Politika

Özgür Özel: Bütün vatandaşlarımızı, ülkenin bir sonraki cumhurbaşkanını belirlemek üzere CHP’ye üye olmaya davet ediyorum

30 Ocak 2025 17:29

Güncelleme: 30 Ocak 2025 17:37

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Bütün vatandaşlarımızı, ülkenin bir sonraki cumhurbaşkanını belirlemek üzere CHP’ye üye olmaya davet ediyorum" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV canlı yayınında Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın tutuklanmasına ilişkin olarak, şu ifadeleri kullandı:

"Gazeteciler hepimiz gibi meslek sahibi insanlar. Herkesin farklı farklı meslekleri var ama bir gazeteciye yapılan iş, o gazetecinin kendisine yapılmıyor. Gazetecilik mesleğinin farkı bu. Çünkü gazeteci halkın sokaktaki gözü, sokaktaki kulağı.

Halk bir şey duyarsa bunu gazeteci duyarsa duyacak, halk bir şey görürse gazeteci görürse görecek. Gazeteci sayesinde haberdar oluyoruz. Yani bugün Suat Toktaş’ı alıp da cezaevine koyunca; işte iki kız çocuk babası, işinde gücünde olan herhangi birisini cezaevine koymaktan farklı olarak toplumun gözünü, kulağını cezaevine koyuyorsunuz ve haber alma hakkına saldırmış oluyorsunuz.

Onun yönetimindeki bütün bir ekibe onun üzerinden gözdağı veriyorsunuz ve diyorsunuz ki ‘Bu millete doğruları söylersen, merak edilen soruların cevaplarını onlar adına sorarsan ve hakikatın peşine düşersen senin yerin Silivri’dir’" 

"Gösterilen bu büyük dayanışma, beş gazeteci arkadaşımızın beşinin de tutuklanmasının önüne geçti"

Bu ilk kez yapılmıyor. Bundan önce çok sayıda gazeteci gözaltına alındı, tutuklandı, hapishanelere konuldu. Bu yolda dönenler oldu, bir de Suat Toktaş gibi direnmeye devam edenler oldu. Suat Toktaş Türkiye’nin en büyük kanallarında yöneticilik yapmış, CHP’de Grup Basın Danışmanlığı görevini yapmış ve Halk TV’den çok daha konforlu alanlarda, çok daha yüksek maaşlarla çalışabilecekken o deneyimiyle, tecrübesiyle, mesleğinin doruk noktasında bu mücadeleye, halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya dahil olmuş birisi ve onun için hedefte.

Memnun olduğumuz taraf, bir büyük dayanışma gösterildi. Ve gösterilen bu büyük dayanışma belki beş gazeteci arkadaşımızın beşinin de tutuklanmasının önüne geçti. Halk, Halk TV ‘ye sahip çıktı çünkü halk, Halk TV’yi bir televizyon kanalı olarak görmüyor.

Halk TV’yi kendisinin duyması gerekenleri kendine duyuran, görmesi gerekenleri gösteren, hakikatın bekçisi, adaletin takipçisi bir yayın kuruluşu olarak görüyor. ‘Halk TV olmazsa olandan bitenden haberim olmaz. Halk TV olmazsa sadece ben Tayyip Erdoğan’ın ‘gör’ dediklerini görürüm, ‘duy’ dediklerini duyarım ve gerçek bir vatandaş olarak kanaatimin oluşması ancak Halk TV sayesinde olur’ diyor.

“Halk TV’ye yapılanları ben kendime yapılmış sayıyorum”

Tabii burada dayanışma gösteren Tele 1’e, SZC TV’ye, diğer muhalif kanallara teşekkür etmek gerekiyor. Burada önemli olan şu: CHP olarak Halk TV’ye sahip çıkıyoruz ama bunun sadece CHP’nin üzerinde kalmaması lazım. Dün Bolu’ya gittim, geldim taziyeler için. Dört saat Halk TV izledim yolda ve bir yandan açıktı, devamlı gözümüzün önündeydi. Orada gösterilen hem kendi örgütümüzün tavrından çok memnunum İstanbul’da hem diğer muhalefet partilerinin açıklamaları son derece kyımetli.

