10 Eylül 2024

Altındaki yerin kaydığından bihaber olan ülke insanları

Hukuka ilişkin olup bitenler, ekonomik dalgalanmalar veyahut ülkenin demokratik bir yapı içerisinde olup olmaması karşısında görüşleri olan ve buna dair yaklaşımları bulunanların sayısı çoğunluğu oluşturmuyor. Bu ise beraberinde ortak bir birliktelik üzerinden geleceği inşa etme meselesi karşısında bir araya gelebilmeyi ve yaşanan olumsuzluklar konusunda örgütlü olabilme halini engelliyor

Yıllar önce ana haber bülteninde Reha Muhtar'ın "Merhaba sayın seyirciler, gün geçmiyor ki bir gariplik daha yaşanmasın" sözleriyle içinde bulunulan döneme ilişkin açıklamalarını dinlendirdik. O gariplikler bir anlamda içinde bulunulan dönemin dışa vurumunu temsil etmekteydi. Aradan yıllar geçti ve her geçen gün biraz daha fazla tuhaflaşan ve yaşadıkları karşısında şaşkınlık duygusunu bile kaybeden bir ülke görünümüne büründük. Koca koca insanların, gözlerimizin içerisine baka baka, aklımızla dalga geçmenin dahi ötesine geçtiği günlere hep birlikte geldik! Yaşadığımız her olayla birlikte biraz daha fazla içimize döndüğümüzü ve biraz daha fazla somurtkan bir kitleye dönüştüğümüzü dahi fark edemiyoruz bile. Gerçi sokakta bu durumun ne kadar gergin bir hale dönüştüğünün emarelerini fazlasıyla iliklerimize dek hissetmekte olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim.

Eskiden olmadığı kadar sinirli bir kitle içerisinde yaşıyoruz ve herkes patlamak için küçük bir kıvılcımı bekliyor hatta bazıları için o kıvılcım kendiliğinden çakılıveriyor. Etrafınıza şöyle bir bakıverin göreceğiniz tablonun hiç de iç açıcı olmadığını hemen fark edeceksiniz. Etrafa ağız dolusu küfürler yağdıranlardan tutun da telefonla konuşmayıp adeta bütün hırsını ondan çıkartanlara kadar ne isterseniz var. Gürültü katsayısı her geçen gün biraz daha fazla artıyor ve bu durumun sağlığımız üzerinde yarattığı etkiye dair en ufak bir öngörümüz dahi yok!

Pamuk ipliğine bağlı hayatlar yaşıyoruz ve bu hayatların içerisinde yeşilin, hayvanların, çocukların, kadınların kısacası insanlığa dair olan hiçbir duygunun yeri bulunmuyor. Kuralların evrensel aklı temsil ettiği gerçeğini uzun zaman önce rafa kaldırdık ve güçlünün haklı olduğu anlayışını yaşanan her olayla birlikte biraz daha fazla kafalarımıza kazır hale dönüştük.

Başka bir ülkede ortalığın ayağa kalkmasına neden olacak olaylar karşısında sosyal medyadaki bireysel tepkiler dışında herhangi bir tepki verilmiyor. Ülkenin adalet mekanizmasına ilişkin devasa bir çatırdama yaşanıyor bunun karşısında iktidara talip olduğunu iddia eden muhalefet partilerinden tık yok!

Adalet Bakanı sorulan sorular karşısında "Bir kişinin tutuksuz yargılanması onun suçsuz olduğu anlamına gelmemektedir" şeklinde beylik bir cümleyi rahatlıkla kurabiliyor. Bunun karşısında peki o zaman tutuksuz şekilde yargılanması gerekenlerin neden içeride tutulmakta olduğu sorusunu sorabiliyor muyuz? Veyahut bu durumu yüksek perdeden ortaya koyabilen bir siyaset yaklaşımı ortaya çıkabiliyor mu? Ne yazık ki çıkmıyor çünkü muhalefet görevini üstlendiğini zannedenler ne yazık ki konfor alanlarından çıkmak yerine sürekli olarak top çevirmek suretiyle mış gibi yapmayı sürdürüyorlar.

Bir diğer önemli sorunumuz ise yaşadıklarımız karşısında bu ülkenin insanlarının sadece bir kısmının olan bitenler konusunda rahatsızlık hissediyor olması gerçeği yatıyor. Hukuka ilişkin olup bitenler, ekonomik dalgalanmalar veyahut ülkenin demokratik bir yapı içerisinde olup olmaması karşısında görüşleri olan ve buna dair yaklaşımları bulunanların sayısı çoğunluğu oluşturmuyor. Bu ise beraberinde ortak bir birliktelik üzerinden geleceği inşa etme meselesi karşısında bir araya gelebilmeyi ve yaşanan olumsuzluklar konusunda örgütlü olabilme halini engelliyor. Gemisini kurtaran kaptan mantığı ile hayatını yaşayan ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek olup bitenleri görmezden gelen bir kitle ile hukuksal alandaki fecaatlere karşı durabilmeniz mümkün olmuyor. Hatta öylesine büyük garabetler yaşanıyor ki, gözlerimizin içerisine sokulan dolandırıcılık davasının sonucunda salıverilenlerin takipçi sayıları patlama yapabiliyor.

Altımızdaki zemin kaydıkça sarsıntıların etkisini hissetme düzeyimiz çoğalırken, yaşananlar karşısındaki aymazlığımız da her geçen gün biraz daha fazlalaşıyor ve olup bitenlere yönelik tepkiler de bireysellik ölçüsünde kaybolup gidiyor.

Siyasetin ve siyasilerin toplumsal dinamiklerin gerisinde kaldığı bir dönemden geçiyoruz ve halen bu beklentileri karşılayabilen bir anlayış ortaya çıkabilmiş değil. Bütün yaşananlar bir taraftan karamsarlığı arttırırken diğer taraftan beklentileri de yükseltiyor ve var olan siyasal yaklaşımlara karşı tedirginliği de arttırıyor. Fakat asıl önemli olan hukukla kurduğumuz bağlantının hâlâ ayırdına varamayan geniş bir kitlenin varlığında düğümleniyor olmasıdır.

Hukukun güçlüler hukukuna evrilmesinin yaratacağı etkinin çok daha büyük toplumsal sorunları ve etkileri ortaya çıkartabilecek nitelikte olması gerçeği karşısında siyasetle uğraşanların da kafa yormasının tam sırasıdır. Aksi halde gelen dalga karşısında varlık nedenleri ortadan kalkacak gibi gözüküyor. Toplumsal normlar ve sapma davranışı arasındaki ilişki şekil değiştirdiği anda yasal düzenlemeler ve kuralların işleyişi de kesintiye uğrar. Şekil ile uygulama arasındaki farklar, kendine özgü nizamın oluşmasına yol açacaktır ki bu durum toplumsal hayatın devamı açısından çok ama çok tehlikeli bir duruma kapı aralayacak olan bir gelişmedir.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

- Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

- Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

- Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

- Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

- Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

- Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

- İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

- Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) 

- Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

- Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

 

Yazarın Diğer Yazıları

İçeriye taklit, dışarıya zehirli ürünler

Yeni bir yıla girmenin eşiğindeyiz ve yapılan denetimlerde ele geçirilen kaçak içkiler ve kaçak içki yapımı için hazırlanan hammaddelerin miktarı dahi, bu ülkede bazı şeylerin hiç değişmediğini gösteriyor

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

"
"