26 Şubat 2024
28 Şubat-1 Mart 2024 tarihleri arasında İzmir Bakırçay Üniversitesinde 26 ülkeden CERN’de çalışan 56 bilim insanı 1.Kapsamlı Çoklu Bozon Deneyi-Teori Eylemi (Cometa) toplantısını gerçekleştirmek üzere Türkiye’de bir araya geliyorlar. Böylesine önemli ve kapsamlı bir etkinliğin gerçekleştirilmesinde aracı olan İzmir Bakırçay Üniversitesi Temel Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kadri Özdemir ile geçtiğimiz hafta bir söyleşi gerçekleştirdik. Önce CERN’ün ne olduğu ve ülkemizin bu kurum ile nasıl bir geçmişi olduğu hakkında kısa bir bilgiyi sizlerle paylaşarak başlayalım.
CERN (Conseil Europeén pour la Recherche Nucléaire) 1954 yılında 12 Avrupa ülkesi tarafından kurulmuştur ve günümüzde 23 üye ülkesi bulunmaktadır. CERN dünyanın çalışan en büyük parçacık fiziği laboratuvarıdır. CERN’de bulunan LHC (Large Hadron Collider) dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı olup İsviçre-Fransa sınırı arasında yer almaktadır. LHC halkası 27 km uzunluğunda olup, yerin 100 m altında bulunan ve 2000 yılında kapatılan LEP tüneline inşa edilmiştir.
LHC üzerinde CMS (Compact Muon Solenoid), Atlas, LHCb ve ALICE olarak adlandırılan dört büyük deney bulunmaktadır. Ayrıca, LHC üzerinde LHCf ve TOTEM olarak adlandırılan iki adet küçük deney bulunmaktadır. CERN’de, LHC dışında yaklaşık 23 adet küçük deney aktif olarak yürütülmektedir. CERN, 26 deneyden elde edilen bilimsel birçok keşfin yanı sıra sayısız teknolojik ürünün geliştirilmesine imkân sağlayan dünyanın en büyük araştırma laboratuvarlarından bir tanesidir. CERN’de geliştirilen/kullanılan parçacık hızlandırıcıları ve detektörleri gibi teknolojik cihaz ve sistemler sayesinde sağlıktan iletişime, enerjiden malzeme bilimine, güvenlikten gıda sektörüne kadar her alanda hayatımızı kolaylaştıran yenilikler ortaya çıkmaktadır.
CERN’e üyelik ülkeler düzeyinde olup, Türkiye 1961 yılından bu yana gözlemci ülke statüsündedir. Türkiye, 18 Mayıs 2009 tarihinde Hükümet düzeyinde CERN’e tam üyelik başvurusu yapmıştır. CERN Konseyi 20 Mart 2014 tarihli kararı ile Türkiye’nin ortak üyelik (assosiye üye) başvurusunu kabul etmiştir. 12 Mayıs 2014 tarihinde CERN direktörü Prof. Dr. Rolf Heuer ile Türkiye’nin BM Cenevre Daimî Temsilcisi Büyükelçi Mehmet Ferden Çarıkçı tarafından imzalanmıştır. Anlaşmaya dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ada imza koymuştur. Anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 Ocak 2015 tarihli Genel Kurulunda oybirliği ile onaylanmıştır.
COMETA (Comprehensive Multiboson Experiment-Theory Action) parçacık ve deneysel yüksek enerji fiziğinin araştırma konularından olan Higgs bozonu başta olmak üzere süpersimetrik parçacıklar ve egzotik parçacıkların araştırmalarını içeren çoklu bozon ölçümlerine önemli iyileştirmeler getirmeyi hedefleyen bir çalışma grubudur. Bu nedenle yalnızca CERN’deki ATLAS ve CMS deneylerinden önde gelen bilim insanlarını değil aynı zamanda teori gruplarından konunun uzmanı bilim insanları ve çeşitli araştırma grupları arasındaki iletişimi teşvik edip, özel ileri teknolojinin geliştirilmesini sağlayarak, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir bilimsel topluluk oluşturmayı amaçlamaktadır. CERN’deki ağ, deneysel yüksek enerji fiziği gruplarından dünyanın önde gelen uzmanlarının yanı sıra akademi içindeki ve dışındaki yapay zekâ uygulayıcılarını içerir. Ayrıca yüksek lisans ve doktora aşamasında bulunan genç araştırmacıların çoklu bozon araştırmaları konusunda güncel yöntemler ve iyileştirmeler konusunda eğitmeyi amaçlamaktadır. Erken dönem doktora sonrası araştırmacıları bu çalışma ağına dahil ederek, ilgili konularda uzmanlaşması COMETA’nın amaçlarından bir tanesidir. COMETA çalışma grubu 26 ülkeden 280 CERN’den bilim insanın bir araya geldiği bilimsel araştırma grubudur. COMETA Çalışma grubunun ilk toplantısı İzmir Bakırçay Üniversitesinde gerçekleştirilecek olup, 26 ülkeden 56 CERN’de çalışan bilim insanını katılacaktır. Ülkemizde ilk defa bu kadar büyük ölçekte CERN’den katılımın sağlanacağı üniversite destekli bir toplantı yapılacaktır. Bu toplantının daha büyük ölçekli toplantılara ev sahipliği yapabilmemize yol açacağı ve üniversitelerimize/ülkemize olan ilginin artacağı düşünülmektedir.
