13 Ağustos 2015 13:15
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, TSK’nın Türkiye ve Kuzey Irak’ta bulunan PKK mevzilerine yönelik operasyonlarının ardından “geri çekilme ve silah bırakmanın gerçekleşmeyeceğini” söyledi. Bayık, “Biz geçmişte gerillayı da çektik. Bu herhangi bir çözüme hizmet etmedi. Ortaya çıktı ki bunu PKK’yi tasfiye etmek için geliştirmişler. Artık gerillanın ülkeyi terk etmesi gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu sorunu çözmek istemeyenlerin geliştirdiği çabalardır. Artık bunlar geride kalmıştır. Kimse ne gerillanın Kuzeyden çekilmesini bize dayatabilir, ne öyle silah bırakmasını dayatabilir. Bunlar kesinlikle gerçekleşmeyecek hususlardır. Bunlar çözümü istemeyenlerin baş vurduğu yöntemlerdir” dedi.
Med Nuçe televizyonundan Erdal Er’in sorularını yanıtlayan Bayık ‘Meşru savunma halindeyiz’ dedi. Bayık “Askerler yoksul çocukları. Neden ölsünler? Erdoğan onları kullanıyor. Bu savaş ordunun da savaşı değil. Ordunun bunu bilmesi gerekir. Ordunun da Erdoğan’ın bu oyununa gelmemesi önemlidir. Erdoğan orduyu da kendi amacı için kullanmak istiyor. Erdoğan’ın oyunu bozulmalıdır” ifadelerini kullandı. Bayık’ın açıklamaları şöyle:
“Ateşkesi bozanın Recep Tayyip Erdoğan ve AKP olduğu bir gerçektir. Erdoğan ve AKP savaşı başlatarak siyasi amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Biz de başlatılan bu savaşa karşı kendimizi savunuyoruz ve bu da en doğal hakkımızdır. BM sözleşmesinde var; eğer bir halk saldırıya uğrarsa o halk kendisini savunur. Olan budur.PKK meşru savunma yapıyor. Seçim sürecinde AKP ve Erdoğan çok tahriklerde bulundular. Savaşı geliştirmek için bizi tahrik ettiler. Biz bütün tahriklere rağmen sağduyulu davranarak savaşı başlatmadık. Türkiye’de seçimlerin gerçekleşmesi için büyük çaba sarf ettik. Seçim döneminde Erdoğan ne dedi? “Kürt sorunu yoktur”, “Dolmabahçe mutabakatı yoktur”, “izleme komitesi olmaz”, “masa yok”, “taraflar yok” dedi. Bunları kamuoyu önünde söyledi. Önder Apo ile ilişkiler 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren kesildi. Bütün bunlarla ateşkesi ortadan kaldırdılar ve süreci bitirdiler. Bu, savaşın başlatılması demektir.”
'Hava saldırılarının başladığı tarih manidardır'
“24 Temmuz ilginç bir tarihtir. Lozan Antlaşmasının imzalandığı tarihtir. Bu tarihte Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı hava saldırılarının yapılması manidardır. Lozan’da Kürtler inkar edildi. Aynı tarihte Kürtlere karşı büyük bir saldırı başlatıldı. Tesadüf değildir. 24 Temmuz özel olarak seçildi. Çünkü Lozan’la Kürdistan parçalandı, Kürdistan üzerinde inkar ve imha siyasetine yeşil ışık yakıldı. O tarihten beri Kürtler üzerinde inkar ve imha siyaseti yürütülüyor. 24 Temmuz’da ise Medya Savunma Alanları’na yüzlerce bomba atıldı.Yine yüzlerce insan gözaltına alındı ve cezaevlerine tıkıldı. Bu, Kürtlere karşı ilan edilen topyekün bir savaştır. Bu, Kürtlerin iradesini kırmaya dönük bir savaştır. Kürtlerin şahsında sol güçleri, halkları, kültürleri teslim almanın savaşıdır.”
