Kültür-Sanat

'Yaşar Kemal'in Nobel alamamasında sürgündeki Kürtlerin kısmi rolü olabilir...'

Kürt aydın Ümit Fırat: Avrupa’daki çoğu siyasi sürgün, Yaşar Kemal’e itibar etmezdi

(Sol baştan sırayla) Ahmed Arif, Asuman Saltuk, Öner Yağcı, Rahmi Saltuk, Ümit Fırat, Ahmet Zeki Okçuoğlu, Vildan Uğur, Ali Uğur, Yaşar Kemal - Kasım, 1989

06 Mart 2015 02:19

Kürt aydın ve yazar Ümit Fırat, Yaşar Kemal’in manevi oğlu sanatçı Ahmet Güneştekin’in “Bir Nobel Edebiyat Komitesi üyesi, bazı Kürtler ve Türklerin kendilerine gelip ‘Yaşar Türk devletinin adamıdır’ dedikleri için ödülü Kemal’e vermekten vazgeçtiklerini söyledi” ifadesini mantıklı bulmadığını söyledi. “Konjonktürel ve subjektif nedenlerin ödüllerin dağıtımında rol oynayabilmesine rağmen Nobel’in ciddi bir kurum olduğunu” söyleyen Fırat, başta böyle bir ifşaatın akla yatkın olmadığını belirtti. 

Bir dergiye verdiği demeçte “Kemal’in Nobel Ödülü’nü almasına engel olduğunu” söyleyen merhum Kürt gazeteci, yazar Mahmut Baksi’yi yakından tanıdığını ve söyleyen Fırat, “Özellikle 12 Eylül döneminde Avrupa’da yaşayan, başta Kürtler olmak üzere, siyasi sürgünlerin önemli bir kesimi Kemal’e itibar etmezdi” dedi. Ümit Fırat, “Yaşar Kemal’in yüksek sesle Kürt olduğunu söylemediği için devlete yakın durduğunun söylendiğini” savundu. 

Yaşar Kemal ile Baksi’nin İstanbul’da karşılaştıklarını anlatan Ümit Fırat, Kemal’in Baksi’yi görür görmez “köpek” diye bağırarak üzerine yürüdüğünü söyledi. Fırat, Baksi’nin olaydan sonra kendisine “Keşke biraz sakin olabilseydi, hemen orada elini öpüp, özür dileyip, gönlünü almaya hazırdım. Belki özür dileyecektim” dediğini ifade etti.
Mahmut Baksi

Ümit Fırat, Ahmet Güneştekin’in iddiasını o dönemi anlatarak yanıtlarken Yaşar Kemal’e dair bazı anılarını da T24'e şöyle aktardı:    

“Ahmet’in iddiası bir yanıyla doğru. Evet, 12 Eylül döneminde ülkelerinden kaçmak zorunda bırakılan veya kaçabilmeyi başarmış olan ve başta İsveç olmak üzere diger Batı Avrupa ülkelerinde yaşamakta olan pek çok Kürt arkadaşımızın o dönemde Yaşar Kemal’e tepkili olduğunu baştan beri biliyoruz. Bunu tabii Yaşar Kemal de biliyordu. Eğer yanlış hatırlamıyorsam 12 Eylül 1980 askeri darbesi esnasında Yaşar Kemal bir Avrupa seyahatindeydi ve darbe ertesinde Türkiye’ye döndü. Aynı günlerde Türkiye’den kaçıp ‘kurtulmaya’ ve Avrupa’ya ulaşmaya çalışan binlerce Türkiye yurttaşı Kürt, böylesi bir duruma tepki duymuştu. Türkiye’de yaşanan trajik durumu Yaşar Kemal gibi dünya çapındaki ağırlıklı bir insanla birlikte sürgünde yaşayarak teşhir etmenin önemli olduğunu düşünmüşlerdi. Ancak Yaşar Ağabey’in Türkiye’ye dönüşünün, dönemin Türkiye’sinde yaşıyor oluşunun, askeri rejimle mücadelelerinde ellerini zayıflattığını iddia ediyorlardı.”