Ayrıca akademik personel, idari personel ve öğrencilere yönelik bir söyleşi İzmir Bakırçay Üniversitesinde düzenlenecektir. Söyleşiye katılanlar CERN, Fizik, bilim ve diğer alanlar konusunda aklındaki soruları direkt CERN’den bilim insanlarına sorabilecektir. Dolayısıyla gençlerimizin bilimsel ve teknolojik gelişmelere ilgisini artırabileceğiz. İzmir Bakırçay Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kadri Özdemir, CERN’deki CMS deneyinin ortak üye personelidir. Kadri Özdemir, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını CERN’de yürütmüştür ve şu anda FCC ve CMS deneyine ait önemli fizik analizlerini ile çeşitli donanım projelerini İzmir Bakırçay Üniversitesi’nde yürütmektedir.
Ahmet Talimciler (A.T); Sayın hocam CERN’de daha önce çalışmış ve halen bağlantısı devam eden bir akademisyen olarak bu büyük bilimsel kuruluşla ilgili olarak neler söylemek istersiniz?
Kadri Özdemir (K.Ö); CERN dediğimiz şey Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi. İsviçre ve Fransa'da bulunuyor. Ana merkezleri İsviçre’de. Deneylerin bir kısmı Fransa'da kurulmuş bir yer. 1958 yılında kuruluyor. Kendi üye ülkeleri olan kendi iç yapısı olan bir yer. Avrupa Birliğine bağlı değil, en büyük farkı bu. Dolayısıyla o alana girdiğinizde Avrupa Birliği ve o ülkelerin yasalarından bağımsız bir alana girmiş oluyorsunuz. Kendi üye ülkenin aldığı kararlarla bilime yön veriyorlar. En son 24 ülke üyeydi. Türkiye assosive üye (kısmi üye) oldu. 2011-12 yıllarında. Tam üye olunca gayrisafi milli hasıla oranında para vermek gerekiyor, buna karşın tam üye olanlar arasında verdikleri para oranında birtakım işlerde bu oranda pay alabilme olanağına da sahip oluyorsunuz. Tabii tam üye olması çok daha iyi olur Türkiye adına. CERN’ün amacına gelirsek, CERN'de saf bilim yapılıyor; birçok teknolojiyi kazandırıyor. Bugün herkesin kullandığı world-wide ve sonra keşfedilmiş fizikçiler birbirlerine mail atabilsinler diye ortaya çıkmıştır. Çünkü çok uzaktan mektuplaşıyorlar ve çok vakit alabiliyor. Aslında 3 sacayağı bulunuyor; Birincisi bilim yapabilmek, ikincisi teknolojileri geliştirebilmek. Çünkü iyi bir IT departmanı var. Malzeme bilimi departmanı var veya IBM gelip diyor ki, şöyle bir depolama alanında şöyle bir çipe ihtiyacım var. Oturup IBM de proje geliştiriyor ve yeni teknolojiler geliştiriyor Sonra da bunu o şirketi kullanımına bırakıyor. Zaten şey yapma hakkı yok. Ne deniyor? Ticari işlemi olan. Bir durum yok, hakkı yok, hiçbir ticari alım satım satamıyor. Bilgiyi sadece bilim yapmak amacı olan bir yer. Yani iyi mühendisler yetiştirmek ya da iyi teknolojilere yol açmak. Yeni teknolojilerle daha iyi keşifler yapmayı amaçlıyor. Bir de bol bol okullar. Bu okullar toplantılar düzenliyor. Burada öğrenciler bilgi kazanıyor. Çünkü adam gücü de önemli bir faktör. Bunları yapabilecek adam olmasa teknolojileri sürdürebilmenin de mümkünatı yok. Bunun farkında yani.
