göstericem. Böyle bir kalpli yastık almış. Mum, yani anlatmama gerek var mı bilmiyorum ama bunu almış, demir kokan bir kolye almış. Şimdi diyeceksiniz ki hediyenin ucuzu, pahalısı olmaz. İyisi kötüsü olmaz önemli olan düşünmesi. Değil arkadaşlar, ben 22 yaşında bir kadınım ve bana gönderilen bu hediye 10 yaşında 12 yaşındaki çocukların birbirlerine doğum gününde, sevgililer gününde aldıkları hediyelerden. Yani bu hediyeyi mi bana layık görüyor? Ben bu kadar ucuz muyum? Bu kadar basit miyim? Ben bu hediyeyi kendime çok büyük bir saygısızlık olarak görüyorum çünkü ben kendime değer veriyorum. Ama duruma bakılırsa o insan bana değer vermiyor! Ben bunu bilir bunu söylerim."
Tüketim kültürünün her şeyi biçimlendirdiği ve her türlü duyguyu kullanma hususunda son derece maharetli olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu tüketim çılgınlığının son yıllardaki ülkemizdeki en bilindik adresi ise hiç kuşkusuz sevgililer günü olarak son otuz yıldır bu topraklarda da karşılık bulan 14 Şubat tarihidir. Günlerden herhangi birisinin sevgi için seçilmiş olması hem son derece güzel hem de bir o kadar da sıkıntılıdır. Güzeldir çünkü sevgi denilen ve dünyada önemi hiç ama hiç bitmeyecek olan bir duygunun, daha görünür olmasını sağlamasına verilen katkı çerçevesinde övgüyü hak etmektedir. Sıkıntılı bir noktaya karşılık gelmektedir çünkü sevgiyi belirli bir zamanın içerisine sıkıştırabilmek veyahut oturtabilmek gerçekten mümkün olabilecek bir şey midir? Sizi siz yapan ve sizin başka türlü bir insan haline gelmenizi sağlayan duygudur sevgi.
Sevgi sayesinde başka türlü bir insan haline dönüşmeye başladığınızı önceleri fark edemezsiniz çünkü sevgi denilen gücün farkını idrak edebilmeniz zaman alacaktır. Fakat bu emsalsiz duyguyu fark ettiğiniz andan itibaren siz de ortaya çıkan farklılıkları kısa bir zaman içerisinde çevrenizdekiler sizden bile önce fark etmeye başlayacaklardır çünkü siz farkında dahi olmadan her halinizle seven birisi haline dönüştüğünüzü göstermeye başlarsınız. Önce yüzünüzden hiç eksik olmayan bir tebessüm ile dolaşma hali içerisine giriverirsiniz. Ardından kendinize daha bir çeki düzen vermeye, etrafınızda olup bitenleri daha bir farklı görmeye dikkat edersiniz. Daha içten konuşmaya, daha sıcakkanlı bir insan haline dönüşmeye ve sevginizi belli edecek hareketleri yine farkında olmadan tekrarlama içerisine girersiniz.
Sevginiz sizi dönüştürürken aynı zamanda sizinle çevrenizdekilere de farklı biçimlerde dokunmanıza, konuşmanıza yol açıverir. Daha başka biri olur çıkarsınız ve bu yeni kişinin eskisinden çok daha sıcakkanlı birisi olması hali bile şaşkınlığınızı arttırmaya yarar. Çünkü sevginin yakaladığı yürekler başka türlü atmaya, başka türlü bakmaya ve bambaşka şekilde konuşmaya başlarlar.
Bu ifadelerin ardından genç hanımefendinin söylediklerine yeniden odaklanalım ve bunu yaparken söz konusu örneğin nevi şahsına münhasır bir nitelik arz etmediğini de aklımızdan çıkartmayalım. Çünkü yeni dönem beraberinde kendisine özgü insan tipolojisini de ürettiği için hem söz konusu günün hem de o güne ilişkin verilen hediyelerin bu biçimde ifşa edilebilmesi ‘normal’ kabul edilir hale dönüşmüştür. Bir başka ifadeyle gerek sevgili dostumun yazdıkları gerekse onun bu paylaşımını yorumlayanlar ve tabii ki bunu yazıya döken benim de dahil olduğum kitlenin, bu yeni kuşağın davranışlarını ve bütün duygu durumlarını metalaşmış hale dönüştürebilmelerini anlayabilmemizin olanağı bulunmamaktadır!
Çünkü her şeyden önce sevgiyi alınan hediye üzerinden ölçmek gibi bir davranış kalıbıyla başlayan bakış açısının bir sonraki adımda kendisini ben bu kadar ucuz muyum? Diyebilecek kadar hem karşısındakini hem de kendisini alçaltabilecek bir hale bürünebileceğini ne anlayabiliriz ne de bunu söyleyenlerin kendilerini aslında nasıl tuhaf bir konuma hapsettiklerini çözebiliriz.
Değişen zaman ile değer yargılarının da değişeceği gerçeği ile çok garip bir biçimde yüzleşmek durumunda kalıyoruz. Hatta burada karşımızda adeta bizlere atılan bir tokadın ayırdına biraz geç varmaktayız bile diyebilirim. Çünkü bu genç kızımız ve onun sevgilisi olan erkek arkadaşı ile bir örnek düşünüp yaşamayı sürdürmekte olanların bu seviyede bir varlığa dönüşmelerinde hepimizin belirli oranlarda katkıları söz konusu. Verilen hediyeleri reels videosu üzerinden ifşa etmekle başlayan anlayış aslında hayatın her alanını seyirlik bir yaklaşıma indirmekle yakından bağlantılı diyebiliriz.
