Aydınlanma
Bilim sorgulamak, ilerlemek demek. Bunun önünde durmak mümkün değil. İlerlemeyi sahiplenecek olanlar gençlerdir. Uygulayacak olanlar da üretim sektörü. Bunu engelleyecek güç hiçbir yerde, hiçbir toplulukta mevcut olamaz. Siyaset bu ilerlemenin önünü açmak zorundadır, açmazsa, bilimin yarattığı sel onu da önüne katıp götürür.
Yıllardır yaşamımız karartan belirsizlik, hukuksuzluk, ekonomik sorunlar elbet bir gün sona erecektir. Genç Cumhuriyetin bugün orta yaşına yaklaşan beyinleri çeşitli dönemler yaşadı, deneyim kazandı. Günümüz ortamında gençler ülkeyi terk ediyor. Şirketler gidenlerin yerine aynı kalitede başkalarını bulamıyor.
Ama madalyonun bir de öbür yanı var. Ülke yönetiminde hemen her şeyin kötüleştiği son yirmi yılı kenara koyarsak, Türkiye hala genç, bu genç nüfus çağdaş teknolojiye aşina. Avrupa yaşlanırken coğrafyamız halâ kendisini sıçratacak hamleye aç.
1980’den beri yaşayarak öğrendiğimiz yetmez mi?
20 yılda çok şey değişti. 70’li yıllarda kadayıfın altının kızarmasıyla kararan ufuk, yaşanan derin sorunlarla birlikte toplumun her üyesine neyin olamayacağını gösterdi. Daha geçen hafta çürümeden, düşmek üzere olduğumuz uçurumdan söz ederken ne oldu da iyimserleştin sorusunu sorabilirsiniz. Evet şu anda siyasetten eğitime, adaletten güvenliğe her şey çok kötü. Bu sürdürülebilir mi? Hayli değişken ve Türkiye kadar, dünyadaki gelişmeleri de izleme fırsatı bulduğum 80 yıllık yaşam sonunda bu soruya verilecek yanıt “hayır” olacaktır.
Kendi düşen şikâyet etmez!
Siyaset yönünü parlamenter sisteme çevirirken, girişim dünyasının yeni parlamenter yönetimin gündemini belirleyecek programı hazırlaması gerekir. Son 20 yıl bizi bugüne getirirken birçok açıdan önemli dersler aldık. Bu dersler siyaset sahnesinde olduğu kadar, hukuk, finansman, yeni endüstriler, yönetim konularında da yepyeni programlar talep ediyor. Bugünün karanlığına kapılırsak bu fırsatları yitiririz. Bugün siyasette olanları bilgili, donanımlı, dünyayı tanıyan kişiler olduğunu hatırlamalıdır. Sözünü ettiğim kitle 25-40 yaş arasındaki nüfus.
Köklü bir reformun arifesindeyiz. Ekonomiyi toparlamak kolay. İktidar istese de istemese de köklü önlemler alınacak, hukuk, adalet, saydam yönetim geri gelecek. O güne hazırlanmalıyız. Bunun için andığım 25-40 yaş arası kitlenin kendisini siyasete, ülkeyi yönetmeye hazırlaması gerekir. Son 20 yılda doğan ve yetişen nüfusun önemli eksikleri var. Bunun nedenleri arasında başta eğitim geliyor. Aydınlanmayı reddeden anlayış eğitime ağır zarar verdi.
Doğru yönetim sorgulayarak yapılır
Aydınlanmanın alternatifi yok. Olduğunu hayal edenler, ellerindeki akıllı telefona, evlerindeki TV aygıtlarına, zoom haberleşme tekniklerine bakıp bu hayalin ne denli yanlış olduğunu görüyor. Maddi olaylardan, basit teknik kolaylıklardan söz etmiyorum, hatırlatmak istediğim, sormak, sorgulamak, araştırmak gibi kavramların ne denli önemli olduğunu hatırlatmak. 25-40 arası nüfus ne olduğunun farkında, bu nüfusun önemli kısmı kendi çevrelerinde ezberlenmiş öykülerin önerdiği, telkin ettiği anlayışın, gerçeklere uymadığını, kendilerine gelecek sağlamayacağının farkında.