A.T; Birincisi bilim yapabilmek, ikincisi teknolojiyle gelişmek, üçüncüsü de o teknolojiyle kullanabilecek insan kaynağını eğitmek.
K.Ö; Eğitmek. Taz okulları açıyor, okullar düzenleniyor. Teknik öğrenciler kabul ediyor, staj programları açıyor. IT’ye farklı staj programları var. Bilgisayarda hepsini sağlıyor. Bilimin gelişmesine katkı sağlayacak her alanda diyor ki, bana bir elektronik kart lazım, şu işlevi görecek bir elektronik cihaz lazım. Oturup şirketlerle ya da insan gücü sağlayarak onu kendi yapmaya çalışıyor. Çünkü yok öyle bir teknoloji henüz. Dolayısıyla Avrupa'daki herhalde bunu destekleyen insanlar ya da politikacılar bu kadar getirisi olduğunu bilmese çok büyük paraları boşuna akıtmazlar diye düşünüyorum. Dolayısıyla böyle bir para akışı var. Peki bundan ne yapıyorlar? 4 tane büyük deneyi var. CMS, Atlas, LHC ve Alice. Tabii bu 4 ve büyüklerin dışında 22 tane küçük deney var. Dünyanın kütle çekimini ölçmeden tutun da sağlık, medikal alandaki deneylerden veyahut karanlık madde ya da anti maddeyle ilgili deneylerden 22 tane küçük deney yapılıyor. Yani çok büyük deney alanları var. Mesela ben CMS deneyinde çalışıyorum. CMS deneyinde deneyi yaklaşık bizim bu bulunduğumuz E bloktan daha büyük deney. İçerisinde elektronik cihazlar var, malzemeler var. Dolayısıyla bu büyük bir insan gücünün aynı anda birbirleriyle bağlantılı bir şekilde çalışabilmesini gerektiriyor ki, belki sizin alanın sosyolojik tarafı da var, iş gücünün iş akışının doğru yapılması var. Yaklaşık 2 bin kişi eş zamanla eş güdümlü doğru bir şekilde çalışıyor ve dedektörü çalıştır halde tutuyor. Atlas deneyi de aynı şekilde. Aynen Higgs bozonu, süper simetri, karanlık madde.. Alice deneyi var, o sadece proton proton çarpıştı ama birer proton çarpıştırılmıyor. Aynı anda 10 üzeri 12 proton, yani yaklaşık trilyon trilyon kat trilyon tane proton aynı anda çarpıştırıyordu. Dolayısıyla yüksek bir parçacık çıkıyor. Büyük bir radyasyon var, elektronik sistemler etkileniyor. Oradaki bilgisayar sistemlerine giden kablolar etkileniyor. Alice deneyinde ara ara koşun koşun çalıştırıyorlar. Ağır iyon fiziği diye ayrı bir şey yapılıyor. O evrenin ilk anlarını bize dediği gibi anlayabilmek için yapılan şeyler. LHC'de sadece bir “mezonlu” diye bir parçacık var. Onun üzerine bir araştırma yapıyor. Yani aslında amaç şu. Gördüğümüz evrendeki her şey, elektronlar ve protonla atomlarla oluşuyor değil mi? Ama bize göre atomunda alt yapı elektronunu evet, temel yapı taşı ama proton ve nötron değil, protonu da altyapı taşı var.
