23 Ağustos 2014 03:05
“Soma’nın En Sıcak Yazı” dosyası kapsamında Haziran ayından bu yana Soma’ya yaptığımız ziyaretlerle 301 madencinin yaşamını kaybettiği katliamdan sonra hayatın nasıl devam ettiğini aktarmaya çalışıyoruz. Bölgede yaşanan sorunları ve madencilerin beklentilerini madenci ailelerinden dul kalan eşlere, ekmeğini madenden çıkarmaya devam eden işçilerden, bölgede işçi örgütlenmesi ve hukuki danışmanlık gibi alanlarda çalışan gönüllülere farklı kesimlerden pek çok kişiyle konuştuk.
Soma’da, Kınık’ta, Savaştepe’de, İvrindi’de, Zonguldak’ta, Şırnak’ta ve ülkenin daha pek çok yerinde maden ocaklarından inşaatlara işçilerin yaşam ile ölüm arasında durdukları nokta pamuk ipliği gibi her geçen gün daha da inceliyor. Soma’dan sonra 377 işçinin daha iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu ölümlere her geçen gün yenilerinin eklendiği bir ortamda işçileri öldüren, sakat bırakan, onlara yaşarken değil ancak öldükten sonra verilen tazminatlarla “değer” biçen sistemin sorgulanması kaçınılmaz. Şimdi Soma’nın önünde 13 Mayıs katliamının gerçek sorumlularının adalete teslim olmasının talep edildiği bir dava süreci var. Soma bu süreçte yeni bir ‘hafıza kaybı’ merkezi mi olacak; yoksa tüm sorumlularının yargı önünde çıkarılıp adaletin yerini bulacağı bir miladın adı mı olacak?
“Soma’nın En Sıcak Yazı” dosyasının son bölümünde bu soruya cevap ararken bir kez daha Soma ve Kınık sokaklarındayız…
Soma’ya arabayla 10 dakika mesafede olan Darkale’de artık kömür çıkarılmayan eski bir madendeyiz. Yaklaşık bir kilometrelik saha, yüksekçe bir tepenin eteğine kurulmuş. Ancak bu madende kömür rezervi kalmamış dolayısıyla ocak artık çalışmıyor. Daha bir yıl öncesine kadar 1200 işçinin çalıştığı bu ocakta şimdilerde in cin top oynuyor.
Ocağın havalandırma olarak tabir edilen bölümü tahta paravanlarla kapatılmış. Biraz ileride mescit olarak yapılan binadan sadece fayans artıkları kalmış. Dümdüz edilmiş bir alan burası. Üzerinde gezdiğimiz maden ocağında gözümüz beton yıkıntılar arasına sıkışmış kalmış bir madenci çizmesine rastlıyor. Burada bir zamanlar 1200 işçinin çalıştığına dair tek kanıt işte bu çizmeden ibaret…
Soma bölgesindeki diğer maden ocaklarına gazeteci olarak girip fotoğraf çekimi yapmaya izin verilmediğinden çekim yapabileceğimiz tek saha olan Darkale ocağını madende yıllarca kürek sallamış maden işçileri Çetin Esmer ve Ogün Yılmaz ile birlikte dolaşıyoruz. Yıkıntılar arasında dolaşırken burada üretimin daha geçen Ekim ayına kadar devam ettiğini öğreniyoruz işçilerden. Sahanın dümdüz edilip şimdiki hayalet ocak görüntüsüne kavuşmasının üzerinden henüz bir yıl bile geçmemiş.
Trabzon Tonya’dan kalkıp iş ve aş umuduyla Soma’ya maden işçiliği yapmaya gelen Çetin ve Ogün, Darkale’de Uyar Madencilik’in işlettiği bu ocakta sekiz sene çalışmışlar. Yeri gelmişken belirtelim; Uyar Madencilik iş kazaları açısından Soma’da sicili en kabarık işletme. Patron Azmi Uyar, “İşçi ölürse vereceğim tazminat, sakat kalırsa vereceğimden daha az olur’’ gibi ‘ince hesaplar’la nam salmış bir isim. Dolayısıyla ‘Azmi Uyar’ adını Soma’daki işçilere telaffuz ettiğinizde hepsinin tüyleri diken diken oluyor hâlâ.
