Gündem

Murat Belge: Yaşar Kemal'in ardından...

'Yaşar Kemal gibi her dakikası hemen dolabilen biriyle sık buluşulmaz'

03 Mart 2015 15:44

Murat Belge*

Bu ülkenin en önemli edebiyatçılarından biriydi. Yaşar Kemal, özgün, değerli, büyük işler yapmış bir yazardı. Birçok edebiyatçımız gibi onu da, Türkiye, siyasete sık sık müdahale etmek zorunda bırakmıştı. Altmışlı yıllarda TİP’te birlikte siyaset yapmıştık. Bu edebiyat dışı alanda da Yaşar Kemal bu toplumun önemli bir kişiliğiydi.

Bunlar Yaşar Kemal kimliğinin kamusal yanları. Bunların yanı sıra, iyi bir dosttu da. Çok sık buluşmazdık –Yaşar Kemal gibi her dakikası hemen dolabilen biriyle sık buluşulmaz. Ama zaman zaman birlikte bir yerlere gider, uzun uzun ve keyifle konuşurduk.

12 Mart’ta birlikte çalışmalarımız hep aklımdadır. Birçok genç insan askerî mahkemelerde idam talebiyle yargılanıyordu. Birkaç kişi bir araya gelmiş, ne yapabileceğimizi konuşmuştuk (şimdi onlardan bir kısmı da aramızda değil). Çok kişinin imzalayacağı bir bildiride karar kıldık. Genel olarak siyasî bir ceza olarak idama ve tabii dolayısıyla yargılanan bu gençlerin idamına karşı olduğumuzu bildiren bir metin yazıldı. Bu metne imza toplanması için bir “ad hoc” örgütlenme de oluştu.

Çok kişinin imzalayacağı” dedim ama, toplumda, toplumda değilse kendi çevresinde ağırlığı olan kimselerin imzalamasına önem veriyorduk. Çünkü bunun etkili olmasını, idamdan yana olanların üzerinde durdurucu bir etki yaratmasını istiyorduk.

Başladık… ve fazla mesafe alamadık. 12 Mart’ta Silâhlı Kuvvetler’in aldığı tavır çok kişiyi sindirmişti. Böyle bir bildirinin o “cenah”ta hoş karşılanmayacağını tahmin ediyorlardı.

Bu aşamada Yaşar ortaya çıktı. Onunla ilk kimin temas ettiğini bilmiyorum. Ama, “böyle böyle bir hazırlık içindeyiz” denince, “Tamam, ben de varım,” demiş.

Yaşar işe Ankara’dan başladı. Seha MerayBahri Savcı ve daha birçok saygıdeğer akademikten imzalarını aldı. Bu arada, Yakup Kadri’den de. Onun akrabası olan benim ama imza için Yaşar’ın gitmesinin daha uygun olacağına karar verdik. İnsanların ona “hayır” demesi daha zordu –sevimliliği, can yakınlığı, ama aynı zamanda içtenliği ve saygıdeğerliliğiyle.

Böylece iki gün içinde yirmi otuz imza söküp getirdi. Bu kâğıtların fotokopilerini çektik, çok sayıda, bu işte çalışacaklara dağıttık. Gittiğimiz kişiye fotokopileri gösteriyor, “Bakın, şunlar şunlar da imza verdi,” diyorduk. Sonunda sekiz dokuz bin imzaya vardık. Bildiğiniz gibi, sonuç başarılı olmadı. Türkiye’de böyle girişimlerin hangisi, ne kadar başarılı oldu ki?

Ama beklentilerimiz ve vardığımız sayılar çerçevesinde baktığımızda, bizim yaptığımız şey başarılı olmuştu.

Kapıyı Yaşar Kemal açmıştı.

12 Mart döneminden çıkılırken Türkiye Yazarlar Sendikası kurudu. Can Yücel, yanılmıyorsam İsmail Beşikçi, ben, o sıra hapisteydik; Osman Arolat ve öteki kurucular bizi de üye yapma kararı vermişler. İlk genel kurula gittik. Can ve ben Yönetim Kurulu’na girdik; Yaşar Kemal Başkan seçildi. Böylece aynı kurulda çalışmaya başladık. Bu da Yaşar’la bağımızı güçlendirdi.

Daha sonra benzer işlerde, durumlarda, yollarımızın sık sık kesiştiğini hatırlıyorum. Doksanlarda Kürt sorunu iyice alevlenmişti. Ana teması Türk ve Kürt aydınlarını bir araya getirerek sorunları yüz yüze tartıştırmak olan çeşitli toplantılar düzenleniyordu. Bunlardan birinde “başrolü” gene Yaşar Kemal’e vermiştik. Düzenlenmesinde birlikte çalışmıştık. Emin değilim (insan unutuyor ya da çok olay olunca birbirine karıştırabiliyor), ama galiba Hilton’da yapılmıştı bu toplantı.

Hangi Gündem’di? Kadırga’daki binada çıkan Gündem. Bombaladılar. Oraya da birlikte ziyarete gitmiştik.Orhan Pamuk’un da olduğunu hatırlıyorum. Gazeteyi dümdüz etmişlerdi, duvar muvar kalmamıştı.

Bunlar, siyasetin bizlere hazırladığı “buluşma vesileleri”ydi ve Türkiye’de yaşayınca “vesile” bulmakta sıkıntı çekilmiyordu. Hiçbirimiz “orada bulunalım” merakında değildik ama, hayat zorluyor. Tutuklu yakınları arasında cansiperane mücadele veren Didar hanımın cenazesi oluyor, örneğin. Gene Yaşar Kemal, Latife Tekin, oradayız. Bu sefer “cenaze alayı” olmuşuz!

Ama daha çok, Köprü altında, Kumkapı’da, böyle bir yerlerde kafa çektiğimizi ya da bir zamanlar Sirkeci’nin plakçı dükkânlarında Ayşe Şan’ın kırkbeşliklerini aradığımızı hatırlıyorum.

Buy yazı Taraf gazetesinde yayımlanmıştır.

İlgili Haberler