Öyle Tayyip Bey'in şartnamesine güvenip de oradan buradan yangından mal kaçırır gibi bu milletin malını aldırtmayız, kaçırmayız. 40 haramileri de söylüyorum, bu son hırsızı da söylüyorum. Milletin malını size yedirmeyeceğiz, söz veriyoruz.
"Enflasyon rakamlarına inanan AK Partili var mı sokakta, görelim"
Mübarek Ramazan ayı, millet yoksullukla boğuşuyor. Hala aylık enflasyon, bizim aylık enflasyonumuz onlarca OECD ülkesinin, Avrupa Birliği ülkelerinin tamamının yıllık enflasyonundan yüksek. Üstelik yapılan araştırmalar TÜİK'in bu resmi enflasyona artık neredeyse kimsenin inanmadığını gösteriyor. TÜİK enflasyonrakamları açıkladı. Biliyorsunuz Aralık'ta 1 enflasyon gösterdi ki aslında 5 olan enflasyonu 1 gösterince yüzde 4 maaşlardan çaldılar, çaldırdılar. Sonra Ocak ve Şubat enflasyonları birlikte yüzde 7. Az enflasyon değil yüzde 7. 2 ay önce 100 liralık mal 107 lira oluyor, 110 lira oluyor. 'Bu rakama inanıyor musun?' diye soruluyor. Bakın cevap. Bu Türkiye tablosu. İnanmayan yaptırsın, farklı bir şey çıkarsa canlı yayından göstersin, hep beraber görelim ama kim bakarsa buna bunu görüyor. Soru: 'TÜİK bu ay aylık enflasyonu yüzde 2,27 olarak açıkladı.' Bakın, 'Şubat enflasyonu, kısa Şubat'ın, 2,27 aylık. Bu rakam doğru mu?' diyor. Türkiye'nin açıklanan rakamın çok üstündedir diyen yüzde 55'i, açıklanan rakamın üstündedir diyen yüzde 30'u, Türkiye'nin yüzde 85'i 'Enflasyon açıklanandan yüksek' diyor. yüzde 11 'Açıklananla aynıdır' diyor. yüzde 4 de 'Açıklanandan düşüktür' demiş, Türkiye. Bakın, CHP'de bu rakam, inanmayanlar, 93. DEM Parti'de yüzde 100'ü inanmıyor. İyi Parti'nin yüzde 88'i inanmıyor rakamlara. Peki MHP'nin? Bakın başka mevzu olunca, 'Bugün bu yana giderim peşimden gelirler, bugün bu yana giderim peşimden gelirler. Dün şöyle söylerim alkışlarlar ayağa kalkıp, bugün tersini söylerim alkışlarlar ayağa kalkıp' o MHP grubunda. Sokaktaki MHP'li öyle peşinden gelemiyor. Neden? Bakkala gidemiyor adam. Kasaba gidemiyor. Pazara gidemiyor MHP'li. Bak, sokaktaki MHP'li büyüklerim, kardeşlerim, yüzde 73'ü bu enflasyon rakamlarına inanmıyor. AK Parti, Tayyip Erdoğan 2 kere 2, 5 eder, 5 ediyor dese 'Reis kerat cetvelindeki hatayı düzeltti' diyecek AK Parti'dekiler. Sokaktaki AK Parti'li öyle demiyor çünkü boğazından geçmiyor, karnını doyuramıyor, fileyi dolduramıyor. AK Partililerin de yüzde 68'i açıklanan enflasyon rakamlarına inanmıyor. Tayyip Bey, yaptır çalışmayı hani yansıtıyorsun ya bir bakalım ne olmuş ne bitmiş diye yalan yanlış videolarla, onla bunla, sahte sapan montajlarla gösteriyorsun ya, yaptır çalışmayı bakalım. Enflasyon rakamlarına inanan AK Partili var mı sokakta, görelim.
İftar hesabı
Besiciyi desteklemek yerine Et ve Süt Kurumu'nu ithalat kurumu haline getirdiler. Yalnız inanılmaz işler oluyor burada. Dikkatle bakıyoruz. Bunlar bir anlaşma yapmış. Bu zincir lokantalar, zincir yemek yenilen yerler var. İsim vermeyeyim şimdi. İsim verince çoğunun patronu yandaş, burada söyleyeceğim ismini ama çalışanlarına kıyamam. Millet kızıyor, protesto ediyor, işten çıkarırlar, bir şey olur. Bu zincirlerdeki sürekli et satan mağazalar için Et ve Süt Kurumu bir anlaşma yapmış. Onlara 175 liradan getirdiği ithal canlı hayvanı veriyor. Bundan satılmaya hazır haldeki etin maliyeti 270 lira ama Et ve Balık Kurumu'nun önünde soğukta -17 derecede kuyruk bekleyenlere 400 lira. Bakın, 175 lira canlısını, löp eti, maliyeti 270 liraya geliyor zincir marketlere. Onlara her gün istedikleri kadar var 270 liradan ama soğukta bekleyen vatandaşa 1 kilo sınırı var, 1 kilo. Amcam oradan gösteriyor yazık ki yavrum, 1 diyor. 1 kilo. Şimdi bu vatandaş 1 kilo et için -17 derecede kuyruk bekleyip 400 lira veriyor. Zincir market 270 liradan Et ve Süt Kurumu'ndan bunu alıyor. Yok -17'de beklemezsen gidip de marketten alırsan aynı eti de 750 liraya satıyorlar. Bir yandan Ramazan, iftar sofralarına hep birlikte gidiyoruz. Her gittiğimiz yerde başka bir şey duyuyoruz. Örneğin pide hesabı yapacak, altın hesabını bıraktık Ramazan'da "Tayyip Bey kızıyor." diye. Pide hesabı yapacakken güllaç istedi teyzem, güllaç yaptık. Bu sefer oturduğumuz iftar sofrasında "Buralar iyi oldu." diyor. "Konu komşu gelip burada yiyoruz. Eskiden birbirimize gidiyorduk iftara." diyorlar. "Gidemiyor musunuz şimdi?" dedim. "Nerede?" dedi. Ben de bir bakayım dedim bakalım. Ramazan'dayız. İftara 4 kişilik aile 4 kişilik komşuyu davet ederse ne olur? Çok geriye değil, geçen seneye gidiyoruz. Mercimek çorbası, makul miktar pide, kavurma, pilav, cacık, baklava.
