29 Kasım 2014 00:31
Ethem Sancak tarafından görevden alınan Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu, görevden alınmasından ötürü kırgın olduğunu belirterek, "Başka yöntemlerle ayrılabilirdik' diye konuştu.
Karaalioğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Operasyon benim sevdiğim kelime değil, bizler işçiyiz patronlar da patron. Patronlar bizi nasıl işe alıyorsa işten gönderme kararına da saygı duymalıyız. Ne oldu da böyle oldu, bunun paylaşılmasını doğru bulmuyorum. Üst düzey yöneticiydim ve bunlar benimle beraber mezara gidecek. Bunlar çok tartışma yaratacak bilgiler de değil.”
Mustafa Karaalioğlu, CNNTürk'te Akif Beki'nin sunduğu Baştan Sona programına konuk oldu. İşte Akif Beki'nin soruları ve Mustafa Karaalioğlu'nun verdiği yanıtlar...
Ergenekon, Balyoz davalarını görüşünüzde, eksik fazla bulduğun bir şey var mı?
Kişisel olarak bütün televizyon konuşmalarımda, köşe yazalarımda, bu bir skor davası değil diye düşünmedim. Gazete ve televizyonlara böyle yansımıyor. Paşalar ceza alıyorlar, manşetlere o olgular yansıyor. Geriye doğru döndüğümüzde, hatalar var mıdır? Elbette var. Ama özel hayat, davanın özüne olmayan bilgileri, gazetelere yansıtmadık. Bütünüyle baktığımda 'oh olsun, beter olsunlar' duygusu taşımadık. Mesele, Türkiye'nin darbelerden kurtulma sorunudur. Mesele bu geleneğin bitmesiydi.
Bugün sen ve iki arkadaşın görevden alınınca, hakkınızda çeşitli iddialar ortaya atıldı. Siz de ortak açıklama yaptınız. Karalamalardan bahsettiniz. Bunları siz de yaptınız diye tepkiler var. Yaptın mı?
Hiçbir dönemde birini itibarsızlaştırma yaklaşımımız olmadı. Böyle bir takıntı, hedef alma, böyle bir uğraşma süreci, gazeteciliğin mantığına aykırı. Bundan sonra da, Türkiye'nin o geleneğiyle hesaplaşmak bir gazetecilik görevidir. Özellikle Balyoz davası için söylüyorum. Balyoz'daki darbe girişimine halen inanıyorum. Ama Balyoz davasına eklenen subay listesine eklendiğini o gün de düşünüyordum, bugün de düşünüyordum. Mahkemelerin dürüstlüğünü eleştirme konusunda eksikliğimiz oldu. Birçok insan haksızlığa uğradı. Onların da takipçisiyiz. Bütün yapılan işlerin mükemmel, ideal gazetecilik olduğunu söylemek mümkün değil.
O dönemde, bazı meslektaşlarımıza yönelik süreçler de doğdu. Orada Mustafa Karaalioğlu nasıl bir tavır takındı?
Gazetecilere yönelik girişimlerde, iddialarda Star gazetesi hiç yoktur. Balbay'ın günlükleri hariç, gazetecilerin düşmanlık konusu olduğunun çok çok az örneği vardır. Bir gazetecinin fikir ifade etmesi, 'işte bu da darbenin örneğidir' demedik. Gazetecilere karşı özellikle hassasiyetimiz oldu. Balbay'ın günlükleri üstüne bütün medya ne kadar haber yaptıysa, belki biz daha fazla yaptık. Hanefi Avcı'ya hakkaniyetli davranmadık. İnfazların en acımasızlarından biriydi. Biz üzerine gitmedik ama onu savunmalıydık. O içinde yara olan bir konudur.
28 Şubat süreciyle hesaplaşma noktasına geldi Türkiye. Orada neredeydi Mustafa Karaalioğlu'nun başında olduğu yayın grubu?
1996-97 döneminde Ankara temsilcisiydim. Refah-Yol'un yıkılış sürecine birebir tanıklık ettim. 28 Şubat en çok dava olmayı hak eden, taraflarının ve mağdur edenlerinin, delillerinin ortaya saçılmış olduğu bir davadır. Ne yazık ki, Türkiye'nin bu davayı takip etmeye enerjisi kalmadı
28 Şubat dönemi, askerin borusunun öttüğü bir dönem. Medya da belli bir duruş sergiledi. Bunu medyaya da sıçratalım gibi bir noktadan mı baktı Mustafa Karaalioğlu ve başında bulunduğu medya grubu?