Protonun da yapıtaşı var up ve down quart deniyor ama zaten alttan yukarı, aşağı ve laptonlar dışında bizim böyle bir standart modelimiz var. Orada parça ışıklar var, onların hiçbiri gözle dokunduğumuz evrende gözükmüyor. Evrenin ilk anında oluşmuş ve yok olmuş parçacıklar. Yani dolayısıyla onları biz proton-proton çarpışmalarıyla laboratuvar ortamlarında üretip gözlemlemeye çalışıyoruz. Aynı Higgs bozonu gibi, yani Higgs parçacığı gibi. Ya SMS deneyinin temel amacı bu CMS değil, sadece Atlas, yani bu parçacık fiziğinin temel kuramı olan standart modelinin açıklayamadığı sorunları veya standart modeli, ispatlamak, standart model gibi bütün parçacıklar CERN de dahil olmak üzere bulundu. Higgs de en son bulundu. Daha süper veya başka egzotik parçacıkları bulmaya çalışıyor. Bunlarda böyle acaba hiç olmayacak olup bu parçacıklar yan yana gelir mi? Bizim bildiğimiz dizi genler dışında diye böyle bir teknik kısmı var. Belki CERN’ün ana amacı bu. Tabii büyük radonun çarpıştırıcısı dediğimiz (Ieltsi) üzerinde 4 tane deney var ve 2050’ye kadar gidecek. Ondan 20-27 km uzunluğunda. Onun yerine 100 km uzunluğunda, 2050’den sonra FCC yapılmaya çalışıyor. Geleceğin dairesel hızlandırıcısı diye. Şimdi onunla ilgili çalışmalar da başlandı. Higgs bozonu bulundu ama o Higgs bozonları birbirleriyle etkileşiyor, özellikleri nasıl, ikisi yan yana geliyor mu? Başka süpersbetik parçacıklar var mı? Çalışmalar devam ediyor. Bu bizim “cometa” denilen grubun amacı, 26 ülkeden 250 fizikçi bir araya gelmesi. Her şeyden var. Genellikle doktorasını yapan öğrenciyi kabul ediyoruz. Yüksek lisans öğrencilerini kabul etmiyoruz. Bunlar bir araya gelerek o Higgs bozonunun özelliklerini CERN’le CERN’ün dışında da CERN’le paralel olarak geliştirmek istiyorlar. Ona göre yeni teorileri araştırıyorlar onunla ilgili verileri alıp inceliyorlar. Yeni Monte Carlo simülasyonları yapıp acaba bu modeller çalışıyor mu diye bu alandaki çalışmaları genişletmeye çalışıyorlar ve bununla birlikte günümüz teknolojisi olan yapay zekâ ve makine öğrenmesini kullanıyorlar. Dolayısıyla CERN’den gelen 250 kişinin amacı Higgs bozonunu, diğer bozonları daha iyi kavrayabilmek için yeni metotlar geliştirmek ve bunun da ilk toplantısı İzmir’de yapılıyor. Bizim üniversitede yapılacak, yaklaşık 55-56 kişi gelecek. 25 ülkeden 56 fizikçi geliyor. Öğrenciler de var, sonuçlarını gösterecekler ve burada bir start-up verilecek. Türkiye'de ilk defa böyle bu kadar büyük bir toplantı yapılıyor. Diğerleri daha küçük. Üniversitenin spor salonunda. Bu kadar büyüğü yapılıyor.
A.T; Bundan önce de toplantılar yapıldı ama bu boyutta ilk kez yapılıyor diyorsunuz.
K.Ö; Evet değildi, 20-25 kişilik çok küçük grup. Ben yapmıştım onu da Piri Reis Üniversitesindeydi. Oraya 20-25 kişi gelmişti ve daha küçük çaplı bir toplantıydı. Bu ise çok daha geniş kapsamlı bir etkinlik.
A.T; Bunları sizin yapmanızda orada geçirmiş olduğunuz on yılın etkisi var diyebilir miyiz?
K.Ö; Tabii on yıl ve bu grupta aktif olarak çalışıyor olmam.
A.T; Çalışıyor olmanız yetiyor.
K.Ö; Tabii bu grupta çalışıyor olmam ve bununla ilgili bir proje de verdik. Avrupa Birliğinden kabul aldı, o projede de “Proposal” öneri yapanlarından biriyim. Dolayısıyla ilk toplantıyı da orada yaptık, aynı zamanda hibe verme koordinatörüyüm. Grup ilk toplantı için yer ayarlarken başka yerler de aday oldu. Ama onlar o işi düzgün yapabileceğimiz konusunda birazcık da destek çıktı. Akşam altıda öğrenciler, akademisyenler, fizik dışındaki idari personel... herkes gelebilir. İstediği soruları sorabilecekler. İtalyanca, Almanca, Fransızca, İngilizce, Türkçe de sorabilirler, çevireceğiz. Her dilden istediği soruyu sorabilecek öğrenci. Dolayısıyla Türkiye’deki öğrenci ilk defa bu kadar CERN’den bilim insanları ile birebir etkileşebilecek.
