Fotoğraf: Barbaros Cangürgel
02 Nisan 2022 17:08
Eski ana akım ekranlarda muhabirlikten gelen deneyimi ve tarzıyla kendisine özgü bir yeri olan Nevşin Mengü, ana haberi sunduğu CNN Türk’ten ayrıldığı 2017 yılından sonraki süreçte ağırlıklı olarak sosyal medyada devam eden tecrübesini, T24 Yıllık için anlattı.
Ocak ayında dağıtılan T24 Yıllık 2022 sayısında yayımlanan söyleşiyi paylaşıyoruz…
CNN Türk’te ana haberi sunarken, ana haber öncesinde Twitter’da kısa Periscope yayınları yapmaya başladım. Şu haberler var, bunları konuşacağız diye anlatıyordum orada. Ruşen Çakır da dedi ki; hadi senin Periscope yayınlarını biz YouTube’a yükleyelim.
İlk öyle başladı aslında. Ama sonra Periscope’ta yaptığım bir yayından hakkımda soruşturma açıldı. Çetin Altan’ın öldüğü gün, Çetin Altan’ın eski bir yazısını okudum. ‘Çizmeli Kedi’ masalına atıfta bulunuyor, “Bir gün bu kedinin sihirli çizmeleri giyip uçtuğu gibi, Türkiye de uçacak” gibi şeyler diyor. CİMER’e şikâyet edilmişim, “orada darbeyi kastetti aslında, çizme asker çizmesi, darbe çağrısı yaptı” diye. Doğan Grubu’nda çalışıyordum o zaman, hakkımda soruşturma açılınca onlar da “Bir daha yapma bu Periscope’u” dediler. Yapmamak zorunda kaldım ama Twitter’ı aktif kullanmaya devam ettim. YouTube hesabı da açmıştım, kenarda duruyordu. Arada bir video paylaşıyordum ama sonra DW’nin online işlerinde çalıştığım için, onlarla anlaşmam dolayısıyla YouTube kanalıma iş yapmıyordum. Orasıyla da olan anlaşmamın içeriğini biraz değiştirip, kendi YouTube kanalıma hız verdim.
Tabii ki, aynen de öyle oldu. Çok da iyi ve hayırlı oldu benim açımdan. Tabii herkes benim kadar şanslı olmayabilir. Ama bir daha da Allah düşürmesin böyle patronlara plazalara. Çünkü patronlu medyada aslında anladığımız anlamda bir serbest piyasa ekonomisi de yok. Devletin kontrol ettiği bir piyasa var. Medya piyasası da aynı şekilde kontrol ediliyor. Sen çok izlenen bir program ürettiğin için reklamı almıyorsun aslında. Şu anda Türkiye’nin en çok izlenen haber kanalı Halk TV, ama izlendiği oranda reklam almıyor. Çünkü kimin kime reklam vereceğini devlet belirliyor. AK Parti iktidarı kendisine bir rejim kurdu. Bu rejime uyum sağlayan patronlar kaldı, diğerleri gitti. Bu kadar basit. Burada yer almak istiyorsan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tamamen biat etmen gerekiyor. Ve o sana pastadan hangi payı uygun gördüyse ona tamam demen gerekiyor. Bu sisteme uyuyorsan varsın, uymuyorsan yoksun.
Bu gazeteciler için de geçerli. Bu çarkın içinde yer alacağım, diyorsan varsın. Ama tabii Türkiye’nin iyi kötü bir demokrasi geleneği var ve alternatif medya bir şekilde işliyor, işlemeyi sürdürüyor. Zaten bu plaza dünyasında boş yere vakit kaybı var. Vakit öldürülüyor. Bunun yarısı çaya çıktım, kahveye çıktım, laklak. Hele oturmuş kurumlarda daha da kötü. Senin iş yerinde verimli çalıştığın iki saat kardeşim, gerisi hikâye. Bizde iş yapılmıyor, işten başka her şey var Türkiye’de.