Burada düşülecek hata şu: Halk TV’yi yalnızlaştırırsanız tam da ülkeyi yönetenlerin, hepimizi susturmaya, sindirmeye çalışanların istediği şu: ‘Ben teker teker saldırayım. Canı yanan istediği kadar bağırsın. Nasılsa ben onları parça parça sindiririm. Burada Halk TV’ye yapılanları ben Özgür Özel olarak, ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı ve son seçimlerin birinici partisi, Ocak 2025’in birinci partisinin genel başkanı olarak kendimize yapılmış sayıyoruz.

Ben Özgür Özel olarak şahsen de kendime yapılmış sayıyorum, kurumsal olarak kendimize yapılmış sayıyoruz. Bütün CHP’lileri, 1 milyon 600 bin kişi, oy veren 17 buçuk milyon insan kendimize yapılmış sayıyoruz. Ve bizim dışımızda bu iktidarın düdüğünü öttürmeyen, bu iktidarın arkasına dizilmeyen onun vagonu olmayan kim varsa bu yapılan onun şahsına karşı da kurumuna karşı da yapılmıştır. Böyle bir sahip çıkmaya ihtiyaç var.

“En büyük tehlike: Bir arada durması gerekenlerin çatlak ses çıkarması”

Özellikle en büyük tehlike şu: Bir arada durması gerekenlerin çatlak ses çıkarması. Aradan bir tuğlanın çekilmesi bile koca bir duvarı sallar. Biz iktidarın ördüğü korku duvarını yıkmaya çalışırken dayanışma duvarının içinde çatlak sese, olmadık hareketlere ihtiyaç yok. Ve gün kayıtsız, şartsız, amasız, fakatsız haksızlığa karşı hep birlikte olma günü. Haksızlığa uğrayan Zafer Partisi ise Zafer Partisi’nde olacağız, İYİ Parti ise İYİ Parti’de olacağız, Halk TV ise Halk TV’de olacağız. DEM Parti’ye bir haksızlık yapılıyorsa DEM Parti’ye destek vereceğiz. Muhalefette, ‘Öyle ama benim onunla yanyana gelmem mümkün değil...’ Siyasi görüş farklılığı, biz Ümit Özdağ ile çok farklı şeyler düşünüyor olabiliriz ama onun dışarıda olmadığı hergün Türkiye’nin kaybettiği bir gündür. En aykırı fikirlerin en özgürce söylenmesi şiddet çağırmadıktan sonra, insanların canına, kamu düzenine kastetmeyen her türlü tepki, protesto meşrudur. Bugün yapılmaya çalışılan insanların tepi vermesine engel olmaktır.

“Hiçbir süreci birbirinden bağımsız görmeyelim”

Hiçbir süreci birbirinden bağımsız görmeyelim: Yarın Ekrem İmamoğlu’nun ifade verecek olması, geçen hafta Gençlik Kolları Genel Başkanımıza imza zorunluluğu getirilen adli kontrol uygulaması, onun öncesinde Ümit Özdağ’ın tutuklanması, onun öncesinde birçok kuruma baskı, teğmenlerle ilgili soruşturma -bugün, yarın açıklanacak ve korkarım orada büyük bir yanlış yapacaklar- ama teğmenlerle ilgili alınmak istenen ihraç kararı, Halk TV’ye yapılanlar hepsi bir bütün. Hiçbirisi birbirinden ayrı değil. Çünkü bu iktidar yönetemiyor, ülkede büyük krizler var ve buna karşı olası ayağa kalkmaları sindirmeyece çalışıyor. Geçen hafta Ayşe Barım’ın tutuklanması, sanatçıların ifadeye çağrılması ve bunun 12 yıl önce Gezi’ye gitmek üzerinden yapılması insanlara, ‘Çok daha kötü günler geliyor. Susun, sinin, evinizde oturun. Sokağa çıkarsanız devlet sizi 12 yıl sonra gelir, bulur’ diyor.