“Eğer Türkiye ile ABD arasında PKK’ye karşı bir saldırı ittifakı yoksa o zaman Türkiye’nin bu saldırıları yapmaması gerekiyor. Eğer bu saldırılar yapılıyorsa en azından buna yeşil ışık yakıldığı ortaya çıkıyor. Eğer böyle olmasaydı Türkiye bu kadar kapsamlı saldırılar yapamazdı. Belli ki İncirlik üzerinde ittifak sağlanmış bunun üzerine PKK’nin vurulmasına da göz yumulmuş. Türkiye bundan yararlanarak bu kapsamlı saldırıları yürütmüştür. Başka türlü bunu izah etmek doğru değil. Böyle bir ittifak yapılmamıştır. Obama’nın açıklamalarından biraz bunu anlayabiliyoruz. Yani Türkiye’nin suistimal ettiğini ortaya koymakta ve Türkiye’yi biraz uyarma gereği duymaktadır. Bu, olumlu bir açıklamadır.”
“Zergelê’nin bir kamp olmadığını bir köy olduğunu herkes biliyor. Biz çağrı da yaptık Türk yetkililerine Türk basınına siyasetçilerine gelip Zergelê’yi bizzat görebileceklerini, güvenliklerini koruyabileceğimizi söyledik. Ama gelmediler çünkü gelemezlerdi. Bilerek Zergelê köyünü vurdular öyle kazayla vurmadılar. Zergelê’de gerilla falan da yoktur. Hatta o köyden bazı peşmergeler savaş cephesinde DAİŞ ile savaşıyor. Türkiye bilinçli olarak o köyü seçti. Bu katliamla aslında köylüleri sindirmek korkutmak ve alandan kaçırtmak istediler. Köylülerle, halkla PKK’nin bütünleşmesini önlemek istediler. Bunu köylüler içerisinde geliştirmek istediler. Çünkü amaçları PKK ile halkın birleşmesini önlemektir. Halkın PKK desteğini kesmektir. Bütün amaçları güya PKK’yi halktan uzaklaştırmak ve halkı PKK’nin karşısına dikmekti, PKK’ye darbe vurmaktı ama her vuruşta halk daha çok PKK ile bütünleşti.”
“Davutoğlu yalan söyledi. Ben Rojava Devrimi’nin yıl dönümünde bir konuşma yaptım. O konuşmada demiştim ki Rojava halkı DAİŞ çetelerine karşı silahlanıp örgütlenmelidir ve kendini savunmalıdır. Kendi öz savunmasını geliştirmelidir. Eğer bunu yapmazsa DAİŞ saldırılarına karşı kendisini savunamaz demiştim. Davutoğlu bu durumu çarpıtarak bu çağrıyı Kuzey Kürdistan halkı için yaptığımı söylüyor. Böyle propaganda da yapıyor. Kamuoyu vicdanlıdır. Ben bunu kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. DAİŞ’e karşı Rojava halkının silahlanıp kendini savunması yanlış mıdır? En doğru tutum bu olsa gerek. DAİŞ’e karşı halkın silahlanıp savaşması kadar doğal bir hak olamaz. Davutoğlu neden bu gerçeği çarpıtarak Türkiye toplumuna sunuyor? Neden Rojava için yaptığım çağrıdan rahatsız oluyor? DAİŞ’e karşı savaşmak Türkiye’ye karşı savaşmak anlamına geldiği için mi Davutoğlu bundan rahatsızlık duyuyor. Kamuoyunun bu gerçekleri bilmesi ve çarpıtmalarına izin vermemesi gerekiyor.”