Vedat Milor'a açılan soruşturmaya tepki
Geçen sene 4 kişilik aileyi davet edip onlara bunu evde pişirmenin maliyeti 1.370 liraydı. Bugün aynı iftar sofrasının maliyeti 2.530 lira olmuş. Aradaki 1.200 lira Tayyip Bey'in iktidarda olmasının iftar sofrasına maliyeti arkadaşlar. Tayyip Bey'in iktidarının maliyeti.* Tam olarak artış %85. O da TÜİK %39 derken ENAG enflasyon %80 diyor ya. Sokağa çıktığında, sorduğunda her enflasyon, "Her şey ateş pahası. Her şey geçen senenin iki katı." deniyor ya, işte bu rakam da TÜİK'i yalanlıyor, vatandaşın hissiyatının doğru olduğunu gösteriyor. İftarda dört kap yemeğin evdeki maliyeti kişi başına 320 lira. Belediyelerin kent lokantalarında dört kap yemek 40 lira, 50 lira, bilemedin en pahalısında 70 lira. İstanbul'da Ekrem Başkan'ın başlattığı, markalaştırdığı kent lokantalarından şu anda ülke genelinde 110 tane lokantamız var. Bunun en çarpıcı örneği kent lokantalarında yediği yemeği sosyal medyada paylaşan Vedat Milor'a açılan soruşturma.
Çünkü Vedat Milor "Herkes konuşuyor, çok ucuz, herkes gidiyor, gideyim yiyeyim bakalım." demiş. Yiyince de "Bu fiyata bu lezzet gerçekten inanılmaz." demiş. Vedat Milor'a soruşturma açtılar. Ticaret Bakanı da diyor ki: "Ne yaptık ya? Kent lokantasına mı açtık? Vedat Milor'a gittik, sorduk. Sen burada gizli reklam mı yapıyorsun?" Be Allah'ın adamı, kötü bir şey demek istemiyorum, kent lokantasının reklama mı ihtiyacı var? 1 bir mercimek çorbasının 150-200 lira olduğu yerde mercimek çorbası yanında daha üç kap yemek 50 liraya satılıyor, önünde 500 metre kuyruk var. Kent lokantasına "Gizli reklam." diyorlar. Allah akıl fikir versin.
"Kent lokantası kuyruklarında en çok emekliler var"
Kent lokantası kuyruklarında tabii en çok emekliler var çünkü milyonlarca emekli geçim sıkıntısında. Bugün müjde diye müjde diye emekli ikramiyesini duyurdular. Gerçi müjde olsa, gerçekten müjde olsa Tayyip Bey dün çıktı, ulusa sesleniş konuşması yaptı. Millete konuşma. O kadar emekli var. Müjde olsa demez mi: "Emekli ikramiyesini 3.000 liradan işte CHP'nin söz verdiği gibi 22.000 lira yapıyorum, asgari ücret yapıyorum." 4.000 lira yapınca Abdullah Gül'lere açıklatmışlar. Sen yani açıklanan rakamın ne kadar değerli olduğunu ne kadar değerli bir kardeşimin açıkladığından anlayacaksın.
Emekli bayram ikramiyesine tepki
Bakın o rakamı açıklarken yanlışlıkla yutan, içine doğru, dışarı söyleyemiyor. Gerçi gerçekten pek rastladığımız bir özellik değil ama utandı söylerken, içine yuttu rakamı. 3.000 lira olan şeyi diyor, 4.000 lira diyecek, dördü diyemedi. Bakın, 2018 yılı. Şunu hatırlayalım: 2015 yılında Cumhuriyet Halk Partisi seçim kampanyasında dedi ki: "Her emekliye bir maaş ikramiye." Tayyip Bey dedi ki: "Veremezler." Hatta dedirtti. O zaman güya tarafsız cumhurbaşkanıydı. "Veremezler, olmaz." dedi. 7 Haziran'da seçimi kaybettiler. 1 Kasım'a giderken "Biz de vereceğiz." dediler. Bu ikramiye o ikramiye. Sonra o ikramiyeyi 3 yıl üstüne yattılar. 2018 seçimine giderken seçimden önceki son bayramda 1.000 lira ikramiye verdiler. Biz itiraz ettik. "Bir asgari ücret olacaktı." dedik. Onlar 1.000 lira verdi. Asgari ücretin o gün %62'siymiş, %62'si ve 24 kilo da dana kıyma alıyormuş. Bu hesabı yapmadan bırakmam peşini. Bu sene 4.000 lira yaptıkları, Abdullah Gül'lere açıklattırdıkları para asgari ücretin yüzde 18'i. Bakın, nazlana nazlana, bizim itirazlarımıza rağmen verdikleri 1.000 lira asgari ücretin yüzde 62'si iken bugünkü 4.000 lira yüzde 18'i. İşte bu yüzden Abdullah Gül'ler açıklıyor bunu, Tayyip Erdoğan açıklamıyor ve o gün 24 kilo dana kıyma alan bayram ikramiyesi bugün sadece 5 kilo dana kıyma alıyor. 5 kilo dana kıyma.