Peki, Uyar Madencilik madencilerin hafızasındaki bu korkunç algıyı neye borçlu? Hatırlayalım; Darkale ocağında çok uzak bir geçmişte değil, henüz geçen yıl 20 Ekim’de meydana gelen kazada 49 yaşındaki Yunus Güçlü yaşamını yitirmiş; 28 işçi de yaralanmıştı. Ne yazık ki bu şirketin tarihindeki ilk kaza bu değildi. Daha önce de aralarında mühendislerin de bulunduğu 10 işçi yaşamını yitirmişti Darkale’de.
Madencilerin anlattığına göre Darkale ocağında çalışan maden mühendisi Sinan Yılmaz, ocaktaki güvenlik yetersizliğinden uzun süre şikâyet etmesine rağmen kimseye sözünü dinletememiş. Sonunda çareyi Soma Holding’e geçmekte bulmuş. Ancak ölüm, mühendisi 13 Mayıs’ta Eynez ocağında yakalamış…
Çetin ve Ogün bize geçen sene 20 Ekim’de meydana gelen kazanın ardından herhangi resmî bir yaptırım görmeyen Uyar Madencilik’in, geçen yıl Kasım ayında şimdi üzerinde dolaştığımız Darkale ocağını apar topar kapattığını anlatıyor. Şirket, işçilere iki aylık ücret, ihbar ve kıdem tazminatları için anlaşarak ayrıldıklarına dair kâğıtları imzaladıkları takdirde senet vermeyi önermiş. Çetin ve Ogün gibi şirkete dava açan işçilerin sayısı şu anda 200 civarında. Geri kalanların çoğu senete razı olmuş. “Bugün bile şirketten bizi arayıp ‘Tazminatının yarısını şimdi verelim, yarısını senet yapalım. Davadan vazgeç’ diyorlar’’ diye anlatıyor maden işçileri yaşadıkları mağduriyeti. Bu arada, ne şirketin mallarına ihtiyatı tedbir konulmuş ne de yöneticileri yargı önüne çıkmış.
Uyar Madencilik aleyhine açılmış olan davada 150 işçinin avukatlığını yapmakta olan Manisa Barosu avukatlarından Sevgi Başak Yeşil, Uyar’ın işlettiği sahanın aslında Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) ait olup TKİ’nin ocağı ‘’Burada ne kadar kömür çıkartılacağına, kömürün nasıl işleneceğine ben karar veririm. İşçi güvenliği ve sağlığını da ben denetlerim ancak işçiler benim değil dolayısıyla hiçbir sorumluluk almam’’ mantığıyla yapılan rödovans sözleşmesiyle Uyar’a verdiğine dikkat çekiyor. Dolayısıyla davayı salt Uyar Madencilik’e değil aynı zamanda işçi maliyetlerinden kaçınmak suretiyle sorumluluğu üzerinden atan TKİ aleyhine de açtıklarını söyleyen avukat Yeşil, şimdiye dek Uyar Madencilik’ten bu davaya dair herhangi bir savunma gelmediğini; sadece TKİ ile muhatap olduklarını belirtiyor.
Şirketin halen Muğla ve çevresinde farklı isimlerle işletmeleri olduğunu belirten avukat, 13 Mayıs katliamıyla birlikte Uyar Madencilik mağduru işçilerin durumunun da yeniden gündeme gelme imkânı bulduğuna dikkat çekiyor. Dolayısıyla, önümüzdeki Kasım’da görülmeye başlanacak Uyar Madencilik davasından çıkacak sonuç Soma’da bugün yaşananları ve Soma’nın geleceğini çok ama çok yakından ilgilendiriyor.
Soma’da 13 Mayıs’tan sonra sokaklarda pek çok eylem ve gösteri oldu. Başbakan’ın olaylı ziyareti ve müşaviri Yusuf Yerkel’in bir madenci yakınına attığı tekme hâlâ hafızalarda. Bu yaz Somalı madenciler biber gazı ve TOMA ile de tanıştı bu eylemler sırasında. Günlerce süren oturma eylemlerini sona erdirdikten sonra Ankara’ya, Meclis’e gidip taleplerini orada da haykırdılar. Çizme giydikleri için Meclis’e alınmayan işçiler oldu. Yılmadılar. Her fırsatta hükümete Soma’da kendilerine verilen sözleri hatırlattılar.