Biz çok köylü bir milletiz, yani daha kentleşmeyi iyi tamamlayamamışız. Bizde patron dediğin adam -bir uluslararası sermaye yoksa- KOBİ mantığıyla yönetiyor şirketleri. Bir tane adam eskiden deriden ayakkabı üretiyormuş, şimdi de televizyoncu diye başka bir şey üretiyormuş gibi, fark yok onun için. Kafa bu. Vizyonlu bir patron olsun, yenilikçi bir şey yapsın... Öyle biri yok. Olmaz zaten. Bunun için iki üç kuşak daha geçmesi lazım, o da Türkiye demokrasiye geçecek de ondan sonra belki bir kuşak onun içinde yetişecek de... Ancak öyle olur. Yoksa patron dediğin adam kendi gibi düşünen iki tane yaşlı erkek bunak editörü genel yayın yönetmeni yapıyor, onlar da bunak bunağa takılıyor. Genç biri, “Ya şöyle yapsak, bunu denesek” dese, sen oradaki o ilişki ağlarını kıracaksın da, dediğini kabul ettireceksin de belki biri seni dikkate alacak da... Böyle bir sistem yok kurumlarda.
Eskiden de kötüydü bizde Türk medyası. Çok düşük ücretle çalıştırıyordu kaç sene. Herkes müdür. Sıyrılabilen bir köşe kapmış. Gazetecilikte yüzde 90 dedikodu yapıyorsun. Yükselmek istiyorsan dedikodu yapacaksın, patrona yakın duracaksın. Yoksa yükselemiyorsun.
Kim yetiştirecek? Bence çok genç insanların çok yaşlı insanlardan öğreneceği bir şey yok. Çok öğrenmek istiyorsan aç izle işte Vice News’u ya da başka bir şey. Usta çırak ilişkisi ne katacak sana? Bir şey katmaz. Kendim dahil.
Tabii ki uyguluyorum, çünkü ucu sonu belli olmayan bir Terörle Mücadele Yasası hepimizin tepesinde dolanıyor. Daha yeni Metin Gürcan, rapor yazdığı için casuslukla suçlanıyor. Mesela çok basit bir örnek vereyim. Erasmuslu bir arkadaşı yayına almıştım, Erasmus harçları yatmıyordu. Genç, bomba, mühendislik okuyan bir arkadaş… Anlattı, şöyle oldu böyle oldu diye ve sonra pek çok insan mail attı bize. “Erasmuslu öğrencilere maddi olarak yardımcı olmak istiyoruz” dediler. Sonra dedim ki; biz hiç girmeyelim o işe, yarın öbür gün bizi örgüte bağlarlar. Örgüt finansmanı filan diyebilirler çünkü Türkiye’de işin içine para girince...
Hayır, ben bilerek söyledim bunu. Bir anda sinirlendim filan değil tabii, kaç yıllık yayıncıyım. Bu saçları boş yere ağartmadık. Biz sonuçta habercilik yapıyoruz ama bu işin bir de show business tarafı var. Bir adrenalin tutmaya çalışıyorum, yoksa TRT spikeri gibi, saat 15.00 Cumhurbaşkanı Erdoğan şunu yaptı... Böyle bir şey yok. Ben buna televizyonculuk yaparken de inanmıyordum. İnsanlar seni izlerken hem bilgilensin hem eğlensin hem bir heyecan duysun.
Görsel yayıncılık yapıyorsan, bu büyük ölçüde show business’tır. Yoksa sen dünyanın en önemli haberini bile insanlara anlatamıyorsan bu senin problemin.