Bütün emeklilere gösteriyorum: Bu sizin bu o dönemde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Emekli Kemal'in size kazandırdığıydı. Bu da halden anlamaz Recep Tayyip Erdoğan'ın sizden çaldığıdır. 24 kilodan 5 kiloya düşmüş. Bu arada Tayyip Bey malum döviz, ihracatçıyı perişan etmesine rağmen... Döviz baskılanıyor. Dövizi bastırdıkça dolar üzerinden hesaplandığı için milli gelir bağıl olarak artıyor. Yani paranın sokakta satın alma gücü yok da döviz olarak milli gelir artıyor gibi gözüküyor. Onunla övünüyor. Emekliler açısından baktırdım. Son 15 yılda yani 15 yıl önce emekli aylığı, ortalama emekli aylığının milli gelire oranı %58'miş. Şu anda ortalama emekli maaşının "Yükseldi." dedikleri milli gelire oranı yüzde 33. yüzde 58'den yüzde 33'e gelinmiş emekli açısından ama milli gelir artıyor çünkü para babaları para babaları o paraları burada bir tarafta kazandıkça çoğaltıyor, kazandıkça çoğaltıyor. Pandemide herkes sürünürken kredi garanti fonundan verilen paralarla villaları aldılar, uçakları aldılar. Halen o paralara yüzde 8 faiz ödüyorlar.
O gün dükkanı kapalı olan berberin, lokantacının esnaf kefaletten aldığı yüzde 9'luk kredinin faizini yüzde 29 yaptılar şu anda, Esnaf Kefalet Kooperatifi'nden. Bir tarafta yüzde 8'le KGF'den kontra alanlar yüzde 8'le ödemeye devam ediyor. Aç kaldı, evde oturan berberin aldığını "9'da aldın ama faizler arttı, 29'da geri ödeyeceksin." diyorlar. Bir diğer meselemiz Tayyip Bey'in talimatıyla madden, manen ve hukuken belediyelerimiz silkelenmeye devam ediyor, milletin gözü önünde. Normalde olmayan şeyler oluyor. Herkes biliyor ki bunların hepsi Tayyip Bey'in hasetliği yüzünden, kıskançlığı yüzünden, bundan sonra bir daha seçim kazanamayacağını bilmesi yüzünden oluyor. "CHP'li belediyeler başarılı, silkeleyin, paralarını alın, kendilerini alın, iftira atın, içeri atın, yeter ki şu belediyeleri karşımdan alın." diyor. Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer 30 Ekim'de tutuklanmıştı.
Ahmet Özer iddianamesi
20 Şubat'a kadar iddianame bekledik, 20 Şubat'a kadar. 400 kişiye, pardon 300 kişiye 4 günde iddianame yazmakla ünlü savcı bir kişinin iddianamesini 4 ayda zor bitirdi. 20 Şubat'ta iddianame çıktı. Şimdi mahkeme günü vermişler, 23 Mayıs'a. Allah'tan korkun. Allah'tan korkun. Neredeyse seneyi devriyesi geliyor. O 23 Mayıs'ta tahliye olmasa, olur, bu iddianameyle, bu iddialarla, bu kanıtlarla mümkün değil içeride kalması. Yaza gelecek, adli tatile gelecek, bir sonraki duruşma 1 yıl sonrasına gelecek, ceza almayacağı bir davadan. Bakın, Ahmet Özer'in neyle suçlandığını hatırlayalım. Bundan 15 yıl önce bir telefon açmış Van'da birine. O kişi de PKK'da yöneticiymiş. Telefon taziye telefonu, gün anasının öldüğü gün. 6 kardeş bunlar. Bakın, teröriste de açmamış. Teröristin kardeşine açmış, ona demiş ki: "Anneniz çok kıymetli evlatlar yetiştirdi." Bunun üzerinden terör örgütü bağlantısı kuracak kadar şu şuurunu kaybetmiş bir ekiple karşı karşıyayız.
Ahmet Özer'i böyle içeride tutmaya, Rıza Akpolat'ı, Alaattin Köseler başkanımızı böyle abuk sabuk iddialarla içeride tutmaya devam ediyorlar. Beykoz Belediye Başkanımız yoksula yardım için alınan peynirin, yoğurdun, tereyağının, tuzun, parmak patatesin hesabını veriyor. "Hoş geldin bebek" paketi yüzünden soru soruyorlar, tutuklama yapıyorlar.
Ahmet Özer'e 4 ay önce "Niye konser yaptın?" diyen savcı bugün Alaattin Köseler'e "Konseri niye iptal ettin?" diye soruyor. 67.000 lira para hareketi bulmuşlar. Böyle demiş: "Belediye özel kalemden 67.000 lira almışsın." Alaattin Köseler demiş ki: "Tövbe, almadım." "Almışsın." "Almadım." demiş. Bir bakmışlar giden para değil, gelen para.