Geçen üç ay boyunca sendikalar da kendilerini gözden geçirme fırsatı buldu Soma’da. İlk defa gerçekleştirilen işçi örgütlenmeleri ve komite toplantıları Türk-İş veya DİSK dışında başka bir örgütlenme biçiminin mümkün olma ihtimalini gösterdi işçilere. Sendika yönetimleri bundan hoşnut olmadı haliyle. Sendika içinde doğrudan yönetim haklarını savunan işçilerin varlığı yukarıdan aşağıya örgütlenmiş hiyerarşik yapıyı sarsar endişesine kapılanlar oldu. Somalı, Kınıklı, Savaştepeli işçilerin bir bölümü örgütlü mücadelenin içinde olma deneyimini ilk kez yaşadılar; yaşamaya devam ediyorlar. Hatta bu mücadelenin belgesi olacak bir işçi gazetesi hazırlıyorlar şu sıralar. Bu anlamda Soma’dan sendikacılar için çıkartılması zorunlu belki de en önemli ders, işçilerin hayatına dokunmadan yapılan “En fazla üyeyi nasıl biz kazanırız’’ hesaplarının ötesine geçmek gerekliliği…
Geçen üç ay zarfında Soma’nın dışına çıkıp neler olduğunu hatırlayalım… Soma’nın yaraları henüz tam anlamıyla sarılamamışken 12 Ağustos’ta Zonguldak’ta “taşeronun taşeronu’’ eliyle işletilen bir özel maden ocağında dokuz işçi göçük altında kaldı. Göçükte kalan bir işçinin babasının Zonguldak Valiliği’ni harekete geçirmesi sayesinde müdahale edilen bu faciada dokuz işçi son anda toprak altından kurtarılabildi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin kısa bir süre önce açıkladığı rapora göre ise Soma’dan sonra Türkiye’de 377 kişi daha yaşamını iş cinayetlerinde yitirdi. İş kazalarında sakat kalanların sayısı ise yüzlerle değil binlerle ifade ediliyor. Bu satırları yazarken Türkiye’nin herhangi bir maden ocağından ya da memleketin dört bir yanında yükselen inşaatlardan yeni bir kaza veya ölüm haberi gelmesi an meselesi.
Soma katliamı sonrasındaki süreç en çok dul kalan eşler ve babasız kalan çocuklar için zor geçiyor. Eşi Gazi Osman’ı Eynez Ocağı’ndaki katliamda yitiren Selda Sümer, iki çocuğuyla birlikte memleketi Isparta’ya dönüş hazırlığında. Artık evini topluyor. Mitinglerin en cesur kadını artık bundan sonra sürdüreceği yaşamı ve çocuklarının geleceğini düşünmek istiyor.
“Ölenle ölünmüyor derler ama öyle değil. Ölenle ölünüyor. Şimdi benim tek yaşama sebebim çocuklarım.”
“Düşünebiliyor musunuz’’ diye anlatıyor Selda, “Evimi buradan Isparta’ya kendi imkânlarımla taşıyorum. Ne Valilik ne Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, kimse bana yardımcı olmuyor. ‘Devlet size 154 bin TL para verdi, ne yapacaksanız o parayla yapın’ diyorlar. Ben o paraya dokunmak istemiyorum. Çocuklarım için ortak bir hesap açıp o parayla onlara bir gelecek kurmak istiyorum.”
“Halk burada suskun. Konuşursam ev de alamam para da, diye düşünüyorlar. AFAD’daki para devletin cebinden çıkmadı ki! Şimdi bize verecekleri ev Soma’da Küllük Mahallesi diye bir yerde. Kimse bana nerede yaşamak istersin diye sormadı.”
“Doğrusu, ben ölen madencilerin eşlerinin dayanışma içinde olmasını beklerdim. Beklediğimi bulamadım” diye devam ediyor Selda. “Şu anda burada bir göçük olsa biz yine aynı şeyleri yaşarız. Ben isterdim ki bu madenlerde acil müdahale yapabilecek sabit bir ekip olsun. Bir olay olunca hemen müdahale etsinler. Bu bile olmadı Soma’da.’’