'HDP’nin Türkiye partisi olma hedefi engellenmeye çalışılıyor'
“AKP-MHP bir cephedir. Bu cephe güya kendisini çok akıllı sanıyor, herkesi de akılsız sanıyor. HDP üzerindeki baskıyı artırarak iradesini kırmak istiyor. Böylece HDP’nin seçimlerde yakaladığı başarıyı ortadan kaldırmaya çalışıyor. Demokratik ulusun önünü almak istiyorlar. Rejimi ve kendilerini içine düştükleri durumdan kurtarmaya çalışıyorlar. Bunun için HDP’ye yükleniyorlar. Onlar da çok iyi biliyor ki HDP kendilerine karşı bir silahlı mücadele yürütmüyor; HDP demokratik siyaseti, demokratik ulusu geliştirmek istiyor ve Türkiye’yi demokratikleştirmeye çalışıyor. Türkiye’de demokratik bir anayasayı, demokratik yasaları çıkartmaya çalışıyor. İnkar edilen kimlikleri, kültürleri ortaya çıkarmaya ve herkesin kendi kimliğiyle kendini özgürce ifade etmesi için çalışıyor. Özetle Türkiye’de demokratik siyaseti geliştirmeye çalışıyor. Toplumu, devleti demokratikleştirmek için çaba harcıyor. Erdoğan, AKP ve MHP buna karşıdır. Demokratikleşmeye karşıdır. Onun için demokratikleşme çabaları üzerinde baskı kurarak bunun önünü almaya çalışıyor. Halbuki DAİŞ’le birlikte olan, terörle birlikte olan, savaşla birlikte olan kendileridir. Seçim öncesi ve sonrası yapılanlar kamuoyunun gözleri önündedir. Bunu yapan AKP’dir. MHP’nin geçmişi zaten çok kirlidir. Katliamlarla doludur. Halen elleri kanlıdır. Bunu bilmeyen yoktur. Bunlar kalkmış güya HDP’yi şiddetle yan yana göstermeye çalışıyor. Toplumun HDP’ye ilgisini kırmaya, engellemeye çalışıyor. "
"Akdoğan diyor ki aslında süreç Gezi Parkı direnişiyle darbe yedi. Daha sonra dedi ki Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” açıklaması Erdoğan’da büyük bir tepkiye yol açtı ve süreç darbe aldı, hatta bitti dedi. Kendisi itiraflarda bulundu. Kürt Özgürlük Hareketi ve Önder Apo’nun tek yanlı olarak geliştirdiği çözümün kendilerini nasıl bitirdiğini itiraf ediyor. Daha sonra şunu da söyledi. Dedi ki artık çözüm sürecinin filmini çekebilirler. Bunu seçimlerden önce söyledi. Yani ‘süreç bitti’ dedi. Güya çözüm sürecinden sorumlu bakandı. Bütün bunlar aslında ateşkesin kimin tarafından bitirildiğini, çözüm sürecinin kimin tarafından sabote edildiğini çok açık ortaya koyuyor. Yine Akdoğan daha sonra şunu da söyledi. “Oylar HDP’ye verildi, çözüm bizden isteniyor. Oyları bize verirseniz bizden çözüm istersiniz.” Yani “biz iktidar olursak çözüm olur, biz iktidar olmazsak savaş olur.” Bugün yapılanlar da aslında budur. AKP diyor ki toplum bize oy vermedi, AKP iktidardan düşürüldü. Biz gayri meşru bir duruma düşürüldük, o zaman biz de çözümü değil, savaşı geliştiririz. Pratikte uygulanan da budur. Akdoğan AKP ve Erdoğan’ın tutumunu ortaya koyuyor. Türkiye bize rehindir diyor. Eğer savaş istemiyorsanız bizim iktidar olmamız gerekiyor, Erdoğan’ın başkan olması lazım. Eğer bunu yapmazsanız biz de savaşı geliştiririz.”
“Yapılması gereken yerellerin kendi kendilerine yönetmeleridir, kendi demokrasilerini geliştirmeleridir. Bu temelde kendilerine karşı geliştirilecek saldırılara karşı kendilerini savunmalarıdır. Kendi valilerini, kaymakamlarını sorumlularını seçmeleridir. Halkın şu anda yaptığı budur. En demokratik hakkını kullanıyorlar. Çünkü parlamentonun bu yolu açması gerekiyordu. Parlamentoda bu yol tıkatıldı. Parlamento dışında başka bir çözüm yeri kalmadı. Artık çözüm yeri yerellerdir. Halktır. Halkın kendine sahip çıkması gerekiyor, siyaseti üretmesi gerekiyor.”
“Silopi’nin yalnız bırakılmaması gerekiyor. Silopi halkıyla halkımızın her yerde dayanışma içinde olması gerekiyor. Yürüteceği kampanyalarla, yapacağı protestolarla Silopi halkının yanında olduğunu herkes göstermelidir. Eğer Silopi yalnız kalırsa, devlet bütün gücüyle yüklenir, orada büyük katliamlar gerçekleştirir. Nitekim orada üç insanı katletti. 15 insanı yaraladı. Altı-yedi yeri yaktılar. Neredeyse insanlar evlerinin içinde cayır cayır yanacaktı. Halkımız bunu bilerek Silopi’yi yalnız bırakmamalı. Silopi yaygınlaştırılmalıdır. Silopi başka yerlerde de geliştirilmelidir. Halkımız hem Silopi’ye hem de kendine sahip çıkmalıdır. 6-7 Ekimde nasıl ki halkımız Kobanê’ye sahip çıktıysa, Kobanê şahsında kendine sahip çıktıysa ve Türk hükümeti gerçekten zor duruma düştüyse benzer bir durumu Silopi saldırıları karşısında da geliştirilmelidir. Hatta onu aşan bir durumu ortaya çıkarabilmelidir. Yapılması gereken budur.”