A.T; Bunu kaç kişi yapabilir ki?
K.Ö; Türkiye'de yaşayıp imkanlara sahip olamayan öğrencilerin bilime ulaşması açısından ilginç bir deneyim gerçekleşmiş olacak. Öğrencilerle ilk defa böyle bir yüz yüze görüşme olacak. Birinci yararı bu. İkinci yararı; mesela gelen kişi bir tanesi “Milano”dan, iki tanesi Zürih’ten alana çıkacaklar, bir tanesi “Luft” Üniversitesinden... Bir de sorabilecekler, 'Ben yüksek lisans ya da doktoramı yurtdışına yapmak istiyorum. Nasıl yapabilirim? Ya da ben bilimle uğraşmak istiyorum. Benim alanım bu değil ama nasıl bilim insanı olunur? Nasıl karar verdiniz buna ya da nasıl bu alana kayıt olunur...' Yani illa CERN hakkında da soru sormak da gerekmiyor.
A.T; Deneyimlerini paylaşmak bile çok büyük bir şey sağlar tabii.
K.Ö; Toplantı bitecek ve masalara dağılacaklar. Öğrenci utandı, kalabalık bir yerde soramadı; birebir kendi sorabilecek oradaki bilim insanlarına. Buradaki birinci amacımız Türkiye’de de bilime katkı sağlandığını göstermek.
A.T; CERN’de kaç kişi var Türkiye’den?
K.Ö; En son rakamı bilmiyorum ama 100… Ben oralardayken 125 kişi vardı.
A.T; 125 kişi.
K.Ö; Tüm deneylerden diyelim 200 olsun. Tüm deneylerdeki sayı hadi diyelim 500 kişi olsun.
A.T; O zaman rakamlar çok çarpıcı oluyor, haklısın.
K.Ö; 50 binde 500.
A.T; Evet, haklısınız ama o zaman küçük bir sayı kalıyor. Çok küçük kalıyor.
K.Ö; Şu anki sayıyı bilmiyorum. Hala gidip geliyorum da ben oradayken, 2014- 2015’te 125-150 arası diyorlardı. CERN’e gelip çalışmış, kayıtlanmış ve 3 ayın üstünde ya da 6 ayın üstünde kalmış gibi belli kriterleri var.
A.T; Ama bu bile çok Kadri hocam. Söz konusu, Türkiye'den belli sayıda araştırmacının oraya gitmesi, belli bir süre kalması. Ondan sonra bir kısmı Türkiye'ye geliyor. Sonuç itibarıyla geri geliyorlar. Bu açıdan dünyanın en büyük alanı içerisinde yer almışsınız ve oradan dönüp burada öğrenci yetiştiriyorsunuz. Yani bu müthiş bir iş yani. Düşünsenize, öğrenci açısından: ‘Benim hocam CERN’de şu deneye katılmış bir kişi.’ Bu hakikaten çok büyük bir şey sağlar.
K.Ö; Mesela burada Aysel hocam da var, orada “CERN fellow” olmuş Türkiye genelinde. Ben onun ilk öğrencisiyim. Onun, onların sayesinde ben de gidebildim. Aslında bu bir sirkülasyon. Oradaki misyonunu tamamlayıp gelip buradan da senin onu yapman için gereken bir misyon. Çünkü zamanında 4-5 kişilermiş orada. Hatta çalıştığım hocam vardı, Amerikalı biri. Onun oda arkadaşı Samim Erkan. İzmirli kendisi, 81 yılında CERN’e gitmiş, şimdi emekli oldu.
A.T; 1981 senesinde.
K.Ö; Bir elin parmaklarını geçmiyor. CERN’ün ne olduğunu 2010’lara kadar kimse bilmiyordu. Ondan önce çalışan fizikçiler bir elin parmağını geçmiyor. Çok şey öğreniyorsunuz onlardan ve buradaki amaç da o zaten. Bunun için uğraşıyorlar ve büyük çaba sarf ediyorlar: Fizikçi yetişsin. Hatta sadece fizikçi değil, bilgisayar mühendisi de gönderebilirsiniz. Elektrik elektronik, malzeme mühendisi… Herkes bunun için elinden geleni yapıyor. Bunun için savaş veriyor.