“Bu korkuya teslim olursak Tayyip Erdoğan kazanacak”

Bu korkuya teslim olmamak lazım. İşte bu korkuya teslim olursak Tayyip Erdoğan kazanacak. Bu korkuya teslim olmaz, bu korkuya inat cesaret gösterirsek dizleri tir tir titriyor onların. Ayakta duracak hali kalmadı bugünkü iktidarın; ekonomik açıdan da sosyal açıdan da siyasal açıdan da. İktidarın sürdürülebirliği kalmadı. Bunun için bir ve beraber olmakta, bütün muhalefetin birlikte olmasında, omuz omuza olmakta, ayakta olmakta bir de çağrıldığı yere koşarak gitmekte fayda var. Ben Halk TV’nin önüne üç şehirde giden herkesin alnından öpüyorum. Bu ülkenin yarınlarının teminatı olduklarının alnından öpüyorum. Kim, nerede olması gerekiyorsa orada olsun.

"İstanbul’u yarın ifade vermeye çağrıyorum"

Yarın biliyorsunuz, Ekrem İmamoğlu ifadeye çağrıldı. Ekrem İmamoğlu Trabzon doğumlu veya Trabzonlu bir belediye başkanı olarak, Hasan Amca’nın oğlu Ekrem Bey olarak değil; bütün İstanbul’un ‘Çalmadan, çıpmadan, hakkaniyetle bu şehri yönet’ diye emanet ettiği o şehrin emin insanı ifadeye çağrılıyor. Yarın ifadeye çağrılan İstanbul’un ta kendisidir. Başta CHP’lilerdir ama bütün demokratlardır. Erkem İmamoğlu’na oy veren, gelecekte oy vermeyi düşünen ya da ona yapılan haksızlığı kendine yapılmış olarak hisseden herkes, bu ülkenin geleceğinin teminatıdır. O yüzden ben İstanbul’u yarın ifade vermeye çağrıyorum.

"Mızıldamanın bile iktidara yaradığı bir süreçteyiz"

Bu arada biz gazetelerin, televizyonların sahiplerinin kim olduğuyla ilgilenmeyiz. Öyle olması gerekir. Ama öyle bir sürecin içindeyiz ki yapılan baskılar, para cezaları sizleri susturabilmek için kanalların sahiplerinin de üstüne gidelen bir süreç var. Beş kişi almışlar genel yayın yönetmeninden, haber müdürüne kadar.

Herkes döndü, ‘Cafer Mahiroğlu ne yapacak’ diye baktı. Cafer Mahiroğlu’nun süreçteki hem kurumuna hem çalışanlarına sahip çıkan ve meydan okuyan tavrı, böyle bir süreç olduğu için yoksa patronun ne dediğiyle değil, biz o patronun ne kadar adil, ne kadar iyi yönettiğine, çalışanın hakkını ne kadar verdiğine bakarız. Ama bu süreçte herkes döndü, ‘Cafer Mahiroğlu ne yapacak’ diye baktı. Önemli bir cesaret gösterdi, önemli bir sahip çıkışta bulundu.

Teslim olmayacağını, mücadele edeceğini söyledi. Tarihte bu cümlelerin de çok önemli bir yeri var. Hiç duymamamız gereken cümleler duyuyoruz bir de. O cümleleri de sahipleri açısından tarihe çok kara lekeler bırakıyorlar. O kara lekeleri, ben ‘Not ediyoruz’ demeyeceğim, millet vicdanına not ediyor. Böyle günde, dayanışma dışında bir şeyin, mızıldamanın bile iktidara yaradığı bir süreçteyiz. O yüzden bir kez daha herkese çağrım mızıldamaya bile gerek yok. Sessiz kalmak, susmak bile hatta iktidara güç vermektir. Sahip çıkma zamanıdır. Bugün hep beraber her birimizin birbirine sahip çıkma zamanıdır. Böyle bir anlayışla yaklaşıyoruz meseleye."