Bir davada yargılanmanın ya da tarafı olmanın ölçüsü, o planın içimde aktif rol almaktır. 28 Şubat ittifaklar zinciriydi. Bir parti kapatıldı, binlerce, onbinlerce insan hayatın dışına itildiler. Bir ittifak zinciri vardı. Her kim oraya tuzak kurucu olarak katılmışsa, o hesap verilmelidir. Medyanın görevi, bu sürecin soruşturulmasını sağlamak. 12 Eylül'den bile daha fazla delili, aktörü ortadadır. 28 Şubat davasının damgalanıp, mühürlenmeli.
Paralel yapıyla mücadelede, Mustafa Karaalioğlu ve Star nasıl bir sınav verdi?
Yeni Türkiye ile eski Türkiye arasında iki büyük Türkiye var. 7 Şubat 2012 girişimine kadar tek köprü var sanıyorduk, Kürt sorunuydu o da. İkincisinin de paralel yapı olduğu ortaya çıktı. Hukuk sistemi son derece ciddi bir paralel yapı tehlikesiyle karşı karşıya. 17-25 Aralık'ta da bu sorun üstümüze çöktü. 1 milyona yakın kişinin telefonunun dinlendiği, Türkiye'nin önde gelen siyasitçi, gazetecisi, akademisyeninin ailelerinin telefonlarının dinlendiği, insanların örgütlere istiflendiği, devlet içinde kendi hiyerarşisine bağlı tam anlamıyla paralel yapı olduğu ortaya çıktı. Paralel yapıyla mücadele her demokratın, her hukuk sistemi yanlısı insanın görevidir. O kadar çok malzeme var ki bu yapıyla ilgili. Sayısız akla hayale gelmeyen paralel faaliyetler var ki, bunların üstüne gitmek medya görevidir. Beni üzen, bu dönemde telefonları dinlendiği halde, benim tapelerimi yayınlandı.
Star gazetesi örgütün yapısını gösteren bir manşet hazırladı. O akşam arkadaşlara dedim ki, benim hakkında bir şey çıkacak. Bu manşet cevapsız bırakılmaz dedim. Hemen ertesi günü benim tapelerim çıktı. Sayın Cumhurbaşkanı ile ses kaydım yayınlandı. Sonra ne oldu? O ses kayıtlarını kullandılar, en çok kimler kullandı biliyor musun? Sözde demokrasi hukuk mücadelesi veren gazeteci arkadaşlarım, sırf Erdoğan'a olan nefretleri için o tapeleri yayınladılar.
Yasa dışı dinlemeler konusunda ciddi hassasiyet vardı bizim medyamızda. O çevrelek benim illegal ses kayıtlarım yayınlandığında, böyle bir şey kabul edilemez, bunu yayınlamak ahlaken de hukuken de suçtur diyenler yayınladılar...
Yazdıkları, çalıştıkları gazetelerdeki patronlarının ses kayıtlarına karşı da bu nasıl bir medyaya saldırıdır deyip tek satır yazmadılar. Kendi gazete patronlarının, arkadaşlarının ses kayıtları yayınlandı. Basın özgürlüğüne saygısızlıktır, hesabı verilsin diye tek kelime yazmadılar.
Ben bunları köşemde yazdığımda, Ahmet Şık, senin de döneminde tapeler yayınlandı diye yazdı. İddianameye girmiş konuşma yayınlanabilir. Hiçbir şekilde, benim dönemimde böyle bir şey olmadı. Biz gazete tercihi olarak, işte senin konuşman diye bir şey yayınlamadık. İddianameye girmiş olanları yayınladık diye kendimi sorgulamaya hazırım. Ama ikisi aynı kefede değiller.
Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan aynı gün, akşam üzeri pat diye görevden alındılar. İşten atıldılar yani. Kıyım dendi, darbe, operasyon diyenler oldu. Hangisi Mustafa Karaalioğlu'na doğru geliyor?