Soma ve Kınık’ta konuştuğumuz madenciler, dul kalan eşleri, aileler, işçi örgütlenmesi için gece gündüz çalışanlar, gönüllü avukatlar, herkes Soma’da adaletin bir an önce gelmesini bekliyor. Kamuoyunda “Soma Kanunları’’ olarak bilinen; işçi hakları adına yapılması beklenen yasal düzenlemelerin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Meclis’in aniden tatile girmesiyle şimdilik rafa kaldırılması moral bozuyor.
Meclis’in apar topar tatile girmesini protesto etmek üzere, 13 Mayıs sonrasında neredeyse tüm mesaisini Soma’ya veren CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel ile birlikte Ankara’ya gidip Meclis’te basın toplantısı yapan maden işçilerinden Arif Şengün “Üç aydır beklediğimiz tek söz, bir bakanın çıkıp ‘Arkadaşlar bu madenlerin emniyeti sağlandıktan sonra görevlerinizin başına döneceksiniz. Biz emniyet için tüm gerekenleri yapıyoruz’ demesiydi. Bu sözü üç aydır kimseden duyamadık’’ diye ifade ediyor tepkisini.
13 Mayıs’tan önce kendi haline yaşayıp giden pek çok işçiden biri olan Arif’in bu Ankara’ya dördüncü gidişi. başbakanından bakanına milletvekilinden gazetecisine karşılaştığı herkese işçilerin taleplerini anlamaktan yorgun. “Bu süre içinde kişisel olarak çok tecrübe edindim ama gördüğüm en önemli şey şu oldu; insanlar bu memlekette acıları anlık paylaşıyor’’.
Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına göre çatı adayı İhsanoğlu’na yüzde 50, AKP’ye ise yüzde 47 oranında çıkan ‘evet’ oylarının ardından “Somalılara müstahak, bunlar satılmış” diyenlere sesleniyor Arif: “Oturduğunuz yerden Soma ile ilgili yorum yapmayın. Sistemi yargılamanız gerekirken siz oturmuş Soma’yı yargılıyorsunuz. İnsanlar Soma’yı sadece Soma’dan ibaret sanıyor. Savaştepe, Kınık, İvrindi hatta Kütahya, Ordu gibi çok farklı illerden madencilerin yaşadığı bir bölge burası. Bu insanlar AKP dışında bir partiye oy verirlerse burada kurdukları düzeni kaybetmekten korkuyor. Aramızda MHP’li olup da seçim sürecinde HDP adayı Demirtaş’ın verdiği mesajları bile anlayanlar, hak verenler oldu. Ama biz madencileri en fazla yargılayanlar kendilerine ‘Solcuyum’ diyenlerden çıktı” diyor Arif.
Bize, CHP’nin Facebook sayfasındaki yorumları gösteriyor. Madencilerin Meclis’teki son basın açıklamasına gelen yorumlar arasında “Hak ediyorlar, AKP’de tapıyorlar hâlâ”, “Bu halka müstahak” gibi paylaşımlar hatta hakarete varan yorumlar var. Yorumlara teker teker cevap vermeye çalışmış ama sayfa yönetimi izin vermeyince tepkisini içine atmak zorunda kalmış Arif…
Geçen üç ay zarfında Soma’da hayat, madende çalışmak zorunda olan işçiler için daha da ağırlaşmış. Yüzlerce arkadaşlarını yitirdikten sonra bir daha madene nasıl gireceklerini sorduğumuzda “Şu anda nasıl davranacağımı bilemiyorum. Ocak açıldığı gün gidip ocağın ağzında durup kararımı vereceğim” diyen de var, hiç tereddütsüz çalışacağını çünkü buna mecbur olduğunu söyleyen de.