A.T; Hocam konuşmanda müthiş coşkuyu hissediyorum. Konuşurken o kadar keyifle ve tutkuyla anlatıyorsun ki bir taraftan da Türkiye’deki üniversitelerde fizik bölümlerinin giderek kapatılmasını düşünüyorum.
K.Ö; Hiç yok olmasın mesela?
A.T; Hayır, bu çok enteresan bir tezat. Bir taraftan bu var, bir taraftan da böyle bir durum…
K.Ö; Şunun örneğini vereyim: Avrupa’da tanıdığım birçok arkadaşım, -ki hepsi çok Stephan Mayer Enstitüsü ya da Amerika, Avrupa'daki çok iyi üniversiteler- diyorlar ki ‘bu adamın kafası çalışıyor, ben bunu her yerde çalıştırırım.’ Birlikte doktora yaptığımız çoğu arkadaşım dedi ki, ‘CERN’de işte doktora yapma şartları çok ağır, çok yoğun çalışıyorsunuz.’ En yakın arkadaşım Avusturya'da. Onunla birlikte aynı jenerasyonda olduğumuz grubun çoğu şunu söyledi, ‘ben akademisyen olup akşam gece 01.00-02.00’lere kadar çalışmak istemiyorum. Ben akademisyen olmayacağım. Ben özel sektörde çalışacağım. 9.00-5.00 çalışmak istiyorum.’ Benim e doktora yapan birçok yabancı arkadaşım özel sektöre geçti. Çünkü çalışma şartları ağır. Doktora şartları çok ağır. Çok yoğun çalışıyorsunuz. Yarış halindesiniz, siz de onlar kadar iyi olmak zorundasınız. Dolayısıyla bu bazılarında psikolojik olarak ters tepkiye yol açtı. Ama hepsi şu anda Avrupa'nın en büyük firmalarında çalışıyor. Bir tanesi Google’da çalışıyor, IBM’e girdi. Ya da hepsi düşünce kuruluşlarına, borsa firmalarına girip yüksek miktarlarda para kazanıyorlar… Yurt dışında fizik mezunuysanız ya da başka bir anlamda çalışma yapıyorsanız.
A.T; Kapılar açık.
K.Ö; Kapılar açık, hemen iş bulabiliyorsunuz, şirketler hemen alıyor. Çünkü fizikçiyse iyidir diyor. Tabii bir de fizikte para yok. CERN’de de para yok bu arada. En baştaki “CERN DG” dediğimiz “direct general” İtalyan kadın 20 bin Frank alıyor. İsviçre’de asgari herhangi bir bankada çalışıyorsanız bunun iki katını alırsınız. Bu birazcık da kendi isteğinizle olan bir şey, birazcık da gönüllülüğe dayalı bir şey. Gidince oradaki paralarla çok iyi geçinmiyorsunuz. Çok zor koşullarda toplayabiliyorsunuz. Aynı şey bütün yabancı arkadaşlar için de geçerli.
A.T; Ama sonradan kattıklarını şimdi söyleyince o zaman işler değişiyor yani.
K.Ö; Tabii ki eğer fizik mezunuysanız iyi firmalarda çalışıyorsunuz ama tam tersi de söz konusu. Burada da sürüyor, ‘ben fizik okuyacaktım ama ailem izin vermedi’ diyorlar. Gerçekten çok iyi çocuklar var. Türkiye’de de var. Hâlâ kovalıyorlar çocuklar ama. Ailelerin de kabul edebileceği alanlara yöneliyorlar ama halâ o işin peşine koşuyorlar.
A.T; Bu tutku ya; o tutkuyu aldıysanız ya da o tutkuyu bir şekilde hissediyorsanız onu devam ettiriyorsunuz. Önünüze engeller de çıksa… Ama dediğiniz aşamaları geçtikten sonra başka bir boyuta giriyor. Şimdi burada olmasanız? Evet, bütün bunların burada olabilmesi mümkün olmayacaktı anlamına geliyor.
K.Ö; Tabii, bu zorunluluk değil, sana nasıl bir yol açtıysa senin de ona yol açman gerekiyor ve gitmesi gerekiyor. Burada da iyi bir doktora öğrencisi bulsak destek bulup gönderiyoruz bir şekilde, onun da yolunu açmaya çalışırım. Bilime katkısı olacak, o kişiye bir katkı olacak ama bana direkt bir katkısı yok bu durumun. Oraya gönderip onun da oradan yararlanmasını sağlayacak. Aynı zamanında bana yapılan gibi.