“Eğer Türk devleti, Erdoğan ve AKP gözaltına alıp tutukladıklarını bırakırlarsa, siyasi soykırım operasyonlarını durdururlarsa yine hava saldırıları dahil bütün operasyonlarını durdururlarsa, müzakereyle Kürt sorununun çözüleceğini kabul eder ve ilan ederlerse, tahkim edilmiş bir ateşkesi kabul ederlerse, Önder Apo’nun koşullarını düzeltirlerse, özgür şartlarda müzakerenin olmasını ve Önder Apo’nun da baş müzakereci olarak müzakereleri sürdürmesini kabul ederlerse, tahkim edilmiş ateşkesin izlenmesi için, izleme komitesini kabul ederlerse, yine müzakerelere derhal başlarlarsa, müzakerelerin sağlıklı yürüyebilmesi için üçüncü bir tarafı kabul ederlerse; biz bu koşullar yerine getirilirse hemen ateşkesi ilan etmeye hazırız.”
“Askerler yoksul çocukları. Neden ölsünler? Erdoğan onları kullanıyor. Bu savaş ordunun da savaşı değil. Ordunun bunu bilmesi gerekir. Ordunun da Erdoğan’ın bu oyununa gelmemesi önemlidir. Erdoğan orduyu da kendi amacı için kullanmak istiyor. Erdoğan’ın oyunu bozulmalıdır. Çünkü Türkiye’nin çıkarı Erdoğan’ın çıkarlarında değildir, barış ve demokrasidedir.”
“Alevilere yönelik yapılan saldırıları nefretle kınıyorum. DAİŞ’in saldırıları sadece Kürtlere yönelik değildir. Alevilere yönelik de büyük bir tehlike yaratıyorlar.Alevilerin kendi öz örgütlülüğünü, öz savunmalarını güçlendirmeleri gerekiyor. Kendileri dışında, başkalarına güvenmemeleri gerekiyor. Özellikle bu güne kadar devlete, hükümete güvendiler. Ama bunun bir güvence olmadığı son gelişmelerle artık ortaya çıkmış bulunmaktadır. Güvencenin Kürt Özgürlük Hareketi olduğu artık ortaya çıkmış bulunuyor. Zaten Aleviler de bunu dillendiriyorlar. Devlet, hükümet bundan çok rahatsız. Çünkü Alevilerin bilinçlenip, örgütlenip kendilerine sahip çıkmalarından oldukça rahatsız görünüyorlar. Yine Kürtlerle dayanışma içerisine girmelerinden rahatsız oluyorlar. Bu Alevilerin ve Kürtlerin doğru yolda olduğunu gösteriyor. Bu doğrultuda yapılanların az olduğunu, daha da fazla olması gerektiği bilinciyle hareket ederek örgütlülüklerini, dayanışmalarını güçlendirmeleri gerekiyor. "
Gerillanın geri çekilmesi söz konusu değil
Davutoğlu diyor ki; “Biz de çatışmasızlıklardan, ateşkesten yanayız. Ama bunun içinde PKK’nin ülkeyi terk etmesi gerekiyor, silahları bırakması gerekiyor.”
“Artık gerillanın ülkeyi terk etmesi gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu, sorunu çözmek istemeyenlerin geliştirdiği çabalardır. Artık bunlar geride kalmıştır. Kimse ne gerillanın Kuzeyden çekilmesini bize dayatabilir ne de öyle silah bırakmasını dayatabilir. Bu, sanki sorunu çözmüş gibi gösterip toplumu aldatmadır. Herkes de biliyor ki daha silahlı mücadeleden vazgeçmenin koşulları yaratılmamıştır, bunun mekanizmaları yaratılmamıştır. Bunun yasaları yaratılmamıştır. Ortadoğu’da büyük bir savaş yaşanırken, DAİŞ güçleri, halkımıza, hareketimize, demokrasi güçlerine bu kadar vahşice saldırırken böyle bir ortamda silah bırakmak ne anlama gelir. Kendini katliama yatırma anlamına gelir. Bunun PKK tarafından hiçbir vicdanlı insan tarafından dile getirilemeyeceği, kabul edilemeyeceği çok açık bir şekilde görülmektedir.”
© Tüm hakları saklıdır.