Ancak katliamdan doğrudan etkilenmeyenler için hayat, her yerde ve her zaman olduğu gibi, kendi akışını gamsızca sürdürüyor. Aile çay bahçeleri yaz sıcağında gece yarılarına kadar dolup taşıyor Soma’da. Düğünler yapılıyor, eğlenceler sürüyor. Yoksul gençlerin hayatına mal olan “Bonzai” adlı sentetik uyuşturucu için yapılmış şarkı eşliğinde göbek havaları çalınıyor…
Tüm bunları gördükten sonra, “Soma, yeni bir ‘hafıza kaybı merkezi’ olma yolunda mı ilerliyor yoksa Türkiye’de son yıllarda hızla yükselişe geçen iş cinayetlerine dur denilmesi noktasında bir milat olabilecek mi” sorusunu bu kez Soma’da 13 Mayıs’tan bu yana çalışan Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Behiç Aşçı’ya yöneltiyoruz. Aşçı, 2006 yılında F tipi cezaevlerinde tecritin kaldırılması için 293 gün boyunca ölüm orucuna yatmış bir avukat.
Halkın Hukuk Bürosu olarak Soma için bir ilke kararı aldıklarını ve sadece ceza davaları için ailelere hukuki destekte bulunacaklarını belirten Aşçı şu ana dek 50 aileden vekâlet aldıklarını belirtiyor. Soma’da tazminat davası açmış olup ceza davasına müdahil olmak isteyen herkes bir vekâletname vererek davaya müdahil olma hakkı elde edebiliyor.
“Soma katliamı ardından şu anda tutuklu olanlar ve tutuksuz yargılanacakları düşündüğümüzde ortada yeniden gözden geçirilmesi gereken bir durum söz konusu. Mühendisler, güvenlik amirleri, vardiya sorumluları bu olayın sorumlularıdır ancak tek tek sorumlusu değillerdir. Bu işin sorumluluğunu bizce AKP’den başlatmak gerekiyor” diye devam ediyor Aşçı.
“Hükümet bu katliamın ertesinde beklenmedik ölçüde hızlı bir şekilde müdahil oldu. Ancak bu müdahale buradaki tepkileri dindirme amaçlı bir müdahaleydi. Katliam olduktan hemen sonra hatırlayın; neredeyse tüm televizyon kanalları haberi şöyle verdi: “Türkiye’de teknolojik açıdan en donanımlı maden olan Soma Holding madeninde kaza oldu. Böyle sağlam, iyi denetlenen ve önlem alınan bir yerde nasıl kaza olabilir?” Ancak tam beş gün sonra öğrendik ki o madende aslında hiçbir önlem alınmamıştı. Kanımca olayın başından itibaren haberlerin bu şekilde yapılması son derece dikkat çekiciydi.”
“Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın hemen Soma’ya gelip geceli gündüzlü burada olması, Başbakan’ın ziyareti, müşavirinin madenci yakınını tekmelemesi… Tüm bunlar biraz da aba altından sopa göstermek anlamına geliyordu. Bizim dikkatimizi çeken konu ise şu; bu şirket ile AKP arasında nasıl bir bağ var ki hükümet canhıraş şekilde buraya gelip şirketi korumaya çalışıyor? Farz edelim aralarında hiç böyle bir ortaklık yok o halde neden bu katliamda en önemli sorumlu olan Alp Gürkan’a (Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı) dokunulmuyor? Soma Holding şimdi Amasya’da yapılacak termik santral iznini de aldı. Bu izin bir çeşit ödüllendirme anlamına gelmiyor mu?”
Behiç Aşçı’ya davanın seyri ve sonucuyla ilgili öngörüsünü soruyoruz. Ağırlıklı olarak mühendislerin sorumlu tutulup dosyanın kapatılmaya çalışılacağını düşünüyor. “Bizim bu davaya müdahil olma nedenimiz de eğer böyle bir gidişat söz konusu olur ise bu noktada itiraz ederek şirketin üst yönetimi başta olmak üzere Türkiye Kömür İşletmeleri, Enerji ve Çalışma Bakanlıklarının da bu katliamda sorumluluğu olduğunu gündeme getireceğiz”.