1980’lerde içine sokulduğumuz tünel artık bitti. Bunda anlaşıyorsak, tünelden çıkmaya hazırsak, tembel siyaset dedikodusu yapmak yerine, önümüzdeki 20-50 yılın kurumları üzerinde çalışmalıyız. Ekonomilerde oyuncular üreticiler yani şirketlerdir. Bunlar küçük KOBİ’ler veya büyük şirket grupları, endüstri şirketleri olabilir. Onlar küresel değer zincirine bakarak yatırım ve üretim programlarını hazırlar. Piyasa ekonomisinde siyasetin görevi bu programların etkili ve verimli uygulanması için gerekli ekosistemin kurulmasına yardımcı olmak ve tüm toplumun bundan yararlanması için gerekli vergi ve sosyal politikaları oluşturmaktır.
Su akarken hep kendisine yeni yol bulur
Çin 1978-89 arasında Deng Xiaopin döneminde bunu yapmıştır. Bugün Xi Jingpin’in Çin Komünist Partisi üzerinden yapmaya başladığı ise, girişimi üreticiden alıp kendi doğruları üzerine inşa etmektir. Tsinghua Üniversitesi fen ve bilim doğrultusunda ABD ve diğer ileri teknoloji ülkelerinden geri kalmayan hamleleri başlatıyordu. Şimdi irade yeniden Komünist Partisine geçiyor. Bu filmi birçok ülkede gördük, nasıl sona ereceğini biliyoruz.
Burada büyük reformları siyaset hazırlarken ve siyaseti zorlamak için her birimiz elimizden geleni yapmak zorundayız. Aydın kitleler buna başlamış durumda. Alışılmış basılı ve görüntülü medya dışında çeşitli genç gruplar zengin bir referans ortamı yaratıyorlar. Teknolojiyi, fırsatları orada tartışıyorlar. Bunları kuvveden fiile çıkarmak, uygulamaya taşımak için üretici ajanların, her boyda şirketin bu çalışmalara katılması gerekir. Büyük şirketler ARGE gruplarıyla çalışıyorlar. Bu çalışmaları eğitim kurumlarıyla bütünleşerek sürdürmek gerekir.
Bilim gelişir, su yolunda akarken, akıllı yönetimler doğru adımları atıyor. Bunlara örnek olarak Abu Dhabi’de MIT ile kurulan MASDAR akıllı şehirden söz edebiliriz. Arabistan’ın bir köşesinde böyle bir projeyi düşünemezdik, değil mi? Proje MIT ile iş birliği halinde Profesör Fred Mouvanzadeh yönetiminde yürütüldü.
Belki yine şaşıracağınız bir başka proje bu kez Suudi Arabistan’da. ABHA şehrinde kurulan Kral Suud üniversitesi yerleşkesi bir Türk mimar tarafından projelendi, inşaat devam ediyor.
Eğitim oksijenden, proteinden daha önemlidir
Pekâlâ, ülkemizde ne oluyor bu alanda? Tuğba Tekerek’in “Taşra Üniversiteleri, AKP’nin Arka Kampüsü” adlı kitabından söz etmiştim. Yüzlerce üniversite kurulduğundan, yüzlerce öğretim üyesinin çeşitli bahanelerle üniversitelerden kovulduğunu biliyoruz. Türkiye’de vakıf üniversitelerinin kurulması inşaatı yapan şirketlere, üniversitenin kurulduğu şehir esnafına gelir sağlıyor. Öğrencilerin yaşayacağı yurt ihtiyacı ise tekrar taşınmaz yatırımcılarına rant fırsatı yaratıyor.
Yıllar boyu eğitilen, yaşamını ülkede sağlıklı bir nüfus oluşmasına veren hekimler için giderlerse gitsinler demişlerdi ve gittiler. Yerine gelenler, Suriye’li, Irak’lı, eğitimi bilinmeyen kişiler.
Milli Eğitim Bakanı, talep oldukça imam hatip açmaya devam edeceğiz demiş. Galiba bu zat okulu, eğitimi pırasayla, patatesle karıştırıyor.
Eğitim mal değildir ki piyasada talep edilsin. Eğitim dünya insanı yetiştirmenin temel girdisidir. Nasıl yapılacağına, ne herhangi bir siyasal parti, ne bir şirket karar verebilir. Eğitim, ulusun uygar milletler arasında başarıyla ayakta kalmasının olmazsa olmazıdır. Bu zat pek hayran olduğu Osmanlı padişahlarının yaşamını, ilgi alanlarını, bildikleri dil sayısını öğrense böyle şeyler söylemez.
Bilim, teknoloji doğrusal değil, üstlü (exponential) olarak büyüyor
Üniversite “hayatta en önemli rehber” olan bilimin geliştirildiği yerlerden biri. Tüm ülkelerde kamu veya özel vakıflar bilim hedefine uygun olarak üniversite kuruyor, evrensel bilimsel gelişmeden yararlanıyor, kendi gücüne göre o gelişmeye katkı yapıyor.
