Gündem

'Yayın yasağı kararının hukuki dayanağı yok'

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, yayın yasağı kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu söyledi

15 Ocak 2015 02:34

Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesi, Charlie Hebdo dergisinin Hz. Muhammed’i tasvir eden karikatürü yayımlayan bazı internet sitelerinin ilgili bölümüne erişimin engellenmesine karar verdi. Bunun üzerine Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, “Kararın hiçbir hukuki dayanağı yok, Avrupa’nın her yerinde kapış kapış giden bir derginin, Türkiye’de yasaklanmasının AİHS’e uygun olduğunu söylemek de mümkün değildir” dedi.


Altıparmak, T24’ün sorularını şöyle yanıtladı:

Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hakimi’nin verdigi karar amacına ulaşır mı?


Amacın ne olduğuna bağlı. Dünyanın birçok yerinde serbest olan bir yayını İnternette engellemenin iki yolu var. Birincisi İnternetin fişini tamamen çekmek. İkincisi ise Çin tarzı devasa bir sansür sistemi kurmak. Sabah, başvuruyu yapan avukat 4 tane adres tespit edip başvuru yapmış, Mahkeme Türkiye standartlarında rekor sayılabilecek bir süre içerisinde bu 4 siteye tedbir koymuş. Ama o tedbir koyuncaya kadar muhtemelen 400 ayrı yerde yayımlanmış aynı karikatür. İnternette cin şişeden çıkarsa bir daha geri koyamazsınız.

Ama bu tür kararların hiçbir etkisi yok demek değil. Bu kararlar sayesinde insanların gözü korkuyor, ana akım medya buralara bulaşmıyor. Normalde 100 kişi görecekse 10 kişi görüyor bu sayede. Amaç da bu olsa gerek. O anlamda bu tür kararlar, hele bir de sistematik bir şekilde verildiğinde gayet de net sonuç doğuruyor.

 

'TİB'e dilediği zaman dilediği siteyi erişime engelleme imkanı'

 

Yasal dayanak yokken nasıl böyle kararlar alabiliyorlar?


Hatırlayacaksınız 6552 sayılı torba yasayla, 5651 sayılı yasanın 8. maddesine bir 16. fıkra eklenmişti. Bu hükümde “Millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi nedenlerinden bir veya bir kaçına bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, erişimin engellenmesi Başkanın talimatı üzerine Başkanlık tarafından yapılır” deniyordu. Bu hükmün amacı, TİB'e dilediği zaman dilediği siteyi erişime engelleme imkanı vermekti. Bu hüküm iptal edilince, mahkemelerden sadece 5651 sayılı yasanın 8. maddesinde sayılan suçlar bakımından erişime engelleme isteme imkanı kaldı. Ne var ki, ne dine hakaret (TCK 216) ne de MİT'in yakalanan TIR'ı bu sayılan suçlarla ilişkilendirilemiyor. 8. maddenin 16 fıkrası da yok, çünkü Anayasa Mahkemesi iptal etti.

Bu kez mahkemeler yine 2014 bambaşka amaçlarla çıkarılmış olan 6518 sayılı torba yasayla 5651 sayılı yasaya eklenen 9. maddeye sarıldılar. Bu hüküm diyor ki, “İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer  sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir”. Hükümet bu kuralı getirirken demişti ki “insanlara hakaret ediliyor, İnternetten çıkarılıncaya kadar çok zaman geçiriliyor, bu hükmü onun için getirdik”.


Kişiye hakaret edilmesiyle Charlie Hebdo kapağının veya MİT'in TIR'larının ne ilgisi var?


Şöyle bir ilgi kurdu hakimlikler: Adana 5. Sulh Ceza Hakimine göre MİT tırları ile ilgili yapılan haberler Milli İstihbarat Teşkilatı'nın kişilik haklarına saldırı olduğu için yayın yasağı geldi. Üstelik ilgili hakim, içeriğin engellenmesinin mümkün olmaması halinde ilgili İnternet sitelerinin tamamına erişimin engellenmesine karar verdi. Tırlarla ilgili her türlü (ne demekse) yayının da engellenmesine karar verdi.

Diyarbakır 2. Sulh Ceza hakimi ise karikatür hem o dine inananlara hem de ölen kişiye (yani muhtemelen Peygambere) hakarettir o nedenle bunların yayımlanması ile Müslümanların kişilik haklarına saldırılmıştır diyerek 9. maddeyi uyguladı.

Şimdi 9. maddeyle getirildiği söylenen korumayla bu iki olayın ikisinin de yakından uzaktan ilgisi yok. Bu uygulamaların öngörülebilir olduğunu söylemek de mümkün değil. Eğer, 5651 sayılı yasanın 9. maddesi bu şekilde anlaşılırsa, dilediğiniz her siteyi kapatırsınız. “Benim canım şuna sıkıldı, ben bundan rahatsız oldum” diyen herkes gider bir mahkemeye kapattırır siteyi. Bunun, hukuk devletinde mutlak koşul olan yasallık ilkesiyle bağdaşır hiçbir yanı yok.

Kaldı ki, eğer bu hüküm bu şekilde anlaşılıyorsa, hakimin bunun insan hakları sözleşmelerine uygun olup olmadığını tartışması gerekir. Avrupa’nın her yerinde kapış kapış giden bir derginin, Türkiye’de yasaklanmasının AİHS’e uygun olduğunu söylemek de mümkün değildir.

 

'Sulh Cezalar tarafından verilen siyasi kararlara şüpheli yaklaşmak gerekir'

 

Bu kararları veren ‘Sulh Ceza Hakimlikleri’ne ilişkin ne denebilir?


Sulh Ceza Hakimlikleri cemaatle mücadele için oluşturuldu. Günümüzün DGM’leridir bunlar. Özel yargılama usulleri ile en kritik konularda karar veriyorlar. Çok az sayıdalar ve kararlarına karşı üst mahkemelere değil, yine sulh cezalara itiraz edilebiliyor. Az sayıda oldukları için siyasi iktidarın kontrol ve denetimine çok daha açıklar.

Böyle olduklarını tabii ki kanıtlayamazsınız ama HSYK’deki kriz sonrasında bu yapının oluşturulmasının meşru başka bir açıklamasını yapabilen hükümet yetkilisi de ben duymadım. Bu nedenle, sulh cezalar tarafından verilen tüm siyasi kararlara zorunlu olarak şüpheli yaklaşmak gerekiyor.

İlgili Haberler