Gündem

"Laiklik yeni anayasada olmamalı" diyen İsmail Kahraman REFAHYOL'un Kültür Bakanı'ydı

İsmail Kahraman'ın "Yeni ve dindar bir anayasa olmalı" sözleri tartışılıyor...

26 Nisan 2016 13:22

Necmettin Erbakan Başbakanlığında DYP-RP ortaklığıyla 1996'da kurulan, 28 Şubat süreci eşliğinde 1997'de "irticai faaliyetler" gerekçesi öne sürülerek asker tarafından istifaya zorlanan REFAHYOL Hükümeti'nin Kültür Bakanı olarak görev yapan TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın yeni anayasa ve laiklik açıklamaları nedeniyle dünden bu yana kamuoyunda en çok tartışılan isim oldu. 

"Yeni Anayasa önce insan demelidir" diyen Kahraman, 1982 Anayasası'nın herhangi bir yerinde "Allah" ifadesinin geçmediğini belirtti. Kahraman, "Ama Anayasa inanca göre tasnif edildiğinde, bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da dindar anayasalardır. Neden? Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı'dır. Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır" dedi. Dünyada üç anayasada laiklik ilkesine yer verildiğini söyleyen TBMM Başkanı; bu ülkelerin Fransa, İrlanda ve Türkiye olduğunu belirtti. Türkiye'de laikliği isteyenin istediği gibi yorumladığını vurgulayan Kahraman, "Böyle bir şey olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım...Yeni ve dindar bir anayasa olmalı" diye konuştu.

İsmail Kahraman, TBMM’ye ilk olarak 1996 yılında, Refah Partisi milletvekili olarak girdi. Refah Partisi 1998’de kapatıldı, Kahraman bu kez 21. dönemde Milli Görüş’ün Refah yerine kurduğu Fazilet Partisi’nin milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 28 Şubat döneminde istifaya zorlanan REFAHYOL hükümetinde Kültür Bakanı olarak görev yapan İsmail Kahraman, aktif siyasete verdiği uzun aranın ardından 1 Kasım 2015’te, isim babası olduğunu söylediği AKP’den milletvekili seçildi.

 

AKP’li Kahraman, 22 Kasım 2015’te TBMM’de yapılan başkanlık seçiminde 3. turda 316 oy alarak TBMM'nin 27. başkanı seçildi. İsmail Kahraman kürsüde yaptığı teşekkür konuşmasında, "Gerçekleştireceğimiz yasama ve denetim faaliyetleri, Anayasa'ya, mevzuata ve iç tüzüğe uygun olarak tam bir tarafsızlık içinde yürütülecektir" dedi.

 

Kahraman’ın adı, ilk olarak “Kanlı Pazar”la gündeme geldi. 6. Filo'nun İstanbul'a gelişini protesto eden Ankara, İzmir, Trabzon ve İstanbul'daki küçük çaplı gösterilerin ardından, öğrenci ve işçi örgütleri 16 Şubat 1969’da İstanbul'da ‘emperyalizm ve sömürüye karşı’ yürüyüş ve miting yapma kararı aldı. 76 gençlik örgütünün katılacağı gösteri için valilikten gereken izin de alınmıştı. Gösteri yapılmadan önceki günlerdeyse gerilim artmıştı, çünkü 14 Şubat'taki cuma namazından sonra Komünizmle Mücadele Derneği ile sağ kesimin denetiminde olan, İsmail Kahraman başkanlığındaki Milli Türk Talebe Birliği'nin öncülüğünde "bayrağa saygı" mitingi düzenlendi. Bu mitingde ‘komünistlere karşı savaş açıldığı’ ilan edilerek halka iki gün sonra düzenlenecek olan 6. Filo'yu Protesto Yürüyüşü'nde komünistlere gereken dersi vermek üzere toplanma çağrısı yapıldı.

 

16 Şubat günü, göstericiler Taksim'e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt'ta toplanırken, "komünistlere gereken dersi verme" çağrısına uyan sağ görüşlü kişiler de Taksim Meydanı'na geldiler, toplu kılınan namazın ardından taş ve ve sopalarla beklemeye koyuldular. Beyazıt Meydanı'nda toplanan gençlik örgütleri Taksim’e doğru yürüyüşe geçti. Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü, Karaköy ve Dolmabahçe üzerinden Taksim Meydanı'na ulaşan göstericilerin önünü kesen polis, alana küçük gruplar halinde girmelerini sağladı. Alana girenler de burada bekleyen ve sadece iki sıra olan polis barikatını kolaylıkla aşan sağ görüşlü göstericilerin sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı. Tekbir getiren saldırganlar, göstericileri şiddetli bir biçimde dövdü. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürüldü.

 

Ertesi gün Hürriyet gazetesinde yayımlanan Ali Turgut Aytaç'ın bıçaklandığı anı gösteren fotoğrafta bir toplum polisinin olayı sadece izlemekle yetindiğini anlaşılması toplumda büyük tepki yarattı. İktidardaki Adalet Partisi dışındaki siyasi partiler dönemin iç işleri bakanı Faruk Sükan'ın istifasını istediler. Buna karşılık, Sükan suçu solcu öğrencilere yükledi ve polisin görevini yerine getirdiğini belirterek tepkilere kayıtsız kaldı.

 

 

İlgili Haberler