Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, "Ahlat Ağacı" adlı son filminde komedi kariyerleriyle bilinen oyuncular Doğu Demirkol ve Murat Cemcir'le çalışmasının nedenlerini anlattı.
TIKLAYIN - Doğu Demirkol'un Cannes'a uzanan yolculuğu...
Murat Cemcir'i oynadığı dizilerden bildiğini ve beğendiği birkaç uzun monolog sahnesine rastladığını belirten Ceylan, "O andan sonra, o da bir daha aklımdan çıkmadı nedense" ifadesini kullandı. Ceylan, Doğu Demirkol'la ilgili olarak da şunları söyledi:
"Doğu’yu ilk kez Doğu Yücel’in Facebook’ta paylaştığı bir video ile fark ettim. Bir TV programında yaptığı kısa bir stand-up gösterisiydi. İlgimi çekince biraz daha araştırdıktan sonra, başka birçoğu gibi teste çağırdım. Sonra bir kez daha, sonra bir daha. Tipi, hayalimde canlandırdığımdan epey farklıydı ama bugüne kadar yazdığımız en uzun ve en ağır rollerden biri olduğu su götürmez olan geniş spektrumlu Sinan karakterinin altından kalkabileceğine beni en fazla ikna eden de, yine de Doğu oldu. Bu kadar uzun konuşmaları olan karmaşık bir karakteri bu kadar sorunsuz bir şekilde halledebildiğim bir çekim süreci pek de hatırlamıyorum, doğrusu."
Nuri Bilge Ceylan'ın, Milliyet'te Nil Kural'ın sorularına verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:
- “Kış Uykusu”yla ağırlığın diyaloglarda olduğu bir filmle sinemanıza yeni bir boyut eklemiştiniz. “Ahlat Ağacı”nda da diyalog ağırlıklı sahneler ön planda. Ancak “Kış Uykusu”nun daha edebi diyaloglarından uzak, yerel bir dilin öne çıktığı diyaloglar bunlar. Yazma sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Evet, son birkaç filmimde diyalogların giderek arttığı doğru. Ama hep böyle olacak diye de bir şey yok. Her an, tam tersi bir sükunete doğru birden geri çark edebilirim, bilinmez. Az diyaloglu sinemayı da severim çünkü. Ama son filmlerimde diyaloglardaki bu artış, aynı zamanda sinema üzerinde oluşmuş bazı dogmalara karşı bir tür başkaldırı anlamı da taşıyordu benim için. Tiyatroda, romanda ve bazen de sinemada gördüğümde hoşuma giden, dengesi iyi tutturulduğunda tarifi zor bir haz aldığımı kabul etmek zorunda kaldığım bir şeyi, kendi yöntemlerimle deneyimlemek ve sınırlarını kurcalamak konusunda duyduğum karşı konulmaz bir meraktı da benim için bu. Sonucunu kestiremediğim endişe verici bir merak. “Daha da arttırsam ne olur?” gibi bir şey. Tabii filmin hemen her sahnesinde yer alan Sinan, çok kitap okuyan ve yazan bir karakter olduğu için, bulunduğu ortama göre kullandığı dili ve kelimeleri esnetebilecek ve manipüle edebilecek daha geniş bir dağarcığa sahip, çevresindekilere göre. Bu yetisini de, lazım olduğunda, kendini üstün kılmak için hizmetine koşmakta hiçbir sakınca görmüyor.
- Diyalogların doğal kullanımı, oyunculuklara çok özen gösterdiğiniz izlenimini uyandırıyor. Oyuncu yönetimi gitgide daha üzerinde çalıştığınız bir alan oluyor demek, doğru bir tespit midir?
Olabilir. Özellikle diyaloglar uzadıkça ve ağırlaştıkça, bunları çalıştırma, inandırıcı kılma, oyuncunun ağzında sakil durmaması için harcanan çaba da artmak zorunda kalıyor, ister istemez. Bunları hayata ait kılmak için durumlar, yardımcı mizansenler, bir sürü yöntem bulmak gerekiyor sürekli. Hatta kurguda da devam ediyor bu arayış. Diyalog daha inandırıcı olabilsin diye kesmeyi düşünmediğin yerde kesmek, ya da karşı açıya geçmek zorunda kalmak mesela. Ya da daha iyi tonlanmış bir kelimeyi ya da cümleyi başka bir görüntünün üzerine oturtmaya çalışmak... Bu da ister istemez filmin stilistik kararlarını etkilemeye başlayabiliyor. Kurgu sırasında her zaman inandırıcılıkla filmin biçimi arasında bitmek bilmez bir çatışma vardır. Daha inandırıcı olsun da, biçimsel tutarlılıktan mı ödün verelim, yoksa stil yara almasın da gerçeklik duygusundan mı verelim bu ödünü. Ben belli obsesyonlarım gereği daha çok inandırıcılıktan yana kullanır oldum seçimlerimi giderek. Film seyrederken biçimsel hatalarını, öbüründen daha kolay affedebildiğimi fark ettiğimden dolayı belki... Karakterlerin psikolojik tutarlılığı veya doğruluğu daha önemli galiba benim için.
- Murat Cemcir ve Doğu Demirkol gibi komedi kariyeri ağırlıklı oyuncularla çalışmanızın nedeni nedir?
Hiçbir özel sebebi yok. Tesadüf. Beni ikna eden amatör, hiç tanınmayan biri olsa, bin kat tercih ederim. Özellikle bunun gibi geveze bir filmde, her şeyden önce öyle ya da böyle rolün ve diyalogların altından kalkabilecek biriyle çalışmak en önemli şeydi. Yoksa set tam bir cehenneme dönüşebiliyor. Çaresizlik içinde çırpınıp duruyorsun. Doğu’yu ilk kez Doğu Yücel’in Facebook’ta paylaştığı bir video ile fark ettim. Bir TV programında yaptığı kısa bir stand-up gösterisiydi. İlgimi çekince biraz daha araştırdıktan sonra, başka birçoğu gibi teste çağırdım. Sonra bir kez daha, sonra bir daha. Tipi, hayalimde canlandırdığımdan epey farklıydı ama bugüne kadar yazdığımız en uzun ve en ağır rollerden biri olduğu su götürmez olan geniş spektrumlu Sinan karakterinin altından kalkabileceğine beni en fazla ikna eden de, yine de Doğu oldu. Bu kadar uzun konuşmaları olan karmaşık bir karakteri bu kadar sorunsuz bir şekilde halledebildiğim bir çekim süreci pek de hatırlamıyorum, doğrusu. Doğu, son derece geniş spektrumlu, sokaktaki hayatı iyi bilen, entelektüel donanımı ve bilgisi fazla geniş olmasa da -ki belki de bu bir oyuncu için fazla gerekli değildir- tanıdığım en zeki ve sezgili insanlardan biri. Murat’ın da oynadığı dizilerden, beğendiğim birkaç uzun monolog sahnesine rastlamıştım YouTube’da. O andan sonra, o da bir daha aklımdan çıkmadı nedense.