“Erken seçim için her şeyi yapacağız. Erken seçim sandığını kaçırırlarsa biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız”

Biz Kasım 2025’i, Erdoğan’ın girmek istediği bir seçim olacaksa son tarih olarak söylemiştik. Şimdi bu yaşananlardan sonra 2025’te bu sandık, bu milletin önüne gelecek. Gelmesi için üzerimize düşen her şeyi yapacağız. Bunun için hazırlıklarımızı tamamlıyoruz, hızlandırdık. Sandık görevlisinden onun eğitimine, afişten, broşürden, pankarttan, partinin slogalarına, parti programından hükümet ve iktidar programına ve elbette adayına kadar biz bu sürecin en hazır unsuru olarak çıkıp bu iktidarı seçime zorlayacağız.

Bunun için önce ‘Başlıyoruz’ dedik, şimdi hazırlanıyoruz ve uzun olmayan bir süreçte bu milletin önüne o sandığın gelmesi için ne yapmamız gerekiyorsa yapacağız. Göreceksiniz o sandık gelecek ve gelmezse, onlar o sandığı kaçırırlarsa, biz bu milletin önüne, bu senenin içinde bir sandık koyup ‘Ne diyorsunuz bakalım?’ diyeceğiz ve göreceğiz, bu iktidarın ayakta durabilecek gücü var mı, yok mu? Erken seçim için her şeyi yapacağız. Erken seçim sandığını kaçırırlarsa biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız. O zaman göreceğiz, millet ne diyor diye.

“Seçimlerden sonra aldıkları güçle bu kadar hukuksuzluğu yapanların meşruiyeti kalmamıştır”

Son sözüm şu: Meşruiyetin tanımı adil bir seçim yapmaktır; seçimden sonra hukuka uygun yönetmektir. Seçimler yapıldı, sonuçta seçilmiş bir iktidar var. Ama eğer hukuka uygun yönetmiyorsan meşruiyetin yoktur. Bu bütün dünyada demokrasiye inanan herkesin meşruiyet tanımında vardır. Doğru, adil ve serbest bir seçim. Ardından hukuka uygun yönetim. Seçimlerden sonra aldıkları güçle bu kadar hukuksuzluğu yapanların meşruiyeti kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iktidarı ve başındaki cumhurbaşkanı, sandıkta aldığı meşruiyeti yönetirken hukuka uymadığı için, Anayasa Mahkemesi’ni (AYM) tanımayıp Meclis’e gelecek milletvekilini getirmediği için, yargının kararlarına uymadığı için, uluslararası anlaşmalara, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymadığı için, Meclis’in girdiği bir uluslararası anlaşmadan bir gecede tek başına çıkıp bunu da oldu saydığı için ve her türlü hukuksuzluk için yaptıklarıyla artık meşruiyetleri kalmamıştır. Meşru olmayan bir iktidara halk katlanmak zorunda değildir. Onun için sandığı istiyor halk ve bu sandığın gelmesi için bir büyük mücadele verilecek. O mücadeleyi gördükleri, anladıkları için de son çare korkutabilecekleri herkese saldırıyorlar. Buna teslim olmak durumunda değiliz. Bedeli ne olursa olsun, hangimize gelirlerse gelsinler, ne yaparlarsa yapsınlar meydan okuyoruz, teslim olmayacağız ve bu mücadeleyi hep birlikte vereceğiz."