Televizyonda haber yok, bu kadar basit. Bir de dijitalde tamamen demokrasi var, yaratıcılığa çok açık. Televizyonda mesela kafanda bir program önerisi var. Gidiyorsun genel yayın yönetmenine söylüyorsun, program müdürüne söylüyorsun. Onun kafasına yatacak da genel yayın yönetmeninin aklına yatacak da patron da he diyecek de dıdısının dıdısı. Burada kendin yaparsın. Haber veya müzik, ne bileyim ne istiyorsan. Yayıncılığın demokratikleşmesi olarak görüyorum ben bunu.
En çok ‘Efsane geri vitesler’ izlenmiş. “Cumhurbaşkanı Erdoğan eskiden ne demişti sonra ne dedi” diye bir potpuri yapmıştık. Her gün canlı yayınlar yapıyorum, onlar bizim katalizörümüz, ana gelir kaynağımız. Ama onun dışında biraz daha dosya haber videoları hazırlamaya çalışıyoruz bir yandan da. Arada haber-belgesel videolar da hazırlıyoruz. Yani gazeteciliğin özü olan sahadan da işler koyuyoruz.
Kazanılıyor ama tabii çoktan kastın ne?
Bana hiçbir televizyon bu kadar para vermez. Bunu açıklıkla söyleyeyim. Bu işte parayı takip edeceksin. Dünyada trend nereye gidiyor, para dijitale kaydığına göre bu iş değişiyor. Televizyonda kalsam bunun onda birini belki kazanacaktım. Bunların hepsi benim param değil tabii, bir şirket kurdum sonuçta. Beraber çalıştığım arkadaşlara telif ödüyorum, dışardan arkadaşlara telif ödüyorum, Küçük bir şirket döndürüyorum. Başka birini alamıyorum, çünkü korkuyorum. Zaten Türkiye’de öyle bir vergi sitemi var ki, sistem “sen kimseyi işe alma” diyor. Bir kişinin normalde maliyeti bana bir olacaksa, vergiyle beraber üç olacak. Böyle aptalca bir sistem olmaz.
Araya reklam almak var mesela. Youtube’un farkı şu; diyelim ki televizyonda insanlar reklam vermeye korkuyorlar. YouTube’da ise reklamı YouTube’a veriyor. YouTube da kendi yerleştirmiyor bu reklamları. Yani orada bir Ahmet var da “Dur şu reklamı Nevşin’e vereyim” demiyor. Bu tamamen yapay zekâ. Böylece hükûmet baskısının bir tık ötesine geçilmiş oluyor. Ama sponsorluk gelmiyor iş dünyasından, izliyorlar ama sponsor olmak istemiyorlar. Bir de tabii izleyicilerin katkıları var. YouTube’da çeşitli modeller var, ilgilenen izleyiciler için iç siyasetteki kulis haberlerini ve dış haber videoları hazırlıyoruz. Bunları ayrıca yapıyorum ve izlemek için ekstra bir para ödemen gerekiyor. Sadece destek olmak için de para ödeyenler var. İzleyici katkısı da çok önemli, aşağı yukarı gelirin yüzde 20’sini oluşturuyor.
Olur, her şey olur. Olmaz diye bir şey yok Türkiye’de. Ne bileyim Twitch’e filan geçeriz.
Çünkü onun gelir modellemesini biz beceremedik. Çok uğraşıyordum ben onun için. O hafta ne olduğunu derliyorsun, kim ne demişti tek tek dinliyorum, videodan sesleri alıyorum, yazıyorum filan bayağı iki günümü alıyor. Ama kimse sponsor olmak istemiyor. Podcastin de başka bir geliri yok, sponsorun olmak zorunda. E şimdi ben de bedavaya onu yapacağıma, YouTube’da kendime ekstra iş yaparım, belgesel videoları yaparım, diye düşündüm açıkçası.
Seçim haline girdikçe izlemeler artar. Çünkü televizyonlarda haber olmadığı için, her yorumcu televizyona alınmadığı ve çıkmadığı için insanlar biraz daha tarafsız ve daha kapsamlı haber için daha fazla YouTube izleyecektir.
© Tüm hakları saklıdır.