O niye? Çünkü Alaattin Bey otobüs üstünde söz vermişmiş, kahvelerde söz vermişmiş, kendi yemek parasını, ulaşım parasını belediyeden almıyor. Belediyede yediği yemeğin, hızla Ankara'ya giderken alınan uçak biletinin parasını hesaplamış, 67.000 lira. Özel kalem hesabına geri yollamış. Bunlar tabii bunların kitabında böyle bir şey yok ki. "Aha!" demiş, "67.000 lira zimmetine para geçirmiş." 67.000 lirayı belediyeye iade ediyor. Gelen parayla giden parayı karıştıran izansız bu adamı yolsuzluktan içeride tutuyor. Yazıklar olsun hepsine.
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nde usulsüzlükleri hatırlattı
Şimdi geçen hafta Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı rezaleti anlattım. Bir başka izansız çıkmış. Bursa Büyükşehir'in normal temsil, ağırlama giderlerine ilişkin "E burada da bu var." diyor. İzansız. Recep Tayyip Erdoğan'ın veya bir bakanın normal belediyeye gitmesini falan demiyoruz. Denilen şu: Seçim dönemi, belediye başkanı aday ve özel kalemden yapılan harcamalar, kendi onayıyla, AK Parti özel buluşması giderleri, AK Parti İl Başkanlığı'na giden paketler, AK Parti il binasında kokteyl masrafı, AK Parti temayül yoklaması giderleri, AK Parti Ankara'nın istediği promosyonlar, seçim çalışması yemek, HÜDA PAR kongre bedeli, HÜDA PAR'ın kongresini ödemiş Bursa Büyükşehir, Ülkü Ocakları yemek bedeli, Büyük Birlik Partisi yemek bedeli, Demokratik Sol Parti lansman giderleri, DSP yemek giderleri, TÜGVA yemek bedeli, Milliyetçi Hareket Partisi Kemalpaşa teşkilatının harcamaları, hepsi birden 154 kalem Bursa Büyükşehir'in özel kaleminden harcanmış. Bunu söylüyorum, bir başka izansız çıkıyor: "Efendim, özel kalem, temsil, ağırlama olur." Olmaz. HÜDA PAR'ın kongresi Bursa Büyükşehir'den ödenmez kardeşim, yapamazsınız. Demokratik Sol Parti, bakın geçen hafta saydık. Bu etkinliklerin birinin faturasını ulaştırsın bana. Büyük Birlik Partisi, HÜDA PAR, DSP, TÜGVA, MHP Kemalpaşa.
Bir de dönüyor, konuşuyor. Ya dur da, bu kapağı. Neler var Bursa Büyükşehir'de? Denizli geliyor daha, Balıkesir, Manisa, teker teker ve bunların içinde bakın, bir kez daha söylüyorum. İstanbul'da 37, Ankara'da 97 yolsuzluk dosyası hazır. Süleyman Soylu geldi, el koydu dosyalara. "Verin, biz bakacağız." dedi. 3 yıldır tık yok, tık yok. Şimdi söyleyeceğim. Ayrıca bu Bursa Büyükşehir'e baktıkça insan ve AK Parti'ye baktıkça gülümsemeden, bu kadar acılı, tatsız konular arasında utanıyor insan gülümsemeye, güldürmeye ama bu AK Partili belediye son seçimden önce Bursa Orman Bölge Müdürlüğü'nün bir arazisine mülkiyet sorununu çözmeden gasilhane yapmış. "Mülkiyet sorunu çözülmedi." ne demek? Orman bölgenin arsasına kaçak gasilhane yapmış. Seçimler bitmiş, seçimi CHP kazanmış, Orman Bölge Müdürlüğü "Arsa bizim." diyerek gasilhaneye el koymuş.
Kardeşim, hadi biriniz hukuk tanımazsınız da birinizde de hiç mi akıl fikir yok? Orman Bölge Müdürlüğü gasilhaneyi ne yapacak Allah korusun? Gasilhaneyi ne yapacaksın? Bırakın yapın tahsisi de hiç olmazsa Bursa Büyükşehir'den hizmet alan herkes, o bölgede o ihtiyacı hisseden herkesin sorununu çözüyorsun. Bu 37 ve 97 dosyadan her birisini teker teker anlatmak boynumuzun borcu. Bugün iki tane, sadece iki tane. 2011 yılı, bir özel şirket İstanbul Fatih'te yeşil alan olan bir arsayı ne akla hikmetse o zaman 25 milyon liraya belediyeden satın alıyor. İmar planında yeşil alan, bu gidiyor, alıyor 25 milyon liraya. Sonra bu yeşil alana İBB zimmet çıkarıyor.
Yeşil alana İBB imar izni veriyor ve değeri katlanıyor. Değeri 430 milyar liraya çıkıyor 25 milyarlık arsa. Peki ne olmuş bu 430 milyar lira? İstanbul Büyükşehir Belediyesi aynı arsayı sattıktan 6 yıl sonra aynı kişiden 430 milyon liraya geriye satın almış ve ardından bu arsayı tekrar yeşil alana çevirmiş. O günkü kurla hesapladığınızda bugünkü parayla 106,5 milyon dolar 106,5 milyon dolar, bugünkü parayla 3 milyar 700 milyon lira durduk yerde İstanbul Büyükşehir'in cebinden çıkmış.
"Dosyayı Soylu elimizden aldı"
Yeşil alan olarak satıyor, kat veriyor, adam kat yapıp satsa "İmar usulsüzlüğü." diyeceksin. Aynı arsayı 10 kat paraya, ne 10 katı? 17 kat paraya İBB'ye geri satıyor. Tam 3 milyar 700 milyon. Bu dosyayı hakime verecektik, Süleyman Soylu elimizden aldı.