Peki, Soma’yı bundan sonra nasıl bir süreç bekliyor? Her ne kadar ocaklara inilmemiş olmasına ve bu nedenle tam anlamıyla inceleme yapılamamasına rağmen savcı, bilirkişi raporunu yeterli buldu. Dava, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılacak. Dava açıldığında burada yeniden bir hareketlilik ve eylemler olabileceğini belirtiyor Aşçı. Ancak devletin bunun da önlemini alıp davanın başka bir yere alınmasının gündeme gelebileceğini ekliyor.
Şu anda 166 madenci ailesine maddi ve manevi tazminat davası kapsamında gönüllü destek ve avukatlık hizmeti veren Manisa Barosu’nun Başkanı Zeynel Balkız ise, Soma Holding’in 2009 yılında devletten devraldığı madeni o tarihten bugüne denetleyen müfettişlerin raporları başta olmak üzere ilgili bakanlıkların, Türkiye Kömür İşletmeleri’nin, SGK kontrol mühendisleri ve iş müfettişlerinin hazırladığı tüm rapor ve belgelerin incelenmesi gerektiğine dikkat çekerek ceza davasının bu yılsonu veya yeni yılın başında açılabileceğini belirtiyor.
Soma’dan ayrılırken son söz; 13 Mayıs’ta başlayan yangın bugün de devam ediyor. Yapılan yardımlar, bağışlar, verilen evler, tutulmayan sözler bir yana giden 301 can geri gelmeyecek. Bu yüzden Soma’da adaletin sadece 301 işçi ve geride bıraktıkları yüzlerce anne, baba, eş, çocuk için değil, her gün aramızdan birer ikişer eksilen işçiler adına da yerini bulması gerekiyor.
Soma havzasında işçi komiteleri yoluyla örgütlenme çalışmalarını sürdüren Kamil Kartal ile bölgenin orta ve uzun vadede geleceğini; emek ve hak mücadelesinin önümüzdeki dönemde alacağı seyri konuşuyoruz. Kartal; Balıkesir, İzmir, Manisa’yı içine alan bu havza devlet ve uluslararası sermaye açısından çok önemli bir enerji havzasını oluşturduğuna dikkat çekiyor. “Burada 30-40 yıllık bir projeksiyonla oluşturulmuş büyük projeler göreceğiz. 2023’te bu bölgede 100 bin mega watt gücünde anlık enerji üretilmesi hedefleniyor. Başta Alman sermayesi olmak üzere Koç, Cengiz- Limak, Polat İnşaat gibi grupların bu havzada büyük projeleri söz konusu olacak. 3-5 sene içinde havzada ‘kömür gazı’ çıkartılmaya başlanacak. Yani kömürü yeraltından çıkartmadan içeride kimyasallar kanalıyla yangın gerçekleştirilip gazı alarak üretime geçilecek. Sıvılaştırılmış bu gaz sanayide kullanılacak. Bahsettiğimiz dönemde 6 bine yakın enerji işçisi, 25 binden fazla maden işçisi bölgede çalışıyor olacak. Kısacası havza büyüyecek, işçi sayısı artacak ve dolayısıyla rant büyüyecek. Böyle büyük bir enerji havzasında emek hareketinin zaptı rapt altına alınması devlet ve uluslararası sermaye açısından önem taşıyor”.
Bu havzada oluşabilecek emek hareketinin örgütlenmesini kırmak için çeşitli yöntemlerin denendiğini söyleyen Kartal şöyle devam ediyor: “Bunların başında da sendika geliyor. Sermaye kendi tarafından organize edilmiş bir sendikayla (Maden-İş) olabilecek kıpırdanmaların önünü kesmeye çalışıyor. Öte yandan bu yapılarla mücadele ettiğini söyleyen sol gelenekten DİSK’e baktığımızda kendi iç bürokratik bariyerlerini kıramadığını söylemek mümkün. Kendine solcuyum, sosyalistim, devrimciyim diyen unsurlarda çıkıyor esas sıkıntı. Tüm bunlar aşılmayacak engeller değil. Burada genç bir işçi nüfusu var. Bu örgütlülük mücadelesinin başlangıcı adına önemli bir avantaj. Önümüzdeki altı aylık süreçte alacağımız mesafeyi bu anlamda önemli buluyorum”.