A.T; Yani sizin elinizden tuttular. ‘Ben de birinin elinden tutayım, ben de kendi üstüme düşeni yerine getireyim’ diyorsunuz.
K.Ö; Tabii. Fizik 1’deyken CERN’ü bilmiyordum. 2000-2001 yıllarında CERN’ün esamesi okunmuyor Türkiye’de. 2006’da ilk veri alınmadan önce dedektörün kablo döşemesinde ben oradaydım, ilk veri alındığı gün oradaydım. Hatta 2 gün önceden testi yapıldı. Bunu hiçbir yerde söylemedim ama orada nöbetteydim. Gece gündüz 8 saatlik nöbetlerde.
A.T; Müthiş bir şey ama.
K.Ö; Bu aslında bakıldığında bir yol açma ben de aynısını yapıyorum. İlk derse girdiğim hafta ya da ikinci hafta ‘CERN nedir?’ diye anlatıp, ‘Orada çalışma şansınız var. Burs sağlanıyor. Elektrik elektronik, biyomedikal, endüstri var. Nasıl yol açacağını e bilemezsiniz. Yüzde 1 şans yüzde 0’dan her zaman yüksektir. Başvurun, deneyin’ diyorum. Burada da o kadar fizikçi gelecek, ülkemizi tanıtacaklar. Burada nasıl değer verildiğini görecekler. Diğer arkadaşlarımıza örnek olacak. Örnek gösterilecek. Belki bundan sonra daha büyüğünü yapacağız. Bir sonraki amacımız o. Ghent Üniversitesinin Deney Kurulu Başkanı, ‘Böyle bir toplantı düzenliyor musun? Ben kayıt için geç kaldım’ dedi. Onun bile kulağına gitmiş. Biz reklam yapmadık. ‘Ben de gelebilir miyim? Kayıt için geç kaldım da’ dedi. Kendisi Türk ama Ghent Üniversitesi grubunun lideri. ‘Ben de gelebilir miyim?’ diye sabah mesaj atmıştı. Ben kaçırmışım ama kayıtta az Türk kabul etmeye çalıştık olabildiğince.
A.T; Kıymetli hocam verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyorum. Bu heyecan verici etkinlik için başta siz olmak üzere bu etkinliğin gerçekleştirilmesine katkıda bulunan İzmir Bakırçay Üniversitesinin rektörü Prof. Dr. Mustafa Berktaş ve üniversitedeki bütün kıymetli öğretim üyeleri ile idari personele şükranlarımı sunuyorum. Umarım bu ve benzeri etkinliklerin sayısı her geçen gün artar ve ülkemizin bilimsel alanda çok daha farklı bir aşamaya doğru geçiş süreci hızlanır.
Prof. Dr. Kadri Özdemir Temel Bilimler A.B.D. Lisans: Çukurova Üniversitesi, Fizik Yüksek Lisans: Çukurova Üniversitesi, Fizik Doktora: Çukurova Üniversitesi, Fizik Araştırma Alanları: Deneysel Yüksek Enerji Fiziği, Hızlandırıcı ve Detektör Fiziği, FCC Hızlandırıcı ve Detektör Çalışmaları, CMS Detektör ve Fizik Analizi Çalışmaları. E-Posta: [email protected] 1127 Adet Yayın- 5113 Atıf- H-indeks:110 |
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları -Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) -Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) -Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) -Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) -Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) -Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) -İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) -Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) -Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) -Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |
Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım
Yüz birinci yılda cumhuriyetin en çok halkın çaba ve uğraşlarıyla kazanılacağını ve eğer bunlar gösterilmezse kaybedileceğini aklımızdan hiç ama hiç çıkartmamalıyız. Şikâyet etmekte olduğumuz bütün olumsuzluklar karşısında özellikle de hukuk, özgürlük, hoşgörü ve laiklik konusunda cumhuriyete sıkı sıkı sarılmak durumundayız
Türkiye giderek daha fazla kural ve kaidelerden uzaklaşan bir ülke görünümüne bürünmekte olup kuralsızlık halinin bir gerçeklik olarak hissedilmeye başlandığı bir yere dönüşmektedir. Bu gidişat hepimizi yakından ilgilendirmekte olup toplumsal yapımıza zarar vermektedir
© Tüm hakları saklıdır.