Akın Gürlek'e: Her gün hatırlatacağım sana!
Şimdi soruyorum: Hani Antalya'da yapılan konuşmaya, Kayseri'de yapılan konuşmaya, orada burada atılan tweete Türkiye başsavcısı gibi atlayan, akın akın giden Akın Gürlek'e söylüyorum. Olay 2011 yılı, yer İstanbul. Nasıl DHKP-C davasını bilmem kaç yıl geriye gidecek kadar fikri takibin var AKP için? Hadi bakalım, bu dosyayı, Süleyman Soylu'nun elimizden aldığı bu dosyayı al da işlem yap bakalım. Akın Gürlek, her gün hatırlatacağım sana bu dosyayı. Ne oldu bu dosya? İkinci örnek, bu sefer daha yakın, 2016 yılı. Gerçi burada da 2017 yılında imarlı haliyle satın almış. İBB 2016'da doğrudan temin yoluyla 41 milyon liraya Başakşehir'de bir arazi satın alıyor. Arazini İBB'ye satan kişi, daha doğrusu satan şirketin avukatı İBB Sancaktepe Meclis Üyesi, ayrıca AK Parti Maltepe önceki dönem ilçe başkanı.
Kamil Barkır ismini de veriyorum. Bu arazinin hiçbir yapılaşma hakkı yok. 41 milyon liraya almışlar. Çünkü olay şu; arazi bir askeriyenin içinde. Askeriyenin izni olmadan karayolu ulaşımı yok. Üstünde de uçuş yasağı var askeri birliklerin. Arazine helikopterle de gidemezsin. O araziyi 41 milyon liraya Başakşehir’den satın almış. Arazinin 5 yıl sonra, 2021 yılında değerleme yaptırmışlar, 13.3 milyon lira. Yani aradan geçen 5 yıla rağmen 4 kat değeri sanki düşmüş. Yani o zaman demek ki pahalıya alınmış. Askeri alanda kaldığı için hiçbir işe yaramayan, içine dahi giremedikleri arazi, AK Partili avukat tarafından tekrar İBB’ye satılmış, 13.4 milyona. Bugünkü kurla hesapladığımızda 500 milyar TL zararı var İBB’nin. Askeriye alanının içindeki, karayoluyla gidemediğin, havayoluyla uçamadığın araziyi alıyorlar. Daha sonra da geri satıyorlar. 500 milyar lira da buradan para kazanıyorlar. Dosya hazır. Süleyman Soylu aldı İçişleri Bakanlığı’ndan. Ey Ali Yerlikaya! Soylu’nun aldığı bu dosyaları Soylu eve götürdü mü götürmedi mi, bir bak. Orada duruyorsa soruşturma iznini ver.
Suriye'de neler oluyor?Suriye'de 6 Mart'ta güney kentleri Lazkiye ve Tartus'ta "Beşar Esad kalıntısı" olduğu iddia edilen silahlı gruplarla Şam yönetimine bağlı özel birlikler arasında çatışmalar başlamıştı. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) çıkan çatışmalarda 900'ü aşkını sivil olmak üzere yaklaşık 1500 kişi hayatını kaybetti. Çatışmalar boyunca Alevi köyleri Şam'a bağlı birlikler tarafından basıldı ve sosyal medyada yayımlanan videolarda Alevi sivillere yönelik şiddet, işkence ve cinayet görüntüleri yayıldı. 6 Mart'ta Suriye'nin kıyı bölgesinde "Esad kalıntısı" olduğu ileri sürülen grupların Şam'a bağlı güçlere saldırdığının açıklanmasıyla Suriye'de yeni bir şiddet sarmalı başladı. Geçici hükûmet, "Esad hükûmetinin kalıntıları tarafından gerçekleştirildiğini" iddia ettiği saldırıları "ölümcül, iyi planlanmış ve önceden tasarlanmış" diye nitelendirdi ve bunun Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeye takviye birlikler yığdı. 7 Mart öğleden sonra Alevi kasaba ve köylerinde Alevilere yönelik saldırılarda çok sayıda sivilin öldürüldüğüne dair haberler gelmeye başladı. Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Muhammed Colani, pazar günü yaptığı konuşmada "Esad hükümetinin kalıntılarının, dış taraflarca desteklendiğini ve Suriye'yi bölmek amacıyla çekişme yaratmaya ve Suriye'yi yeniden iç savaşa sürüklemeye çalıştıklarını" iddia etti. Colani ayrıca bir araştırma komitesi kurulacağını ve şiddet olaylarıyla ilgili bulguların kamuoyu ile paylaşılacağını açıkladı. Ayrıca "iç barışı korumayı amaçlayan bir komite kurulacağını" ve "bu komitenin kıyı halkıyla iletişim kurmak ve korunmalarını garanti altına almak için ihtiyaç duydukları desteği sağlamakla görevlendirileceğini" de duyurdu. Alevilere yönelik katliam, Şam'a yönelik uluslararası tepkileri de beraberinde getirdi. ABD, Suriyeli yetkilileri Suriye'de insanları öldüren “radikal İslamcı teröristlerden” hesap sormaya çağırdı ve Suriye'nin dini ve etnik azınlıklarının yanında olduğunu söyledi. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, X'te yayınlanan yazısında Alevilere karşı işlenen vahşetin Colani'nin bir cihatçı olarak “gerçek yüzünü” ortaya koyduğunu gösterdiğini söyledi. Ancak Şam'ın müttefikleri olan Suudi Arabistan ve Türkiye, geçen hafta şiddet tırmanırken yönetime destek verdiklerinin sinyalini verdi. Riyad, Suriye'de “yasadışı gruplar tarafından işlenen suçları” ve güvenlik güçlerini hedef almalarını kınadı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise sükûnet çağrısında bulundu ve olaylardan yabancı unsurların suçlu olduğunu söyledi. |
