Posta gazetesi yazarı Nedim Şener, Gülen cemaatini de kapsayan 14 Aralık operasyonuna ilişkin olarak Zaman Washington Temsilcisi'nden Ahmet Şık'a gelen "özür ve hellallik isteme" mesajını yorumladı. Bu talep için "taktik ve samimiyetten uzak" diyen Şener, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cemaat polis ve yargıyla yaptığı suç ortaklığı konusunda kendisiyle hesaplaşması ve hatalarını topluma karşı itiraf ederek özeleştiride bulunmalı. O yüzden helalleşme değil hesaplaşma gereklidir. Hesaplaşma olmadan adalet, adalet olmadan barış ve demokrasi olamaz."
Şener'in Posta'da "Hesaplaşma olmadan helalleşme olmaz" başlığıyla yayımlanan (17 Aralık 2014) yazısı şöyle:
Yıllardır binlerce insanı mağdur eden yanlışlıklarla dolu hukuk sistemi gelip şimdi o yanlışlıkların ortaklarından cemaatin kapısına dayandı.
Polis Zaman gazetesinden Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’yı aldı. Hükümet kanadı bunu “Basın özgürlüğü meselesi değil” diye yorumladı.
Önce şunu bilelim bu yaşanan bal gibi basın özgürlüğü meselesidir. Dünyanın neresinde olursa olsun bu yanlıştır.
Bir gazeteci ne yazarsa yazsın şiddet çağrısı yapmadığı sürece bu şekilde muameleye tabi tutulamaz. Bu olayın bir yönü. Diğer boyutuyla cemaatle ilgili. Polisler daha kapıdayken cemaatin aklına da birden “helalleşme” geldi.
Ama bu helalleşme de tamamen taktik ve samimiyetten uzak. Tıpkı şimdi akıllarına gelen “basın özgürlüğü” kavramı gibi. Yalnızca bir iki kişinin adını zikredip “Biz sizin özgürlüğünüze sahip çıkamadık, hakkınızı helal edin” cümlesi cemaatin 2007’den beri polisiyle, yargısıyla Türkiye’ye yaşattıklarını ortadan kaldırmıyor.
Türkan Saylan’dan helallik
Eğer hukuk bugün iktidarın elinde tehlikeli bir silah haline geldiyse bunda cemaatin açtığı yolun rolü büyüktür. Şimdi kendisi de bunun kurbanı oluyor. Ayrıca “helalleşme” sözüyle hesaplaşmadan da kurtulacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar.
Bir iki kişiden helallik istemek geçmiş suçlarını örtmez. Mesela Türkan Saylan’a yapılanları nereye koyacaksınız? Ondan kim helallik isteyecek?
Ya polisleri ikinci kez evinin kapısında görünce banyoda onur intiharı gerçekleştiren Yarbay Ali Tatar’dan.
İlk savunmasını bile yapamadan cezaevinde ölen Kaşif Kozinoğlu’ndan. Ergenekon’un kasası diye manşetlere taşıdığınız Kuddusi Okkır’dan. Sahte delillerle, evlere işyerlerin konulan CD’ler için kimden, kimlerden helallik isteyeceksiniz.
Rövanş değil adalet
Bir de olup bitenlerden payına yalnızca “korku” düşenler var. Onlar gazete ve televizyonlarda adalet talep edenlere “rövanşist” diyorlar. Cemaate lafını geçiremeyenler, mağdurlardan anlayış bekliyorlar. Adalet talep etmenin rövanş ile ilgisi yoktur.
Faili meçhule kurban gidenler için, Hrant Dink için, polislerin öldürdüğü Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz için adalet talebine rövanşizm diyebilir miyiz? Elbette hayır. Tıpkı cemaat ve iktidarın haksız operasyonları ile mağdur ettikleri için söyleyemeceğimiz gibi.
O yüzden cemaat polis ve yargıyla yaptığı suç ortaklığı konusunda kendisiyle hesaplaşması ve hatalarını topluma karşı itiraf ederek özeleştiride bulunmalı. O yüzden helalleşme değil hesaplaşma gereklidir. Hesaplaşma olmadan adalet, adalet olmadan barış ve demokrasi olamaz.