 

‘Kemal, Kürdüm demediği için ‘devlete yakın’ deniyordu’

 

“Hatta o dönem İsveç’teki Kürt diasporasının en aktif mensuplarından biri olan rahmetli Mahmut Baksi ve bazı Kürt arkadaşlar da tepkilerini Yaşar Kemal’in Nobel Edebiyat Ödülü almasına engel olmak için bazı kampanyalar yürüterek ortaya koymaya çalıştılar. Yine aynı dönemde Yaşar Kemal’in yüksek sesle kendisinin bir Kürt olduğunu açıklamasını istiyor ve bunu yapmadığı için de devlete yakın durduğunu ifade ediyorlardı. Bu, durum, yeni bir şey değildir ve Kürtler tarafından yıllardır bilinen bir şeydir.”

 

‘Güneştekin’in iddiası mantıklı değil’

 

“Ancak Ahmet Güneştekin’in, bir Nobel Komitesi üyesinin kendisine özel olarak anlattığı iddiası bana mantıklı gelmiyor. Bir kere Nobel Komitesi üyeliği gibi kimlik kazanmış bir insanın Ahmet’e böyle bir ifşaatta bulunması, Nobel etiği bakımından pek akla yatkın gözükmüyor. Böyle bir şeyin mantığı da olamaz. Keza kim, nasıl Nobel Komitesi’ne gidip de ‘Yaşar Kemal’e ödül vermeyin’ diyebilir ve Nobel Komitesi de ‘Haydi sizin güzel hatırınız için Yaşar Kemal’e ödül vermeyelim’ der? Nobel, ciddi bir kurumdur ve böylesi ilişkilere fırsat vermesine de ihtimal vermiyorum. Diyelim ki Kürtler Nobel Komitesi’ne ulaştılar ve böyle bir temas kurdular. Peki, Ahmet’e bunu söyleyen Nobel Komitesi üyesi kendi itibarını, kurumun itibarını ve etik değerlerini hiçe sayarak ‘Biz aslında Yaşar Kemal’e Nobel’i verecektik ama…’ gibi bir cümle ile bunu aktarabilir mi? Keza böylesi bir dönemde bu mevzuyu gündeme getirmenin de, magazinel bir malzeme yapılmasının da çok fazla bir anlamı var mı?”

 

‘Siyasi sürgünler, Kemal’e genelde itibar etmezdi’

 

“Mahmut Baksi’yi yakından tanırdım, Türkiye’ye geldikçe de benim misafirim olurdu. İsveç’te yaşayan çoğu Kürt ve solcu da onu tanırdı. O dönemde kendisi etkin bir lobicilik yapardı, İsveçli eşi de orada saygın ve önemli bir kurumda çalışırdı. Yaşar Kemal’i eleştirmek Baksi’ye has bir durum değildi. Ancak Baksi her yerde ‘Yaşar Kemal’in Nobel almasını ben engelledim’ demekten de geri durmazdı. 12 Eylül’den sonra Türkiye’ye gelmesi nedeniyle neredeyse oralardaki herkes Yaşar Kemal’e tepkiliydi. Türkiye’ye dönmek, o dönem ‘devlete teslim olmak’ olarak algılanıyordu, sekter bir anlayış hakimdi. Özellikle 12 Eylül döneminde Avrupa’da yaşayan siyasi sürgünlerin, başta Kürtler olmak üzere, önemli bir kesimi arasında Kemal’e genel olarak itibar edilmezdi.”