Lazkiye'deki olaylarla ilgili açıklama
Mübariz Masimov mu? Nereden çıktı o? Allah Allah! Devlet memuru adam ya maaşıyla geçiniyor. Hepimizin gözü kulağı bir yerden de Suriye’de. Son olayları üzüntüyle, endişeyle takip ediyoruz. Suriye’de oluşturulan yalancı baharın havası dağıldığında sivil kayıpların yaşandığı saldırıların tekrar başladığına şahitlik ettik. Lazkiye ve çevresindeki Aleviler, Arap Aleviler hedef oldular. Katliama tabi tutuldular. Aslında bugünlerin geleceği Hatay’daki akrabalarının aylardır endişelerinden, serzenişlerinden, onların kanaat önderlerinin bu meclise kadar gelip seslerini duyurmaya çalışmalarından belliydi. Akrabaları var. Türkiye kendi sınırından binlerce, on binlerce kilometre ötedeki çatışmalı yerlere, Birleşmiş Milletler görevi gereğince asker yollayan Türkiye, sınırından 65 kilometre aşağıda olan ve adım adım gelen bir katliama ağlayan yurttaşlarının sesini duymadı maalesef. Biz duyduk, söyledik, duyurduk, anlattık. Telefon açtık, gölge bakanları görevlendirdik.
Ancak, "Merak etmeyin. Suriye yönetimi kontrol altında. Kravat taktı akıllandı. Tam hakimiyet sağladı. İyiye gidecek, iyiye gidecek." dediler. Esas olarak da yapılması gereken doğruyu yapmadılar. Neydi o doğru? Suriye’yi gerçekten temsil eden, sadece Sünnilerin değil Alevilerin de, sadece Arapların değil Türkmenlerin de, Kürtlerin de, Dürzilerin de temsil edildiği ve bir geçiş hükümetinin kurulması. Burada tüm tarafların temsil edildiği bakanların olması. Suriye ordusunun artık yabancı dışarıdan gelen, gelirken TikTok’a “Cihada gidiyorum, Alevi kesmeye gidiyorum.” diyen adamların şimdi ordunun içine alındığı bir sürecin içindeyiz. Dünyanın dört bir yanından gelen cihatçıların görev yaptığı bir orduya bu insanların hayatı teslim edilemezdi. İşte yapılması gerekenleri yapmadıkları için orada bir büyük katliam yaşandı. Önce rakamları söylemediler, küçük gösterdiler. Sonra videolara “Eski videolar.” dediler ama en sonunda ortaya çıktı. Şimdi “El Şaara’yı uyardık, dikkatli olacak. Soruşturma açtı.” diyorlar. Peki, hem Suriye’deki zaferin mimarıydın. Suriye çok iyi olmuştu. Esad gitmişti, zulüm bitmişti. Esad’ın yaptıklarını doğrudan bir gruba, Arap Alevilerine dönüp de Nusayrilere yüklemek, onları hedef göstermek, onları şeytanlaştırmak hangi aklın, hangi vicdanın eseridir? Hadi bunları oradaki o cihatçılar yapıyor.
"Bütün uyarılarımıza rağmen o cihatçıların elinde silah, güvenlik gücü olmuş"
Bütün uyarılarımıza rağmen o cihatçıların elinde silah, güvenlik gücü olmuş. Peki senin, bütün yaptığın her işi öven, resmen iktidarının Pravda gazetesi Yeni Şafak gazetesinde adam çıkıp köşe yazıyor ve diyor ki: “Nusayriler emperyalizme yaptıkları köpekliğin bir sonucu olarak hala Suriye’de sivil insan öldürecek kadar alçak oldukları için gebertiliyorlar.” Bunu söyleyen bir Twitter hesabı olsa, değiştirin rolleri, bunu söyleyen bir Twitter hesabı olsa ve bunu El Şaara’nın militanları için söylüyor olsa bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı harekete geçer, hesabı bulur, sabah evi basar, getirir. Halkı kin ve düşmanlığa sevk etmenin, dini duyguları istismar ederek kin ve nefret yaratmanın bundan daha başka tanımı var mı? Var mı başka tanımı? O Nusayri dediğin Arap Alevilerinin akrabaları 50 kilometre ötede Hatay’da yaşıyor, gözyaşı döküyor. Alçak adam! Alçak adam!
"Esad'a hep diktatör dedim"
Dava açacaksa “alçak adam” lafını yazıyı yazana söyledim. Öbürü dava açacaksa zaten açacak bir sebep buluyor. Ama şu kadarını söyleyeyim: Biz burada dünyanın neresinde olursa olsun, Filistin ise Filistin’de, Ukrayna ise Ukrayna’da, dünyanın herhangi bir coğrafyasında bir masum kanı akıyorsa onların yanında duruyoruz. Bir de dün utanmadan çıkmış iki ittifak ortağı, “Efendim CHP Esad artıklarının yanındaymış.” Ben Esad’la tatile de gitmedim. El ele göz göze kol kola gezmedim. Esad’a hep diktatör dedim. Sırf eski ettiğim güzel laflar yüzüme vurulmasın diye Esad denen adama Esad demeye de başlamadım.