Kimse Soma üzerine oyun
oynamasın, devlet gerekeni yaptı
Soma havzasında görüştüğümüz madenciler devletin Soma’daki sorumluluğunu yerine getirmediği görüşünde ancak AK Parti Manisa İl Teşkilatı Başkan Yardımcısı İsmail Aydın aynı fikirde değil. “Soma için ne gerekiyorsa yapıldı ve yapılacak’’ diyor Aydın. “301 işçimizin kaybının üzüntüsünü biz de yaşıyoruz ancak bunu istismar etmeye çalışan çevreler var. Soma üzerinde kimse oyun oynamaya kalkmasın. Başbakan Erdoğan Soma’da şehit aileleri ile bizzat oturup konuşmuş bir insandır. Bundan daha yakın ilgi olabilir mi? 1999 Depremi’nde bile devlet üç gün boyunca deprem bölgesine ulaşamazken Soma’da devlet en kısa sürede kontrolü ele almıştır. Cumhuriyet döneminde hiçbir hükümet böyle bir olaya bu kadar ilgi göstermemiştir. Şu anda Soma’da hiçbir mağdur aile kalmamıştır. Hükümetimiz Soma’ya gereken önemi vermiştir”.
İsmail Aydın, Meclis’in Ekim’e dek tatile girmesi sonucu yarım kalan “Soma Kanunları” konusunda ise yasaların er ya da geç mutlaka çıkacağını söylerken “Şimdiye dek Soma’ya özel pek çok düzenleme yasalaştı. Bundan daha fazla ne yapılabilir? Olayı sabote etmeye çalışan bir kesim var. Bu ekibin başında da Özgür Özel bulunuyor ancak bu ekibin oyunları Soma’da tutmamıştır” diyor.
Soma’da ve diğer tüm madenlerde yaşanan güvenlik zaafları ve iş güvenliğinin nasıl sağlanacağı konusunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na sorularımızı Basın Halkla İlişkiler yetkilisi Kayhan Ünal kanalıyla ilgili makamın dikkatine 15 Ağustos tarihinde iletmiştik. Aramalarımız ve e-mail yoluyla hatırlatmalarımıza rağmen bugüne dek herhangi bir yanıt alamadık. Bakanlık’tan sorularımıza cevap geldiği takdirde bu dosyada yer vermeyi diliyor ve sorularımızı bir kez de buradan yöneltiyoruz:
1- Bugün itibariyle sadece Soma’da değil Türkiye’nin Zonguldak, Şırnak gibi farklı bölgelerindeki ocaklarda iş güvenliği açısından yeterli tedbirlerin alınmadığını; olası facialara davet çıkartıldığını görmekteyiz. Zonguldak’ta 12 Ağustos’ta yaşanan göçükte Bakanlığınız denetimine rağmen bu ocağın kaçak çalıştırıldığı görüldü. Bakanlığınız nezdinde, özellikle bu tür kaçak işletmelerin önünü almak yönünde planlarınız nedir?
2- Soma özelinde ve ardından Türkiye genelinde iş güvenliği açısından zafiyetleri saptanmış ocaklarda güvenli iş yaşamı koşullarının sağlanması yönünde nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?
3- Somalı madencilerin önemli bir bölümünün hükümetten taleplerinin başında taşeron sisteminin kaldırılıp madenlerin kamu eliyle işletilmesi geliyor. Bu talebi nasıl değerlendiriyorsunuz?
4- Soma Kanunları olarak gündeme gelen ancak daha sonra yüzlerce farklı maddenin eklenmesiyle kamuoyunda Torba Yasa olarak adlandırılan düzenlemeler eleştirileri de beraberinde getirmekte. Somalı madenciler Soma Kanunları’nın daha hızlı bir süreçte yasalaştırılmasını talep ediyorlar. Ayrıca, bu kanunun Torba Yasa düzenlemelerinden ayrı olarak ele alınması neden mümkün olmadı şeklinde eleştiriler de var. Bu konudaki yanıtınızı alabilir miyiz?
OBJECTIVE Araştırmacı Gazetecilik Programı’nın desteğiyle gerçekleştirdiğimiz ‘’Soma’nın En Sıcak Yazı’’ dosyasının tümünü okumak için:
© Tüm hakları saklıdır.