Tabii burada bizi ilgilendiren husus alınan hediyelerin, beklenilen ederde ve etraftakiler üzerinde yaratabileceği etkiden uzak olmasının -ki bu durumun da göreceli olabileceğinin bile ayırdında olamayan biri ile karşı karşıyayız- yarattığı hayal kırıklığının dışa vurulmuş olmasıdır. Bir başka ifadeyle memnuniyetsizliğin ete kemiğe büründürülmek suretiyle, hediye veren erkek arkadaşın videoyu izleyenler nezdindeki ayıplanma katsayısının arttırılması için hem videonun çekilmesi hem de konuşmalar ile linçin boyutlarının katlanması halidir.
Verilen hediyeleri ve onlara atfedilen söylemleri yorumlamaya bile gerek yok! Ancak asıl üzerinde durulması gereken husus bu genç kızımızın videonun sonlarına doğru "yani bu hediyeyi mi bana layık görüyor?" sorusunun hemen ardından "ben bu kadar ucuz muyum?" ifadesini kullanıyor olmasıdır. Aslında bu ifadeler ile kendisini nasıl gördüğünü net bir biçimde ele vermiş olmaktadır ancak kendisi bunun farkında mıdır? Açıkçası ondan da emin değilim! Bir diğer ifade "bu kadar basit miyim? Ben bu hediyeyi kendime çok büyük bir saygısızlık olarak görüyorum çünkü ben kendime değer veriyorum. Ama duruma bakılırsa o insan bana değer vermiyor! Ben bunu bilir bunu söylerim" sözleridir ki, basitlik ile alınan hediye arasında kurulan bağın tamamen maddiyat üzerine kurulduğunu ortaya koymaktadır ki bu durumun beraberinde hızla tüketilen sevginin yarattığı etkileri ve toplumsal hayat üzerindeki yarattığı hususları da daha ayrıntılı bir biçimde gözden geçirmemiz gerektiğini bizlere hatırlatmaktadır. İnsanın kendisine değer verilmesi için maddi açıdan yüksek hediyelerle karşılık bulması bir yaklaşım olarak görülebilir ancak bu genç kızımızın da onun gibi düşünenlerin de bu hediyeleri verecek olan erkek arkadaşlarını bu hediyeler yüzünden bir yerlere konumlandırmalarının yaratacağı sıkıntıları da yine medyaya yansıyan haberler üzerinden bolca okuyoruz.
Bu videodaki bir diğer dikkat çekici ifade ise bu tip hediyeleri on ila on iki yaşındaki çocukların birbirlerine doğum günlerinde, sevgililer gününde veriyor olmaları cümlesiydi. Sevgili olma halini aşağı yaşlara çekmenin ötesinde duygu yoğunluğunu daha küçük yaşlardan itibaren belirli hediyeler ve yaş ile bu hediyelerin meblağları ile konuşmaya başlayan bir anlayışa doğru değiştirmekle daha fazla sevildiğini zanneden bir kuşakla karşı karşıyayız. Tabii bir de videodaki genç hanımefendinin daha yirmi iki yaşında olmasına karşın yüzündeki dolguların, dudaklarındaki botoksun kendisini ne kadar tuhaf bir hale dönüştürdüğünü de eklemeliyiz. Ama bütün bunların ötesinde sevgiyi bulmanın ve yaşatmanın gerçekten son derece zor olduğu bir dönemden geçerken, maddiyat üzerinden sevgi pazarlaması yapmanın ve sevgiyi metalaştıran bütün uygulamaların karşısında karşılıksız, umarsız sevginin önemini ve etkisini göstermenin yollarını bizzat uygulamalı bir biçimde yani yaşayarak çocuklarımıza, gençlerimize göstermeliyiz. Bunun yolu bazen bir çiçekten bazen güzel bir çift sözden bazen de yapılan sürprizlerden geçebilir önemli olan hissettirmek ve yaşadığınız duygu halini karşınızdakine geçirebilmektir. Gerisi laf-ü güzaftır.
Türkiye futbol tarihinin en farklı karakterlerinden bir tanesi olan Eskişehirspor’un gol makinesi Prof. Dr. Fethi Heper’i kaybettik. Ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum. İki kez gol kralı olmuş ve ardından Maliye bölümünde profesörlük görevine yükselmiş olan bambaşka bir rol modelini uğurladık. Nurlar içinde yatsın.
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları - Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) - Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) - Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) - Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) - Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) - Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) - İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) - Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |
Futbolu uzun zamandır gerçek anlamda konuşmayı bıraktık ve futbolun yerini rakibi ötekileştirmek suretiyle yok eden bir anlayışı hâkim kıldık. Şimdi ortaya çıkarttığımız canavarın ortadan kaldırılması ve adaletin yeniden tesis edilebilmesi için yabancı hakem üzerinden çözüm arıyoruz
Kafa karışıklığı bir türlü geçmeyen ve bütün yaşanan olumsuzluklara karşın umut olmayı başaramayan muhalefetin Türkiye’yi kısır döngüden çıkarabilmesi olası değildir!
Yapı, algı, organizasyon vb. ifadelerin havada uçuştuğu bir yerde futbolun bırakın kendisini, onu çağrıştıran herhangi bir parçasının dahi konuşulması mümkün değildir
© Tüm hakları saklıdır.