"Demokratik Suriye'den yanayız"
Biz Demokratik Suriye’den yanayız, eşitlikten yanayız, barıştan yanayız. Öyle Alevi-Sünni kavgası Türkiye… Türkiye’de Aleviyle Sünni’nin barışının, kardeşliğinin, kol kola girmelerinin, her zaman birlikte olmalarının, birlikte ağlamalarının, yaslarının, birlikte gülmelerinin, aşureyi birlikte kaynatmalarının, iftarı birlikte yapmalarının teminatıdır Cumhuriyet Halk Partisi! Teminatı biziz, teminatı! Bir tane Alevi vali yapmayan adamlardan, bir tane Aleviye terfi vermeyen adamlardan, sonradan Alevi açılımı yapıp da bir de kadroları dışarıdan devşirip kapı kapı gezdirip “Ne ihtiyacınız varsa verelim.” Süleyman Soylu’nun danışmanı Türkiye’de tek tek gezdi. Ne için gezdi? O için gezdi. Alevilerle Sünnilerin ilişkisi, bizim Can’larla ilişkimiz o ilişkisi değildir. Etle tırnak olmaktır, kaşla göz olmaktır, kalple ciğer olmaktır. Ne konuşuyorsun sen?
Bu toplumda toplumsal barışı savunmanın yolu bu meselelere katile bakarken kör olmaktan bakar. Kör olacaksın katile bakarken mezhep yönünden. Katil, mezhebi ne olursa olsun katildir. Cani, tabiiyeti ne olursa olsun canidir. Tecavüzcünün siyasi partisi olmaz. Hırsızın siyasi tercihi olmaz. Cumhuriyet Halk Partisi suçlulara da, katillere de, canilere de, mezhebine de, etnik kökenine de kör olarak ama bütün insanlara gönül gözü açık olarak bakar. Bu kadar söylüyorum.
Dün DEM Partisi’nin değerli eş genel başkanlarını ve heyetini genel merkezimizde karşıladık, ağırladık. Verimli bir görüşme yaptık. Kürt meselesinde tarihsel tutarlılığa sahip olan bir parti olarak durumunun, tutumunun en net olduğu, bu süreçte yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında da tutumundan herkesin emin olduğu ve tutarlı bulduğu bir siyasi parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
"DEM'leniyorsunuz diyorlardı..."
Yıllardır dediğimiz gibi, konjonktürel bakmayız. Kürtler sorunun varsa Kürt sorunu vardır, çözülmelidir. Nasıl çözülmelidir? Demokrasi, demokratikleşmeyle çözülmelidir. Bu meclisin çatısı altında çözülmelidir. Kürt sorununu da kapsayan hatta Kürt sorununu da aşan hem Alevilerin sorunlarını hem Kürtlerin sorunlarını hem de Türkiye’de ifade özgürlüğüne ilişkin, Türkiye’de kişisel hak ve özgürlüklere ilişkin evrensel kazanımları bırakın Türkiye’nin 20 yıl önceki kazanımlarının da fersah fersah gerisinde kalmış tüm sorunlarını çözecek, Kürt meselesini de kapsayıp halledeceğim bir demokratikleşme paketine ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Bir yandan belediyelere kayyım atayacaksın, Kürtlerin yoğun olduğu ilçelerde, şehirlerde “Siz teröristsiniz, biz yöneteceğiz.” diyeceksin hem de sonra bir başka taraftan bir başka müzakereyle bir başka açılım yapacağız. Geçmişteki örneğin İstanbul İttifakı, Kent Uzlaşısı, o dönemlerde “Demleniyorsunuz. PKK’lıları belediyelere dolduracak.” diyorlardı.
Şimdi PKK terör örgütü olmaktan, yani geçmişe dönük terör örgütü olan PKK, gelecekte terör örgütü olmaktan çıkacak anlaşılan, geleceğe dönük terör örgütü icat ediyorlar. O kişilerin gittiği bir kongre üzerinden bir terör tanımı yapıyorlar. Oranın üzerinden belediye meclis üyelerine sarılıyorlar, saldırıyorlar. Sonra da çıkmış, efendim, bir sihirli değnek değdi, bütün sorunlar çözülecek.
"Çözümün yolu Kürtler için de Türkler için de demokrasi"
Türkiye’de terör sorunu da bitecek, Kürt sorunu da tarihe gömülecek. Bunu yapmanın yolu Kürtler için de Türkler için de demokrasidir. Bunu yapmanın yolu kayyımları tarihe gömmektir. Bunu yapmanın yolu herkesin ifade özgürlüğünün önünü açmaktır. Herkesin inanç özgürlüğünün önünü açmaktır. Devletin tarafsız ve yasakları yasaklayan bir çizgiye dönmesidir.
Yıllar önce “Yasaklarla mücadele edeceğiz.” diye gelip Türkiye’yi bırakın Avrupa’nın dünyadaki ülkelerin içinde yasakların en yüksek olduğu, en fazla olduğu, en çok şikayet edildiği bir ülkeye getirenlerin Türkiye’ye kazandıracak bir şeyi yoktur. O yüzden bıraktım Tayyip Erdoğan’ı. hasta yatağındaki genel başkanla asla polemik yapmam ama bu meclisin bir başkanı var. Sayın Kurtulmuş’a bir çağrıda bulunmuştum. Dedim ki “İnisiyatif alın. Gelin bu parlamentonun tüm partilerini, Türkiye’nin tüm sorunlarını çözecek, önünü açacak ve Türkiye’nin zenginleşmesini de sağlayacak bir büyük demokrasi yürüyüşünü siyasi parti gruplarına yapacağınız çağrıyla başlatalım.” Sayın Kurtulmuş’un her şeye rağmen ben hızla inisiyatif almasını beklerim ama günü gelince devreye gireceğini, meclisin inisiyatif alacağını ve bu konuda adımlar atacağını söyleyen ifadelerinden memnuniyet duyduğumu da ifade etmek isterim.
