08 Eylül 2021 13:34
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, muhalefet partilerinin sadece ortak aday veya ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ üzerine ittifak kurmasının seçimi kazanmaya yetmeyebileceğini, Türkiye’de siyasetin yeni yöntem ve tartışmalara ihtiyaç duyduğunu belirtti. Muhalefetin yeni bir siyasi söylem ve yöntem ile ortak bir hikaye yaratamaması ve AKP'den kopan seçmenin sandığa gitmemesi gibi bir durum oluşması karşısında iktidarın elinin güçleneceğini ifade eden Ağıdır, seçim barajı tartışmalarını değerlendirirken de HDP'nin önümüzdeki seçimlerde yüzde 15 oy alabileceğini söyledi.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın açıklamaları etrafında yaşanan laiklik tartışmalarını, muhalefetteki ittifak arayışlarını, İyi Parti'nin CHP'ye yaptığı 'tekillik' eleştirisini, iktidarın seçim stratejisini ve gündemdeki tartışmaları Sayıların Dili'nde Murat Sabuncu'ya yorumladı.
AKP’den kopan büyük bir seçmen kitlesinin olduğunu ve bu kitlenin gidecek adres bulamaması durumunda sandığa gitmeyebileceğini belirten Ağırdır, “AK Parti’den kopan seçmen geri dönmeyecektir ama kendilerine umut bağladıkları, güven üretebildikleri bir siyasi ilişki üretemezlerse seçimin dışında kalırlar. Seçime katılma oranının düşmesi de önümüzdeki seçimlerde iktidara yarar” dedi.
Türkiye’de muhafazakâr seçmen kitlesinin oy oranına dikkat çeken Ağırdır, rövanşist bir siyasetin, seçmeni kültürel kimlikleri üzerinden tercih yapmaya iteceğini belirtti. AKP’nin oy oranının hala diğer partilerden daha yüksek olduğuna dikkat çeken Ağıdır, “Eğer muhalefetteki blok HDP de dahil; kimlikleri aşan bir yerden bir araya gelmezse ve sadece kültürel kimlikler üzerinden bir siyaset yürütürse, muhafazakârlar, sekülerler ve Kürtler üçlüsü içerisinde her zaman muhafazakârlar sayı olarak çoğunluktalar ve o zaman da bütün hata ve yanlışlara rağmen Erdoğan’ın seçimi kazanma ihtimali de vardır” dedi.
Kürtlerin siyaseten dışlanmasının bir bedeli olacağını dile getiren Ağırdır, sadece muhafazakâr ve sekülerlerin yeni bir hikayede uzlaşmalarıyla huzur bulunamayacağını, Kürtlerin yok sayıldığı bir uzlaşmanın mümkün olmayacağını söyledi. “Kürtler de kendi ihtiyaç ve talepleri üzerinden bu yeni uzlaşma ve ittifaklara dahil olmadan, yeni bir hayat inşa etme şansımız yok” diyen Ağırdır, iktidarın seçim barajını düşürmesindeki nedenlere ve HDP’nin oy oranına ilişkin şöyle dedi:
“İktidar kanadındaki tartışmalara bakıyorum ben. Hep şöyle bir varsayım dillendiriliyor; ‘HDP’nin oyunda önemli oranda ödünç oy var, her evde bir kişi barajı geçsin diye HDP’ye oy vermiş. Şimdi baraj düşünce HDP gerçek oyu olan 6-7’lere düşecek.’ 81 ilin yaşlarındaki değişimleri ve yeni seçmenleri hesapladığınız zaman 23-24 ilde genç nüfusun veya 16-24 yaş arasındaki nüfusun yüzde 25-30 olduğu ve yüzde 7-8’lerde kaldığı iller var. O yüzde 25-30 arasındaki iller Kürtlerin yoğunlukta olduğu iller. Dolayısıyla her yıl 1 milyon yeni seçmen ekleniyorsa, genel Türkiye nüfusundaki yüzde 18 olan Kürt nüfus o 1 milyonun içinde yüzde 18 değil 20-23'tür. Muhafazakârlar ve sekülerler sadece kendi kültürel kimliklerinden yola çıkarak kendilerini temsil eden partilere oy vereceklerse Kürtler de kendilerini temsil eden Kürt partisine oy verecekler. Dolayısıyla HDP’nin yüzde 13’ten 7’ye düşeceği varsayımı değil, önümüzdeki seçimde HDP’nin kendi doğal seçmeniyle bile yüzde 15’e ulaşma ihtimali söz konusudur. Ve kendilerini mağdur hisseden, derdi olan kimlik talepleri bu kadar güçlenmiş bunca yaşanmışlığıyla gelen Kürt seçmenin de kendilerini yok sayan bir kanada sadece oy vereceklerini düşünmek, elleri mecburmuş gibi davranmak her şeyden önce onurlarına dokunuyor."
TIKLAYIN - Yeni seçim yasası: Baraj yüzde 7, seçime girmek için 'grup kurmak yeterli olmayacak'
"Benim anlamadığım şey, siyasi aktörlerin elde kalemle siyasi mühendislik hesapları yapıyor olması. Bugün artık Türkiye toplumu, insanı buraları geçti. Ortada gerçek reel bir sorun var. Her gün 270 insan ölüyor pandemi nedeniyle, ülkede gençlerin yüzde 70’i hala bu sabah babasının bırakacağı harçlığa mahkum. Yüzde 80 genç bu ülkeden umudu kesmiş. Böyle bir ülkede bu kadar reel sorunu bırakıp da kültürel kimlikler üzerinden hala siyaset kurgulamaya çalışmak anlaşılmaz. İktidarın başka bir mahareti artık kalmadığı için oradan bir strateji izleyeceği anlaşılıyor. Ama muhalefettekiler, hangi parti olursa olsun, bütün bu kültürel kimlik tuzağına takılıp kalırlarsa o zaman, evet başka ihtimaller söz konusudur. Çünkü kültürel kimlikler üzerinden oynanan bir seçim oyunun sonuçları aşağı yukarı belli”
Son günlerde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yaptığı açıklamalar üzerinden başlayan ‘laiklik’ tartışmalarını da değerlendiren Ağırdır, Diyanet’in iktidarın dini alanı denetleme çabasının aracı olarak kullanıldığını bu rolün AKP döneminde daha çok belirginleştiğini ifade etti. Ağıdır, Diyanet’in son dönemde yaptığı açıklamaları ‘seçim propagandası olarak nitelerken “Diyanet kurumsal olarak yapması gereken hiçbir şeyi yapamayan ama yapılmaması gereken her şeyi yapan bir kurumdu her zaman. Diyanet başkanı üzerinden çok tartışılacak bir şey yok. Bizin araştırmalarımızda diyanetle ilgili şöyle sonuçlar var; toplumda diyanetin din hayatını yöneten bir kurum değil, siyasi bir kurum olduğu kanaati giderek güçleniyor. O nedenle Diyanet'ten memnuniyet oranı yarının altına düşmüş durumda. O nedenle Diyanet işleri başkanının açıklamasının siyasi veya dini bir getirisi yok. Burada asıl mesele bütün devlet mekanizmasının, bir iktidar ve seçime dönük hesaplamaların aracına dönüşmüş olması” dedi.
© Tüm hakları saklıdır.