“Umutsuz olmaya hakkım yok, ben umudumu kaybedersem bu ülkeye diz çöktürürler”

Özel, son olarak “Gelecek için endişe ediyor musunuz ve tek başına kurtuluş mümkün mü” sorularına şu yanıtı verdi:

"Benim bir baba olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğunda oturan partinin genel başkanı olarak umutsuz olmaya hakkım yok. Ben umudumu kaybedersem bu ülkeye diz çöktürürler. CHP’liler umutlarını kaybetme lüksüne sahip değildirler. Hiçbir CHP’li kendi kişisel siyasi hesabını, ülkenin menfaatinin önüne koymaz.

O yüzden sorumluluk alacağımız gün sorumluluk alırız, fedakarlık yapacağımız gün fedakarlık yaparız. Bizim korkma gibi bir lüksümüz yoktur, korkmayanların partisidir. Korkanlar ‘manda’ diyordu. Korkanlar ‘himaye’ diyordu. Korkanlar ‘Ne oldu canım, işgal kuvvetleriyle anlaşalım’ diyordu. Biz, ‘Korkma çocuk, geldikleri gibi gidecekler’ diyenlerin kurduğu partiyiz. Bize diyorlar ya ‘150 yıldır biz bunlarla karşı karşıyız.’

Evet, 150 yıldır biz bu zihniyetle, ülkeyi bugün yöneten zihniyetle karşı karşıyayız. Çünkü biz Birinci Meşrutiyet’i savunurken onlar padişahın yetkilerinin paylaşılmamasını savunuyorlardı. 33 yıl onlar Meclis-i Mebusan’ı kapalı tuttular, biz açılsın diye mücadele edenleriz. Biz İkinci Meşrutiyetçileriz, biz Kuva-yi Milliyecileriz. Onlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e karşı İngilizlerin bildirisini, tutuklanma kararını, İngiliz uçaklarından attıran İskilipli Atıf Hoca’nın tarafında olanlar. Biz bunlarla hep karşı karşıyayız. Biz İstanbul Boğazı’nda Amerikan Filosu’nu denize dökerken, bunlar filoya karşı dönüp namaz kılan adamlar bunlar. O kadar karşı karşıyayız.

“Umudunu kaybetmeyenlerin, korkmayanların, endişe etmeyenlerin partisiyiz”

Ve biz bütün bu tarihsel çelişkilerimize rağmen onlara oy veren insanlara saygımızdan ve o insanlara hürmeten demokrasinin, ağır aksak işleyen demokrasinin, işlevsizleştiriilmiş Meclis’in, hukukun ayaklar altına alınmasının yaşandığı bir ülkede önemli bir mücadeleyi verdik. Ve kutuplaştırmadan uzak durarak, gündemi saptırmaya çalışan kutuplaştırıcı kavgalardan uzak durarak bu ülkenin gerçek sorunlarına onlara rağmen milletle konuştuk. Ve bunun karşılığında millet bize 31 Mart‘ta çok tarihi bir zafer yaşattı.

O gece dedik ki burada, ‘Bu bir zaferdir. Ama bunu bir zafer gibi değil, bir ödev gibi üstümüze alıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden kurtarıp Cumhuriyet’i yeniden kuracağız.’ Şimdi tam o sürecin içindeyiz. O yüzden bu partinin lügatında ‘korku’ kelimesi yoktur, ‘sinmek’ yoktur. Bu partinin lügatında umutsuzluk olamaz. Umudunu kaybetmeyenlerin, korkmayanların, günü geldiğinde yola çıkanların, ‘O yolda başıma ne gelir’ diye endişe etmeyenlerin partisiyiz biz.

“Yasakları yasaklayacağımız iktidar yürüyüşümüzü geçen salı günü başlattık”

O 100 yıl önceki kararlılıkla bu ülkeyi bir kere daha kurtaracağız. Çünkü bu ülke hukuk devleti olarak kurulmuştur. Şu anda hukukun ayaklar altına alındığı, bir başsavcı eliyle büyük siyasi operasyonun aparatı olarak kullanıldığı bir süreçteyiz. O yüzden hukuk devleti işgali altındadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, hukuksuzluklarla işgali altındadır.