Suudi Arabistan’da ABHA’daki Kral Suud Üniversitesi dünya liginde 20.916 üniversite arasında 343’üncü sırada. ODTÜ’nün yeri 255, Bilkent 477. Boğaziçi hükümetin müdahaleleri sonunda 633’üncü sıraya düşmüş durumda.
Nihayet ülkemizde üniversiteler ücretliyken, yani yatırımcı için uygun iş fırsatı oluşturuyorken, Suudi Arabistan’da, Almanya, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde bedava.
Bazı eğitim kurumları kendi bünyelerinde kurduğu bilişim teknoloji merkezinde, MIT gibi dünyanın en önde gelen kurumlarıyla iş birliği halinde dijital üretim teknolojileri üreten merkezler kuruyor. [1] Program öncelikler okulun kendi öğrencilerine, ama bunların yanında tüm eğitim sektörüne fırsat sunuyor. Şirketlerin bu programı çeşitli şekillerde desteklemeleri, çalışmaları gerçek endüstri uygulamalarıyla zenginleştirmeleri hem ülke çıkarı, hem de kendi ufuklarının gelişmesi için önemlidir.
Dünyada bilim böyle geliştirilirken, genç nüfuslar geleceğe dünya biliminden yararlanarak hazırlanırken, ülkemizde hazırlanan “maarif modeli” ilkokul beşinci sınıf öğrencileri için hazırlanan “fen” kitabını, gerçeklerle ilgisi olmayan bilgilerle dolduruyor.[2]
Epitemolojik kopuş[3]
Tam iki yıl önce duyduğumuz ve bizi güldüren bu ifade bugün hem ülkemizde hem de yapay zekâ bağlamında tüm dünyada geçerli. Bir başka yazımda orta gelir tuzağı kavramını ele alıp, AB ülkelerinin durumundan söz etmiştim. Bu ülkeler geçen yüzyılın sonundan beri rekabet zafiyetinden yakınır. O dönemde onları orta Avrupa ülkelerinin tedarikçiye dönüşmesi kurtarmıştı. Şimdi onlar da yaşlandığı, buna karşılık Çin önemli bir hamle yaptığı ve Trump ABD’si içeriye döndüğü için sorun yeniden canlandı.
22 yıldır yaşadığımız şeyler, zorlu bir kurtuluş savaşından sonra genç cumhuriyetin tüm kurumlarıyla yerleştirilmesinin ardından yaşananlar tezat değil mi? Yapay zekâ bir yandan daha önce imkânsız olan hesaplamaları yapıp yaşam sorunlarımıza çare getirmiyor mu?
Aynı zamanda yapay zekanın bu gücünü kullanarak, bizim denetimimiz, irademiz dışında şeyle yapmasından endişe etmiyor muyuz? Böyle kopuşlar bir defalık değil, sürekli oluyor.
Söylemeye çalıştığım, yaklaşan kavşakta doğru yönde ilerlemek için her alanda ve demokrasi yönünde gerekenleri yapmak zorunluğunu hatırlatmak. Siyaset, dedikodu kolay. Art arda kadın ve çocuk cinayetleri ve bunları kovuşturmayan yönetim kalitesi yolun bittiğini göstermiyor mu? O zaman durumun ne denli kötü olduğundan yakınmayı bırakıp, daha fazla zaman yitirmeden, her birimiz kendi alanımızda çalışmaya başlamalıyız.
[1] Hisar Okulları FabAcademy Programını başlattı. FabAcademy MIT ‘de kurulan Center for Bits and Atoms adlı programla işbirliği halinde yürütülüyor.
[2] Unat Yavuz, MEB ders kitabında İslam Dünyası’ndaki bilim insanlarıyla ilgili yanlışlar”
[3] Epistemolojik kopuş, Louis Althusser'in "Marks'ı yeniden okumaya" girişirken öne sürdüğü ve Marks'ın kuramsal eserinin yeni bir değerlendirmesini içeren Yapısalcı Marksizm anlayışını şekillendirirken kullandığı temel kavramlardan ya da önermelerden birisidir. Epistemoloji bilim-bilgi teorisi; burada kullanıldığı şekliyle anlatmaya çalıştığımız, ülkemiz bağlamında Atatürk devriminin devamı olarak toplumun tüm unsurlarını içeren bir evrim. Bilimin “üstsel” büyümesi bağlamında ise yapay zekanın fizik ve moral dünyayı birlikte etkileyecek bir şekilde kullanılmasıdır.
Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?
Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.
Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.
T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.
1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.
1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.
Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.
1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.
2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.
2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu
A. Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.
|