8 sivilin hayatını kaybettiği bombardımanın ardından TSK’nın “köy değil PKK kampı” açıklamasını yaptığı Zergene’de köylüler Ankara’ya tepkili: “PKK kampı değiliz. Dünya gelsin görsün. Kendisine Müslümanım diyen Erdoğan gelsin, camiyi görsün. Bombanın şiddeti camları, çerçeveleri kırdı. Biraz ilerideki okul da öyle kullanılamaz halde. Hangi PKK kampında okul var, cami var?”
Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım Başlangıç, Kandil eteklerinde TSK’nın bombaladığı Zergene Köyü’ne gitti. Ayşe Yıldırım Başlangıç, “Bombaların düştüğü birbirine yakın 6 ev yerle bir olmuş. Onların hemen yukarısındaki ahırların içinde yaşayan hayvanları da telef olmuş. Geçmişleri gittiği gibi gelecekleri de gitmiş Zergelelilerin. ‘Biz tarım ve hayvancılık yapardık’ diye anlatıyorlar. ‘Şimdi ne hayvan kaldı ne toprak. Nereye gideceğimizi de bilmiyoruz. Kimse yardım etmiyor’ diye isyan ediyorlar” dedi.
Ayşe Yıldırım Başlangıç’ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (6 Ağustos 2015) nüshasında yayımlanan haberi şöyle:
Siyahlar içindeki genç kadın elinde kocasının fotoğrafıyla yıkıntılara koştu. Kürtçe ağıtlarına gözyaşları eşlik ediyordu. Taş yığını içindeki yarısı yanmış beton direğe sarıldığında “Evimi yıktılar, Erdoğan evimi yıktın” diye haykırdı.
31 Temmuz günü sabaha karşı Türk savaş uçaklarının bombalaması sonucu 8 kişinin öldüğü o günden beri, PKK kampı değil sivillerin yaşadığı bir köy olduğunu ispatlamaya çalışan Kandil eteklerindeki Zergele’deyiz. Kandil bölgesindeki 60 civarındaki köyden biri Zergele. Biraz ilerisindeki Kandil Belediyesi’ne bağlı. 25-30 haneliymiş bir hafta önce, 200 kişi yaşıyormuş. Ne zaman kurulduğunu kimse hatırlamıyor. Çok eski diyorlar; Asurlular yaşarmış burada. Hepsi orada doğup büyümüş, birbirleriyle akrabalar. Genel Başkan Yardımcısı Nazmi Gür, milletvekilleri Osman Baydemir, Hüda Kaya, Kadri Yıldırım ve MYK üyesi Hatice Altınışık’an oluşan HDP heyeti de köyde incelemeler yapıyor.
Ağır bir yas var
Ellerinde bombaların öldürdüğü yakınlarının fotoğraflarıyla köylüler karşılıyor heyeti. Koltuk değneğiyle yaralananlar da gelmiş. Kadınlar siyaha bürünmüş. Ağır bir yas var yüzlerinde. Önce sessiz ve sakinler, başsağlığı dileyen HDP heyeti ile konuşurken. Ama 6 gün önce yaşadıkları, bugün geriye taş yığınından başka bir şey kalmayan evlerinden arta kalan yıkıntıların yanına geldiklerinde onları kimse tutamıyor. Acılarını nereye koyacaklarını bilmeyen kadınlar kendilerini yerden yere atıyor. Tıpkı evinden kalan direğe sarılan Şosan gibi. 27 yaşındaki kocası Karox’u kaybetmiş Şosan. Dört çocuğuyla birlikte ne yapacağını bilemiyor. Uykuda yakalanmışlar bombalara. Önce büyük bir ışık oldu diyorlar, sonra büyük bir patlama. Herkes yatağından fırlamış. İlk bomba Ayşe Ahmet Mustafa’nın evine düşmüş. Ağır yaralanmış Ayşe teyze, onunla birlikte 6 kişi daha yaralanmış. Onları kurtarmak için koşmuşlar. “Ayşe teyze bile o sırada yaşıyordu” diyor komşularından birisi: “Elimi boğazına götürdüm. Damarı atıyordu” diyor. Yaralıları kurtarmaya çalıştıkları sırada ikinci bombardıman başlamış. Tam kalabalığın üstüne attılar diyorlar. “Peş peşe yağdı. Bize suikast yaptılar. Ateş yağdı yukarıdan. Herkes bir yere fırladı şiddetten. Köyün yanındaki dereye kadar uçanlar oldu. Ortalık kapkara oldu bombalardan sonra. Üstümüze kum yağdı.” “Canlarımız gitti, evlerimiz gitti, hayvanlarımız gitti” diye kayıplarına yanarken bir yandan da “PKK kampı değiliz. Dünya gelsin görsün” diye feryat ediyorlar. Köyü ikiye bölen yolun karşısındaki camiyi gösteriyor bir köylü. “Kendisine Müslümanım diyen Erdoğan gelsin camiyi görsün. Bombanın şiddeti camları, çerçeveleri kırdı. Biraz ilerideki okul da öyle kullanılamaz halde. Hangi PKK kampında okul var, cami var?” diye isyan ediyor. Daha sonra içlerine girdiğimiz cami ve okulu görünce anlıyoruz köylünün söylediklerini. Caminin camları ve kapıları paramparça. Kullanılamaz halde. Okulun da ondan farklı bir yanı yok. Sınıf kapıları yerlerinden fırlamış. Çocukların oyun oynadığı küçük alan yırtık pırtık kâğıtlarla dolu. Okulun duvarlarını süsleyen çocukların çizimleri, alfabeleri varmış üzerlerinde.