"Mevcut anayasaya bile uymayanlarla anayasa masasına oturmayız"
Süreci dikkatle takip edeceğiz. Kimse endişe etmesin. 100 yıllık, Sivas Kongresi’nden beri gelen, 106 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi burada. Kökü sağlam, temelleri sağlam, gövde sağlam. Ne kolonumuzda kırık var ne kirişimize bir şey çaktırmışız. Dimdik ayakta duruyoruz. O yüzden “Kişisel pazarlıklar olur mu? Al ver işleri yaparlar mı? Bu işin sonu bir anayasa bilmem nesi olur mu? Oradan birileri kanar, birileri kandırılır mı?” Bunların hepsi bir yana. Biz Türkiye’nin hem önümüzdeki seçimlere gidip de bu millet bu Parlamentoya gerçek, sivil, demokratik bir anayasa yapma yetkisi verene kadar mevcut anayasaya bile uymayanlarla anayasa masasına oturmayız, nokta.
"Hiçbir pazarlığın tarafı olmayız"
Hiçbir pazarlığın tarafı olmayız. Olanların olduğunu görürsek de onlardan yana tarafta olmayız, onlarla aynı yerde olmayız ama bir süreci dikkatle, hassasiyetle, şehit ailelerinin ve gazilerin de teminatı olarak, onların da mutlaka rızalarının alınmasını göz önüne alarak Parlamento zemininde takip etmeye devam ediyoruz. Kimse bizden ne ön kesen, kanın akmasının, şehit gelmesinin, durmasının, terörün bitmesinin ve insanların, Türkiye’nin demokratikleşip özgürleşmesinin önünde engel olmamızı beklesin ne de başkasının planına alet olmamızı beklesin. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendine ait bir planı vardır, o da bu ülkeyi gerçek bir demokrasiye kavuşturmak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayallerini gerçekleştirmektir.
"İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır"
Son olarak bir teşekkürle bitirmek isterim. Şubat ayı içinde, kısa şubatta dedik ki: “Baba evinin kapılarını açıyoruz.” Şu anda o gün 1 milyon 530 bin üyemiz vardı. Dedik ki: “Hadi bakalım, hadi bakalım. Gençler gelsin. Baba evinin kapısı açık. Milliyetçi demokratlar, muhafazakar demokratlar, Kürt demokratlar gelsin.” Cumhuriyet Halk Partisi’ne kaydolanlar şubat sonuna kadar, şubat ayının sonunda kesinleşecek listelerle 23 Mart tarihinde oy kullanacaklar ve hedefimizi, “1 milyon 600 bin üye ile sandığa gideceğiz.” demiştik. 28 Şubat geldi bitti, kayıtlar artık devam ediyor ama o güne kadar kaydolanlar Türkiye’nin cumhurbaşkanı adayını ilk ön seçimle belirleyecek o tarihi seçiminde seçmen oldular. 70 bin gelsin diye beklerken tam 230 bin yeni üye ile 1 milyon 750 bine ulaştık. Bir yanda, bir yanda “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder.” lafı, Recep Tayyip Erdoğan’ın bence hayatında söylediği en doğru laf. “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır.” lafı, bu ondan da doğru. Bu yüzden İstanbul’u kazanana, kendisini dört kez yenene bir kez daha bu şansı vermemek için onu kuşatmaya çalışan, onu kuşatmak için masum belediye başkanlarımızı içeri atan, insanlara terör yaftası sürmeye çalışan ve kendi belediyelerindeki akıl almaz yolsuzluklar ağı bir yana kir tutmaz Cumhuriyet Halk Partisi’ne elindeki kiri bulaştırmaya çalışan anlayışa inat biz sinmedik, geri adım atmadık, eğilmedik, susmadık. Hep birlikte ayağa kalktık, meydan okuduk. 23 Mart’ta Türkiye’nin baharıdır. Dünyada diktatoryal rejimler, örneğin Arap Baharı’nda milyonların meydanlara çıkmasıyla değiştiler. Onu, o işleri Bop’a ve Bop’un eş başkanına soracaksınız. Bizim, bizim Gaziden aldığımız miras sandıktır. Sandığa inanırız, sandığa güveniriz. Seçimsiz hiçbir şeye tevessül etmeyiz. Şimdi o esas sandığı getirebilmek için ön seçim sandığı var. 23 Mart Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkiye baharının tarihidir. 1 milyon 750 bin üyemize sesleniyorum: 23 Mart sabahı kalkın, uyanın, ayağa kalkın ve sandık başına koşun. Bir sonraki cumhurbaşkanını seçmeye gidiyorsunuz. Gelin, seçin, tarihe geçin. 230 bin genç üyemize, 1 milyon 750 bin üyemize sesleniyorum: Gel, seç ve tarihe geç. Hepinize güveniyorum, hepinize inanıyorum. Gençler sizi yürekten selamlıyorum. Gelin, seçin, tarihe geçin."