29 Ekim 2017
Sosyal medyanın hayatımıza bu kadar çok yerleşmesinin arkasında pek çok etkenin bulunduğunu söyleyebiliriz ancak bu ülke insanı açısından dikkat çekici olanın hiç kuşkusuz gamsızlığımıza ve kolaycı yanımıza hitap ediyor olmasıdır. Oldum olası örgütlenme anlayışından çok da hoşlanmayan yapımızı da düşündüğümüzde, oturduğumuz yerden protestoda bulunabilmek veyahut eleştirilere dahil olabilmek son derece işlevseldir.
Son yıllarda ülkemizdeki gerilim artıyor ve gerilimin artmasıyla beraber, hissettiklerini dışa vurmak isteyen buna karşın başta siyaset mekanizması olmak üzere, olanlardan memnun olmayan büyük bir kitle var. Bu kitle için yaşanan gelişmeler ‘endişe’ verici ve cumhuriyetin kazanımlarının birer birer yok olduğu kanaatindeler.
Kendi sesleri olmasını bekledikleri parti veya partilerin yeterince bunu idrak edebildiklerini veya onların taleplerini tüm ülkeye duyurabildiklerini de düşünmüyorlar. Böyle olunca da ister istemez iş başa düşüyor ve karşı cepheden yapılan her türlü açıklama karşısında direk savunma duygusu ile hareket ediyorlar. Sık sık bayrak zinciri oluşturmak, Atatürk fotoğraflarını paylaşarak bir milyona ulaşmak vb. gibi onlarca etkinliği örgütlemeye çalışıyorlar.
Burada daha baştan sakat olan bir anlayış olduğu ile işe başlamak durumundayız. Öncelikle bayrak zinciri oluşturmak ve bayrağımızı her platformda dalgalandırmak gibi bir yaklaşımla kime mesaj vermeye çalışıyorsunuz? Bayrak bu ülkenin ortak değeridir ve hiçbir siyasal parti veya hiçbir ideoloji bunun üzerinden kendisini başka bir pozisyona oturtamaz! Sık sık Atatürk konusunda yapılanların da aynı sıkıntılı zemin üzerinde ilerlediği kanaatindeyim.
Cumhuriyet ve Atatürk üzerinden getirilen eleştiriler kadar yapılan övgüleri de göz ardı etmemeliyiz. Keskin bir biçimde var olan iktidara verilen bütün oyları tek bir çatı altında toplamak ne kadar sıkıntılıysa, cumhuriyetin kazanımları üzerinden kaygı duyanları da ana muhalefet partisinin oy deposu olarak görmek o kadar sıkıntılıdır. Toptancılık bu ülkenin eski alışkanlıklarından bir tanesi olarak dikkat çekicidir ve yapıldığı her ortamda dışarıda kalması gerekenleri de kapsadığı için yanıltıcıdır.
Cumhuriyet ile kurmuş olduğumuz bağlantıyı üzerinden 94 yıl geçmesine karşın halen içselleştirememiş olmamız hepimizin sorumluluğudur. Bu noktada topu sadece siyasilere atarak kendimizi kurtaramayız. Tabii ki siyasal yönetimlerin, içinden geçtiğimiz süre içerisinde yaptıkları ile ve de yapmadıkları ile yaşananlar da büyük bir etkisi vardır. Buna karşın cumhuriyetin yurttaşı olmak yerine tebaa olmanın ötesine geçmeyi beceremeyen milyonların da yaşadıklarımızdaki katkısı çok büyüktür.
Özellikle son beş yıl içerisinde yaşadığımız muazzam geçişler sonrasında bu ülkenin başta kurumları olmak üzere, toplumsal dinamiklerini yönlendiren bütün unsurlarında sıkıntılar olduğunu hep birlikte gördük. Yavuz ve Gürbüz evlatlar yaratma amacıyla yola çıkan genç cumhuriyet, bu yolda sıhhatli bir yapı oluşturmak için çok çaba sarf etti. Okuma yazma konusunda adeta dipte olan ülke insanını ayağa kaldırmak için uğraştı.
Ama bütün kazanımlarına ve yaptıklarına karşın cumhuriyetin başta eğitim alanı olmak üzere, pek çok konuda istediklerini tam olarak hayata geçiremediğini de itiraf etmeliyiz. Burada tek parti veya çok partili hayat yüzünden oldu gibi sığ ve gereksiz tartışmalarla uğraşmak niyetinde değilim. Tepeden inme gerçekleştirilen modernleşme hamlemiz-ki Osmanlı’da yaşanan durum da bundan farklı değildir-tabanla buluşma ve daha ileri aşamalara taşınma noktasında büyük zorluklarla karşılaşmıştır.
Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitleyiz ifadesi söz olarak gayet güzel olmakla birlikte, gerçekleri yansıtmaktan uzak ve yaşananları açıklamaktan uzaktır. Başından itibaren bütün herkesi yurttaş olarak tanımladık buna karşın yurttaş olmanın neden önemli olduğunu anlatamadık! Tıpkı cumhuriyetin temel direklerinden olan hukuk devleti ilkesini ve laikliği anlatamadığımız gibi.
Oysa laiklik ülkemizde ısrarla tarif edilmiş olduğu gibi sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından ibaret bir kavramsallaştırma değildi. Üzerine yemin ederken bile layiklik diyerek hem durumu hem de kendimizi kurtardığımızı düşünüyorduk. Ama işin aslının hiç de böyle olmadığı yıllardır gelmekte olan tehlikenin 15 Temmuz tarihinde yaşanması sonrasında bile idrak edebilmiş değiliz.
Özgürlüğün ve aklın yanına hoşgörüyü ve iradeyi de koyan cumhuriyet idealini oldum olası topal kılmak için uğraş verdik. İşimize geleni alıp, gelmeyeni öteye iterek laikmiş gibi, cumhuriyetçiymiş gibi, özgürmüş gibi, hoşgörülüymüş gibi yaparak tüm toplumu dolayısıyla da kendimizi de kandırdık! Önce dini kontrol edecek bir teşkilat oluşturduk yıllar sonra aynı teşkilat ile bu kez tüm ülkeyi kontrol etmeye başladık.
Cumhuriyetin en özgül yanlarından bir tanesi eğitimi yüceltmesi ve okulu toplumsal hayatın başköşesine oturtmasıydı. Buna karşın eğitim denilen alanla yıldızlarımız hiçbir zaman barışmadı. Ne okumayı ne de yazmayı sevdik, çok geç tanıştığımız televizyon ise zaten teşne olduğumuz unutma duygumuzu daha da perçinlemeye yaradı. Siyaseti doğrudan hayatın içerisine sokmak yerine siyaset üzerinden çıkarlar elde etmenin daha kolay olduğuna inandık.
Yaşadığımız hiçbir olayla ilgili olarak sorumluluk hissetmediğimiz ve bedel ödemediğimiz için de, hayatın akışı bu coğrafyada daima birbirini tekrarlar nitelikte oldu. Cumhuriyetin getirdiklerinden çok götürdükleri asıl derdimiz oldu, buna karşın neleri başaramadığımız ya da neleri eksik yaptığımızı ise hiç konuşmadık bile!
Bu ülkede cumhuriyeti kuran iradenin yaptıklarını eleştirme yoluna giderken, her zaman olduğu gibi içinde bulunduğumuz günden hareket ederek geçmişi yargılama hastalığımızı devam ettirme yoluna gidiyoruz. Bunun karşısında olduğunu göstermek isteyenler ise tıpkı eleştirdikleri benzerleri gibi hareket ederek kolaycılığa devam ediyorlar. Oysa cumhuriyet bundan çok daha fazlasını hak ediyor.
Sanal alemde protestolarla kendini kabul ettirme alanı olarak cumhuriyeti destekleme çabası sadece içsel bir rahatlamaya yol açacaktır. Oysa var olanın çok ötesinde çaba ve uğraşlarla desteklenmesi gereken ve kazanımlarının daha geniş kitlelerle buluşturulması gereken rejimin adıdır cumhuriyet.
Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet payidar kalmasını istiyorsanız, cumhur’un kendisinin gerçek anlamda iktidar olmasını sağlayabilmek için çaba gösterin. Samimiyetinizin, umudunuzun, ilkelerinizin, aklınızın, yarınlara olan inancınızın hiçbir zaman boşa çıkartılmasına müsaade etmeyin. Cumhuriyetle kalın, esen kalın.
Futbolu uzun zamandır gerçek anlamda konuşmayı bıraktık ve futbolun yerini rakibi ötekileştirmek suretiyle yok eden bir anlayışı hâkim kıldık. Şimdi ortaya çıkarttığımız canavarın ortadan kaldırılması ve adaletin yeniden tesis edilebilmesi için yabancı hakem üzerinden çözüm arıyoruz
Değişen zaman ile değer yargılarının da değişeceği gerçeği ile çok garip bir biçimde yüzleşmek durumunda kalıyoruz
Kafa karışıklığı bir türlü geçmeyen ve bütün yaşanan olumsuzluklara karşın umut olmayı başaramayan muhalefetin Türkiye’yi kısır döngüden çıkarabilmesi olası değildir!
© Tüm hakları saklıdır.