100 yıl önce işgale nasıl direndiysek bugün de öyle direneceğiz. 100 yıl önce nasıl bu ülkeyi kurtardık, Cumhuriyeti ve demokrasiyi kurduysak bir daha kuracağız. Onun için benim kendi çocuğum adına da Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi siyasi partiye mensup anne-babanın çocukları olursa olsun, bütün evlatlarımız adına da umudum çok yüksek. Onlar bundan 10 yıl sonra mesela Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülkede yaşıyor olacaklar.

Ellerindeki pasaportla bütün dünyayı dolaşabiliyor olacaklar. Mahkemelere güven bugünkü gibi yüzde 18 değil, yüzde 85-90 olacak. O gün, Türkiye Cumhuriyeti’nin parası pul olmayacak, pasaportu da böyle bakıp da önüne atılan bir pasaport değil de görünce pasaport memurunun kendine geldiği bir pasaport olacak. Öyle bu ülkeyi itibarsızlaştıran, değersizleştiren ve bu ülkenin tüm kurumlarını işlevsizleştiren, bütün yetkileri bir elde alan bir otokrasiden gerçek bir demokrasiye hep birlikte tekrar geçiş yapacağız.

10 yıl sonra paranın bugünden 10 kat değerli olduğu, özgürlüklerin 10 kat fazla olduğu, bir tek yasağın yasak olduğu bir ülke olacak. Tek yasağımız olacak, o da yasaklar. Yasakları yasaklayacağımız iktidar yürüyüşümüzü geçen salı günü başlattık. Bu yürüyüşe başta bütün gençler ve bütün vatandaşlarımızı davet ediyorum.

“Bütün vatandaşlarımızı, ülkenin bir sonraki cumhurbaşkanını belirlemek üzere CHP’ye üye olmaya davet ediyorum”

Ayrıca CHP, o çağrımızdan sonra online üyelik noktasında başta gençlerde 10-11 kat günlük artış var. Tüm gençleri hem CHP’ye üye olmaya hem de arkadaşlarını, eşlerini, dostlarını, annelerini, babalarını CHP’ye üye yapmaya davet ediyorum. Çünkü onlar benim veremeyeceğim bir karar verecekler, benim kullanamayacağım bir yetkiyi kullanacaklar.

CHP’de en üst makam, genel başkanlık değildir. Onlar gelir geçer. En üst makam, parti üyeliğidir. Onlar Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanının kim olduğuna karar verecekler. Onun için bütün vatandaşlarımızı, bilhassa gençleri ülkenin bir sonraki cumhurbaşkanını belirlemek üzere CHP’ye üye olmaya davet ediyorum.

“Hakikati hapsedemeyecekler, Suat Toktaş’ı yalnız bırakmayacağız”

Sabah erken saatlerde Suat Bey’in eşi Ayşe Hanım ile konuştum, çocukları sordum. Suat Bey’i -ümit ediyorum itirazla çözülecektir ama uzarsa- ben de gideceğim, ziyaret edeceğim. Çok yakın dostum, çok namuslu bir gazeteci. Siyasi meselelere yaklaşırken bile gazetecilik etiğiyle çok dikkat eden bir gazetecidir. Onun olduğu yerde yanlış olmaz, onun olduğu yerde yalan olmaz. Dünyanın en doğru insanlardan birini, dünyanın en yamuk yamuk, en berbat hukuk sistemi içeri tıkıyor. Hakikati hapsedemeyecekler. Suat Toktaş’ı orada yalnız bırakmayacağız. Ailesi ve hatta Halk TV ailesiyle en derin dayanışma duygularımı ifade etmek istiyorum.” (ANKA)


Tek tıkla Zeugma Müzesi’ni kazı başkanının anlatımıyla gezin

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir