09 Aralık 2020

Futbolu ekranlarda, sahada, protokol tribününde ve medyada aramayın, bulamazsınız!

Futbol programlarının racon kesme ve adalet dağıtma gibi bir işlevi olmadığını söylemeye bile gerek yok fakat buna karşın her geçen gün karşılaştığımız tuhaflıklar ülkenin her alanında olduğu gibi futbol alanında da durumun hiç iyi olmadığını ortaya koyuyor

Futbolun bu topraklardaki karşılığının uzun bir zamandan bu yana futbolun dışında kalan her şeye karşılık geldiğini fazlasıyla gördük. İster siyasetin ister ekonominin isterse de medyanın güdümünde şekillendirilen futbol algısı sayesinde futbolu değil her şeyin fazlasıyla konuşulduğuna şahit olduk. Arada futbol kabarelerine dönüştürülen futbol programları sayesinde görüntüsüz bomba haberler eşliğinde bolca cinsiyetçi sosa bulandırılmış, erkek egemen ideolojik kalıpların dolaşıma sokulduğu programlara maruz bırakıldık. Bu durum öylesine sakil bir yaklaşımın önünü ardına kadar açtı ki, dünyanın en büyük futbolcusuna veda ederken bile kendisini spor gazetesi olarak nitelendiren gazetelerin bir tanesinde ölüm haberi hafta sonu oynanacak olan Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin gölgesinde okuyucularla buluşabildi.

Bu ülkede futbola dair verilen ödüllerin neye karşılık geldiği bile göz önünde bulundurulmadı. Geçen yıl "elimde silah olsa hakemi çeker vururdum" diyen kulüp başkanına Fair Play ödülü veren yaklaşım bu yıl da sahaya atlayıp olay çıkartan, protokol tribününde nasıl g……k şeklinde kol hareketini yapan kulüp başkanına, üstelik o turnuvaya ilişkin onur ödülü verdi. Nereye elinizi atsanız dökülen uygulamaların haddi hesabının olmadığını Koronavirüs günleri fazlasıyla gösterdi.

Profesyonel liglerin oynatılmasına cevaz veren zihniyet her nedense Bal Ligi, Kadınlar Ligi ve Amatör Lig'lerin oynatılmasına müsaade etmedi. Avrupa'da virüsün yayılımına göre yüzde 30 oranında taraftarlar tribüne alınırken yine nereden çıktığı anlaşılmayan bir kararla tribünlere değil localara yarı kapasite ile taraftar alınmaya başlandı. Görüldüğü gibi ortada ülkenin futboluna dair bir yaklaşım söz konusu olmadığı gibi onu daha ileriye götürmekle görevli bulunan bir federasyon da yer almıyor. Çünkü aranan federasyon yayıncı kuruluşla ilgili yaşanan bütün krizlerde yine bildiğiniz gibi temsilcisi olduğu kulüplerin değil de yayıncı kuruluşun yanında yer almayı sürdürüyor. Ve yine bu konuda da kendisine spor medyası denilen anlı şanlı gazetecilerden tek bir yorum duymuyor, okumuyoruz. Çünkü onların taraftarlara şirin görünmek uğruna yapacakları çok daha ulvi yorumlar ve kendilerine medya üzerinden yanıt veremeyecek insanlara yönelik söyleyecekleri çok fazla ithamları var!

İşte bunlardan bir tanesi de son dönemde yayıncı kuruluşta görevli olan Hande Sümertaş hanımefendiye yönelik olarak kendisinin Galatasaray'da çalıştıktan sonra yayıncı kuruluştaki görevine ilişkin kayırmacı bir yaklaşımı yerine getirdiğine ilişkin bazı taraftar gruplarının açıklamalarıydı. Fakat bu durum adım adım ilerledi ve bazı yorumcuların youtube üzerinden yapmış oldukları yayınlarda adeta hedef gösterircesine kendisini taraftarların önüne atmasıyla devam etti. İşin ilginç yanı yine bunu gerçekleştirenlerin her nedense gerek kendi çalıştıkları haber kuruluşlarında gerekse de ülkenin futbol medyasında olup bitenlere ilişkin seslerini çıkarmak yerine her defasında suskunluğu tercih etmeleriydi.

Hande Sümertaş

Son olarak Pazartesi gecesi bu kez Beyaz TV'de Ahmet Çakar denilen beyefendi her zaman yapmakta olduğu tarzı takınmak suretiyle konu edindiği kişiye yönelik hakaretlerini ardı ardına sıralamakta herhangi bir sorun görmedi. Gayet rahat bir biçimde yine üstüne basarak belirtmemiz gereken kendisinin yanıt hakkı olmayan bir kişiye yönelik ağır ithamlarda bulunduğu gibi söz konusu kişiye yönelik tehditleri rahatça dile getirebildi. Kullandığı ifadeler aynen şu şekildeydi: "Şimdi bak Hande, tosun kızım benim..." "Hande Demirtaş" soyadına ilişkin gelen düzeltmeler sonrasında "Hande Sümertaş. 40'lı yaşlarda biraz etine dolgun bir hanımefendi..." Sinan Engin ve Rasim Ozan Kütahyalı'dan bu sözlere ilişkin itirazlar gelince durumu toparlamış gibi yaparak bu kez yine kaldığı yerden şöyle devam ediyor: "Şişko demedik ki etine dolgun dedik. Yıllar önce çok enteresan bir Paris gecesinde senin yaşadıklarını anlattım. Kızdın bana. O zaman Ertem Şener vardı. Ona, bana çemkirdin. Şimdi sana bir şey söyleyeyim. Eğer Bein Sports'da bir daha saçının başının oynadığını hissedersem beni üzmüş olursun, ben de seni üzerim…Hande sakın bu sezonu Hande Sümertaş sezonu yaptırtma bana! Hande Sümertaş'ı gördüğüm zaman aklıma Black List geliyor. Bu Hande Hanım gibiler o dizide de ortalığı karıştırıyor. Hande'nin gözlerinde bir şeyler seziyorum."

Aynı programda geçen hafta yine Ahmet Çakar'ın bu kez Rıdvan Dilmen'e ilişkin sözleri gündeme gelmişti. Dilmen için "Ulan bana bu ülkeyi terk et diyecek adam benim arkadaşlarıma da daha anasından doğmadı… Kimsin lan sen?" sözlerini kullanmıştı. Futbol programlarının racon kesme ve adalet dağıtma gibi bir işlevi olmadığını söylemeye bile gerek yok fakat buna karşın her geçen gün karşılaştığımız tuhaflıklar ülkenin her alanında olduğu gibi futbol alanında da durumun hiç iyi olmadığını ortaya koyuyor.

Eni konu bir takımın şampiyon olacağı ve ülkemizi Avrupa'da şampiyonlar liginde temsil edebileceğini unutup kısır tartışmalar içerisinde hiç ama hiç bitmeyen komplo teorileri üzerinden birbirimizi yemeyi futbol zannettiğimizden bu yana epey bir zaman geçti. Fakat bu süre içerisinde ülke futbolu ileriye doğru değil geriye doğru bir yol kat etmek suretiyle küme düşmeyi başardı. Klişelerin içerisinde savrulup duran futbol dünyamızın ufkunun daralması kaçınılmazdı ve de öyle oldu. Şimdilerde bir taraftan racon kesen futbol yorumcularımız var öte taraftan ergen çocuk hallerini üzerlerinden bir türlü atamadıkları için protokol tribünlerini kavga alanına dönüştüren yöneticilerimiz var. En son Denizlispor ile Fenerbahçe arasında oynanan karşılaşmanın protokol tribününde yaşanan kavgaya ilişkin açıklamalar yıllar öncesinin hatırlatıldığı tweet üzerinden başlayan gerginliğin önce ağız dalaşına ardından kavgaya doğru uzanması aslında hiç şaşırtıcı değil!

Sürekli hakemlerin konuşulduğu programlardan bir türlü kurtulamıyoruz, bunun yanına yöneticilerin yapıp ettiklerinin eklenmesi sonrasında bu kez yorumcu kisvesi adı altında aba altından sopa gösteren kişilerin ortaya çıkması ve beraberinde futbolu kullanmaları da tesadüf olmasa gerek. İçinde yaşadığımız ülkede hayatın içerisindeki gerçeklerden uzaklaştıkça futbol dolayımıyla bambaşka gerçekleri sanki varmış gibi göstermeye çalışan tuhaf bir bakış açısı hepimizi esir almaya başladı. Fakat bu yaklaşım sayesinde futbol hem futbol olmaktan çıkarıldı hem de futbola dair olup bitenleri değil futbol üzerinden yaratılan çirkinliklerin dolaşımda olduğu bir anlayışı futbol olarak kabullenmeye maruz bırakıldık! Oysa futbol bu olmadığı gibi futbolun yaratacağı sosyal iklimde böyle bir anlayışın oluşmasına destek vermeyecektir. Bizde ise her alanda olduğu gibi futbol alanında da rölantide hayatları fazlasıyla gerçek sanma gibi kötü bir alışkanlık belirdi.

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"