12 Aralık 2024

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Türkiye’de futbolun içinde yaşadığımız toplumun minik bir minyatürünü bize göstermekte olduğunu uzun zamandır yazıyorum. Bununla birlikte son yıllarda artan bir ivme ile futbol, içinde yaşadığımız toplumsal hayatın sinir uçlarına çok daha fazla temas eden ve giderek daha çok komplo teorileri üzerinde yürüyen bir alan haline dönüştü. Hiç kuşkusuz bu dönüşümün arka planı, ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz ruh hali ile yakından ilintili. Siyasetin doldurulamadığı alanlardaki boşluğu başta futbol olmak üzere farklı mekanizmalar üzerinden doldurma yoluna gidiyoruz. Açıkçası bu durum ülkeyi yönetenlerin de fazlasıyla işine geliyor, futbol üzerinden dönen tartışmalar sayesinde ülke gündeminde öne çıkması gereken pek çok husus, halının altına rahatlıkla süpürülebiliyor. Tabii burada iktidara alternatif oluşturamayan muhalefetin büyük katkısını da göz ardı etmemek durumundayız.

Futbolun fena halde hayata benzediği mottosu ile yola çıkan Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminin üzerinden çeyrek asırlık zaman geçti ve durum orada söylenenden çok daha vahim boyutlara ulaştı. Önce hakemlerle başlayan ardından federasyon ve belirli odaklar üzerinden yürütülen tartışmaların nihayetinde yapı ile doruk noktasına çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Tabii bu arada anlı şanlı kulüplerimizin seçimler esnasındaki tutumlarını ve daha sonra siyasal iktidarla olan yakın temasını da göz ardı etmemek durumumdayız. İşte tam bu andan itibaren ülkenin futbolunun, siyasetin boşalttığı alana boca edilebilmesi olanaklı hale dönüşüyor. Geçen yıl bu zamanlar yaşadığımız Arabistan’daki Süper Kupa krizimizi ve ardından yaşanan gerilimleri tekrar hatırlamakta fayda var. O noktadan bugün gelmiş olduğumuz nokta arasında geçen zaman dilimi ve oradaki federasyondan bugünkü federasyona, merkez hakem komitesine kadar pek çok noktada farklılıklar olduğunu düşünenler fena halde yanılıyorlar.

Öncelikle kazanma hatta mutlak surette kazanma anlayışı hiç ama hiçbir biçimde değişmedi tam aksine daha da yaygın bir nitelik kazandı. Herkesin haklı olduğu yerde kimsenin haksızlıktan veyahut hak gaspından söz edebilmesi mümkün değildir! Ağzını her açan kendi haklılığını ispatlayabilmek adına konuşmaya başlıyor ve araya var olan duruma ilişkin birkaç cümle sıkıştırdıktan sonra kendi meramını kamuoyuna iletmeyi tercih ediyor. Böylesi bir yaklaşımın genelleşmesi sonrasında ise her olay önce takımların renklerine ardından oyunculara ve hakemlere göre yeniden ve yeniden masaya yatırılıyor. Kötüye kötü diyemeyen bir zihniyetin giderek bulaşıcı hale dönüşen bir biçimde var olan ortamı kapladığı bir dönemden geçiyoruz. Sağduyu denilen ve insani ilişkiler açısından olmazsa olmaz diye nitelendirebileceğimiz kavramın yani doğru, gerçekçi, akla uygun ve yerinde yargılar verme yeteneğinin giderek bu topraklardan uzaklaştığı bir zaman dilimi içerisinde sıkışmış vaziyetteyiz.

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır. Sizler, hangi takımın veya hangi futbolcuların neler yaptığı veyahut yapmadığı ile uğraşırken gözden kaybolup gidenleri ve belki de bir daha hiç ama hiç bulamayacaklarınızı bu vesile ile tekrar düşünün.  Kerameti kendinden menkul insanların çoğaldığı bir toplumsal yapıda futbol denilen alanın, göründüğünden çok daha fazla yer kaplayabilmesi son derece olağandır. Olağanüstü olarak değerlendirmemiz gereken ise yaşananları ve orada olup bitenlerin tamamını gerçekmiş gibi algılayıp siyaseten kırılmamamız gerektiğini hatırlatacak birilerinin burada ortaya çıkmıyor oluşudur. Bir başka ifadeyle burada kimse kral çıplak demeyi beceremiyor çünkü kimsenin böyle bir derdi yok! Veyahut tıpkı yaşamakta olduğumuz ahlaki erozyonun ve vasatlaşmanın futbol üzerinden toplumsal hayatımıza değerler transferinin kapılarını ardına kadar açıyor olmasıdır. Futbolda yaşananlar kadar yaşananlara ilişkin açıklamalara dikkatle bakın ve söylenenlerin arkasındakilere odaklandığınızda aslında bu ülkenin siyasetinin de ahlakının da futbolunun da birbiri ile ne kadar çok içli dışlı bir görünüm arz etmekte olduğunu göreceksiniz.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

- Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

- Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

- Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

- Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

- Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

- Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

- İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

- Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) 

- Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

- Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

Yüz birinci yılında Cumhuriyet

Yüz birinci yılda cumhuriyetin en çok halkın çaba ve uğraşlarıyla kazanılacağını ve eğer bunlar gösterilmezse kaybedileceğini aklımızdan hiç ama hiç çıkartmamalıyız. Şikâyet etmekte olduğumuz bütün olumsuzluklar karşısında özellikle de hukuk, özgürlük, hoşgörü ve laiklik konusunda cumhuriyete sıkı sıkı sarılmak durumundayız

"
"