CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, MİT TIR'ları davası kapsamında 25 yıl hapis cezası alması ve ardından tutuklanıp girdiği cezaevinden ilk mektubunu dokunulmazlıkların kaldırılmasında rol oynayan partisinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yazdı. Kılıçdaroğlu, tutuklu vekil Berberoğlu’nun, “Yaşanacak Türkiye mücadelesini içeride de sürdüreceğim” dediği mektubunu, bu tutukluluk nedeniyle başlattığı Adalet Yürüyüşü sırasında aldı ve yürürken okudu.
Cumhuriyet gazetesinden Erdem Gül'ün haberi şöyle:
Berberoğlu’nun önce müebbet, sonra indirimle 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırılması, farklı görüşlerdeki hukukçularca “şoke edici” bulundu. Tutuklanmasının da “adalet” duygusu açısından sarsıcı bir etki yaptığına dair yorumlandı. Çünkü Berberoğlu hakkındaki mütalaasında karşılığı müebbet hapis olan suçlamalarda bulunan savcı tutuklama talebinde bulunmamıştı. Elbette savcının istediği müebbet cezası da beklenmiyordu, “Beraat verme imkânı yoksa, toplumu sarsmayacak az bir ceza ile yetinilir” görüşü ağır basıyordu. Bu olmadı. Mahkeme savcının istediği cezaya hükmetti, üstüne bir de Berberoğlu’nu tutukladı.
Berberoğlu hakkındaki sarsıcı bu karar üzerine, en sık “Artık CHP hedefte. Berberoğlu kararı CHP’ye mesaj” yorumları yapıldı. CHP de “Artık yeni bir şey yapmalı. Yoksa her şeyi kaybediyoruz” şikâyetleri arasında genel başkan düzeyinde “Adalet Yürüyüşü” adıyla sokağa çıkıp, kitlesel bir şekilde yollara düştü.
Berberoğlu’nun cezaevine konmasına neden olan yargılama, “amasız”, “fakatsız” tipik bir gazetecilik davası. TCK’nin “casusluk”, “gizli belge”, örgüte üye olmaksızın yardım etme” gibi çok ağır cezalar gerektiren maddeleri etrafında konuşulan bu yargılamanın temel delili iki tane gazete haberi. Aslında Berberoğlu’nun 2 yıllık milletvekilliğine karşın 35 yıllık gazeteci kimliğini de dikkate aldığımızda bu davanın öyle casusluk, örgüt gibi bir dava olmayıp bariz bir gazetecilik davası olduğunu görürüz. Çünkü Berberoğlu’nu kazırsanız altından gazeteci çıkar. Ve bu davadaki casusluk iddiasını kazırsanız altından gazetecilik çıkar.
Berberoğlu, önce müebbet, ardından 25 sene hapis cezasını da tutuklama kararını da soğukkanlılıkla karşıladı. Ailesi ve yakınlarıyla vedalaşıp cezaevine gitmek üzere adliyeden ayrıldığı anlara tanıklık ettik. Verilen ceza ve tutuklamanın bir süredir Türkiye’de belli kesimlere ödetilmek istenen bedel içinde ele alınması gerektiğini ifade etti. Kendisine yönelik kişisel bir tutum olarak görmediğini vurguladı. Gazeteci ve ardından siyasetçi olarak mağdurların mazlumların hakkını aradığını anlattı. Hakkındaki kararın da tüm bu mücadelesinin içinde ele alınması gerektiğinin altını çizdi ve “Bu karardan sonra artık ben değil, bu kararı bu kadar kolay verebilen ve savunabilenler düşünsün” dedi.
Berberoğlu’nun, cezaevine giderken ilk istekleri, “kalem, kâğıt ve kitap” oldu. İlk kez cezaevine gideceği için içeride nelere ihtiyacı olacağına ilişkin gazetecileri dinledi. “Sadece okumak ve yazmak istiyorum” dedi ve dediğini de yaptı. Maltepe Cezaevi’ne girdikten iki saat sonra dışarıya iki mektup gönderdi. Avukatlar birini eşi Oya Berberoğlu’na iletti. İkinci mektubu ise Kılıçdaroğlu’na gönderdi. Berberoğlu’nun mektubu, Kılıçdaroğlu’na, Adalet Yürüyüşü sırasında iletildi. Kılıçdaroğlu, mektubu yürüyüşünü bozmadan okudu.
Berberoğlu’nun mektubu şöyle:
“Sayın genel başkanım. Bana gösterdiğiniz güven ve desteğe müteşekkirim. Sizin aracılığınızla partili yoldaşlarıma, seçmenlerime ve tüm ülkeye şunu açıklamak boynumun borcudur: Bana atılan bütün suçlamalar iftiradır ve halkın haber olma hakkını engelleyerek gerçek suçluların kabahatlerini örtme telaşı sebebiyledir. Partimde verdiğim ‘Yaşanacak Türkiye’ mücadelesi ha içeride ha dışarıda sürecektir.
"Sadece adında adalet geçen o sarayda, yargısız infaza uğradıktan sonra, bana ‘ne oldu’ diye soran yakınlarıma refleks olarak ‘vatan sağolsun’ yanıtını verdim. Şimdi cezaevindeki ilk saatlerimde düşünüyorum da ilk tepkim çok doğru ve yerindeymiş. Gerçekten böyle hissediyorum sayın genel başkanım.
"Ben üstüme düşeni yerine getirmek üzere vatan nöbetindeyim. Ne kadar sürerse sürsün, neye mal olursa olsun, bu nöbeti bırakmayacağım. En derin saygı, sevgi ve dostlukla.”