Yardım edilmiyor
Bombaların düştüğü birbirine yakın 6 ev yerle bir olmuş. Onların hemen yukarısındaki ahırların içinde yaşayan hayvanları da telef olmuş. Geçmişleri gittiği gibi gelecekleri de gitmiş Zergelelilerin. “Biz tarım ve hayvancılık yapardık” diye anlatıyorlar. “Şimdi ne hayvan kaldı ne toprak. Nereye gideceğimizi de bilmiyoruz. Kimse yardım etmiyor” diye isyan ediyorlar. Bombalardan kurtulan diğer evler ise patlamaların şiddetinden kurtulamamış. Ortasından geçen yolun ikiye böldüğü köyün karşı tarafındaki evlerin de camı çerçevesi kırık. Mecburen hepsi terk etmiş Zergele’yi. Ranya’ya, Diyan’a, Soran’a yakınlarının yanına sığınmışlar... Köyde onlardan geriye sadece köyün kenarından akan derede yüzen ördekleri ve başıboş dolaşan tavukları kalmış. HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir, sivillerin öldüğü köy için “PKK kampıydı” diyen TSK ve AKP hükümetine seslendi Zergelelilerin yanında: “Burasının gerilla kampı değil köy olduğunu kendi gözlerimizle gördük. Sivillere yapılan bu katliamın sorumluları bulunsun, olay aydınlatılsın. Kasıt ve ihmal varsa iç hukuk yolları bitene kadar davacı olacağız. Ta ki savaşı durdurana kadar, tarafları müzakere masasında buluşturana kadar mücadele edeceğiz... Dünyanın görmesi lazım burayı. Burası sivillerin yaşadığı bir köy. Burayı bombalayanlar kadar o savaş uçaklarını ve bombalarını yapan ülkeler de sorumludur bu katliamdan.”
Rapor aktarılacak
KDP’nin de olaydan hemen sonra köye gelip inceleme yaptığını söylüyorlar, tıpkı YNK ve DBP gibi. Onların hazırladığı raporda da Zergele’nin PKK kampı değil köy olduğu belirtilmiş. Raporu alan HDP heyeti önümüzdeki günlerde çevirisini yaparak onların gözlemlerini de aktaracak kamuoyuna. Ayşe Ahmet Mustafa, Necip Rajhilat, Karox Ahmet Emin Xıdır, Heybet Resul Ahmet Emin, Salih Resul Ahmet Emin, Kadir Ebubekir hayatını kaybetmiş Zergele’de. Onlara yardıma gelen iki belediye çalışanı da kurtulamamış bombalardan. Hastanelerdeki yaralıları taburcu olmuş. İki kişinin durumunun ağır olduğunu öğreniyoruz. HDP heyetinin de ziyaret ettiği yaralılardan Ahmet Emin Xıdır’ın çenesi parçalanmış. Ameliyat için Ankara’ya gönderilecek. Ne istiyorsunuz diye soruyorum 54 yaşındaki kocası Salih’i kaybeden Gülizar Ahmet Emin’e. “Türkiye bizi öldürdü. Bizi öldürmesinler artık” diyor. Yanında oğlu ve geliniyle kucağında kocasının fotoğrafını tutup çaresizliğini anlatıyor. “Nereye gideriz, ne yaparız. Perperişan ettiler bizi.” Oğlu Mehmet giriyor söze: “Burada hiç gerilla yaşamıyor. Nasıl anlatalım daha.” Köylüleri dinlerken yanımıza gelen genç bir kadının sorusuyla sarsılıyoruz: Uçaklar geliyor mu? Nasıl yani diyorum. Gökyüzünü işaret ediyor. “Bombalamaya” diyor.