 

‘Kemal, ‘köpek’ diyerek Baksi’nin üzerine yürüdü’

 

“1992 yılı güz aylarıydı. Mahmut Baksi İstanbul’a gelmişti. Aktüel Dergisi’nde bir röportajı yayınlanmış ve orada da ‘Yaşar Kemal’in Nobel almasını ben önledim’ demişti. O günlerde bir akşam, sık sık olduğu gibi, Baksi’yle Çiçek Bar’a gitmiştik. Ben önde, Baksi arkada içeri girdik. Yaşar Kemal dev cüssesiyle ayakta hemen barın girişindeydi. Tam beni görüp boynuma sarılmak üzeydi ki birden arkada Baksi’yi fark etti. Beni bırakıp Baksi’ye doğru dönerek ‘köppek!’ diye üzerine yürüyerek bastı küfrü. Mahmut gerisin geri çıkıp gitti ve Yaşar Ağabey, onun benimle geldiğini fark etmemiş olmalı ki dönüp küfürlerinin tamamlanmamış kısmını da döktürüp hal hatır sormaya girişti. O da Nobel için Baksi’ye kızgındı. Olaydan sonra Baksi de bana, ‘Keşke biraz sakin olabilseydi, hemen orada elini öpüp, özür dileyip, gönlünü almaya hazırdım. Belki özür dileyecektim’ dedi.

“1989, Kasım ayı başlarında TÜYAP Kitap Fuarı için sevgili ağabeyim, rahmetli Ahmed Arif İstanbul’a gelmişti. Editörü Ali Uğur, Ahmed Arif’i kadim ve yakın dostu Yaşar Kemal ile Kumkapı’da bir yemekte buluşturdu. Ben de o yemeğin davetlilerinden biriydim. Yemeğin bir aşamasında konu dönüp dolaşıp Nobel meselesine gelmişti. Yaşar Ağabey’e ‘Keşke o dönemde gelmeseydin Türkiye’ye. Bir askeri diktatörlük rejimi muhalifi olarak sürgünde yaşamak zorunda bırakılan sen de Nobel Ödülü’nü alarak Türkiye’ye coşkuyla ve çiçeklerle karşılanarak dönerdin, tıpkı Gabriel Garcia Marquez gibi’ diyerek sitemde bulunmuştum.  Bana biraz kızıp küfretmişti ama bu kızgınlık ve küfürler hep alıştığım davranışlarındandı.”

 

‘Siyasi sürgünlerin Nobel verilmemesinde rolü olabilir’

Ümit Fırat


Ümit Fırat, “Baksi’nin lobiciliği güçlüyse ve İsveç’te genel olarak Yaşar Kemal’den hoşlanılmıyorsa, bu durum, doğrudan değil ama dolaylı olarak Yaşar Kemal’in Nobel almamasında rol oynamış olabilir mi” sorusuna şu karşılığı verdi:   

“Kanımca Nobel Edebiyat ve Barış ödüllerinin dağıtımında bazı konjonktürel ve subjektif nedenler öne çıkabiliyor. Politik tercihler öne çıkabiliyor ve özellikle baskı rejimlerinde yaşayan insanların ödüle layık görülebilmesi için muhalif olup olmadıklarına dikkat edildiğini de düşünüyorum. Tabii tek başına Baksi değil, ama o dönemde Yaşar Kemal’in ödül alamamış olmasında Kürt siyasi sürgünlerinin kısmen bir rolü olması da mümkündür.” 

“Bir dönem Türkiye’de ‘Yaşar Kemal Nobel’i aldı, alacak’ gibi bir hava oluşmuş ve adeta bir Nobel fetişizmi yaratılmıştı. Almaması da böylesi iddiaların öne çıkmasına yol açtı. Hatta Orhan Pamuk’un Nobel almasını hazmedemeyen ve kampanyalarla bunu protesto eden ulusalcı/devletçi çevreler, Yaşar Ağabey’in ölümünde de bu Orhan Pamuk ismini kullanmadan, dolaylı olarak aynı tepkilerini bu kez de, ‘Nobel, Yaşar Kemal’in hakkıydı’ diyerek ifade etmeye çalışıyorlar.”

 

İlgili Haberler