Operasyon kelimesi benim çok sevdiğim bir kelime değil. Bizler işçiyiz, patronlar da patron. Patronlar nasıl bizi işe alma kararını veriyorken sorgulamıyorsak, işten gönderme kararlarına da saygı duymamız lazım. Benim dönemimde farklı patronlarla çalıştım. Sancak ailesiyle de ikinci kez buluşmuş olduk. Burada hikayenin perde arkasında ne var, ne olup bitiyordu sorusunun tamamının tartışılmasını doğru bulmuyorum. Üst düzey yöneticiydim ve bunlar benimle beraber mezara gidecek. Bunlar çok tartışma yaratacak bilgiler de değil. Perde arkası bilgileri açıkladığımda, ortalık yıkılır anlamında söylemiyorum. Tartışmayı kendi aramızda yaptık.
Bunlar tartışılıyor, konuşuluyor. Ne oldu? Yol ayrımına nasıl geldiniz, sorunsuz ve doğal bir ayrılık mıdır?
Çok doğal olmadığı ortada. Medya tarihinde bu denli sansasyon yaratan bir başka vaka çok azdır. Bu açıdan üzerinde tartışma yapılması, birtakım iftiralara maruz kalmamızı hiç yadırgamıyorum. Demek ki önemli bir karar, demek ki insanların çok merakla konuşacakları durum ortaya çıkmıştır.
Ethem Bey'in devralma süreci biraz zaman aldı. Sancak ailesi benimle devam etmek istediklerini söylediler. Sonra birden bu pazartesi gününe geldik. Benim açımdan bizim şirketten ayrılmamız kafaca hazır olmadığımız bir şey değil. Yolun bir yerinde erken ya da geç olabileceğini düşünüyorduk.
Bana bir teklifte bulunmuştun. Ben de olmaz devam ederim demiştim. El sıkışalım diyemez miydi? Bir işten atılma değil de, bir dostane ayrılık yolu bulunamaz mıydı?
Tabii bu olabilirdi.
Devrim çocuklarını yedi gibi yorumlar yapılıyor. Bu ne demek? Bu yorumlar neden yapılıyor?
Öyle bir noktada bulunuyoruz ki, hakkımızda çıkan yorumların tek tek takipçisi olamayız. Bize tebliğ edildiği zaman, oturup ben bu hafta içinde yaşadıklarımızı hiç tasarlamadım. Böyle bir noktaya geleceğini düşünmedim.
Para pul iddiaları gerçek dışı, iftira ve karalama kampanyasıdır. Bizim daha önce Ergenekon Balyoz sürecinden alışık olduğumuz, form değiştirerek evrilen yıpratma ve karalama kampanyasıdır. Bunları zaten yapıyorlar deyip geçmiyoruz. Bunlar dava konusudur ve takipçisiyiz. Kimin elinde belge, bilgiyle ortaya çıkarsa, bununla hesaplaşmaya hazırız. Sadece Ethem Bey'le çalışmadık, başka patronlarla da çalıştık. Bu şirketlerin nasıl yönetildiği ortada. Bu iftiralarla hesaplaşmaya devam edeceğiz.
Peki kırgınlık yok mu?
Elbette kırgınım. Bir müesseden ayrılıyorsun, ortaya çıkan tablo seni üzüyor. Başka yöntemlerle ayrılabilirdik. Destek yazıları çıktı, hepsine teşekkür ediyorum. Birçok insan yöntemleri konusunda tepkilerini dile getirdiler.
Kaç kişi ayrıldı, görevden alının üç tepe yöneticisinden sonra?
Önce Hakan Albayrak ayrıldı, bizlerle konuşmadan bu kararı aldı. Elif Çakır ayrıldı, İbrahim Kiras ayrıldı. İlla yönetici, idareci olmamız gerekmiyor.
Çeşitli gazetelerde birçok tepki yazısı yazıldı. Meslektaşların yanlış olduğuna dair yazıar yazıyor. Bu doğru mudur?
Gazeteci arkadaşlığı, bizim birbirimiz hakkındaki yargıları etkiliyor. Bazıları da oh oldu size diyor. Beter olun diyenler olduğu gibi insanlar sahip de çıkıyor. Bunlar çok doğal şeyler.
Bu destekler bir dava dayanışması mıdır?
Farklı yerlerde bir mücadeleden geliyoruz. Gazeteciliğimizin içinde bir fikir taşıyıcılığı da yapıyoruz. Gazetelerin de davaları fikirleri var. Mesele burada bir fikrin, davanın tarafı olmak değil. Mesele başka insanlara karşı adaletli olup olmamak.
© Tüm hakları saklıdır.